Malatya Emniyet Müdürlüğü tarafından fabrika işçisi iki kadının TEM’de (Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı) hukuksuz bir şekilde gayriresmi ifadesi alındı salı günü. Birleşik Tekstil, Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (BİRTEK-SEN) üyesi olan kadınlardan birinin eşi, diğerinin babası aranıp, “İfade vermeleri gerekiyor” denilerek karakola birlikte gitmeleri istenmiş. Sendikal faaliyetleri nedeniyle kendilerini işten atan fabrikaya açtıkları işe iade davalarıyla ilgili bir ifade olacağını zanneden kadın işçilere, ‘terör faaliyetlerine’ ilişkin ‘uyarı’ amaçlı çağrıldıklarını söylemiş polisler. Dört saate yakın emniyette keyfi bir şekilde tutulan kadın işçilerin aileleriyle de özel odalarda görüşülmüş ve kadınların sendikal faaliyette bulunmasının “önünü tutun” denilerek ailelerine baskı uygulanmış.
Sendikal faaliyetleri suçmuş gibi yansıtılarak, sendika üyesi olan diğer işçilerin isimlerini vermeleri istenmiş kadın işçilerden. Uydurma örgüt isimleriyle terörist faaliyetlerde bulunduklarına dair ithamlarda bulunulmuş. “Bir dahakine bu kadar tatlı almayız” tehditleri de savrulmuş. Üyelerinin maruz kaldığı bu cinsiyetçi saldırıya karşı BİRTEK-SEN yazılı bir açıklama yaparak suç duyurusunda bulunacağını duyurdu. EMEP Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca da konuyu Meclis’e taşıyarak Malatya Valiliği ve Malatya Emniyet Müdürlüğü’nün suç işlediğini dile getirdi. Sorumlular hakkında soruşturma başlatılmasını talep eden Karaca, sendikal faaliyet yürüten kadın işçilerin üzerinde baskı ve tehdit oluşturulmasına izin vermeyeceklerini vurguladı.
Hukuksuz ve keyfi muameleye tepki gösteren kadın işçilerle görüşerek yaşadıklarını anlatmasını istedik. Sendikal alanda yerlerini alırken kendilerini erkekler üzerinden tanımlayan zihniyete karşı da mücadele eden arkadaşlarımız oldukça öfkeliydi haklı olarak. Anayasal güvence altında olan sendikal örgütlenme mücadelesinin suç teşkil etmediğini ifade ettiler. ‘Devlet baba’nın en güçlü silahı olarak aile baskısını kadınların karşısına çıkarmasını asla kabul etmeyeceklerini belirttiler.
‘Sendikayı terör örgütü gibi göstermeye çalıştılar’
Aynı zamanda yol arkadaşlarımız olan işçi kadınlara sözü bırakalım burada:
“Polisler bana ‘Bak türbanlısın, Müslümansın değil mi?’ dediler. Evet deyince ‘O zaman bu örgütün içine niye girdin, Müslümanın bunlarla ne işi olur, biz seni uyarı mahiyetinde çağırıyoruz. Önünü alalım’ dediler. ‘Ben sendikaya hakkımı savunmak için depremden sonra üye oldum’ dedim. ‘Bunlar sizin böyle beyninizi yıkıyor’ dediler bana. Sendikanın eğitimine katılmak, üye olmak suç değil. Bunu büyük ihtimal patronlar yaptırdı zaten. Kimin üye yaptığını, kimlerin üye olduğunu öğrenmek istediler. ‘Bana isim vereceksin’ diye sorup durdular. Hatırlamadığım bir örgüt ismi zikrettiler. ‘Bu örgütten sizi kurtarmak, yol yakınken sizi döndürmek istiyoruz’ dediler. Annemle birlikte gitmiştik, onu da sorguya aldılar. Annem ne alaka! 30 yaşına gelmişim ben. Çocuk değilim ki vasi altında benim ifademi alsınlar. Zaten babamı arayıp önce onunla görüşmek istemişler. Direkt ‘TEM’e gel’ demişler ona. Beni de aramadılar. Sanki ben engelliyim gibi vasi belirlemişler bana. Reşit bir bireyim diye benim mi söylemem gerekiyordu?”
‘Kadınların sendika çalışmasında yer alması korkutuyor’
“Çok saçma bir şeydi. Usulsüzlük çok fazlaydı. Sendika başkanı, avukat emniyeti arıyor, gerekçeyi soruyorlar. ‘Uyarı amaçlı aldık’ diyorlar. ‘25-30 yıl bu devletin ekmeğini yediniz, suyunu içtiniz, nasıl yaparsınız bunu’ diyorlar. Sanki devlet bağış yaptı bana. Kendim çalıştım, kendim kazandım. Kimse bana ekmek, su vermedi hayrına. Ne yapmışız, bir şey diyemiyorlar. Sakin kalmaya çalıştım, biliyorum çünkü bir şey olmadığını. Çünkü bir suçum yok… Özellikle burada, bu kesimde kadınların hiçbir yerde olmasını istemiyorlar. Kadınlar bu toplumda değer görmeyen varlıklar hâlâ. Hele sendika çalışması yapması hiç alışkın oldukları bir durum değil. Biraz da bu korkutuyor belki. Neden korktuklarını tabii ki söylemediler ama sözde uyarı yapmaları bile belli ediyor aslında… Diğer arkadaşla yan yana gelemedik. Başına dikmişler polisi, bekletiyorlardı. Gidemedim yanına. Eşiyle, çocuğuyla bana bakıyordu o da. Bizi ailemize, çevremize, iş arkadaşlarımıza, sendika üyesi olan arkadaşlarımıza karşı utandırmaya çalıştıkları çok belliydi yani. Diğer baskılar yetmiyormuş gibi bir de aile baskısı kurmaya çalıştılar üzerimizde.”
