Sağlık çalışanları iş bıraktı: Biz g-ö-revde olmayalım da kim olsun?

Yıllardır sağlıkta reform, adı altında kazanılmış, hakları ellerinden alındı sağlık çalışanlarının. Küçümseme ve hakaret söyleminin yaygınlaşması ile hastanelerde şiddet de arttı. “Giderlerse gitsinler” lafı tuz, biber ekti. 14 Mart Tıp Bayramı’nda greve çıktılar. Kimi şiddetin kalkmasını, kimi işyerinde kreş olmasını, kimi insanca çalışacak bir ücret istedi. Ama ortaklaştıkları nokta tekti; hiçbir yere gitmiyoruz!
Paylaş:
İpek Deniz
İpek Deniz
ipekkdeniz@gmail.com
İpek Deniz   ipekkdeniz@gmail.com

Yıllardır sağlıkta reform, adı altında kazanılmış, hakları ellerinden alındı sağlık çalışanlarının. Küçümseme ve hakaret söyleminin yaygınlaşması ile hastanelerde şiddet de arttı. “Giderlerse gitsinler” lafı tuz, biber ekti. 14 Mart Tıp Bayramı’nda greve çıktılar. Kimi şiddetin kalkmasını, kimi işyerinde kreş olmasını, kimi insanca çalışacak bir ücret istedi. Ama ortaklaştıkları nokta tekti; hiçbir yere gitmiyoruz!

Sağlık reformu adı altında yapılanlar sağlık hizmetinin niteliğini bozduğu gibi çalışanlar açısından da ciddi sıkıntılara yol açtı. Sürecin iş yükünün ve stresinin artmasında, hükümet ve söylemlerinin payı çok büyüktü. Randevulu, randevusuz her hasta bakılacak, doktor efendi dönemi bitti, yere yatırsanız da hasta alınacak denilip işlemeyen sistemin suçu hastane çalışanlarına yüklenerek onlar adeta hedef gösterildi. Bizim yaptırdığımız okullarda okudular, gidene kapı açık, söylemi ise bardağı taşıran son damla oldu. Birilerine o okulların her birimizin maaşına ödediğimiz vergilerle döndüğünü hatırlatmak gerekiyor.

Sağlık iş bırakmanın daha zor olduğu bir alan olsa da (hasta merkezli çalışılan alanlar olması nedeniyle) yaşanan sıkıntılar ve hiç duyulmama hali bu durumu zorunlu kılıyor. Grev startı 13 Mart Pazar günü verildi. Haydarpaşa Numune Hastanesi önünde toplanan sağlık emekçileri Kadıköy’ de bir basın açıklaması gerçekleştirdi. 14 Mart günü hastaneler eylem alanıyken, Taksim Atatürk Anıtına her sene olduğu gibi çelenk bırakmak isteyen Tabip Odası temsilcileri polis şiddeti ile karşılaştı. Emekli hekimin ittirilmesi kameralara yansıdı, aslında bu kadar sağlık emekçisini çileden çıkaran durumların özeti niteliğinde bir tabloydu.

14 Mart günü hastanelerde yapılan iş bırakma eylemlerinin gerekçeleri ve talepler hastaneler önünde düzenlenen basın açıklamaları ile deklare edildi. Ardından ortak buluşma noktası olarak belirlenen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde açıklama yapıldı. Yani tıp bayramında her hastane önü eylem alanıydı. İş bırakan sağlık emekçileri hastaneler önünde basın açıklamalarını okuduktan sonra Cerrahpaşa’ya geçti. Güzel ve güçlü bir kalabalık ‘susmuyoruz, korkmuyoruz, hiçbir yere gitmiyoruz’ diye sloganlar attı. Greve katılan sağlık emekçileri gerekçelerini şöyle sıraladı;

Diş hekimi Tülin Çelik: 36 yıllık diş hekimiyim bunca yıllık meslek hayatımda hiç bu kadar aşağılanmış ve değersiz hissetmemiştim kendimi. Kreşi olmayan işyerlerimizde karda yağmurda çamurda nöbete giderken evde belki de ateşli bıraktığımız çocuklarımızı da sağlığından etmişiz yıllarca. Fiziksel anlamda çok yorucu bir meslek özellikle diş hekimliği kas-iskelet sistemi hastalıkları yatkınlığı açısından ilk sırada. Hal böyle iken yine de halk sağlığı adına tüm gücümüzle işimizi yapmaya çalıştık. Hasta yükü arttırılmasına rağmen hak ettiğimiz ödenmemesine rağmen pandeminin ilk başlarında görev tanımımıza girmemesine rağmen filyasyon da sahada 7/24 çalışırken de “geçecek” bunlar dedik! Neden Çünkü biz herkesin sağlığını düşünen sağlıkçılardık. Giderek artan şiddete, mobinge rağmen hep halkın sağlığını düşündük Ama bir baktık ki kendi sağlığımızdan da olmuşuz. Performans ucubesi yüzünden ötekileştirilmişiz. Eriyen maaşlarımız yüzünden bırakın yarını, bugünü yaşayamaz olmuşuz. Biz G-ö-rev de olmayalım da kim olsun?

