Şiddete karşı mücadeleyi üretim alanlarına taşımalıyız

Sinbo işçileri eylemdeler. Erkeklerin kayırıldığı, kadınların baskı, taciz, mobbinge uğradığı işyerinde, işçi sağlığı da gözetilmiyor.  Direnişçi kadınlar tüm kadınları ve kadın örgütlerini 25 Kasım Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde direniş alanına davet ediyor.
Paylaş:
Sevgim Denizaltı
Sevgim Denizaltı
sevgimdenizalti@gmail.com

Sinbo işçileri eylemdeler. Erkeklerin kayırıldığı, kadınların baskı, taciz, mobbinge uğradığı işyerinde, işçi sağlığı da gözetilmiyor.  Direnişçi kadınlar tüm kadınları ve kadın örgütlerini 25 Kasım Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde direniş alanına davet ediyor.

İstanbul Haramidere’deki Sinbo Fabrikası’nda sendikalı oldukları için ücretsiz izne çıkarılan işçiler, 18 Kasım’dan beri direnişte. Küçük ev aletleri üreten fabrikada Tüm Otomobil ve Metal İşçileri Sendikası’na (TOMİS) üye olan 6 işçi, 11 Eylül’de iki ay süreyle ücretsiz izne çıkarılmıştı. Sürenin dolmasının ardından işçilere tebligat gönderen firma, ücretsiz izni iki ay daha uzattığını duyurdu. İşçiler, bunun üzerine fabrika önünde direnişe başladı. Direnişteki işçilerin yarısı kadın. Yarın 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde fabrika önünde bir etkinlik düzenleyecekler. Tüm kadınları ve kadın örgütlerini saat 16.00’da başlayacak etkinliğe bekliyorlar. “Kadınlara yönelik şiddet ve tacizin en yoğun yaşandığı alanlar üretim alanları. Şiddet karşıtı mücadeleyi buralara taşımalıyız” diyorlar.

HİJYEN DE YOK ÖNLEM DE

Dilbent Türker direnişteki 3 kadın işçiden biri, 26 yaşında. Sinbo’da 3 yıldır çalışıyor. Bu üç yıl boyunca maaşını hiç zamanında ve tam olarak alamamış. Ama genç kadını sendikalaşmaya iten tek neden bu değil. Sinbo’da sağlıklı bir çalışma ortamının olmadığını söyleyen Türker, fabrikada temizlik personelinin bile olmadığını belirtiyor:

“Her gün bir işçiyi, lavaboları temizlemesi için görevlendiriyorlar. Üretim alanları ise hiç temizlenmiyor. Salgın başlayınca biraz düzelir sanmıştık ama daha kötü oldu. Tuvaletler pislik içinde, peçete yok, sabun yok…”

Fabrikada salgına karşı yeterli derecede önlem alınmadığını belirten Türker, “Servislerde işçileri tıka basa taşıdılar, bantlarda sosyal mesafe sağlanmadı. Bu yüzden de salgın hızla yayıldı; 500-600 işçinin çalıştığı fabrikada 200 vaka çıktı. Temaslı işçilere test dahi yapılmadı. Kendi imkânlarımızla gidip test yaptırmak istedik, ona da izin vermediler. Çoğu insan test yaptırmadığı için gerçek sayının daha fazla olduğunu düşünüyorum. Bence şu anda o fabrikada çalışan işçilerin yarısında virüs var. Çünkü o ortamda salgından korunmanız imkânsız” diyor.

NASILSA KOCANIZ ÇALIŞIYOR

Türker, fabrikada kadın işçilerin yoğun şekilde ayrımcılığa ve mobbinge maruz kaldığını da söylüyor. “Kadınlara ikinci sınıf insan muamelesi yapıyorlar” diyen Türker, şöyle devam ediyor:

“Ben montaj bölümündeydim, bu bölümde çalışanların çoğu kadın. Sürekli aşağılıyorlardı kadınları, bağırıp çağırıyorlardı. Erkeklere bu kadarını yapamıyorlardı, çünkü onların tepki göstereceğini biliyorlar. Lavaboya gitmemize bile karışıyorlar. Kadınlar su içmiyor bu yüzden. Maaş olarak da ikinci sınıf insan gibiyiz. 50-100 lira avans isterseniz veriyorlar; ama maaşınızı isterseniz ‘Kocanız çalışmıyor mu, abartmayın siz de’ diyorlar. Kadınız diye bizi ciddiye almıyorlar.”

