Toplum Yararına Programlar’ı (TYP) bir süredir cilalayarak karşımıza çıkarıyorlar. İstihdamı artırmak, işsizlik oranlarını düşürmek, insanlara meslek edindirmek gibi argümanlarla sunulan TYP, deprem bölgelerinde 50 bin kişinin bu yolla istihdam edilmesiyle daha bilinir oldu. Geçtiğimiz haftalarda Ayla Önder’in TYP ile çalışan kadınlarla ilgili haberinden yola çıkarak, deprem bölgelerinde işbaşı yapan kadınların çalışma koşullarına bakalım istedik. Özellikle kadın istihdamı yaratmaya yönelik bir proje olarak öne çıkarılan TYP’yi ve İŞKUR’la çalışmayı kadın işçilerden dinleyip kendi gözlemlerimizle birlikte derledik.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan geçenlerde yaptığı açıklamayla şu “müjdeyi” vermişti:
“6-7 Şubat depremlerinden etkilenen 11 ilimizde günlük yaşamla birlikte çalışma hayatını da yeniden ayağa kaldırmamız gerekiyor… Mevzuatta yaptığımız düzenlemeyle deprem bölgesi illerimize tahsis ettiğimiz 50 bin kişilik TYP kontenjanının çalışma süresini dokuz ay daha uzatıyoruz… Amacımız, hem temel ve öncelikli kamu hizmetlerinin devamlılığını sağlamak hem de depremzede kardeşlerimizin en çok ihtiyaç duydukları anlarda yanlarında olmak, geçici de olsa onlara bir iş kapısı açmaktır.”
En az üç-dört yıl çalışacaksınız
Malatya ve Adıyaman’da yalnızca kadınlara yönelik sürdürülen TYP, diğer illerde karma olarak devam ediyor. Depremin etkilediği tüm illerde ağırlıklı olarak kadınların ‘istihdam’ edildiği TYP ile belediyelerde, kaymakamlıklarda, valiliklerde, bakanlıklara bağlı birimlerde ve çoğunlukla konteyner kentlerde çalışmaya başlamış kadınlar. Altı aylık sözleşmelerle İŞKUR’a kayıtları yapılmış. 24 Ekim’de altıncı ayı dolan çalışanların sözleşmesi dokuz ay daha uzatılmış. Dokuz ay sonrasında nasıl konumlandırılacakları, devamlılığın nasıl sağlanacağı ya da İŞKUR’a kadroya alım taahhüdü verilip verilmediğine dair herhangi bir açıklama yapılmamış. Ancak konteyner kentlerde çalışan kadınlara “Canınızı sıkmayın, en az üç-dört yıl buralarda çalışacaksınız” denmiş.
Çalışmaya başlayanlar AFAD bünyesinde işbaşı yaptırılmışlar. Çamaşırhanelerin, ortak banyo ve tuvalet alanlarının temizliği, konteyner kentteki sokakların temizliği, AFAD üzerinden gelen ihtiyaçların dağıtımı, su dağıtımı, ortak alanların denetimi, konteyner kent güvenliği gibi işlere de verilmişler. Güvenlik personeli olarak taşeron şirketlerle anlaşılıp yine İŞKUR oryantasyon eğitimi/işbaşı eğitim programı adıyla AFAD bünyesinde çalıştırılıyorlar.
‘Oturacak zamanımız olmuyor’
Belediyelere bağlı birimlerde işbaşı yaptırılan kadınlar da yine temizlik bakım vs. gibi işlere yönlendirilmişler. Bina ya da prefabrik birimlerde, çay/kahve, temizlik, ortak kullanım alanlarının temizliği, peyzaj ve çevre düzenleme işleri yapıyorlar. Ayrıca arşiv/dosya, asistanlık vb. işlerde çalışanlar da var. Dış temizlikte TYP ile çalışan bir kadın yaptığı işin zorluklarını şu şekilde anlatmıştı:
“Topluyoruz, yapıyoruz ama bir anlamı olmuyor. Her yerde yıkım var, çöpler her yerden uçuşuyor, sular sürekli kesildiği için sulayarak süpüremiyoruz çoğunlukla. Tozdan nefes alamıyoruz. Maske takın deniliyor ama bu iş maskeyle yapılmaz ki. Depremden önce bu iş bu kadar zor değildir bence. Ama biz çalışmaya başladığımızdan beri oturacak zamanımız olmuyor. Boşta kaldığımızı gören ya çay istiyor ya getir götür yaptırtıyor… Sigorta olmasa çekilecek iş değil.”
