“Sendikaların her yerinde olmak istiyoruz”

Kadınİşçi’nin “Kadınlar Sendikaların Neresinde?” başlıklı etkinliğine çeşitli işkollarından sendikacı kadınlar ve eylemci kadın işçiler katıldı. Kadın-sendika ilişkisinin ele alındığı toplantıda ortak talep; bağımsız bir kadın emek ağı kurulması oldu.
Paylaş:

Bu yıl 8 Mart’ta alanlarda, feminist gece yürüyüşünde coşku ve heyecanla bir aradaydık. Kadınİşçi’nin 10 Mart Pazar günü, Kadıköy’de bulunan Mor Mekan’da düzenlediği “Kadınlar Sendikaların Neresinde?” başlıklı etkinlik ise bu heyecanı bir kat daha artırdı ve somut bir dayanışma imkanını ortaya koydu.

Etkinliğin açılışında modaratör Sare Öztürk, Kadınİşçi’nin dört yıldır kadın emeğinin her haliyle ama özellikle ücretli kadın emeğiyle ilgilendiğine vurgu yaparak bu etkinliğin de bir ihtiyaçtan doğduğunu belirtti. Son dönemlerde yapılan grev ve direnişlerde sık sık kadınların ön planda yer aldığına fakat direnişler sırasında sendikalarıyla da sorunlar yaşadığına dikkat çekti. Bu sorunlara karşı sendikal mücadelede yer alan kadınların ortak neler yapılabileceğini tartışmak için bu etkinliğin planlandığını belirtti.

Kadın çalışmaları için bütçe ayrılmalı

İlk konuşmacı, KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher’di. Döne KESK’in kuruluşundan itibaren kadınların örgütlü mücadelesi sayesinde sendikanın tüzüğünde ve pratiğinde cinsiyet eşitliğinin yer aldığını ve kadın temsilinin daha iyi bir noktada olduğunu belirtti. İlk dönemlerden itibaren sendika tüzüğünde, cinsiyetler arası eşitsizliğe karşı mücadelenin temel mücadelelerden biri olarak tanımlandığını da sözlerine ekledi.

Son dönemde sendikada kadın sekreterlerini kadınların seçmesine yönelik bir süreç başlattıklarını, bunu kadın temsili açısından önemli bulduklarını vurgulayan Döne, kadın meclislerindeki kadınların bir araya gelerek “kadın sekreterlerini kadınlar seçer” şiarını örgüt içinde yerleştirmeye çalıştıklarını söyledi. Sendikalarda kadın çalışmalarına bütçe ayrılmasının, sendika içi kadın yapılarının sürekliliği açısından çok gerekli olduğunun da altını çizdi.

KESK’te işçi sendikalarındaki fiili kadın komisyonlarının dışında bir kadın örgütlenmesi olduğunu ve bunun bazen aksaklıklar olsa da yıllardır yürütülen kadın çalışmaları sayesinde gerçekleştiğini bir kez daha görmüş olduk.

Döne’nin üzerinde durduğu konulardan biri de bugün esnek çalışma tartışmalarıyla tekrar gündeme gelen kamudaki parçalı istihdam yapısı oldu. Sendikaların örgüt yapılarını gözden geçirerek, yeni örgütlenme biçimleri düşünmesi gerektiğini de belirten Döne, geçmişteki kadın kurultaylarına ve buralarda oluşturulan kadın politikalarına vurgu yaptıktan sonra başka öncelikler nedeniyle erteledikleri kadın kurultayını bu yıl yapılması gereken iş olarak önlerine koyduklarını anlattı.

“Transfobi ve homofobi disiplin suçu olmalı”

Döne’den sonra sözü Mor Liste’den Ayşecan Ay aldı. Kadıköy Belediyesi’nde 2018’den beri yürüttükleri mücadeleyi ve elde ettikleri kazanımları aktaran Ayşecan, erkekler tarafından erkekler için hazırlanmış bir toplu sözleşmeye, toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten maddeleri ekletmek için zorlu bir mücadele verdiklerinden bahsetti. İstanbul Sözleşmesi’nin tanınması, regl izni, disiplin kurullarının çoğunluğunun erkeklerden oluşmaması, ücretsiz kreş hakkı bunlardan bazılarıydı.

