Sıcaklarda işçiler ölmesin

Kapitalizmin sınırsız kâr hırsıyla doğayı tahrip etmesi küresel ısınmaya, o da aşırı sıcaklara yol açtı. İşçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin hiçe sayıldığı ülkemizde, sıcağa bağlı beyin kanaması geçiren PTT işçisi Berran Özen Kırmızıgül arkadaşımız, yaşam mücadelesi veriyor. Bu, önlenebilirdi. Hükümetten sendikalara herkesin yapması gerekenler var.
Paylaş:
Necla Akgökçe
Necla Akgökçe
nakgokce@gmail.com

Berran Özen Kırmızıgül İzmir’de, PTT’de taşeron işçi olarak çalışıyordu. 42 yaşında, bir çocuk annesi Kırmızıgül, Bayraklı Adliyesi’nin arka sokaklarında dağıtım yaparken, güneş çarpmasına bağlı olarak beyin kanaması geçirdi ve durumu kritik. Aşırı sıcaklar dolayısıyla uzmanların sık sık dışarı çıkmama ikazı yaptığı günlerde o, ekmek parası için günün en riskli saatlerinde dışarıda dağıtım yapıyordu.

Bu bir iş kazası değil, cinayete teşebbüstür. Son haberler İzmir’de PTT çalışanlarının işe başlama saatlerinin iki saat öne çekildiğini yazıyor. Demek ki istenildiğinde bazı şeyler yapılıyor. Bu elbette yeterli değil; çalışırken işçinin sağlığını ve güvenliğini korumakla yükümlü olan patronların, iklim krizi nedeniyle oluşan sıcaklara karşı yeni ve başka önlemler alması gerekiyor.   

Berran Özen Kırmızıgül, PTT’nin taşeron firmalarından birinde çalışıyordu. Kamu kurumlarının parça parça özelleştirilmesi sürecinden en fazla nasibini alan yerlerden biri de PTT olmuştu. Kurum anonim şirkete dönüşürken taşeronlaşmayan birim kalmadı. PTT’de taşeron işçilerinin mücadelesinde önemli rol oynayan PTT- Sen’e göre, şu anda kurumda 10 binden fazla işçi taşerona bağlı olarak çalışıyor. Düşük ücretli, kısmi süreli ve güvencesiz çalışmanın yaygın olduğu bu şirketler, emek piyasalarında hâlâ ikincil işgücü olarak görülen kadınların da en fazla çalıştığı yerler.  

PTT- Sen, sıcaklarda günde en az 100 tane dağıtım yapmak zorunda olan, performans baskısı altında ezilen posta dağıtıcılarının, şapka ve kıyafetten başka hiçbir önleme sahip olmadıklarını dile getiriyor. Sıcak havalarda kadınlar için hiç de ergonomik olmayan bu kıyafetler, koruyucu olmaktan ziyade yükü artırıcı nitelik arz edebiliyor.

Mayıs sonu-haziran başı itibarıyla, Batı’da bazı sendika ve konfederasyonlar aşırı sıcaktan kaynaklanabilecek iş kazaları ve hastalıklara karşı üyelerini bilgilendirici yayınlar yapmaya, broşürler çıkarmaya başladılar. Çünkü, işçi sağlığı ve iş güvenliği anlayışının temelinde, riskleri ve tehlikeleri ortaya çıkmadan engellemek yatar.

Fotoğraf: Exeter

Küresel ısınmaya karşı yeni iş yasaları

Örneğin, Avusturya Sendikalar Birliği (ÖGB), dışarıda çalışanlara yönelik işverenlerin alması gereken tedbirleri şu şekilde sıralıyor:

“Çalışmanın güneşin yakıcı olmadığı saatlere çekilmesi, işçinin çalıştığı yerin üstünün tente ile kapatılması, uygun koruyucu ekipman, ultraviyole filtreli gözlükler, güneş kremi…” 

Konfederasyonun işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanı, işçilere çalışmayı durdurmayı, işverenlere soğuk odalar inşa edip işçileri buralarda dinlendirmeyi öğütlüyor. Batı’nın pek çok ülkesinde olduğu gibi Avusturya’daki iş yasalarında da sıcakta çalışmaya dair bir hükmün olmadığını belirten sendika, küresel ısınma nedeniyle ortaya çıkan bu yeni durum karşısında, iş yasalarının genişletilmesi gerektiğine vurgu yaparak hükümeti göreve çağırıyor.  