Okullarda öğrenci servisine binmeleri yasak
MEB bünyesindeki kadınlar yine İŞKUR kayıtları yapılarak okullarda, halk eğitim merkezlerinde, bazı konteyner kentlerde bulunan eğitim/etüt salonlarında hademelik, çay ve temizlik işleri yapıyorlar. 35 yaş ve üzerindeki kadınların okullarda daha fazla görevlendirildiğini anlatıyorlar. En büyük zorluk ulaşım elbette. Ev, çadır, konteynere yakın yerleri istemelerine rağmen, sistemden atama usulüyle görevlendirilen kadınlar, görev yerlerini değiştirmek için epey uğraşmışlar. Yakın yerlere aldırabilenler biraz şanslı. Ama uzak yerlerde çalışmak zorunda kalanlar ya yürüyerek ya da otostop çekerek işe gidip/gelmek zorunda kalıyorlar. Uzak bir okulda çalışmak zorunda kalan ve halen Samandağ’da yaşayan 51 yaşındaki bir kadının paylaşımı durumu biraz özetliyor:
“Ben hiç evlenmedim. Sigortasız çalışmadım. Daha önce de özel okullarda çalışıyordum, o yüzden sigortamı kavga dövüş yaptırıyordum. Yedi yıl çalıştıktan sonra ‘Sizi okul aile birliğine şikâyet edeceğim’ dediğim için yapmak zorunda kalmışlardı. Şimdi de TYP ile devam etmeye çalışıyorum. Primimin dolmasına üç yıl kaldı. Üç yıl daha devam ederse emekliyim. Devam etmezse dokuz ay sonra ne yaparız bilmiyorum. Otobüslerin saatleri düzenli değil. Hemen her gün 15-20 dakika geç kalıyoruz. Öğretmeni, müdürü, memuru ayrı laf söylüyor. Öğrenci servisleriyle gelelim diyoruz, yasak diyorlar. Ama ‘Anaokulu öğrencilerini, birinci ve ikinci sınıfları tuvalete götür, onların yemek yemelerine yardımcı ol, ellerini yüzleri yıka’ diyorlar rahatlıkla. Normalde yasak olanı yaptırıyorlar.”
Programdan düşme korkusu
Sağlık Bakanlığı bünyesindeki hastanelerde yine temizlik, oda değişimi, danışman, güvenlik gibi işleri TYP kapsamında çalışan kadınlar yapıyor. Görev tanımlarında olmamasına rağmen hasta bakım işlerine, alt temizlemeye kadar birçok işin yaptırıldığını dile getiriyor kadınlar. “Bu işi siz daha iyi ve daha temiz yapıyorsunuz” denilerek hasta bakıcı görevinin de kendilerine yüklenmesi, TYP ile çalışanları rahatsız ediyor. Kadınların şikâyet ettikleri konuların başında hijyen ve hastalık riski geliyor:
“Zaten hastaneler tıklım tıklım. Sürekli temiz tutmak zorundayız. Ama bunları yaparken kimseye temas etmiyoruz. Altını aldığımız hastaya temas etmek zorundayız. Sürekli eldiven değiştiremiyorsun, maskeyi de değiştiremiyorsun. Her temastan sonra değiştirmek gerekiyor çünkü. Her temastan sonra kendini dezenfekte etmen gerekiyor. O kadar malzeme yok. Ne yapacaksın? Korka korka çalışıyorsun. Yapmıyorum desen programdan düşüreceklerini söylüyorlar. O zaman da aldığın maaşı faiziyle birlikte geri vereceksin. En az iki yıl yeniden başvuramayacaksın. Çoğumuz ilk defa asgari ücret aldık. Sigortamız başladı. Elimiz mahkûm yapıyoruz.”
