‘Sendikadan çıkmazsan büyü yaparım!’

Evet, bu da yaşandı. Çok modern(!) Hollandalı patronun Türkiye'de kurduğu sakız fabrikasında, sendikalıları yıldırmak için her yol deneniyor. Formen yardımcısı ‘sendikadan çıkmazsanız size büyü yaparım' dediğinde hakikaten korkanlar oldu. Fakat bu tehdit de işe yaramadı, işçi sağlığının da hiçe sayıldığı fabrikada, örgütlenmeye devam ettiler. Berfin ve Nesrin yaşadıklarını anlattı.
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com

İşyerinde geçirdiği saatlerde, şaşıracağı o kadar manzaralarla karşılaşıyordu ki Berfin… Anlatacakları birikerek içinde yumru olmuştu. Çalıştığı sektör, “eğlencelik” bir ürün olan sakız üretimine odaklı. Hap şeklinde ürettikleri, “yüksek etkili” şeklinde reklamını yaptıkları ve içeriğinde “mikro kristaller” bulunduğunu söyledikleri o sakızlar…

Perfetti ürün reklamı -özgüvenini tazele ama sakın sendikalı olma!

Esenyurt’la Beylikdüzü arasında yer alan Kıraç Beldesi’nde kurulu fabrikada 900 dolayında işçi çalışıyor. Tanınmış Perfetti Van Melle şirketine ait bu tesisler. Dünyaca ünlü bu ismin Kıraç’ta var olmasının nedeninin, patronların “ucuz işgücü” arayışıyla bağlantılı olduğunun artık hepimiz bilincindeyiz. Vivident, Mentos gibi farklı ürün bazları da olan şirketin genel merkezi Hollanda Amsterdam’da. Keyif almak ve ferahlık kazanmak için çiğnediğimiz sakızları üreten işçilerin, dışarıya yansıtılmayan iş koşulları nasıl peki? Bunu işçi Berfin ve Nesrin’den dinliyoruz. Fabrikadaki zorlu var olma mücadelesini tetikleyen, “eve ekmek götürme” zorunluluğunun ötesinde, başını soktuğu evinin kirasını da ödeyebilme kaygısı… Asıl olarak kendisine ve çocuklarına “iyi” denebilecek düzeyde hayat verebilmenin bir yolu..

İş şartları ağır ücret az

Günde sekiz saat ve üç vardiya sistemiyle çalıştıklarını anlatıyor Berfin. Sakızın ebatları açısından işin kolay veya fazla ağır olmadığı akla gelmesin. Çünkü son şekli verildiğinde o parlak kağıtlarla ambalajlanıp, 500’ü bir arada kolileniyor ve paletlere diziliyor. Fabrikada tonlarca ağırlık işçilerin sırtından geçiyor. Üretim ve paketleme işçisi Berfin, 10 yıldır burada. “Fabrikada beli ağrımayan yok. Bu ağır çalışma karşılığında aldığımız ücretler ise yaşamımızı sürdürmeyi sağlamıyor” diyor. Berfin’in eşi inşaat işçisi. İkisi de işteyken, çocuğuna annesi bakıyor. “Buradaki kadınlar çok yakın mahallelerden de geliyor, çok uzak semtlerden de… Bazılarının geliri çok az o nedenle çalışmak zorunda. Dört çocuğu olan bir kadın, ihtiyaçlarını zar zor karşılayabiliyor” yorumunu yapan genç işçi, omuzlarındaki bu geçim yükünden sözü iş kazalarına da getiriyor.

‘Kadın arkadaş makineye elini kaptırdı!’

Her şeyi günlük kazancın artışı üzerine oluşturmuş patron. “Nereden ne kısılsın ki, günlük masraf azalsın” anlayışında bir sistem kurulu. Bir örnek vermesini istiyorum; “Bir bölümümüz var, beş ayrı üretim makinesi sakızları işliyor. Yan yana dizili bu makinelerin hepsinde sadece tek işçinin çalışması lazım. Ama beş makineye dört işçi veriyorlar. Bu da iş kazasına yol açıyor. Bir işçi kadın arkadaş iki makineye birden bakarken elini kaptırdı ve parmağı koptu! Aylarca tedavi gördü. Şu an his kaybı yaşıyor. Sekiz saatte 33 bin sakız üretmemiz gerekiyor. O hızda kaçınılmaz sorunlar yaşanabiliyor. 33 bini beğenmeyip 40 bine çıkarmamız isteniyor. Onu da yapsak 50 diyecekler!” Bu arada bütün bu koşullar işçiyi sendikal çözüme yaklaştırdı. Ve büyük çoğunluk Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlendi. Çalışma Bakanlığı’ndan toplu sözleşme yetkisi alındı. Tabii yasal bir süreç var. Perfetti patronunun “yetkiye itiraz süreci” sona erdiğinde masaya oturulacak. Herkes o günü bekliyor.

