‘Sinema-TV sektöründe kadın dayanışmasını büyütmek zorundayız’

Yoğun sömürünün olduğu, erkek egemenliğinin hüküm sürdüğü sinema-TV sektöründe çalışan kadınlar neler yaşıyor? Setlerde, kurgu odalarında ne gibi eşitsizlik ve ayrımcılıklarla karşılaşıyorlar? Bunlara karşı nasıl mücadele ediyorlar? Kurgucu, yönetmen İdil Akkuş ile söyleştik.
Paylaş:

Son yıllarda sinema/televizyon alanında çalışan kadınların maruz bırakıldığı ayrımcılık, cinsel taciz ve yoğun emek sömürüsü, giderek daha görünür olmaya başladı. Bu, elbette sektörde çalışan kadınların dayanışması ve birlikte mücadelesiyle mümkün oldu. Öte yandan setlerde, kurgu odalarında halen hüküm süren erkek egemenliği, bu dayanışmanın ve mücadelenin büyütülmesi gerekliliğini ortaya koyuyor.

Ulusal ve dijital platformlarda kurgu yapan, Düet filminin yönetmeni İdil Akkuş ile hem sektörde çalışan kadınların yaşadıklarını hem de bu mücadeleyi konuştuk.

Güvencesizlik ve sömürü artıyor

İdil Akkuş

Sektöre nasıl dahil oldunuz? Ne kadar süredir çalışıyorsunuz?

İstanbul Üniversitesi Radyo-Sinema-TV Bölümü’nden mezunum. Mezun olmadan önce staj yapmak amacıyla bir post prodüksiyon şirketine gitmiştim. Şans eseri, o sırada başka bir işe post asistanı arayan bir ekibe denk geldim ve tahminimden önce çalışmaya başlamış oldum. 2017’de post prodüksiyon asistanı olarak sektöre girdim ve sonrasında kurgu asistanı olarak devam ettim. Çalışmaya başladığım ilk yıllarda ulusal kanal dizilerindeydim, daha sonra dijital platformlarda kurgu asistanlığı ve bağımsız filmlerde de kurgu yapmaya başladım. Kendi filmimin kurgusu için sektöre bir yıl ara vermiştim. Sonrasında tekrar çalışmaya başladım.

Sosyal güvence, maaş vs. açısından sektördeki koşulları nasıl değerlendirirsiniz? Emeğinizin karşılığını alabiliyor musunuz?

Önceleri sigortalı şekilde çalışıyordum; ancak Netflix, Disney gibi platformların ülkeye gelmesiyle ve kaşelerin de yükselmesiyle sigortalı çalışmamız, yapım şirketleri için karşılamayı istemeyecekleri kadar masraflı olmaya başladı. Bu noktada birkaç seçenek koydular önümüze: Ya şahıs şirketi açarak ya da serbest meslek makbuzuyla fatura kesmek. Bu yolla bize ödedikleri para onlar için gider kalemine yazılmış oluyor. KDV ve Stopaj bedellerini şirketten alıyoruz; ancak yine de BAĞKUR, muhasebe parası, vergiler gibi çalışmadığımız dönemlerde bile ödemeye devam etmemiz gereken ekstra birçok masraf cebimizden çıkıyor. Ve bu durum, bu kadar güvencesiz bir alanda çalışırken büyük bir yük haline geliyor.

Çalışıp ödememi alamadığım işler de oldu, aylar sonra aldığım da… Sektöre ilk başladığım yıllar, tecrübemin eksikliği sebep gösterilerek aynı işi yaptığım insanlardan daha düşük ücretlere çalıştırıldım. Bu sadece benim başıma gelen bir şey de değil, oldukça yaygın bir durum. İşi yapabildiğini kanıtlayana kadar çok düşük ücretlere, bazen de bedavaya çok insan çalıştırılıyor. Mesleğimizde bir usta-çırak ilişkisi var evet, bu yadsınamaz bir gerçek; ama bu ilişkiyi sürdürmenin yöntemi bu değil.