Evdeki tek gelir kadınlardan geliyor
Cemevleri, Alevi dernekleri gibi kurumlarda depremden önce de zaten Alevi toplumunun lokma, niyaz, cenaze işleri, cem bağlama gibi ritüellerini inancı gereği ‘gönüllü’ yürüten kadınlar, İŞKUR’a kaydedilerek maaşa bağlanmışlar. Belirli süreli de olsa düzenli maaş alabilen kadınlar, şu an evlerine gelir getiren tek kişi konumundalar. Ortalama yaş aralığı 50 ve üzeri. 50 yaşında ilk defa SGK’sı olmuş kadınların.
Kaymakamlık ve valiliklerde ise dosya/arşiv, halkla ilişkiler, çay, temizlik, çevre düzenleme vb. işlerde çalıştırılıyor kadınlar. Ofis işlerinde daha çok erkekler çalıştırılıyor. Kaymakamlıkta TYP ile ofiste işbaşı yapan bir kadınla tesadüfen bir mahallede karşılaştık. Ayak bileği çatladığı için iki gündür evde yatıyormuş. Çünkü iş çıkışı otobüs gelmeyince otostop çekmiş. Araca yaklaşayım derken başka bir araç ayağının üstünden geçmiş. Ayağı sargılı halde ertesi gün işe gitmesi gerektiğini söylüyordu. Rapor kullanırsa işin sonlandırmasından kaygılanıyordu. “Nasılsa oturarak çalışıyorum çoğunlukla, ayağımı zorlamadan çalışabilirim” diyordu.
İŞKUR’la çalışanlar emeklilik hakkından mahrum
İŞKUR’a kaydedilerek ‘istihdam’ edilen kadınların neredeyse tamamı, yıllardır çalışmalarına rağmen ilk defa SGK’lı ve asgari ücretli bir işe sahip olmuşlar deprem bölgelerinde. Sigorta primlerinin çalışmaya başladıkları andan itibaren düzenli ödendiğini takip eden kadınlar artık emeklilik hayalleri de kurmaya başladıklarını söylediler. Ödenen sigorta priminin iş kazası ve meslek hastalığı sigortası olduğunu bilmiyorlar. Deprem bölgelerindeki ‘istihdam’ programları için ve belirli bir dönem için de olsa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın İŞKUR kapsamında yaptığı bir düzenlemeye rastlamadık. TYP ile ilgili düzenlemeler yapılmış, mahkemelerin emsal kararlarıyla kısmi bir güvence sağlanmış.
Bu ayrımı yapmak şöyle önemli: TYP kapsamında olmadan yalnızca İŞKUR’lu çalışanlarla TYP kapsamında İŞKUR’lu çalışanlar arasında sigorta primleri, ücret ve diğer koşullar arasında fark var.
İŞKUR işbaşı eğitim programı ile çalışmada SGK’lılık 2008 yılı Ekim ayında düzenlenmiş. Ancak emeklilik hakkı kapsam dışı bırakılmış:“İŞKUR Kursiyerleri 4/a kapsamında sigortalı sayılmaktadırlar. Ancak Emeklilik sigorta primi ödenmediğinden, söz konusu dönemlerde kursiyerler emeklilik hizmetinden yararlanamaz.”
