Şiddet davaları alan kadın avukatlar da şiddete uğruyor

Bu yıl avukatlar yoksulluğun hızla arttığı, işçi avukatların sayısının yükseldiği, kadına yönelik şiddetle mücadele eden avukatların kendilerinin de şiddetle karşı karşıya kaldığı bir ortamda kutluyorlar 5 Nisan Avukatlar Gününü. Diyarbakır Barosundan Serap Yiğit Erkuş ile kadın avukatların sorunlarını konuştuk.
Paylaş:
Perihan Kaya
Perihan Kaya
perihan21kaya21@gmail.com
Perihan Kaya perihan21kaya21@gmail.com 

Bu yıl avukatlar yoksulluğun hızla arttığı, işçi avukatların sayısının yükseldiği, kadına yönelik şiddetle mücadele eden avukatların kendilerinin de şiddetle karşı karşıya kaldığı bir ortamda kutluyorlar 5 Nisan Avukatlar Gününü. Diyarbakır Barosundan Serap Yiğit Erkuş ile kadın avukatların sorunlarını konuştuk.

5 Nisan Avukatlar Günü dolayısıyla birçok kişi avukatlara mesajlar, çiçek ve başka hediyeler göndererek günlerini kutlarlar. Ama kadın avukatların gün kutlayacak halleri kalmamış, birçok sorunu var. Türkiye’de kadın avukatlar mesleklerini icra ederken tacize, şiddete uğruyor. Ayrıca erkek avukatlara oranla daha az dikkate alınıyorlar. Cumhuriyetin ilanından sonra 3 Ocak 1934 tarihinde ilk kez en geniş katılımla İzmir‘de gerçekleştirilen “Türkiye Avukatlar Birliği” toplantısında, katılımcı baro başkanları ve illerin baro temsilcileri Türkiye barolarının aynı çatı altında toplanması, düşüncesini benimsediler.

1934 yılında alınan ilke kararı uyarınca tüm baro başkanları ve baroların temsilcileri bu karardan yaklaşık 24 yıl sonra 5 Nisan 1958 tarihinde İzmir’de, İzmir Ticaret Odası toplantı salonunda bir araya gelerek Barolar Birliği’nin kuruluş çalışmalarına başladılar. Daha sonra 6 Ocak 1963 tarihinde toplanan İzmir Barosu Yönetim Kurulu 5 Nisan tarihini “Avukatlar Günü” olarak kabul edip kutlama kararı aldı.

Diyarbakır Barosu’dan Avukat Serap Yiğit Erkuş 18 yıldır meslek yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Diyarbakır ve bölgede pek çok olaya tanık olan Erkuş ilk avukatlık sürecinden bugüne kadın avukatların maruz kaldığı ayrımcılıkları anlatarak konuşmaya başladı “18 yıl önce stajyer olarak adli sürçlere ilk tanık olduğumda, “kadın“ “avukat” “Kürt” olmanın neredeyse her alanda ve her an mücadele etmek olduğunu öğrendim. Adliye binasından daha ilk girişte başlayan, polis memurlarından mahkeme kalemlerine, hakim ve savcılara, müvekkillerden tüm kamu ve kuruluşlarında çalışan kalıplaşmış memur zihniyetine dek uzanan uçsuz bucaksız bir “eril zihniyet” ile karşı karşıya olmak adeta Savaş Tanrıçası Minerva misali mücadele etmek demekti”.

Çaresizlik ortak durum

Erkuş, insan hakları alanında da eril zihniyetin hakim olduğunun altını çizdikten sonra bu alandaki kadın avukatların çoklu mücadele verdiklerini anlattıktan sonra şöyle devam etti: “Sadece adliye ile değil bankadan tutun da tapu müdürlüklerine, belediyelere, hastane ve hatta eğitim kuruluşlarına varana dek her alanda inanılmaz yüksek düzeyde erkek egemenliği ile karşı karşıyayız. Ezilen ve bastırılmaya çalışılan kadınların temel insan haklarını savunurken “kadın avukat” olman, yeri geldiğinde “özne” haline gelmene yol açıyor. Şiddet mağduru kadınların dosyalarında ortak bir durum vardı: “çaresizlik”. Hem mağdur kadının çaresizliği hem de kadın avukat olarak hukuksal hizmeti sunarken “çözümsüzlükler sarmalı” içinde bizlerin yaşadığı çaresizlik.”