Sektör itibarıyla işyerinde sıcak nedeniyle ortaya çıkabilecek sağlık sorunları için Alman IG Metall Sendikası da haziran ayı başında bir bilgilendirici broşür hazırlamış. Onlar da sıcaklığın 26 dereceyi geçtiği durumlarda patronların yeni önlemler alması gerektiğine dikkat çekip, önerilerde bulunuyorlar. İşyerinin kapı ve pencerelerinin sıcağa dayanıklı malzemelerden oluşturulmasından, işçilere parasız su ve maden suyu takviyesine kadar bir dizi madde sıralamış, metal sendikası. Bunun dışında bedeni zorlayan ağır işlerden kaçınılması, iş elbiselerinin ona göre ayarlanması; yaşlı işçilere, kronik hastalığı olanlara, gebelere izin verilmesi de yine alınacak tedbirler arasında sıralanıyor.

Amacım, Batı sendikaları güzellemesi yapmak değil. Küresel ısınma nedeniyle ortaya çıkan bu yeni durum karşısında, sendikaların önceden oturup düşünerek politika oluşturmaya başlaması gerektiğini vurgulamak. Konuya Türkiye’deki sendikaların da eğilmesi gerekiyor.

Bizde 6331 sayılı Yasa’ya ve buna bağlı olarak çıkan çeşitli yönetmeliklere rağmen sendikalı işyerlerinde bile patronlar, işçilerin sağlıklı bir ortamda ve şartlarda çalışması için yükümlülüklerini yerine getirmiyorlar. Pandemi sırasında çok sayıda işçinin salgından hayatını yitirmesine rağmen, işçilere çoğu zaman maliyet unsuru diye maske ve hijyen malzemeleri verilmiyordu. Sendikaların da konuyu yeteri kadar takip ettiklerini söylemek mümkün gözükmüyor.  

Türkiye’de kadın işçileri de kapsayan toplumsal cinsiyet temelli bir işçi sağlığı ve iş güvenliğinin olmaması, kadınlar için durumu daha da vahim hale getiriyor.

Toplumsal cinsiyet temelli işçi sağlığı ve iş güvenliği

Pek çok sendika ve konfederasyonda işçi sağlığı ve iş güvenliği departmanı bile bulunmuyor. Bir kaza söz konusu olduğunda, basın açıklamalarında çalışan sayısının 50’yi geçtiği işyerlerinde işyeri hekimi bulundurulması gerektiğine vurgu yapan sendikaların, genel merkezlerinde bu sayı tutturulmasına rağmen işyeri hekimi yok örneğin.      

Sendikaların da iş kazası ya da cinayeti olmadan işçi sağlığı ve iş güvenliği konuları ile ilgilenmemesi, olduğunda da olayı basın açıklaması ile geçiştirip, politika konusu haline getirmemeleri, sonuçları daha da ağırlaştırıyor.

Son günlerde sıcaklar nedeniyle işçilerin yaşamını yitirmesi üzerine, sendikalar da dâhil olmak üzere emek kamuoyunda 6331 sayılı Yasa’nın 13’üncü maddesine, yani işçinin “çalışmaktan kaçınma hakkı”na vurgu yapılıyor. Bu doğru; fakat ciddi bir sendikal takibin olmadığı, patlama/deprem gibi ağır olaylarda bile işçilerin işi bıraktığı, işyerini terk ettiği için patronlar tarafından tazminatsız atıldığı koşullarda, işçilerin bu hakkı nasıl kullanacağını da düşünmek lazım -ki Covid salgını sırasında bu maddenin işletilemediğini unutmayalım. İşten atılma, sonradan tazminat alınacak da olsa işsizliğin bu kadar yaygın olduğu bir yerde pek çok işçi açısından tercih edilecek bir durum olmayabilir. Yeni durum karşısında işten kaçınma hakkının daha net ve işçiyi kayba uğratmayacak şekilde düzenlenmesi için sendikaların baskı yapması gerekiyor. Toplu sözleşmelerde de aşırı sıcak nedeniyle oluşabilecek risk ve tehlikelere karşı patronlardan yeni tedbirler alınması istenebilir.