Yani işçiden sayılmıyor İŞKUR kursiyerleri. İşçilikten doğan yasal haklardan muaflar. TYP ile çalışmada ise 2017 ve 2020 yıllarında verilen emsal kararlarla işçi olarak kabul edilmiş, program kapsamında çalışmaya başlayanlar. Sigorta primleri yine İŞKUR tarafından ödeniyor. TYP ile çalışanların işsizlik maaşı, SGK prim ödemelerinin emekliliğe yansıması kısmen de olsa güvence altına alınmış yani. Ancak TYP kapsamında olmadan İŞKUR’a bağlı çalışanlar için bu güvence halen sağlanmamış.
Cinsel taciz, can güvenliği, trafik kazası
İkisinde de sosyal haklardan yararlanamayan kadın işçilerin bir iş gününün nasıl geçtiğini değerlendirecek olursak; başta ulaşım ve güvenlik sorunu göze çarpıyor. Toplu ulaşımın yeterince sağlanmadığı koşullarda çalışmak epey yorucu oluyor. Çalıştıkları birim tarafından servis sağlanmıyor. Kendi imkânları ile işe gitmek zorundalar. Otobüs duraklarında birkaç saat beklemek zorunda kalabiliyorlar. Yol kenarlarında otostop çekerek işe gitmeye/eve dönmeye çalışan kadın sayısının oldukça yüksek olduğunu iş çıkış saatlerinde gözlemlemek mümkün. Cinsel taciz/can güvenliği, trafik kazası gibi riskler oldukça yüksek. Otostop çektiği araçtan inene kadar tedirgin olduklarını söyleyenler var. Bindikleri araçla evlerinin önünde inmeyi tercih etmiyorlar. Mahallede ya da hanede çıkacak bir dedikoduyla uğraşmak istemediklerini dile getiriyorlar.
Ulaşım zorluğu üzerinden mobbing
Yemek ödeneğinden yoksunlar, çalıştıkları birimde kadrolu işçilere hazırlanan yemeklerden tüketme hakları yok. Evden çıkarken öğle yemeklerini yanlarında götürmek zorundalar. İşyerinde buzdolabı yoksa yemekler çoğunlukla bozuluyormuş ve dışardan söylemek zorunda kalıyorlarmış. Fazla mesai ödemelerinden muaflar. Ancak programdan düşürülme kaygısıyla, düşürüldükten sonra çalışma süreleri boyunca aldıkları ücretleri faiziyle geri ödeme korkusuyla zorunlu mesai saatleri dışında da çalışmaya devam edebiliyorlar.
Kadrolu çalışan işçilerin kendilerine yıktıkları iş yükü karşısında tepki gösteremiyorlar, aynı kaygılar ve korkular nedeniyle. Özellikle hastane ve okullarda çalışan kadınlar, müdür ve amir baskısını her daim hissettiklerini anlatıyorlar. Görev tanımlarında olmayan işleri de yapmak zorunda kalıyorlar. Buna itiraz edenlerin bölümleri, çalıştıkları birimler değiştiriliyor ya da bu kadınlar farklı bir okula, hastaneye keyfi biçimde gönderiliyor. Ulaşım zorluğu üzerinden mobbing uygulanıyor kısacası.
Yakacak yardımı, eğitim yardımı, vefat yardımı, düğün/sünnet düğünü, gıda yardımı, kreş hakkı, refakat izni, regl izni vb. sosyal haklardan tümüyle muaf tutulan TYP’li ve İŞKUR’lu kadınlar, asgari ücretle çalıştırılarak kamusal alanın ‘yükünü’ hafifletmişler. Kamuda küçülmenin, belirli süreli ve düşük ücretli çalışmanın devamlılığını sağlamaya dönük olan bu tür programlar, ‘istihdamı artırmak, işsizliği azaltmak’ argümanlarıyla servis ediliyor. Yani kadın emeği sömürüsünde devlet ‘yeni’ bir politikayı hayata geçiriyor. Ve en uygun alan olarak deprem bölgelerini seçmiş görünüyor.
*Bu haber RLS ve Kadınİşçi işbirliği ile yapılan Depremden Etkilenen İllerde Kadın Emeği araştırması kapsamında yazılmıştır.
Fotoğraflar: Bahar Gök