“Kurgu zaten başlı başına bağımsız filmlerde, set bittikten sonra ‘paramız kalmadı’ denilen veya bir şekilde yapılacağı düşünülen, gerçekçi olmayan takvimlerle iş yapmamız istenen bir alan.”

Örneğin Netflix’in çalıştığım bir dizisinin ilk sezonunda “trainee (stajyer) editor” diye bir meslek tanımı vardı. Üç editör, üç asistan editör, üç kişilik post prodüksiyon ekibinin haricinde bir de işi sadece kurgu öğrenmek olan bir kişi vardı. Yani aslında bizim hiçbir ödeme almadan yaptığımız iş için Netflix’in bütçe ayırdığı bir iş tanımıydı ve olması gereken de bu. Yoksa nasıl yeni birileri yetişecek, bu öğrenme süreci nasıl gerçekleşecek? Yalnız şunu da eklemem gerekiyor: Şu an aynı dizinin ikinci sezonunu yapıyoruz ve ekipte böyle biri yok. Özel olarak bu durumun nedenini bilmemekle beraber, elde ettiğimiz birçok kazanımı çok hızlı bir şekilde kaybetmeye başladığımız bir dönemdeyiz.

Yani en basitinden şöyle bir hesapla işimizin karşılığını düşünebiliriz: Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, hazırladığı raporda, Eylül 2021’den bu yana gıda fiyatlarının yüzde 402 oranında arttığını belirtiyor (Bianet). Buna artık birçok insanın İstanbul’dan göç etmesine veya aile evine dönmesine sebep olan kira artışını ve barınma krizini de eklersek tabii ki bizim maaşlarımızda böyle bir artış söz konusu değil. Giderek emeğimizin değerinin düştüğü ve yoksullaştığımız bir dönemdeyiz.

Sinema TV Sendikası hem prodüksiyon hem de post prodüksiyon için kalem kalem taban kaşe açıklamaları yapıyor. Ara ara iyileştirme talepleri de yayımlıyor. Özellikle bazı işlerde aylar önceden kaşe konuşup anlaşıyoruz, bunların enflasyon karşısında erimemesi mümkün değil. Fakat açıklanan bu taban fiyatlar reele baktığımızda ancak birkaç kişinin alabildiği tavan fiyat şeklinde karşılık buluyor. Özellikle bağımsız film ve belgesellere gelince iş daha zor bir hal alıyor. Örneğin dijital platformlar için açıklanan asistan editör kaşesinin yarısını bir filmin editörü olmanız için teklif ediyorlar. Çok büyük bir dengesizlik var.

Kurgu zaten başlı başına bağımsız filmlerde, set bittikten sonra “paramız kalmadı” denilen veya bir şekilde yapılacağı düşünülen, gerçekçi olmayan takvimlerle iş yapmamız istenen bir alan. Hikâyenin senaryodan ve çekimden sonra üçünü ve son kez kurulduğu yer olmasına rağmen bu aşamaya yeterli önem verilmiyor, biraz da bilmemekten kaynaklanıyor bu. Biz kendimizi yaptığımız işi yönetmenlere, yapımcılara anlatırken buluyoruz bazen.

İş tanımınızın dışında bulunan işler yapmak zorunda kalıyor musunuz?

Ulusalda ve dijitalde çalışırken sadece kendi işimi yapıyorum. Herkesin iş tanımı belli ve kimseden bunun dışında bir şey beklenmiyor. Ancak bağımsız sinema tarafına geçince işler karışıyor. Örneğin filmin kurgusunu yapmak için size geldiklerinde başka bir iş olan görüntülerin aktarımı, gerekli formatlara çevrilmesi ve ses eşleme gibi işleri de sizden isteyebiliyorlar. Bunu mümkün olduğunca ayrı tutmaya çalışıyorum.

“Kadın olmak, LGBTİ+ olmak, bunlar tabii ki sektörde dezavantajlı konuma koyuyor sizi, her yerde olduğu gibi… Buna bir de genç olmak eklenince işler daha da zorlaşıyor.”

