Sağlık emekçileri ge-çi-ne-mi-yor!

Yıllardır yandaş sendikaların insafına bırakılan kamu emekçileri son iki toplu iş sözleşmesi sonrasında resmen sefalet ücretlerine mahkûm edildiler. Sosyal haklar zaten pazarlığın gündeminde bile değildi. Her kesimin ayrı ayrı etkilendiği bu dönem, sağlık çalışanları kadınlar için de çok zor geçiyor. Hemşireler anlatıyor.
Paylaş:
İpek Deniz
İpek Deniz
ipekkdeniz@gmail.com
İpek Deniz    ipekkdeniz@gmail.com

Yıllardır yandaş sendikaların insafına bırakılan kamu emekçileri son iki toplu iş sözleşmesi sonrasında resmen sefalet ücretlerine mahkûm edildiler. Sosyal haklar zaten pazarlığın gündeminde bile değildi. Her kesimin ayrı ayrı etkilendiği bu dönem, sağlık çalışanları kadınlar için de çok zor geçiyor. Hemşireler anlatıyor.

Artan pahalılık, alım gücünün azlığı insanları kendi ihtiyaçlarından, zevklerinden kısmaya, öncelik belirleyerek yaşamaya zorluyor.  Mutfak girdilerinin azalması her zamanki gibi kadına hem fiziksel hem zihinsel yük ekledi. Sosyal aktiviteler mi, onlar artık ev içinde yapılacaklar ile sınırlı, kadınların yemek, çocuk vb… ev işlerinden zamanı kalırsa. Hala devam eden Pandemi koşulları ve azaltılan önlemler karşısında yeterince stresli olan sağlık çalışanlarının geçim derdi yanında Sağlık Bakanlığı’nın müjde haberi ve sonrası yaşanan gerginlik de cabası oldu.

Emek örgütleri içinde tartışılmayan, hatta oralarda da sisteme benzeyen davranışlar taşıyan kariyer, konum, hiyerarşi, meseleleri elbette bu denli seviyesiz yerden saldırılarla açığa çıkacaktı.

Sağlık emekçilerinin mesajı net ve açıktı, emeklerinin görünür olmasının yanı sıra adalet ve onları ötekileştirmeyen bir yönetim istiyorlardı. Bütün bu yönetimsel krizler alanlarda çok derin hissediliyor. Açlık sınırına dayanan maaşlarla boğazından, zevklerinden, kendinden kısarak yaşamaya çalışırken sağlık emekçileri bir de buna değersizlik hissinin katlanarak eklenmesi tabii ki kimseye iyi gelmiyor. Bu hisler çok tanıdık sağlık emekçileri için! Ölümle burun buruna bırakıldıkları, sekiz saatte bir cerrahi maske ile başlayan pandemi sürecinden tanıdık. Tulumlarda saatlerce kan ter işinde hasta ile bire bir muhatap olan, bazen tuvalete dahi yetişemeyen hemşireler için mesela çok daha tanıdık! Pandemi devam ediyor ve kamu hastanelerinde önlemler yok denecek durumda. Son zamanlarda sağlık iş kolunda artan grevler.

KESK’in 19 Aralık geçinemiyoruz mitingi öncesi hemşirelere nasıl geçindiklerini sordum.  Kadın ağırlıklı olan hemşirelik mesleğini yapan kadınlar kendi yaşamlarından bakın neler anlatıyorlar;

