Sınıf, cinsiyet, ırk… Bütün sömürü biçimleri bir arada

Gülnur Acar Savran’ın ‘Cinsiyetler Arası Toplumsal İlişkiler ve Kesişimsellik’ adlı yeni derleme kitabı, maddeci feminist tartışmalara yeni bir boyut katıyor. Kitabın yazarları sınıf, cinsiyet ve ırk egemenlikleri arasında hiyerarşi kurmuyor, bu üç egemenlik biçiminin birbiriyle eklemlenmesini “eştözlülük” kavramıyla açıklıyor.
Paylaş:
Feryal Saygılıgil
Feryal Saygılıgil
s.feryal@gmail.com

Geçtiğimiz günlerde Gülnur Acar Savran’ın Cinsiyetler Arası Toplumsal İlişkiler ve Kesişimsellik ismini taşıyan (Dipnot Yayınları, 2022) bir derleme kitabı yayımlandı. Acar Savran, derlemenin içeriğinden ayrıntılı bir biçimde söz ettiği “Sunuş” yazısında, Eleştirel Feminizm Sözlüğü[1]’nde yaklaşıma yeterince aşina olmadığından “cinsiyetler arası toplumsal ilişkiler” deyimini “toplumsal cinsiyet ilişkileri” olarak çevirdiğinden söz eder; bir anlamda özeleştiri vererek başlar yazısına.

Elimizdeki derleme, özellikle maddeci feminist tartışmalara yeni bir boyut katıyor. Kitap vesilesiyle yeni kavramlarla ve Türkiyeli feministler açısından yeni yaklaşımlarla karşılaşıyoruz. Bu yaklaşımlardan biri, kitabın ana eksenini de oluşturan eştözlülük (con-substantialite) üzerine. Buradan anlaşılan “sınıf/cinsiyet/ırk ilişkilerinin eştözlülüğüdür. Bu ezilme biçimlerinin üçü de ancak emek ve sömürü temelinde anlaşılabilir; öte yandan eştözlülük hiçbir şekilde cinsiyet egemenliğinin örneğin sınıf egemenliği içinde eridiği anlamına gelmez; (…) ikisi ya da üçü birbiri içinde gerçekleşir, birbirini çoğaltır” (s.9).

Bu yaklaşım bir diğer yandan da kesişimsellik teorisine eleştirel bakar. “Kesişimsellik”ten anlaşılan kimliklerin kesişmesidir. Kadınları ezen, sömüren sistem eleştirisi yapmadan çok-kimlikli, çok-kültürlü bir anlayış çerçevesinden konunun ele alınmasıdır. Bu anlayış karşında “eştözlülük” anlayışı ileri sürülür. “Kesişimsellik/Eştözlülük” başlıklı derlemenin son bölümünde Daniéle Kergoat – Elsa Galerand, Danielle Juteau ve Jules Falquet tarafından “eştözlülük” yaklaşımından ne anladıkları vurgulanır. Özellikle Juteau’nun “Maddeci Feminist Bir Kesişimsellik Paradigması” isimli yazısında ABD’den dünyaya yayılan kesişimsellik anlayışı eleştirilir.   

Emek, el koyma, sömürü

“Maddeci Feminist Kökenler” başlığını taşıyan ilk bölümün ilk yazısı Colette Guillaumin’e ait. 1978 tarihli Nouvelle Questions Féministes’in ikinci sayısında yayımlanan yazıyı, derleme için Nesrin Demiryontan Türkçeye çevirmiş. Yazıda erkekler tarafından kadınların bütün varlıklarına el konulma biçimleri ayrıntılı biçimde anlatılır. Şu cümleler çok çarpıcı: “Maddi olarak el konmayla karşı karşıya kalmak, kendi zihinsel özerkliğinden yoksun bırakılmanın ta kendisidir; en kaba ifadesini, el koymanın aldığı başka herhangi bir toplumsal biçimden çok, başka bağımlıların fiziksel yükümlülüğünün üstlenilmesinde bulur: Bize maddi olarak el konduğu zaman, zihinsel olarak kendi kendimizden yoksun bırakılırız” (s.47).   

Evliliği cinsiyete dayalı kölelik olarak vurgulayan yazıda (s.52) bu sözleşmenin yaptırımları ayrıntılı biçimde ele alınır. Kadın sınıfına el koymanın araçları başlıklar halinde vurgulanarak anlatılır. Örneğin “mekâna hapsetme” isimli başlıkta, anne olmanın kadınlar için getirdiği yük şöyle tarif edilir: “Senin yerin burası, sen yuvanın kraliçesisin, yatağın sihirbazısın, yeri doldurulamaz annesin. Eğer evde kalmazsan, eve döndüklerinde burada olmazsan, eğer onları üç aya, altı aya, üç yaşına kadar emzirmezsen vb vb., çocukların otistik, uyumsuz, ahmak, suçlu, eşcinsel olur, düş kırıklığı yaşarlar. Kısacası bütün bunları yapacak senden başka kimse yok, senin yerin doldurulamaz (özellikle bir erkek tarafından)” (s.58).