Yasal düzenlemelerin uygulanmasını sağlamada zorlukların yaşandığını, özellikle şiddete maruz kalan kadının korunmasının ciddi bir enerji gerektirdiğini, bu kadınların avukatları kurtarıcı olarak gördüğünü, bunun da o süreci onunla birlikte yaşamak anlamına geldiğini vurgulayan Erkuş, şöyle bir örnek veriyor: “Ergani ilçemizde yaşayan üç çocuklu, eşinden daimi şiddet gören mağdur kadınla yolumuz kesiştiğinde, çok umutluyduk. Ancak yolun bu kadar zor olacağını bilmiyorduk. 11 defa uzaklaştırma kararı ile defalarca kez sığınma evine yerleşen mağdur kadın, sonunda öldürülmekten kurtulamadı. Gözyaşlarımız ile toprağa gömdüğümüz o kadınla aynı kaderi yaşayan kadınlara yönelik mücadelemiz devam ediyor. Defalarca tehdit edildim, mağdur olduğumuzu düşünmeden destek vermeye devam ettik.”

Avukat olarak kadınların yaşadığı şiddetin kendi hayatlarına da taşındığına dair pek çok örnek anlatıyor ve şiddet davalarına bakan kadın avukatlara destek verilmesi gerektiğini düşünüyor: “Kaçırılıp ikinci eş olarak dini nikahla yaşamaya zorlanan bir kadın, kadın avukat meslektaşımızın ofisine sığınarak yardım istedi. Kocası ise silahla avukat bürosu önünden ayrılmadı. Bu şiddet mağduru kadının mağduriyetini giderme adına “kadın avukatın” da mağdur duruma düşmesi anlamına geliyordu. Yıllardır kadına yönelik şiddet dava dosyalarında çalışan “kadın avukatlara” herhangi bir psikolojik destek de sunulmamaktadır.”

Kadın avukatlara yönelik tutum farklı

Mahkeme süreçlerinde hakim ve savcıların kadın avukatlara dönük tavırlarına dikkat çeken Erkuş “Aile içi şiddeti ciddiye almayan memurlardan “şiddeti ispatla” diyen hakimlere dek herkes bu suça ortak. Birçok mahkemede kadın avukatlar savunmalarını yaparken “dinlememek için her türlü çabayı “sarf eden mahkeme başkanları/hakimler de bu suça ortaktır.”

Mahkemelerde görevlilerin bu konuya rahatsız edici boyutta kayıtsız yaklaşımlarının, birçok kadının hayatına mal olduğunu düşünüyor: “Ceza davalarında savcılık, emniyet, TEM eril tutum ve davranışlara maruz kalınan diğer yerler. Erkek ve kadın avukata karşı tutum ve davranışlarda her zaman belirgin bir fark oluyor. Öyle bir çember ki birçok kadın avukat da gerek mesleğini ifa ederken gerekse toplumda ayakta durmaya çalışırken, şiddete maruz kalıyor. Kadın ile erkeğin konu olduğu olaylar, dava konusu haline getirilirken farklı zihinsel süreçlerden geçiriliyor. Kadınlar söz konusu olduğunda olay örgüsündeki neden sonuç ilişkisini anlatan illiyet bağı daha geniş bir çerçevede yorumlanabiliyor”.