Türker’in anlattığına göre kadın işçiler, bu yoğun baskı ve mobbing nedeniyle sindirilmiş durumda, korkuyorlar. Öte yandan maaşlar düzenli ödenmediği için bir dizi iş durdurma eylemi yapanlar da yine kadınlar olmuş. “Erkekler arkamızda durmadı. Biz bir şeyleri öğrendikçe daha kararlı oluyoruz” diyor Türker.

SİGORTASIZ İŞLERDE ÇALIŞTIK

Dilbent Türker, işte tüm bu hak ihlalleri nedeniyle sendikalı olmaya karar vermiş ve Tüm Otomobil ve Metal İşçileri Sendikası’na (TOMİS) üye olmuş. Ardından 5 arkadaşıyla birlikte 11 Eylül’de iki ay süreyle ücretsiz izne çıkarılmış. Kendilerine elbette pandemi gerekçe gösterilmiş; ama bu gerekçenin doğru olmadığını söylüyor. “Ücretsiz izne çıkarılanların tamamı sendikalı, bu tesadüf mü? Bizi gönderdikten sonra bir ay içinde neredeyse 100 yeni işçi aldılar. Üretim arttı, fazla mesailer arttı. Böyle salgın önlemi mi olur?” diye soruyor.

Peki, ücretsiz izinde olduğu bu iki ay boyunca işçiler neler yaşadılar, nasıl geçindiler? Türker, “Sigortasız gündelik işlerde çalıştık” yanıtını veriyor; “Ben maske yapımında çalıştım bir atölyede. Kredi çekmek zorunda kaldım. Borçlarım katlandı, bankalardan ihtar üstüne ihtar alıyorum. Üstelik hayatımın hiçbir döneminde bu kadar prim eksiğim olmamıştı. Biz ücretsiz izinden önce de kısa çalışma kapsamındaydık; yani aylardır sigorta primim tam yatmıyor. Yaşam koşullarımız zaten ağırdı, şimdi çok daha ağır.”

ERKEKLER KAYIRILIYORDU

Hüsne Kuralay, 27 yaşında. 4 yıldır fabrikanın montaj bölümünde kontrolcü olarak çalışıyor. Ayrımcılık konusunda o da Dilbent’le hemfikir, “Erkekler kayırılıyordu, kadınlara çok fazla baskı yapıyorlardı” diyor.

“Ben çekingen bir insanım, yöneticilere karşılık veremeyen biriyim. Bunu fırsata çeviriyorlardı. İzin almaya gittiğimde ağlayarak çıkıyordum odadan. Bağırıyorlardı, azarlıyorlardı. Erkeklere yapamıyorlardı; çünkü erkekler karşılığını veriyorlardı. Kadınlardan çok istifa eden oldu bu baskılar yüzünden. ‘Çocuğum hasta’ diyor, izin istiyor, ‘Sen sürekli izin alıyorsun’ diye bağırıyorlar. Hamile bir arkadaşımız ‘Yarın işe gelmiyorum’ dedi diye sorumlunun odasına götürdüler, ağlatana kadar kadına baskı yaptılar. Kontrole gidecekmiş halbuki…”

USTABAŞI TACİZİ

Kuralay’ın söyledikleri, fabrikadaki işbölümü ve ücretlerde de ayrımcılık yapıldığını ortaya koyuyor. Örneğin mesailer çoğunlukla erkeklere yazılıyor. “Ben tek başıma yaşıyorum, kiradayım. Bu nedenle mesai istiyordum ama yazmıyorlardı. Erkekler daha fazla kazanıyordu” diyor Kuralay.

Sinbo’da tacizler de yaşanıyor. Kuralay, ustabaşısının tacizine maruz kaldığını ama bir şey yapamadığını anlatıyor.

