Burada haftalık yazılarla gündemler arasında seçtiğim konuları kadınlar açısından yorumlamaya çabalıyorum.
Ama bırakın haftada bir yazmayı, her gün yazıyor olsanız bile hangi başlığı yazsam diye gündemler içinde boğuluyorsunuz.
Bu hafta bir değişiklik yapayım ve birkaç başlığı kısa yorumlarla ele alayım dedim.
Bakanlığa sormaya devam ediyoruz, çocuklar nerede?
Depremden kurtulan çocuklar tarikat yurtlarında. Aile Bakanı durumu önce yalanladı. Bunu geçen hafta yazmıştım. Gazetecilerin aralıksız çabaları sonucunda kamuoyu bakanın topluma yanlış bilgi verdiğini bir kez daha görmüş oldu. Çocukların tarikatlara verilmesinde Diyanet’in de bilgisinin olduğu artık herkesin malumu.
Erkek şiddeti
Hatay’da 9 ay önce eşinden boşanan Alev Altun depremden sağ kurtulmuş. Deprem korkusu nedeniyle eski eşinin barışma teklifini kabul edip, iki çocuğuyla onun evine geçmeyi kabul etmiş. Uyuduğu sırada eski eş Savaş Altun kadının üzerine kaynar su döküp, “Dua et seni öldürmedim” diyerek kadının cüzdanındaki 3 bin lirayı da almış ve kaçmış.
Erkekler işledikleri kadın cinayetlerinde mahkemelerde kendilerini kurtaracak “haksız tahrik” gerekçesine sığınmayı bildikleri gibi, görüldüğü üzere depremde de benzer “gerekçeler” üretmekte gecikmiyorlar. Savaş Altun polise verdiği ifadesinde, eski karısının üzerine kaynar suyun depremin artçıları nedeniyle döküldüğünü söylemiş. Böyle bir ifade verebiliyor; çünkü istediği kadar saçmalasın, yalan söylesin, başına bir şey gelmeyeceğinden emin.
“Dua et seni öldürmedim” diyebilmesinin ardında başına bir şey gelmeyeceğine dair erkek hukukun verdiği güvence yok mu? Yapabilirdim, başıma da bir şey gelmezdi ama ben yapmadım. Seni öldürmediğim, kızgınlığımı “sadece” şiddet uygulayarak geçirdiğim için şükret, diyor. Erkek şiddeti bu denli sıradan bir şey!
Depremle ölmek, erkekler tarafından öldürülmek, trafik kazasında ölmek, deprem sonrası karakolda ölmek, eylem anında biber gazı ile ölmek… Ülkede ölmek an meselesi. Artık nasıl oldu da hâlâ hayattayız diye şaşırıyoruz.
Depremden kurtulanlara ayrımcılık
Depremden kurtulan insanlara karşı ayrımcı söylemler ve uygulamalar başladı hemen. Kocaeli Sanayi Odası Başkanı patronlara, “Depremzedelere yardım edin ama iş vermeyin” diye seslendi.
Başka kentlere taşınan depremzedelere ya kiralık ev verilmiyor ya da kiralar birkaç kat artmış durumda.
Depremin 21’inci gününde bölgede hâlâ tuvalet ve çadır eksiği devam ediyor.
Kızılay çadırları satmış
Ortaya çıktı ki afet anında halka çadır dağıtma işinden sorumlu Kızılay, çadırları elinde tuttuğu gibi, depremin üçüncü gününde Ahbap Derneği’ne, yani bir STK’ya satmış. Kamu kurumu olan ve görevi kamuya hizmet vermek olan kurum, afet anında kâr etme derdine düşmüş. Bir STK da bu çok normalmiş gibi Kızılay’dan çadır satın almış. Gerekçeleri de insanlar açıktayken acilen bunu yapmamız gerekiyordu minvalinde. Bu yolsuzluk düzeni zaten böyle çalışıyor. Bir STK’nın görevi, yolsuzluğa insanlardan toplanan yardım paralarıyla koşmak mıdır?