Ayşecan’ın “kadınlar olarak hayatın her yerindeyiz, sendikanın da her yerinde olmak istiyoruz. Ne sadece en tepesinde ne sadece en altında” cümlesi içinde bulunduğumuz durumu çok çarpıcı bir şekilde ifade ediyordu. Kimi sendikalarda az sayıda kadının yönetim kadroları içinde yer alsalar da sendikal demokrasi ve taban örgütlenmesi olmadığı müddetçe sendika üyesi kadın işçilerin koşullarında bir değişiklik olmayacağına vurgu yapan Ayşecan, kadın komisyonu etkinliklerinin çoğu zaman 8 Mart kutlamalarının ötesine geçmediğine ve kadın işçilerin sorun ve taleplerine yönelik bir çalışma yapılmadığına vurgu yaptı. Genel-İş 1 Nolu Şube’nin başkanlığını Mor Liste’den Nazan’ın kazanmasının kendileri açısından en büyük kazanım olduğunu da belirtti.

Ayşecan, yeni toplu sözleşme dönemi için sözleşmeye önermeyi düşündükleri maddeleri anlattığında salondaki kadınlar olarak çok heyecanlandık. Boşanma sürecinde olan kadınlar için boşanma izni ve boşanma yardımı, ILO 190 maddelerinin tanınması, boşanma sonucu nafaka almadığını belgeleyen kadınlara sosyal yardım, homofobi ve transfobinin disiplin suçu sayılması, ücretsiz HPV aşısı, kadın işçilere yönelik toplu sözleşme ve şiddetle mücadele eğitimleri, şiddete maruz kalan kadın işçilere ücretli izin ve sosyal yardım…

“Bağımsız bir kadın emek ağı kuralım”

Son konuşmacı ise Kadınİşçi’den Bahar Gök’tü. Bahar, sendikaların feminist bir dönüşüme ihtiyacı olduğunu vurgulayarak başladı sözlerine. Ayşecan’ın konuşmasına referans vererek belediyelerde toplu sözleşmeye eklenmeye çalışılan “şiddete uğrayan kadına maddi yardım yapılması” konusunu çok tartıştıklarını fakat bazı sendikaların bu konuda kadınlara destek vermediğini vurguladı. Böyle bir destek talebiyle sendikaya gittiklerinde, sendikacıların kadın işçiye “sana yardım etmek isteriz ama bu duyulursa diğer kadınlar da ister” cevabıyla karşılık verdiklerini anlattı.

İşçi sendikalarındaki kadın çalışmalarının tabandaki işçilere ulaşmadığını, sendikalara başvuran kadınların şikayetlerine somut çözümler sunulmazken, kadın işçilerin taleplerinin sözleşmelere yansımadığına da vurgu yaptı. Bahar bağımsız sendikaların kadın işçilerin deneyimi açısından daha farklı ve olumlu olduğunu belirtti.

Bahar konuşmasını kadın emeği alanında politika üreten feministlere, sendikalarda mücadele veren kadınlara birlikte hareket etme çağrısını yaparak sonlandırdı. Sendikalardan bağımsız bir kadın emeği yapısı ve ağı kurulmasının iyi olacağını belirtti.

İşçisini mahkemeye vermekle tehdit eden sendika

Daha sonra etkinliğin forum kısmı başladı. İlk sözü Xiaomi direnişçisi bir kadın işçi aldı. Xiaomi’de kadın işçilere yönelik baskı ve mobbinge karşı sendikalaşmaya karar verdiklerini fakat Türk Metal Sendikası’nda örgütlendikten sonra sendikanın işçilerin hakkını savunmadığını anlattı. Direnişten sonra işyerinde yetkiyi alan sendikanın, direnişçi işçilerin toplu olarak işten atılmasına ses çıkarmadığına vurgu yaparak işten atıldıkları için sendika önünde basın açıklaması okuyan kadınları “sendikayı maddi-manevi zarara uğratmaktan” savcılığa şikâyet ettiklerini hatırlattı. Xiaomi direnişçisi, bu tür olumsuz deneyimlerin kadınları sendikalardan uzak kalmasına neden olduğunu vurgulayarak konuşmasını bitirdi.

“Erkekler konfor alanında yaşarken bize ‘güçlü olmak’ düşüyor”

Amazon depo direnişçisi kadın işçi ise depolardaki ağır çalışma koşullarından bahsederek başladı sözüne. Özellikle kampanya dönemlerinde, hiç bekleme yapmadan, çok ağır kolileri tek başlarına kaldırmak zorunda kaldıklarını, amirler tarafından gözetlenen kadınlara, en küçük bir konuşmada, hatada tutanak tutulduğunu, tutanaklar artınca yemek kartından kesinti yaptıklarını anlattı. Bu kötü koşullara karşı sendikalaşmaya karar veren işçilerin, bağımsız sendika DGD-SEN’e üye olduğunu, örgütlenme süreci devam ederken, üç yalancı şahitle bir gecede işten atıldığını belirtti.  