Evlere çekildik

Sevim hemşire; İstanbul’da göreve yeni başlamış bir hemşire olarak ailemden maddi anlamda bağımsız olmayı hatta onlara destek olmayı hayal ederken İstanbul şartlarında ancak kiramı ödeyip ev alışverişimi yapabiliyorum. Bunca yıllık eğitimimin, sınavlarımın, ekstra aldığım sertifikalarımın, hastane içerisindeki özverimin ardından ve görev aşkıma karşılık maaşlarımızın çok düşük olduğunu düşünüyorum. Yıllarını bu işe vermiş kimseden de düzelir gibi bir cümle duymuyorum. Beni çok üzüyor bu durum.  Bir kadın olarak temel ihtiyaçlarımı karşılarken de hesap yapıyorum. Örneğin ped alış verişim bile aylık 50 TL’ yi buluyor. İstediğim şekilde rahatlama, iyi hissetmeme destek olan kuaför, kıyafet ihtiyaçlarım hiçbir şekilde karşılamıyor bu maaş, evde hallediyorum çoğu işimi. Bir mont alabilmek için para biriktirmek zorunda kalıyorum o da artırıp kenara koyabilirsem… Sosyalleşme ihtiyacım zaten yok sayılıyor bir kahve içmeye kalksak 20 TL den daha uyguna bir şey yok, sosyal hayatımız tam da onların istediği gibi evlere çekildi… Dolayısıyla yalnızlaştık…

Birkaç arkadaşımla dışarı çıkacaktık, evde yemek yiyip öylemi çıksak, dedim kaç defa. Onlar da hemen olur dedi, herkes benzer kaygıları taşıyor çünkü.  Öğrenmek, daha iyi bakım verebilmek için bunca çaba harcarken bir kitap okumayı dahi kendimize ve hastalarımıza yatırım olarak görürken bu çalışma şartlarına ve maaşlara layık görülmek anlatılmaz, yaşanır derler ya, öyle. Önceden de kötü olduğu anlatılıyordu, şimdi ise iyice dipte… Kendimce çocuklu olanlar ne yapıyor ya diyorum. Kedim var onun yediği mama resmen yüzde 50 arttı, aşıları da var. Şu halimle hasta olmasın diye dua ediyorum resmen. Bunları söylerken de utandırıl mı insan, TV’ye çıkan cep telefonu muhabbeti yapan amcalarla dolu ortalık. Dertlere bak denip küçümseniyor resmen ne desek. Önümüzde uzun bir gelecek ve kaygısı yersizmiş gibi…

Bir de “evlen, evlen” diyenler var

Ayda hemşire;  Yedi yıllık hemşireyim, özelde başladım, dört yıldır da kamudayım. Evimiz kira, bazen ben bazen babam ödüyor ve kiramız çok yüksek. Yol şu anda ücretsiz, o olmasa gerçekten yola verecek param kalmıyor. Büyük annem ve halam da var geliri olmayan, tabii ki onlara da destek oluyoruz. O kadar nüfus olunca ayın sonu gelmiyor, hatta yatan maaş doğrudan kartlara gidiyor. Faturaları unutuyordum; iki evin faturaları çok yüksek geliyor ve kışın doğal gaz da eklendi.  Üstüne hastane yemekleri çok kötü, dışarıdan söylemek inanılmaz külfet. Zeytin almak bile lükse girdi, kahvaltıyı sadece çay ve su ile yapacağız yakında. Kuaföre gitmiyorum, kaş, bıyık kendim hallediyorum. Zaten öncesi de bir onlara para ayırabiliyordum. Kremler deseniz vazeline düştük. Evde yumurta akı ile cilt bakımı yapıyordum. Kolisi 35 TL den başlıyor, artık ona da elim gitmiyor.  Karnımız doysun yeter modundayız. Artık sadece yürüyerek gidilen yerlere gidiyorum, sinema, tiyatro hak getire. Maaşım sadece barınma, faturalar ve yeme ihtiyacımı karşılamaya yetiyor. Ben bunları anlattıktan sonra evli, çocuklu arkadaşımın anlattıklarını duyunca garip hissettim. Evlen, evlen diye dayatıp susmayanları hoş kriz de susturmuyor ya, neyse.