Kadınların, LGBTİ+’ların sorunları da çözülmüyor
Deprem bölgesinde kadınların hijyen sorunu hâlâ devam ediyor. İktidar ve onun emrindeki kurumlar hâlâ iç çamaşırı, hijyen ürünleri başta olmak üzere kadınların ihtiyaçlarını gidermiş değil.
Çadır kentlerin kadınlar için güvenilir olması konusunda acil önlemler gerekmekte. Eşini, çocuğunu ya da ailesini kaybetmiş kadınların acilen psikolojik destek alması gerekmekte. Konteyner ev, başka kentlere taşınma gibi durumlarda bekâr, çocuklu kadınların öncelenmesi gerekmekte. Gerek devlet yardımları, gerek çalışma hayatının başlaması açısından kadınlara pozitif ayrımcı politikalar uygulanmalıdır. Hayatlarını yeniden kurmak zorunluluğuyla baş başa olan kadınlar, soyut eşitlik ve muhafazakâr politikalarla kapitalizmin ucuz işgücü ve patriyarkanın bedava işgücü olarak görülmekten kurtarılmalıdır.
Deprem bölgesinde görünmezleştirilen, ihtiyaçları tali kabul edilen LGBTİ+’ların durumu daha da zor. Her birey gibi saygı görmelerini beklemek bir yana, oluşturdukları yaşam alanları dağılmış durumda ve yalnızlıklarına terk edilmiş durumdalar. Ev kiralamak, iş bulmak neredeyse imkânsız. Devlet desteği ise ayrımcılığa, nefrete takılıyor. Yerel yönetimlerin, STK’ların ve bölgedeki sosyalist yapıların ve siyasi partilerin LGBTİ+’larla dayanışması bu yanıyla önemli.
İnşaat da inşaat diyor
Bilim insanları “Şimdi inşaat işlerine girişmenin zamanı değil, yer sakinleşmedi, artçılar devam ediyor” derken, AKP tam gaz inşaatlara başladı. Binlerce insan için yeni tabutluklar olacağını söylüyor bilim insanları ama takan kim? Seçim kapıda. Cumhur İttifakı’nın oyları eridikçe eriyor. Deprem sonrası iyice zayıflamış durumdalar ve sandık gününe dek bu erime devam edecek. Erdoğan ise deprem bölgesinden avaz avaz çıkan sesleri duymazlıktan geldiği gibi tribünlerden gelen sesleri de duymazdan gelmeye devam ediyor.
EYT için son adım
Bir kez de deprem nedeniyle ertelenen EYT, 28 Şubat günü Meclis’e gelecek. En son komisyonda yapılan kurnazca çalışma ile milyonlarca EYT’liden milyonlarca Emeklilikte Prime Takılanlar (EPT) ürettiler. Sorunu çözeceklerine yeni bir sorun çıkardılar. EYT’lilerin talebi ise 3600 kısmi emeklilik dahil 1999 öncesi hakların tamamının olduğu gibi kabul edilmesi.
3600 kısmi emeklilik ve 5000 prim günü, özellikle kadınlar açısından önemli. Çünkü kadınların ücretli alanda ve güvenceli iş koşullarında çalışma imkân ve süreleri düşünülünce EYT’de de en çok mağdur olanların kadınlar olduğunu fark etmek zor değil.
Elbette depremzede EYT ve EPT’liler için durumun aciliyeti ayrıca önemli.
Seçim öncesi AKP’nin eli zorda. Oyları eriyor çünkü ektiklerini biçiyorlar.
Sermayeye bir gecede uçuk rakamlarla ihaleler verenler ölümlerini seyrettirdikleri depremzedelerden, aç bıraktıkları insanlardan, EYT’lilerden, kadınlardan, LGBTİ+’lardan oy isteyecekler. Trollerin bile boşa düştüğü böyle bir dönemde her taraftan istifa sesleri yükseliyor. Bu sesin her gün daha artacağı belli.
İktidarın sesi değil, ölmesi dahi önemsizleştirilmiş milyonların yükselen sesi duyuluyor. Onlarsa hâlâ seçim derdindeler. Oysa seçime gidebilecek takatleri bile yok.