Bantlara ‘gözcüler’ koydular

35 yaşındaki Nesrin de dokuz yıldır fabrikada sakız üretim işçisi. Sendikanın yetki almasından sonra formenlerin, “küçük detay yakalasam da şikayet etsem” güdüsüyle etraflarında dolandıklarını anlatıyor. İşçiyi “gözetlemek” işini ise bir başka işçiye yaptırıyorlar. Nesrin şöyle diyor; “Sendikamız yetki aldıktan sonra bizlerin bölümlerine yeni arkadaşlar geldi. Daha doğrusu özel gönderildi. Her banda yerleştirildiler. Bütün gün fıldır fıldır gözleri üzerimizde. Amaç, elimiz ayağımız dolansın, bir eksik ya da yanlış bir şey yapalım. Hata yapmak tehlikeli bu fabrikada. Çünkü ihtar veriyorlar. Toplam üç ihtar aldığımızda işten atılıyoruz”.

İşe 2017 yılında girmiş Nesrin. Daha önce tekstil sektöründe çalışmış. Dört çocuğu var. Yaşadığı başka durumlardan söz ediyor. Bu başına gelen açıkça insan hakkı ihlali. “Tehdit de yaşadım” diyor öfkeyle. Anlatmayı sürdürüyor; “Formen, geçenlerde karşıma çıktı. ‘Sendikadan ayrıl yoksa fena olacak’ diye tehdit etti!”. Nesrin buna boyun eğdi mi, elbette hayır…

Dolaplara yazılan tehditler

Konu Perfetti’de ​​çalışmanın zorluklarına, Bahadır isimli Müdür’ün imtiyaz verdiği ustabaşıların dayatmalarına da geliyor. Kadınları taciz edecek kadar ileri gidiyor bu adamlar. Berfin, son günlerde “Sendikaya üye misin?” sorusunun çok artığına dikkat çekiyor. “Aç o zaman e-devletini de görelim!” cüretini gösterebilen formenleri işaret ediyor. Fabrikada büyük bir psikolojik yıldırma harekâtı var. Soyunma dolaplarına, “pis sendikalılar, yediğiniz kaba pisliyorsunuz” gibi hakaretler yazılmış! Berfin; “Öyle hale getirdiler ki, sanki sendikaya değil de yasa dışı örgüte üye olmuşuz gibi davranıyorlar. Başka bölümlere geçmemiz istenmiyor. Diğer bölümlerdeki arkadaşlarla bağlantımızı kestiler. Amaçları tamamen yanlızlaştırmak”.

Formen, sorumlu olduğu bölümü Dallas’a çevirmiş!
Bazı formenlerin tutumları fabrikada gelinen noktayı açıklıyor; Berfin anlatmayı sürdürüyor; “Biz sendikalılara her şey yasak. Ama ustabaşının kendisine bir bakıyorsun açık açık gözümüzün önünde evli kadın işçiyle flört ediyor. Bir tane değil, Bir kaç tane. Bir kadını gözüne kestiriyor, oltasını atıyor”. Bu durumu görmezden geliyorsa fabrika müdürü de aynı çarkın içinde olabilir mi? Genç işçi de müdürün sessizliğine anlam veremiyor. Hal böyleyken, çok yüksek kredi borçlarıyla boğuşan, aşırı pahalılıktan alışveriş edemeyen, açığını köyünden getirdiği peyniri satarak kapatmaya çalışan işçi, örgütlenerek çözüm aramaya koyuluyor. Sendikalaşma mücadelesi verenlerin önüne, “vay ahlaksız, vay terörist” diye önüne çıkıyorlar. Bunu yapan formen sorumlu olduğu bölümü Dallas’a çevirmiş oysa. Nesrin de günlük, sonu yokmuş gibi görünen ekonomik zorluklardan rahatsız. “Burada kadınları kendileriyle birlikte olmaya zorlayan yetki sahibi erkeklerin dayatmalarına tanık oluyoruz. Kadın işsiz kalmamak için boyun eğiyor. Hepimizin fazla mesai hakkı var. Bizler o mesai paralarıyla kredi kartı borçlarımızı ödeyebiliyorduk. Ama sendikalıyız diye artık yazmıyorlar bizi formenler. Kimi yazdığı çok açık. “Fazla mesaiyi işyerindeki kadını taciz eden, onu binada kuytu yerlere götüren formenler istediklerine yazıyor. Bu dayatmaların farkında olan sendikalı işçiyi izole etmek için ise elinden gelen ne varsa yapıyorlar! Burada kokuşmuş bir yapı oluşturmuşlar.

Sendikaya tavır alana küpe serbest!