Betül hemşire; İki çocuğum var, birini dershaneye yolluyorum. Dershane şu an 15 bin TL. Çocukların aldığı eğitim yeterli olmuyor bir bölüme yerleşmesine. Ben 37 yıllık sağlık emekçisiyim, hala nöbet tutuyorum, ek iş kovalıyorum. Sürekli pazara gidiyorum alış- veriş için. Pazarı kaçırmamak için özel çaba sarf ediyorum, elimde kaç torba taşıdığımı bilmiyorum. İkisinin okulu var, ders çalışsınlar istiyorum, işten sonra da bu işlere koşturuyorum. Geçim derdi benim ev işi yükümü de arttırıyor tabii ki. Hem fiziksel, hem zihinsel, sürekli ucuz şeyler için koşuşturuyorum, pazara gidip onca ağırlığı da tek başıma taşıyorum ellerimle. Kılık- kıyafet, saç, bakım hiç yok zaten aramaz hale geldim. Gereksiz geliyor bana, yıllardır yolunu bilmem, arada saç kesimi, yüzüme bir krem sürdüğümü de hatırlamam, bir boş vermişlik aldı gidiyor beni. Çocuklarımın gelecek kaygısı var, biri de ergen çocuk, istekler hiç bitmiyor, hiç. Ben çektim o çekmesin, diye düşünüp her şeyi sağlamaya çalışıyorum.

Kılık kıyafet hiç almıyorum

Dilek hemşire; Ben ailesi memlekete dön diye ısrar eden, evlilik baskısı üzerinden kalkmayan dokuz yıllık hemşireyim. Üniversite mezunuyum ve maaşım yattığında kredi kartımın maaşı yattı dedim arkadaşlarıma. Yalnız yaşamak istiyorum, buna ihtiyaç duyuyorum ve daha özgür hissediyorum kendimi. Şimdi bu durum da lükse girdi, nasıl olacak gerçekten bilemiyorum. Çünkü ya daha kötüsü olursa gibi bir kaygıyı üzerimden atamıyorum, daha iyisini kimse göremediğinden! Kuaföre o kadar az gidiyorum ki, saçlarımın kırıkları fena halde belirgin olana kadar. Kaş, bıyık yıllardır kendim alırım. Dışarıda arkadaşlarımla vakit geçirmekten çok hoşlanıyorum, gece dışarı çıkmayı seviyorum ama sürekli hesap yapmak, bazen arkadaşına güzellik yapmayı istemek sanırım uzun süre öyle şeyler çok uzak. İnsanın kafası o kadar yoğun olunca, yaptığı işin öneminin, değerinin olmadığını hissedince pek mutlu olamıyor. İlk önce sosyal hayatımızdan, sonra kişisel ihtiyaçlarımızdan kısıyoruz. Ben meyve almayı azalttığımı fark ettim mesela, kuruyemiş neredeyse hiç. Kılık kıyafet hiç almıyorum, almayacağım da. Olanlarla idare edeceğim, zaten doğru düzgün bir yere gittiğim yok. Ailemden destek olduğum, yalnız yaşayan halam var, kara kara düşünüyorum ne yapacağımı. Ama onu kısamam, yalnız, ayakları üstünde durmaya çalışan bir kadın. Küçük yerde 50 yaş üstü kimse kimseye de iş verilmiyor maalesef. Destek dediğim de aldığım üç kuruş maaştan, ufacık bir meblağ.