Kurgu odaları oldukça erkek alanlar

Sektördeki çalışma ilişkilerini nasıl tanımlarsınız? Hiyerarşik ilişkiler var mı? Varsa cinsiyet burada belirleyici bir parametre mi? Kadın olduğunuz için ayrımcılıkla karşılaşıyor musunuz?

Sette çalışmadığım için oradan bir örnek veremiyorum, kurgu odaları da daha az sayıda insanın çalıştığı yerler. Benim çalıştığım ekipler birbiriyle eşit ilişki kurmayı başarabilen ekiplerdi genel olarak. Bu yüzden de şanslı hissediyorum kendimi. Orada devreye yapım tarafının bir hiyerarşisi girebiliyor bazen.

Kadın olmak, LGBTİ+ olmak, bunlar tabii ki sektörde dezavantajlı konuma koyuyor sizi, her yerde olduğu gibi… Buna bir de genç olmak eklenince işler daha da zorlaşıyor. En basitinden açık bir kadın düşmanlığı, homofobi veya tacizle karşılaşmasanız bile insanların size güvenmesi daha fazla zaman alıyor. Tabii ki aynı yaşta cis-hetero bir erkekle kurdukları ilişkiyle sizinle kurdukları ilişki birbirinden çok farklı.

Bir yandan da aynı set gibi kurgu odaları da oldukça erkek alanlar. Halihazırda tekel olan birkaç yapım şirketi ve bunların alışık olduğu bir düzen var. Kurgu odalarının mekân, geçirilen zaman ve çalışma biçimi olarak daha fazla özel alana benzemesiyle iş ilişkisinin sınırları da çok daha kolay aşılabiliyor. Bu ilişki biçimlerine de erkeklerin daha iyi uyum sağlayabileceğini tabii ki biliyorlar. Bu yüzden de kendi dillerinden anlayan ve onları sürekli onaylayan insanları tercih ediyorlar. Erkek dayanışması burada da gücünden bir şey kaybetmiyor.

Ulusalda ve dijitalde kadın olarak çalışmak fark ediyor mu?

Temelde bir şey değişmiyor; ama tabii ki farklı pratikleri olabiliyor farklı alanlarda. Şu ana kadar aklımıza gelebilecek her alanda taciz, cinsel saldırı, şiddet ve mobbing yaşandığını biliyoruz. Bir kısmını hiç duymuyoruz bile, bir kısmını arkadaş ortamlarımızdan biliyoruz, bazı kadın+’lar ifşa etmeyi tercih ediyor, bu da yine kamusal ve kamusal olmayan şeklinde ikiye ayrılıyor. Bazen sadece kendi aramızda paylaşmayı seçebiliyoruz. Çünkü bunların her biri, failin büyük çoğunlukla dışında kaldığı, maruz kalanın ise tüm hayatını kaplayan, sürekli kendini açıklaması ve bu anılarla yaşaması gereken bir süreç oluyor.

Bir diğer seçenek de hukuki yolları denemek oluyor ve ufak ufak da olsa sektörde bu anlamda kazanımlar elde edilmeye başlandı. Örneğin kurgucu Mertkan Bozkurt, birlikte çalıştığı kurgu asistanı İlay Arıkan’a cinsel saldırı, cinsel taciz, hakaret ve tehdit suçlarından yargılandığı davada suçlu bulundu ve hükmün açıklanması geri bırakıldı. İlay ile Susma Bitsin’den* tanışıyoruz, dava sürecini hep birlikte takip etmiştik. Zaten Susma Bitsin’in kurulmasına denk gelen olay da bir başka hakaret ve cinsel saldırı davası olan Efecan Şenolsun davasıydı. Dolayısıyla sektördeki kadınların yan yana gelmesi ve mücadele alanımızı genişletmek için elimizde böyle bir dayanışma ağı var. Bunu geliştirmek ve büyütmek zorundayız.

Çözüm önerisi ancak ve ancak kadınlardan ve LGBTİ+’lardan gelebilir. Herkes ayrıcalıklarıyla çok mutlu çünkü. Bunun farkında olanlar olsa bile harekete geçirecek, bir şeyleri değiştirecek olanlar bizleriz.