Anestezi teknisyeni Mihriban: 36,5 yıldır sabırla hizmet verdiğim alanda kendimi hiç bu denli değersiz hissetmemiştim. Parmak sallayan yöneticilerden, her geçen gün artan geçim derdinden, ekranlarda, sosyal medyada hakarete maruz kalmaktan çok yorulduğumu hissettim. Emekli olmak istiyorum bunun için hiç olmazsa 3600 gibi çok ciddi hak kaybına neden olan ek göstergenin kabul edilmesini bekliyorum. Çünkü dayanacak gücüm kalmadı. Bu denli bozulmuş, çalışma barışı yerle bir olmuş seneler yaşamadım. Son altı sene bütün geçmiş yıllarımdan kötü. Evet yıllardır ücret, döner sermaye, kreş, lojman vb yığınla sorun varken birbirimize öfkelenerek, en kolay yolu seçerek (birbirimize düşürülerek) çalışmak bana göre değil. Bütün bu hisler yanında benden sonra gelecek çalışma arkadaşlarım için de, bu mesleklerin çok değerli olduğunu düşündüğüm için de grevdeyim. Ek göstergelerimizi 3600’dan 7200’e talep ediyoruz, 24 saat açık, ücretsiz kreşler istiyoruz, sağlık emekçilerinin çocukları sağlıklı ortamlarda, içimizin rahat ettiği ortamlarda büyüsün. Emeğimizin karşılığını istiyoruz, ben herkese, her mesleğe sınırlarımı zorlayan durumlarda dahi saygı gösterdim, en azından bu kadarını hak ettiğimizi düşündüğüm için buradayım.

Mesleğimiz ayaklar altında

Ezgi hemşire: Greve katılıyorum; Çünkü mesleğimiz, emeğimiz ayaklar altına alınıyor itibarsızlaştırılıyor. Şiddet, mobbing görmek bir yana buna her an maruz kalacağımızı bilmek ve tetikte beklemek bile oldukça yıpratıcı. Kantin, ulaşım, eczane, kreş… Bunların olmadığı bir ortama taşınan hastanemizde zor şartlar altında mesleğimizi sürdürmeye çalışıyoruz. Sağlıkta reform yaptık, diyenler sağlık sisteminin çöküşü ve bizlerin bu enkazın altında kalışını alkışlarla seyrediyor. Emeklerimiz için haklarımız için bu mücadelede ben de varım.

Burcu hemşire: Artık geçinemiyoruz. İnsanca yaşayacak yoksulluk sınırı üzerinde emekliliğe de yansıyan tek kalem maaş talep ediyoruz. Nöbete her gidişimde acaba bugün ben ya da bir arkadaşım şiddete maruz kalır mı düşüncesinden kurtulmak istiyorum. Liyakatsiz, tecrübesiz insanların sorumlum, amirim olmasını istemiyorum. Mesleki doyumu tam anlamıyla yaşayabileceğim bir ortamda sağlıkçı (hemşire) olarak çalışmak istiyorum. İş arkadaşlarım şartlardan dolayı bir bir ülkeyi terk edip gidiyor ama ben gitmeyeceğim. Burada kalıp mücadele etmeye halka nitelikli, ücretsiz sağlık hizmeti vermeye devam etmek istiyorum.

Bir MR teknisyeni: Mesaim olmadığı için katılabildim, taşeron çalışıyorum bu nedenle iş bırakmak gibi bir lüksüm yok yani. Hatta resmimi görseler sıkıntı yaşarım o denli. Aralıksız MR çekimi yapıyoruz, yöneticilerimizin sevimsizliği de cabası. Yarış atı gibi hissediyorum. Sürekli mesai arkadaşlarımla kıyas. Dünkü grup iyiydi, az çekim, çok çekim yani gerçekten bu işlerde bir terslik var ciddi bir terslik. Ben güvenceli, kadrolu iş istiyorum. Birilerinin keyfine, ruh haline ya da eleman eksiltmemiz lazım diyerek ilk gözden çıkarılacak kişi olmak istemiyorum.

Yıpranma payı istiyorum

Hazal hemşire: Öncelikli olan “zarar verme” ise bu ilkenin yeri getirilebilmesinin ilk koşulunun sağlık çalışanlarımızın akıl ve beden sağlığına bağlı olduğunu düşünüyorum. Sağlık çalışanlarımızın akıl ve beden sağlığının korunmasının yolu ise daha iyi çalışma koşullarından, insani düzeyde çalışma saatlerinden ve acaba dayak yer miyim korkusu olmadan çalışabilmesinden geçiyor. Ekonomik sıkıntılar, artan iş yükü ile beraber bütün bunlar eklenince ben ne yapıyorum burada hissinden kurtulamıyorum. İş hayatımın başında olmama rağmen bu denli stresli olmak biraz fazla değil mi? Covid, ilk dönemler yaşadığımız sıkıntılara girmiyorum bile. Ama şunu söyleyebilirim ki genelde kötü deneyimlerle başladık. Ben işimizin değer görmesini, haklarımızın verilmesini istiyorum. Her daim çalışılan riskli alanların yıpranma payının dahi olmaması kabul edilir bir durum değil.