Ped fiyatları almış başını gidiyor

Derin hemşire; İstanbul’ da ailemle yaşıyorum, tek yaşamak gibi bir hayalim var ama geçinemem net, çok net. Arada market alışverişini ben yapıyorum, 1000 TL nin üstünde para ödedim daha geçen gün.  Bu alışverişi ayda bir maksimum iki yapabilirim. Kendime ne özenebiliyorum, ne de bu motivasyonsuzluk öyle bir ihtiyaç doğuruyor. Cilt bakım ürünleri, şampuan fiyatları malum yüksek yüzümüzü yıkayamayınca sivilce ve yağ problemi, her türlü moraller bozuk yani.  Etkinlik desen o da yok, sinema, tiyatro fiyatları almış başını gidiyor dışarıda yemek yesen dert, yemek yersen bir şeyler içemezsin ya da kafanda hesap yaparsın sürekli. Örneğin regl döneminde tatlı krizlerine artık tatlı yemek bir yana dursun Nutella dahi alamıyoruz, kuaför masrafları ayrı dert haftada bir kaş, bıyık şuan mecburiyetten, ihtiyaç duyduğumuz bakımlara pahalılıktan gidemiyoruz zaten. Tabii ki bir de ped fiyatları o kadar yüksek ki uygun olanı alıyoruz artık sağlıklı olan değil, uygun olması önemli oluyor. Dışarı çıkmak mesela; akşam eve nasıl dönerim kaygısı yaşıyorum bu ülkede. Her gün haberlere yansıyan olaylar zaten yeterince demoralize ederken, gittiğin yere otobüs gitmez ise belli bir saatten sonra, bizim orası mesela, tek çare taksi oluyor. Taksiye binince yarın az harcarım deyip, kendi ihtiyaçlarımdan kısıyorum. Sigara kullanan birisi olarak maaşım bir kısmını da sigaraya ayırıyorum bunu bazen kendi kişisel ihtiyaçlarını keserek yapıyorum tabii sigara demişken altı ayda bir gitmemiz gereken dişçi ye yılda bir kez zor oluyor ki bende bu süre daha da uzun.  Kendimizi ihmal konusunda tam profesyoneliz!

Kendime değil çocuklara alıyorum hep

Belgin hemşire;  Geçinemiyorum, iki çocuğum var. 11 yıllık hemşireyim, maaş sabit döner ile birlikte bu ay 6 bin 300TL, ne ek ödeme ve ek nöbet (istediğimden değil). Çocuğumun biri kreşe gidiyor, diğerine annem bakıyor. Anneme de bir miktar para veriyorum tabii ki. Evim kira olmamasına rağmen ikinci çocuğu kreşe veremiyorum. Kreşe 600 TL arada çıkan ek masraflar, anneme destek, mutfak masraflarına destek derken 2 bin TL sabit bir harcamam oluyor, bunlar sabit masraflarım. Market alışverişi, yol, yemek işe gidip gelirken ki giderler, elektrik, su, telefon, yeme, içme yani imkânı yok. Çocuklar var diye sosyal bir hayatım olamıyor, sinema,  gibi. Daha çok onlarla olacak aktiviteleri seçiyorum. Üç yılda bir kuaföre gidiyorum gerçekten neyse ki iki ay önce gittim dolar 12 değildi, onların da fiyatları uçtu çünkü. Geçen kıyafet bakarken sadece çocuklara alıp çıktığımı fark ettim. Kendime bakınıp almadan çıktım, çünkü kıyafetler de inanılmaz pahalı ve ben sırf bir çocuğun ihtiyacını karşılarken zaten limiti aşmıştım. Çocuklara bir, iki yemek yedir, abur cubur al derken az olan para zaten eriyor. Faturalar zaten almış gidiyor ve aslında pek yokuz. Şimdi doğalgaz da eklendi, bin TL civarı tutuyor faturalar. Kısayım da diyemiyorsun, çocuklar küçük, bu durumda kendimden kısıyorum. Mutfak masrafları inanılmaz tutuyor, çocukların sevdiği şeyleri, yararlı olanları yedirmem gerekiyor, onların gelişimi için. İki maaşla arttırmaya çalışıyorum, çocuklarımın geleceği için de kaygı duyuyorum sonuçta. Şimdi uzun zamandır sosyal bir hayatım yok, olsa da çocuklarıma harcarım diye kendi ihtiyaçlarımı geri plana atarım biliyorum kendimi.