Bir başka konu daha var: Türkiye’de kadın işçileri de kapsayan toplumsal cinsiyet temelli bir işçi sağlığı ve iş güvenliğinin olmaması, kadınlar için durumu daha da vahim hale getiriyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği anlayışının hâlâ erkek merkezli olarak tanımlandığı ülkemizde, kadınların işleri değişip çeşitlendikçe işe bağlı kaza ve hastalık riskleri de artıp çeşitleniyor. Ama ne yazık ki kadınların yeni girdiği bazı işkollarında cinsiyet ve toplumsal cinsiyet temelli risk analizleri yapılmadığı için- gerçi eskilerde de yapılmıyor ama…-  genel olarak erkek işçi için tehlike oluşturmayan bazı durumlar, kadın işçi için de tehlike oluşturmaz diye düşünülüyor.  

Sıcaklara bağlı hastalıklar ve ölümler, tüm sendikaların ortak hareket edip, politika oluşturması gerekli temel bir meseledir. Bu, yalnız sendikalar değil, sosyalistler için de “somut durumun somut tahlili” üzerinden politika oluşturulması gerekli bir alandır.    

Sıcaklardan ölümlere karşı ortak bir politika

İşçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanları bile sıcaklarda işin ağırlığı, ortamın nem oranı, işçinin şişmanlığı-zayıflığı, boyu posu nedeniyle kaybedebileceği sıvı miktarı, gereken sıvı takviyesi gibi meseleleri gündeme getirip, işyerinin ona göre ayarlanması konusunda tavsiyelerde bulunurken, cinsiyeti bir parametre olan analize katmıyorlar. Sendikaların birçoğu zaten böyle bir şeyin varlığından bile habersizler.

Oysa erkek vücut ölçülerine göre ayarlanan yük taşıma kapasiteleri kadınlar için uygun olmayabilir ya da koruyucu da olsa erkeğe göre ayarlanan giysiler kadınlara fazla gelebilir.

Sendikalar tarafından yapılan toplumsal cinsiyet temelli işçi sağlığı ve iş güvenliği araştırmalarında, çalışmaya bağlı olarak ortaya çıkan kalp-damar (varis) hastalıklarının, kadınlarda erkeklere göre daha fazla olduğu saptanıyor. Bunun dışında cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle kalp krizi belirtileri çoğu zaman erkeklere göre tanımlandığı için kalp krizinin kadınlarda daha kötü sonuçlar doğurduğu da belirtiliyor. Bu tür hastalıklarda kadınlara yönelik özel önlemlerin alınması gerekiyor. Örneğin, PTT’de kadınlar için 100 posta yerine 50 posta taşınması kuralı getirilebilir.

Küresel ısınma nedeniyle ortaya çıkan bu sıcaklar, Türkiye gibi işçi sağlığı ve iş güvenliğinin ciddiye alınmadığı bir toplumda, işçileri ne yazık ki ölüme kadar götürebiliyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği işçilerin hayatını ilgilendiren somut bir meseledir. Küresel ısınma nedeniyle ortaya çıkan sıcaklara bağlı hastalıklar ve ölümler ise tüm sendikaların ortak hareket edip, politika oluşturması gerekli temel bir meseledir. Bu yalnız sendikalar değil, seçimler nedeniyle hayal kırıklığına uğrayıp, sınıf içinde kitle çalışması yapılması gerektiği gerçeğini yeniden hatırlayan sosyalistler için de “somut durumun somut tahlili” üzerinden politika oluşturulması gerekli bir alandır.    

Toplumsal cinsiyet temelli bir işçi sağlığı ve iş güvenliği anlayışının önemini ve gereğini vurgulamak ise ne yazık ki hâlâ feministlere düşüyor.     

Manşet görseli: PTT işçisi Berran Özen Kırmızıgül

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!