“Cinsiyetler Arası Toplumsal İlişkiler” başlığındaki ikinci bölümün yazarlarından Xavier Dunezat, maddeci bir toplumsal ilişkiler sosyolojisi tartışması yürütür. Bu tartışmanın önemli olduğunu düşünüyorum: “Ev emeğinin kuramlaştırılmasından (cinsiyete dayalı) işbölümü terimlerine dayalı bir tahlile; patriyarkanın kuramlaştırılmasından (cinsiyetler arası) toplumsal ilişkilere dayalı bir tahlile; bir baş düşmanın kuramlaştırılmasından cinsiyetler/ırklar/sınıflar arası toplumsal ilişkilerin eştözlülüğüne dayalı bir tahlile doğru yer değiştirme… Bu şekilde maddeci feminizm akımı bir toplumsal ilişkiler sosyolojisinin ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur” (s.98).

Cinsiyete dayalı işbölümü kavramında, emeği “toplumu üretmeye ve korumaya katkısı olan her şeyi” belirtmek üzere “yaşamın üretilmesi” olarak tanımlar (s.100).

Günümüzde neredeyse bütün toplumlarda ve neredeyse gelişmenin her evresinde, neredeyse bütün sömürü türleri mutluluk içinde bir arada var olmaktadır.”

Christine Delphy

Eleştirel Feminizm Sözlüğü’nün de yazarlarından Daniéle Kergoat’ın bu bölümde iki yazısı bulunmakta. Metinlerde kimi yerler birbirini tekrar etse de bağlamları açısından iki yazının da derlemeye alınması iyi olmuş. Toplumsal bağlarla toplumsal ilişkileri birbirinden ayrı kavramlar olarak ele alan Kergoat’nın “ev emeğinin dışsallaştırılması” tartışması oldukça ufuk açıcı. Kergoat, göçmen kadın emeğinin işin içine girmesiyle birlikte kadınlar arasında oluşan toplumsal ilişki biçimlerine (rekabet vb.) bakıyor, bir yandan da göçmen olmayan kadınlarla (Kergoat “Kuzeyli” diyor) erkekler arasındaki eşitlik mücadelesinin ilerlemediğini ve böylece ev emeği üzerine düşünülmediğini belirtiyor.

Bu bölümdeki yazarlardan Paola Tabet ve Elsa Galerand ise çocuk doğurmayı da içeren “cinsel emek” üzerinde duruyor.         

Çivi çiviyi sökmez

Yazının başında da sözü edilen “Kesişimsellik” başlığını taşıyan üçüncü bölümün son yazısı ise yine Nesrin Demiryontan tarafından çevrilmiş ve Jules Falquet’nin imzasını taşıyor. Yazara göre, kadınların ağırlıklı olarak yaptıkları işler; yani aile üyelerinin bakımı, cinsel hizmet ve yeniden üretim (üreme ve çocuk bakımı) işlerini bir süreklilik içinde kavramsallaştırmak gerekir. Ve de küreselleşme sonucunda yaygınlaşan postayla sipariş edilen gelinler meselesini de bu bağlamda düşünmek gerektiğini ileri sürüyor (s.288). Bu metnin çarpıcı yanlarından birisi de heteroseksüellik tartışmasını genişletmesi.

Baş Düşman[2]’da Delphy’nin tartıştığı kadınlar sınıfı kavramı bu kitapta hem dönüşüyor hem de derinlik kazanıyor. 2004 tarihinde kaleme aldığı bu derlemedeki yazısında Delphy, bütün sömürü biçimlerinin ortak yanını kavramsallaştırma yoluna girer. Ona göre, “Günümüzde neredeyse bütün toplumlarda ve neredeyse gelişmenin her evresinde, neredeyse bütün sömürü türleri mutluluk içinde bir arada var olmaktadır. Ve bunun herhangi bir dönemde başka türlü olmuş olabileceğini düşünmek için hiçbir neden yoktur. Çivi çiviyi sökmez” (s.88). 

Bu derlemeyi bize kazandırdığı için Gülnur Acar Savran’a teşekkürler. Bize düşen kitaba hak ettiği ilgiyi göstermek, yani okumak ve tartışmak.


[1] Gülnur Acar Savran 2009 yılında Eleştirel Feminizm Sözlüğü’nü (Yayına Haz.: Helena Hırata, Françoise Laboire, Hélène le Doaré, Danièle Senotier, Kanat Yayınları) Türkçeye çevirdiğinde, sözlükteki yer alan maddelerin içeriği şöyle tanımlanmıştı: 1)Doğrudan feminist kuramsallaştırmadan çıkmış olan yeni kavramların en önemlileri: Cinsiyete dayalı işbölümü, annelik gibi; 2)Feminist mücadelelerin müdahale ettikleri alanları adlandıran terimler: Doğum kontrolü, fuhuş, cinsellik gibi; 3)İçeriği yeniden kurulmuş ve erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkilerin yol açtığı toplumsal bölünmelerin hesaba katılmasıyla yeniden formüle edilmiş genel kavramlar: Emek sosyolojisi ve ekonomisini içeren maddeler gibi (ss.3–4). Sözlükte kavramların ya da terimlerin tarihsel boyutu, süreç içindeki değişimleri, dönüşümleri, ele alınış biçimleri, güncel politikadaki uzantıları tartışılmakta. O zamandan beri sözlük benim açımdan başucu kitabı, vazgeçemediğim bir başvuru kitabım oldu.

[2] Christine Delphy, Baş Düşman ; Patriyarkanın Ekonomi Politiği, çev. : Hale Öz- Lale Aykent Tunçman, Saf Yayıncılık, 1999.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!