Ücretsiz izindeyken nasıl geçindiğini soruyoruz, “Bir arkadaşımın yardımıyla sigortasız iş buldum, hastabakıcılık yaptım” yanıtını veriyor.

Son olarak iş güvenliğini konuşuyoruz Kuralay’la. Montaj bölümünde gerekli önlemlerin alınmadığını söylüyor. Çalıştığı 4 yıl içinde 2 arkadaşının iş cinayeti sonucu ölümüne tanık olmuş. “Sakatlanan da çok oldu” diyor, “Parmakları kesilen, tendomları kopan… Birçok kadında bel fıtığı, sinir sıkışması var. Bir de psikolojik hasar var tabii yaşadığımız. Hepimiz gerçekten çok yıprandık.”

YASA İPTAL EDİLSİN

Tek taraflı ücretsiz izin uygulaması, “koronavirüs salgını nedeniyle geçici süreliğine kapatılan ya da çalışma süreleri azalan, faaliyetleri kısmen de olsa imkânsızlaşan işyerlerinin zararlarını azaltmak için” 17 Nisan’da yürürlüğe sokulan yasayla başlamıştı. Direnişteki kadın işçiler, öncelikli taleplerinin bu yasanın derhal iptali olduğunu vurguluyor, “Biz bu yasanın kaldırılması için sonuna kadar mücadele edeceğiz” diyor.

Fabrikada sendikal faaliyetlere yönelik baskıların son bulması ve Covid-19’a karşı daha ciddi önlemlerin alınması da talepleri arasında.

Bir diğer talep ise özellikle kadın işçilere yönelik mobbing ile sözlü, fiziki ve psikolojik tacizin son bulması. Bu talep doğrultusunda direnişteki üç kadın, fabrika önünde 25 Kasım etkinliği düzenliyor. Sinbo işçilerinin tüm kadınlara ve kadın örgütlerine çağrısı şöyle:

“Kadınlara yönelik şiddet ve tacizin en yoğun yaşandığı alanlar üretim alanları, fabrikalar. Bu nedenle kadın örgütlerinin buralara daha fazla bakması gerek. Biz kadın örgütlerini hem fabrika önünde yapacağımız etkinliğe davet ediyoruz hem de şiddete karşı mücadeleyi üretim alanlarına da taşımaya çağırıyoruz. Herkesi bekliyoruz.”

Paylaş:

Benzer İçerikler

Kadınİşçi olarak 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü etkinliği çerçevesinde 1 Aralık Pazar günü Gebze’de buluştuk. İşyerinde, sokakta ve evde yaşadığımız şiddeti, dayanışmayı, ücretli emek deneyimlerimizi konuştuk. Erkeklerin alınmadığı bir kıraathanede yaptığımız buluşmada öne çıkan mesaj ise “Şiddetin herhangi birimizi bulmaması için her kadının dayanışmanın bir parçası olması gerekli” oldu.
25 Kasım yasaklar, engellemeler ve polis şiddeti ile gelse de kadın ve LGBTİ+’lar bu engelleri aştı, yasakları tanımadı. Kadınlar ve LGBTİ+lar yoksulluğa, kadın cinayetlerine, erkek şiddetinin her biçimine, nefrete, kadın düşmanı politikalara, kayyımlara, savaşlara karşı “Biz hayatı istiyoruz” dediler, “değiştirecek gücümüz var” mesajı verdiler.
Emek ve Meslek Örgütlerinden Kadınlar 2011 yılında yan yana gelerek bir platform oluşturdular. Amaç; kadınların ücretli emek alanında karşılaştıkları talepleri ortaklaştırmaktı. Platformun önemli eylemlerinden biri de 1 Mayıs 77’de öldürülen kadınlar adına Kazancı Yokuşu’na karanfil bırakmak. Bu yıl da 29 Nisan günü yapılacak anmaya tüm kadınları çağırıyorlar.
25 Kasım’da kadınlar erkek ve devlet şiddetini protesto etmek ve mücadeleyi birleştirmek için sokaklardaydı. Kadınlar eylemlerde “Filistin’deki soykırıma karşı İsrail’le ticarete son” çağrısı da yaptılar. 25 Kasım sendikaların da gündemindeydi.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!