‘Yanlarına bırakacak değilim’
“Karakola ilk gittiğimde kimsenin bir şeyden haberi yoktu. Kapıdaki görevli polisin haberi olmaz mı? ‘Yanlış biliyorsundur, siz aile mahkemesine gelmişsinizdir’ diyorlar. ‘Hayır TEM’ deyince polisler de şaşırdılar. O ona telefon açıyor, o ona telefon açıyor, beni kimin çağırdığını öğrenmeye çalıştılar. Emniyetin birbirinden haberi yok. Amir de bilmiyor. Mehmet Başkan’a (BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen) ‘Suçlama yok, uyarı amaçlı çağırdık’ diyor. Suçlama yok, sen beni neye istinaden çağırıyorsun? Bana bilgi vermiyorsun, telefonla babamı arıyorsun, onu çağırıyorsun, kalkıp da bana bu şekilde psikolojik baskı uygulayamaz. ‘Baban burada olsaydı babanı getirtecektik, seni getirtmezdik’ diyorlar, düşünebiliyor musun? Madem ben bir şey yapmışım, babamı niye getirtiyorsun? Babam ne yapabilir? Bana başörtümden, Müslümanlığımdan yüklenmeye çalışıyorlar. Elazığ’ın, Malatya’nın çoğunluğu AKP’li olduğu için benim de kesin AKP’li olduğumu düşündüler sanırım. Tüm başörtülüler AKP’li değil ya! O yüzden bana buradan, ailemden yüklendiler herhalde. Ama şimdi daha fazla hırslandığımı bilmiyorlar. Yanlarına bırakacak değilim. Geri duracak değilim.”
‘Beni bir birey olarak görmediler’
“Benim de önce eşim arandı. Karakola çağrıldı eşim. ‘Eşiniz yanınızdaysa onu da alıp gelseniz iyi olur’ demişler telefonda. Biz de öyle gittik. Farklı bir şey için çağrıldığımızı düşünüyorduk. Sorduğumuzda terörden çağrıldığımızı söylediler. Biz çok şaşırdık, afalladık. Şaka falan yapıyorlar sandık. ‘Şaka değil, sizi terörden bekliyorlar’ dedi polis. Salonda oturduk, önce eşimi içeri aldılar. Eşimle konuştular epey bir süre. Ondan sonra içeriye beni de aldılar. Komiser, ‘Eşinizle konuştuk, her şeyi anlattık. Daha detaylı size de bir şeyler söyleyeceğim. Artık uyup uymamak size kalmış. Bundan sonraki süreçte bu kadar tatlı olmayız’ dedi. ‘Siz kiminle görüşüyorsunuz, nasıl bir suç işlediğinizin farkında mısınız, hangi sendikadansınız, neden işten çıkarıldınız?’ gibi sorular soruldu. Karşılıklı konuşmaya başladık. Tatlı tatlı konuşmalar, tehditvari cümleler, sonra yine onu tatlıya bağlamalar filan oldu. ‘Ama böyle böyle yaparız da tamam da ama işte sizi seviyoruz, iyisiniz, iyi ki varsınız’ falanlar işte… ‘Siz de iyi insanlarsınız, sizin bunlarla ne işiniz var’ gibi cümleler kuruldu.”
‘Suç duyurusunda bulunacağız’
“Bizi terörden almaları çok zoruma gitti. Normal insanlarız. Bizim ne ilgimiz olabilir! Terör damgasıyla bizi korkutmaya çalıştılar. Eşimi arayıp onu çağırıyorlar, ‘Eşini de al gel’ diyorlar. Önce eşimi içeri alıp onunla konuştular. Sonra beni içeri alıp konuştular. Sonra hep birlikte konuştuk. Yani sanki böyle benim velim gibi… Ona çok sinirlendim. ‘Ben bir birey değil miyim? Ben de bir insanım. Bana söyleyebilirsiniz, beni arayabilirdiniz. Buna gerek yoktu’ dedim. Bu bana yapılmış bir hakarettir. Eşimle konuştuklarında da ‘Eşinin önünü tut, bu tür işlerle uğraşmasın’ demişler. Karakolluk olmuşum umurumda değil. Kocamı aramaları çok ağrıma gitti. Kocamın refakatinde benimle görüşmeleri utanç vericiydi. Bir birey olarak görmediler beni. Bu çok aşağılık bir durumdu, buna çok bozuldum.
Oldukça kibar bir şekilde ‘Akıllı olun’ dediler bize. Ne yapmışız, suçumuz ne, söylemiyorlar. Ortada bir şey yok. Ne işim var böyle bir yerde diye şoke oldum. Böyle bir şeyle karşılaşacağımızı bilsem sendikaya, birilerine haber veririm yani. Karakola girdiğimizde, girdiğimize dair bir imza alınmadı, çıktığımıza dair de imza alınmadı. Resmi olarak ifade de alınmadı. Kayıtdışı bir şeyle karşılaştık. Orada ifademizi alan polislere karşı suç duyurusunda bulunacağız. İsimlerini belirleyip dava açacağız. Yasal süreç başlatacağız sendikayla birlikte. Sonuç itibariyle biz ne için çağrıldığımızı, aslında ne için ‘uyarıldığımızı’ çok iyi anladık. Bu baskı ve tehditlerle bizi ne sendikal mücadelemizden ne de varoluş mücadelemizden alıkoyabilirler, bunu bilsinler yeter.”
*Bu haber RLS ve Kadınİşçi işbirliği ile yapılan Depremden Etkilenen İllerde Kadın Emeği araştırması kapsamında yazılmıştır.