Asistan hekim Betül: Yolun başında genç bir hekimim. Şu kısa meslek hayatım her alanda baskı ve kötü muamele ile karşılaştığım bir alana dönüştü. Sadece ben değil hastanelerde çalışan herkes buna maruz kalıyor ve bu atmosfer fazlasıyla bilinçli bir şekilde siyasi iktidar tarafından yaratıldı. Paran varsa özel hastaneye git yoksa beş dakikalık MHRS randevusu alabilmek için uğraş, denilen halktan, sağlık sistemindeki sorunları, nitelik kaybını, katkı paylarını, başka yerlere akıtılan sermayeyi gizlemek gerekiyordu. Sahte bir hasta memnuniyeti algısı yaratıldı, bunun sonucu olarak saatlerce yoğun şartlar altında, şiddete maruz kalarak çalışıyoruz. Hastalarımız ise nitelikli sağlık hizmetinden mahrum kalıyorlar. G(ö)revdeyim çünkü kamusal sağlık hizmetini savunuyorum, işimi layıkı ile yapabilmek, nitelikli uzmanlık eğitimi almak, insanca yaşanacak bir ücret ve güvenli çalışma alanları talep ediyorum.

Beni kimin nasıl okuttuğunu biliyorum

Uzman doktor Nevcan: Zaten kaç zamandır birikmiş sıkıntılarımız vardı, ekranda biz okuttuk, bizim yaptığımız okullarda okudular, giderlerse gitsinler dediği zaman ben yine yoğun bakım nöbetimde, birçok Covid hastasına bakarak geçirdiğim son yıllarımı düşündüm. Sonra babamın beni okutmak için ne zorluklar çektiğini, nelerden kıstığını, yığınla borca girdiğini, aldığım anatomi atlası kitabının fiyatı yıllarca beynimde zonk zonk dolandı. Ben beni kimin nasıl okuttuğunu da, bu günlere ne kadar zor geldiğimi de, hala ne kadar ciddi zorluklar yaşadığımın da çok farkındayım. Bizi bu denli değersizleştirmesinin altında başka şeyler yattığını düşünsem de, onun fikrinin bir önemi yok diyorum bir taraftan. Bu denli ciddi, sistemli ve geniş kapsamlı emeğin değerini kimse belirleyemez. Bu alanda olan herkes en insani talepler için burada, bende bu yüzden buradayım.

Alandakiler özetle bu düşünce ve hislerle greve katıldı ve herkes başka bir umutla ayrıldı o alandan. Kalabalıktı, enerji yüksekti, herkes omuz omuzaydı. Yürüyüş esnasında taşınan dövizler, atılan sloganlar alanda yaşanan sıkıntıları anlatıyordu. Dövizlerde ‘buradayız, hiçbir yere gitmiyoruz’ ’nöbet ertesi ücretli izin istiyoruz’ ‘şiddete, mobbinge, sömürüye son vereceğiz’ ‘artık yeter şiddet varsa hizmet yok!’ ‘teşekkür, alkış değil, hakkımız olanı istiyoruz’ ‘asistan hekim köle değildir’ ‘git-mi-yo-ruz’ ve ‘hastanede erkek şiddeti son bulacak’ gibi rengârenk dövizlerle grev alanı çok canlıydı. Cerrahpaşa’da yapılan yürüyüşün ardından her kurum kendi basın metnini okudu. Vazgeçmiyoruz, hakkımız olanı alacağız diyerek ilk günün kapanışı yapıldı.

Paylaş:

Benzer İçerikler

70 gündür fabrika önünde direnen Polonez işçileri kadın örgütlerini ve feministleri dayanışmaya çağırıyor. Bu çağrıyı ilettiğimiz ve iletimize cevap veren kadın örgütleri “boykot ve dayanışma eylemleri yapalım” fikrinde ortaklaşıyor. O halde gelin Polonez’de kadın işçilerin taleplerini yaygınlaştırıp, seslerine ses katalım…
Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
Tüm Bel-Sen Tuzla Belediyesi’nde ilk defa toplu sözleşme imzaladı. İlk sözleşmede ücretsiz HPV aşısı, regl izni, emzirme odası, mobbing kurulu oluşturulması, doğum izninin ücretli olarak 8 hafta daha artırılması, 8 Mart idari izni gibi mücadele ile kazanılmış pek çok hak yer aldı.
Bornova’da üretim yapan Kristal Yağ işçilerinin asgari ücrete tepkileri sert oldu. TİS masasından kalkan işçiler bir ayı aşkın süredir grevdeler. Emekçilerin market alışverişlerinde yaşadıkları adeta bir trajedi. Poşetleri neredeyse boş. Kristal Yağ Fabrikası işyeri temsilcisi Gülnaz’la görüştük.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!