Ülkeyi terk edeceğiz

Rümeysa hemşire; Maaşım tabii ki az, çünkü alım gücüm yok.  Sekiz yılı aşkındır devlet memuruyum ama hayatımı kolaylaştıracak bir şey olmadı, arabam yok, evim yok, bu koşullarda olmayacak sanırım. Kiram 3 bin oldu, lise mezunu hemşire olduğum için 3 bin 700 maaş alıyorum, eşim 4B li 3 bin 500, sabit döner bin 800 oluyor,  onun dışında başka gelirimiz yok. Kiramı gelecek yıl ödeyemeyeceğim için tayin istedim, sevdiğim şehirden gitmek zorundayım. Şimdi yeni bir yere taşınma, ev bulma, nakliye bu ülkede her gün kaygılıyım. Ayrıca istemediğim bir şeyi yaptığım için de mutsuzum. Özel hiçbir şey yapamıyoruz artık, şimdi sinema, tiyatro demek bile bana sanki lüksmüş gibi geliyor, talep etmekten dahi utanır gibiyim. Herkes aç, sen ne düşünüyorsun, diyorum kendi kendime. Bu ekonomi de benim suçummuş gibi. Sanırım zor zamanlarda en çok biz sevdiğimiz şeylerden, iyi gelen duygulardan uzaklaşıyoruz. Ama bir güne bile iyi uyanmamak çok zor. En son sağlık bakanının açıklamaları ve sonrası ekip içinde kopan kıyametleri çok incinerek izledim. Benim insanca yaşayacak ücret talebim bile düşmanlık yarattı, kurumlar bu yönde açıklama yapmadı evet. Yine de insan bu kadar mı diyor, bu kadar mı uzağız birbirimizi anlamaktan, görmekten. Hem yoksul hem değersiziz. Almanca kursuna yazıldım eşim ile birlikte. Sanırım sevdiğim şehri terk etmekle kalmayacağım, ülkeyi de terk edeceğiz, iki sağlık çalışanı.

Emine hemşire; Geçinemiyorum. Aslında ekonomik şiddeti yaşıyoruz,  barınma gibi bir derdimiz hortladı resmen, faturalar fena arttı. Artan pahalılık yanında ev sahiplerine de bir sınır koyulmuyor. Ev kiram ve faturalarım için çalışıyorum. Sosyal hayatım sıfırlandı, eskiden arkadaşlarla bir çay, kahve içerdik dışarda, arada bir meyhane. Şu anda ne zaman bu yerlere gittiğimi hatırlamıyorum. Bu durum bana özel değil gerçekten. Herkesten benzer şeyler işitiyorum. Çocukluk arkadaşlarımız özellikle kadın arkadaşlarımız çok zor durumda. Zaten hayatlarından vazgeçmiş gibi yaşıyorlar. Köpeğim var, az mama yiyor neyse ki (gülüyor). Ama iki kişilik yemek yapıyorum, her yemeğe meraklı olduğundan onu da düşünmek zorundayım.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Kınıklı domates üreticileri geçtiğimiz günlerde domatesteki düşük alım fiyatlarını protesto için eylem yaptı. Domates üreticisi Selma ile sorunlarını konuştuk. Önceleri tütün ekiyorlarmış. Devlet tütünü bitirdikten sonra domatese yönelmişler. Bu yıl ondan da geçim yok, “Fiyatı çok düşük, domatı ne alan var ne satan” diyor.
Bornova’da üretim yapan Kristal Yağ işçilerinin asgari ücrete tepkileri sert oldu. TİS masasından kalkan işçiler bir ayı aşkın süredir grevdeler. Emekçilerin market alışverişlerinde yaşadıkları adeta bir trajedi. Poşetleri neredeyse boş. Kristal Yağ Fabrikası işyeri temsilcisi Gülnaz’la görüştük.
Güzellik merkezleri genel olarak kadınların gittiği ve çalışanların da kadın olduğu işyerleri. Buralarda çok düşük ücretlerle, sigortasız, hiçbir işçi sağlığı ve güvenliği tedbiri olmadan, cinsel taciz, hakaret ve mobbinge açık bir biçimde çalışıyor kadınlar. Bir sendikaları da yok. Merkez çalışanı iki arkadaşımızla dertlerini, taleplerini konuştuk.
Emek piyasalarında aynı işi yapan erkekler, kadınlardan her zaman daha yüksek ücret alıyor. Ücret konusunda cinsiyet ayrımcılığı yapılıyorsa eşit ücret mücadelesi de cinsiyetçiliğe karşı ses çıkarmamızın önemli bir yolu olarak görülmeli.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!