“Kadınlar olarak her alanda zorluk yaşıyoruz. Sendikalaşırken kadınlar erkeklere göre daha cesur. Biz güçlü olmak zorunda bırakılıyoruz. Erkeklerin konfor alanı var, onlar güçlü olmak zorunda değil. Hem çocuk bakıp hem temizlik yapıp hem çalışıp hem abuk sabuk adamlarla uğraşmak zorundayım. Her şeyle biz uğraşıyoruz, neden ben güçlü olmak zorundayım? Ben artık güçlü olmak istemiyorum, haklı olmaktan da yoruldum” diyerek konuşmasını bitirdi.

“Depolarda kadın komiteleri kuruyoruz”

Bağımsız sendika DGD-SEN’in genel başkanı Neslihan Acar ise depolardaki kadın işçilerin yaşadığı sorunları ve sendikanın bu konudaki politikalarını anlattı. Örgütlenme çalışması yaptıkları depolarda önceliklerinin kadın işçileri sürece dahil etmek ve kadın komitelerini kurmak olduğunu ifade etti. Toplu sözleşme yapmalarının neredeyse imkânsız olduğu depolarda, fiili mücadele ile kazanımlar elde ettiklerini söyledi.

Neslihan, direniş süreçlerinde kadınların işyerinde maruz kaldığı taciz ve şiddeti öne çıkardıklarını fakat kalıcı kazanımlar için kadın hareketinin bu fiili direnişlere daha çok destek vermesi gerektiğini söyledi.

“Migros Çayırova direnişinde 120 gün boyunca sürekli işkenceyle gözaltına alınmamızın sebebi, beş tane tacizci amiri teşhir etmemizdi. Tuncay Özilhan’a karşı iki kez direndik, ama tacizcileri işten attıramadık. 8 Mart’ta kadınların direnişi sahiplenilmedi.”

Son olarak Neslihan, sendikalardaki kadın temsiliyeti etrafında bir ağ kurmamız ve kadınlar olarak hem toplu sözleşme süreçlerine hem fiili meşru mücadelelere daha fazla destek olmamız, birbirimizden güç almamız gerektiğini söyledi.

Kadın işçilerin sendikal alandaki mücadelesine dair önemli tartışmaların yapıldığı forumdan sonra kokteyl kısmına geçildi. Kadınlar, müzik eşliğinde keyifli vakit geçirdiler, forumda yarım kalan deneyimlerini birbirlerine aktardılar.

“Kadınlar Sendikaların Neresinde?” sorusu etrafında yaptığımız bu etkinlikte, tüm zorluklara ve engellere rağmen sendikalarda var olmak ve ataerkil sendikal yapıları dönüştürmek için mücadele eden kadınlarla bir araya geldik. Sorunlarımızı, mücadele yollarımızı, kazanımlarımızı ve eksikliklerimizi tartıştık. Bundan sonraki süreç için yol haritamızı planlamaya başladık. Kadın işçilerin, sendikalarda eşit politik özneler olarak kabul edilmesi ve kadınların yaşamına doğrudan etki eden feminist politikaların hayata geçirilmesi için bağımsız kadın emeği ağının oluşması kritik bir önem taşıyor. Kadınİşçi’nin de farklı sendikalardan ve işkollarından kadınları bir araya getirme gücü ile bu kadın emeği ağının kurulması için kilit bir role sahip olduğu açık.

Paylaş:

Benzer İçerikler

70 gündür fabrika önünde direnen Polonez işçileri kadın örgütlerini ve feministleri dayanışmaya çağırıyor. Bu çağrıyı ilettiğimiz ve iletimize cevap veren kadın örgütleri “boykot ve dayanışma eylemleri yapalım” fikrinde ortaklaşıyor. O halde gelin Polonez’de kadın işçilerin taleplerini yaygınlaştırıp, seslerine ses katalım…
Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
CarrefourSA Esenyurt depo direnişinin ikinci gününde kadın işçiler Gülşah, Emel, Perizade ve Esra ile konuştuk. Esra “Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz,” Gülşah “İçeride can güvenliğimiz yok” Emel “Bir beyaz yakalı bir kadın çalışanı taciz edebilir mi?” Perizade ise “Biz illallah ettik buradan, sesimizi duymaları gerekiyor” diyor.
AKP’li yöneticilerin baskı uyguladığı Menemen Belediyesi’nde kadın işçiler sürgüne gönderildi. Onları yıldırmak için süpürgeyi araç olarak kullandılar. Tazminatsız atıldılar fakat sessiz kalmadılar. Belediye önünde 83 gündür direniyorlar. Eylemci işçilerden Umut yaşananları anlattı.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!