“İşyerinde küpe takmayın” şeklinde kadınlara (takıyorsa bazı erkeklere de) yönelik bir yaptırım var. Bu yıllardır uygulanıyor. Fakat küpe yasağı öyle garip hale gelmiş ki. Buna şöyle açıklık getiriyor görüştüğümüz işçi; “Bir kadın işçi arkadaşımız kulağı iltihaplı diye evde taktığı küpesini çıkaramadan işe gelmiş. Kapı kontrolünde ona hemen tutanak yazdılar. ‘Yasak olan küpeyle geldi’ şeklinde”. Buradan bile bir “ayrımcılık” oluşturabilmeyi başarabilmiş yönetim; çünkü sendikalı olana küpe yasak diğerlerine ise serbest! Devamını Berfin’den dinleyelim: “Evet yasaklar fazlasıyla arttı. Kurallar değişti, sıkılaştı ama sadece biz sendika üyeleri için. En sonunda, ‘izin mobingine’ başladılar. Sendikalı işçiye ‘haydi izinlisin, git bir ay gelme’ diyorlar. Bu şekilde bütün sendika temsilcileri ve birçok işçi zorunlu izne çıkarıldı”.

Fabrika büyücüsü işbaşında

Sendikalı işçilerin yaşadıkları bunlarla da bitmiyor. Geçtiğimiz aylarda da dolaplarda kıyafet değiştirirken bir kadın çıktı karşılarına. O da işçi ama ustabaşı tarafından “görevli”. Bana anlatılanları aktardığımda, gelinen noktanın ne olduğunu daha net görmek mümkün olacak; formen yardımcısı yanındaki işçi kadına; “Hepinize söylüyorum. Sendikadan çıkın, çıkmazsanız size büyü yaparım!” diyor. Sanki istibdat rejimindeyiz. İşçi ucuz köle olacak diye başvurulan kirli yöntemlere bakın. Bu iş yeri büyücüsü umursanmayınca daha da ileri gidiyor; “Ben dualarla korunuyorum. İstifa edin oradan, yoksa yaptığım büyüyle çoluğunuzdan, çocuğunuzdan olursunuz. Siz orada kalmaya devam etseniz de ben sizi büyüyle çıkaracağım merak etmeyin!” İşçinin nedenini sormasıyla birlikte yanıt gecikmiyor; “Ayrılın sendikadan çünkü işveren karşı. O istemiyorsa sendika kötü bir şeydir”. Ve “fabrika büyücüsünü” de savuşturarak yollarına devam ediyor sakız işçileri …

Avrupalı patrondan ortaçağ usulü yıldırma

Son gelinen nokta ise Tekgıda-İş Sendikası’nın 2023’ün Aralık ayında Perfetti Van Melle’de örgütlenmesini tamamlamasıydı. Çalışma Bakanlığı’na yaptığı başvuru ile 26 Aralık 2023 günü çoğunluk yetki tespiti alındı. Ancak patron itirazda bulundu ve daha sonra sendikalı işçiler üzerinde baskı daha da arttı. Sendika temsilcilerinden birini işten attılar. 180 sendikalı çalışanı ise hiçbir gerekçe göstermeden ücretli izine çıkarttılar. Perfetti Van Melle’nin sendikalaşan emekçilere yönelik baskıcı tutumlarında artık dayanılmaz bir eşiğe gelindi. Bardağı taşıran son damladan sonra, fabrika önünde, bir basın açıklaması yapıldı. Hollandalıların Türkiye’de kurduğu sakız fabrikasında, sendikaya üye olanlar “büyü tehditi”yle dahi karşılaştılar! Avrupalı patronun ülkemizdeki üretim tesislerinde yaşanan bu çağdışı tutumlara yönelik tepkiler duracağa benzemiyor. Eğer sen Avrupa’da “En iyi işveren” seçildiysen, başka bir ülkedeki fabrikanda ortaçağ yöntemlerine başvuramazsın, böyle ikiyüzlü davranamazsın…

Ana fotoğraf: Tekgıda-İş Sendikası

*Haberde kadın işçilerin isimleri değiştirilmiştir.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
Bornova’da üretim yapan Kristal Yağ işçilerinin asgari ücrete tepkileri sert oldu. TİS masasından kalkan işçiler bir ayı aşkın süredir grevdeler. Emekçilerin market alışverişlerinde yaşadıkları adeta bir trajedi. Poşetleri neredeyse boş. Kristal Yağ Fabrikası işyeri temsilcisi Gülnaz’la görüştük.
Çalışanların yüzde 60’ını kadınların oluşturduğu fabrikada, işçiler ağır ve işçi sağlığını hiçe sayan çalışma koşulları nedeniyle sendikal örgütlenme mücadelesi yürütüyorlardı. 10 Haziran’da 145 kişinin işten atılması üzerine direnişe geçen ve sendikalarıyla da sorunlar yaşayan Esitaş işçisi kadınlarla konuştuk.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!