Boşanma sürecinin kadınlar açısından çok sancılı geçtiğini, özellikle çocuklarının velayetinin anneye verilmesinin hiç te kolay olmadığını, yasaların da bu konuda sanıldığı kadar yol gösterici olmadığını anlatan Erkuş şöyle devam ediyor: “Çocuğun velayetini alan annenin yaşadığı zorluklarla mücadelesinde, çocuğun icra yolu ile kişisel ilişki kurdurulmasında, nafaka alacağının tahsil edilmesinde, mal rejiminin tasfiyesinden doğan alacağın dava edilmesi ve tahsil edilmesinde, mirastan doğan kadının hakkının elde edilmesinde, işçilik alacağının tahsil edilmesinde, istismar davalarında “kadın avukat”lar yaşanan sorunlara hem tanıklık etmekte hem de dolaylı mağdur olmakta ancak tüm bunlara rağmen haklara ulaşmada edilgen olmak zorundalar. Çaresizlik döngüsünde çırpınan kadın meslektaşımız Müzeyyen de geçtiğimiz günlerde katledilmiştir”

Adalet Bakanlığı toplumsal cinsiyet çalışmaları yapmalı

Uluslararası sözleşmelere vurgu yapan Erkuş “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve CEDAW ve daha birçok uluslararası sözleşmeye baktığınızda, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kavramının önemine vurgu yapıldığı ve bunun kazanılmasında nasıl yol izlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ancak uygulamada özellikle karakol ve adliyede çalışan tüm her kademedeki çalışanlara yeteri kadar altı çizilerek bu eğitimler verilmemiştir. Avrupa Konseyinin Türkiye’de Kadınların Adalete Erişiminin Desteklenmesi Projesi başlamıştır. Ancak sadece belli projelerle çözüm üretilmesini beklemek gerçeklikten uzak bir yaklaşımdır. İlkokuldan başlayıp tüm kademedeki eğitim kurumları ile aile içine eğitimlerin verilmesi, farkındalığı arttırıcı etkinliklerin yapılması gerekmektedir. Baroların, Adalet Bakanlığı ve HSK’nın kadın sorunlarına duyarlı çalışmalar yapması gerekmektedir”.

Kadın avukatların ekonomik sorunlarına değinen Erkuş, serbest çalışan kadın avukatların yasal güvenceleri olmadığını, mesleğe başlar başlamaz vergi yükümlülükleri altına girdiklerini, söylüyor. Ofis açmanın personel çalıştırmanın, faturalarla uğraşmanın son ekonomik krizle birlikte iyice zorlaştığına da vurgu yaptıktan sonra konuşmasını şöyle sonlandırıyor: “Bir de kadın avukat olarak “tek başına” bir ofis açma önce “güvenlik” kaygısı sonrasında ise masrafların altından kalkma kaygısı nedeniyle erkek avukatlara kıyasla çok daha zorlaşmaktadır. Kadın mücadelesinin süreç içinde edindiği kazanımlar, ne yazık ki yok edilmeye çalışılmaktadır. Kadın avukatlar arasında da yaşanan sorunlar ne yazık ki birlik olma gücüne balta vurmaktadır.”

Paylaş:

Benzer İçerikler

ILO’nun 3.007 kişinin katılımı ile gerçekleştirilen “İşyerinde Şiddet ve Taciz Algıları ve Deneyimleri” araştırması sonuçlarının açıklandığı toplantıya katılan kadın sendikacılar, şiddetin tırmandığına dikkat çektiler: “Şiddetin azalması için sendikalaşmanın, örgütlemenin önündeki her türlü engelin kalkması lazım. Araştırma sonucu da bunu ortaya koyuyor.”
Başakşehir’e bağlı Şahintepe mahallesinde, 400 günü aşkındır bir nöbet sürüyor. Çevre Bakanlığı ve bölge belediyesinin halkı mahalleden sürme girişimleri sonuçsuz kaldı. Kurdukları “Barınma Hakkı Meclisi” içinde örgütlenen Şahintepelilerin, fiili mücadelesinde kadınlar en önde. “Mahalle içindeki ve dışındaki kirli eller çekilene kadar oradayız” diyorlar.
Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı’nı değerlendiren feminist sosyolog Berfin Atlı “Esnek çalışma modeli kadınların yoksulluk döngüsünü kırmak yerine, bu döngünün derinleşmesine neden olacak” diyor.
Diyarbakır’da cami önünde Kur’an-ı Kerim okuyarak geçimini sağlayan, engelli bir oğlu olan Rojda, ‘’Ama kendime de bir dua ediyorum. İnşallah oğlum benden önce ölür diye. Bakacak kimsesi yok. Ölüm fakirlikten ve kimsesizlikten iyidir’’ diyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!