600 filmden yalnızca 47’sinin yönetmeni kadın

Kadın yönetmeni olan bir set, erkek yönetmenin setine göre nasıl değişiyor? Ya da görüntü yönetmeni ya da yapımcı erkekse, bu durum kadın yönetmenin setini nasıl etkiliyor? Bu konuda bir deneyiminiz var mı?

Yine set tarafında olmadığım için doğrudan bir cevap veremeyeceğim. Ama Kadir Has Üniversitesi’nin Kadın Kamera isimli bir TÜBİTAK projesi var, ondan bahsetmek isterim. Maalesef tahmin ettiğimiz ama somut olarak görünce çok yakıcı olan bazı gerçekleri göz önüne serdiler. 2017-2021 arasında Türkiye’de üretilen film ve dizilerdeki kadın istihdamını incelediler.

Sonuçlarda kadınların daha çok senaryo, yapım, sanat gibi alanlarda yoğunlaştığını; görüntü yönetimi, ses, ışık gibi alanlarda ciddi bir düşüş yaşandığını görüyoruz. Bu yıllarda çekilmiş 600 film içinde 47 yönetmen kadın sadece 1 film çekerken 1’den fazla film çeken kadın sayısı ise 2. Teknik ekibin yüzde 50’sinin kadın olduğu yalnızca 3 dizi var. Bunda tabii ki setlerin güvenli alanlar olmaması, daha sektöre girmeden üniversiteden sonra alan değiştiren kadınlar, çocuk sahibi olduktan sonra çalışmama, çocuğu olmasa bile evdeki tüm duygusal emeği üstleniyor olmamız gibi faktörlerin etkisi var. O yüzden de mevcut düzeni ancak kapsamlı ve politik bir hat örerek değiştirebiliriz.

Gözlemlediğiniz kadarıyla kadın yönetmenler setteki otoriteyi nasıl sağlıyor? Otoriteyi sağlamak için eril rolleri üstüne almak gerekiyor mu?

Böyle bir önyargı var; fakat tam olarak nasıl bir gözleme dayanıyor bilmiyorum. Evet “sert görünmek, otoriter olmak” sette çoğu zaman işe yarayan şeyler. Ama bu tavırların erkeklerle özdeşleşmesi, toplumsal cinsiyet kalıplarının ne kadar yerleşmiş olduğunu gösteriyor. Davranışlara ve tavırlara cinsiyet atamak da aslında yine o ortamda bulunan erkekler tarafından yeniden üretilen bir söylem.

Herhangi bir amaç olmadan sadece mizacınızdan dolayı sergilediğiniz persona kafalarındaki “kadına” uymayınca, “erkek gibi” yakıştırması yaparak hayatlarına devam ediyorlar. Ancak öyle saygı duyabileceklerini düşünüyorlar. Ancak o zaman eşit bir yere koyuyorlar muhtemelen karşılarındaki insanı. Yani işinde iyi olan ve kendi gibi davranan bir yönetmen olduğunuz için hediye olarak mizojiniyle karşılaşıyorsunuz.

Sektörde kadınların yaşadığı tüm bu sorunlardan hangileri konuşuluyor? Bir çözüm önerisi sunuluyor mu?

Çözüm önerisi ancak ve ancak kadınlardan ve LGBTİ+’lardan gelebilir. Herkes ayrıcalıklarıyla çok mutlu çünkü. Bunun farkında olanlar olsa bile harekete geçirecek, bir şeyleri değiştirecek olanlar bizleriz. Hiçbir yapım, hiçbir ekip açık açık bu sorunları, bu eşitsizliği konuşmaya yanaşmıyor. Ama mecbur bıraktığımız alanlar oluyor, “Buradayız gitmiyoruz” dediğimiz yerler oluyor. Özellikle de yaşadığımız olayların ismin koymak; taciz, cinsel saldırı gibi kelimeleri kullanmaktan çekinmemek gerekiyor.

* 4 Kasım 2018’de bir grup kadın sinemacı bir araya gelerek setlerdeki cinsel taciz ve ayrımcılıkla mücadele etmek üzere #SusmaBitsin hareketine hayat verdi.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!