İŞKUR bünyesinde, epey uzun süredir “Toplum Yararına Programlar” (TYP) adıyla bir iş konumu yer alıyor. Hatırlarsınız, bu emek biçimini şöyle tanımlıyorlardı:
“İşsizlerin çalışma alışkanlık ve disiplininden uzaklaşmalarını engelleyerek, işgücü piyasasına uyumlarını gerçekleştirmek ve bunlara geçici gelir desteği sağlamak amacıyla uygulanan programlar…”
Belediyelerde, İl Özel İdarelerinde, Milli Eğitim Bakanlığı okullarında ve onlarca kamu kurumunda temizlik, güvenlik, bakım-onarım, ağaçlandırma, park-bahçe düzenlemesi vb. çalışmalar için kurumlara geçici olarak pek çok insan alınıyor. Bunun dışında Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve ilçe kaymakamlıklarında da binlerce TYP’li çalıştırılıyor. Bu kişilerin önemli bir bölümünü kadınlar oluşturuyor.
Yasal olarak işçi sayılmıyorlar
Toplum Yararına Program, kamu işyerlerinde kadroda yer alan işçilerin gerçekleştirmesi gereken işleri, kuruma yeni işçi almadan, “işsize yaptırma” projesi aslında! Hiçbir geliri olmayan işsizler, kısa süreli ve düşük ücretli bu çalışma biçimine razı oluyorlar. Ücretler İŞKUR’un İşsizlik Fonu’ndan ödeniyor. İşsizlik Fonu’nun büyük bir bölümü ise çalışanların cebinden çıkıyor.
Şu an kamuda 350 bin civarında kadrolu emekçi varken, TYP kapsamındaki işçi sayısı 100 bin dolaylarında. Yasal olarak işçi sayılmadıkları için, İş Kanunu’ndan doğan haklardan yararlanamıyorlar. TYP’li olarak işe alındıkları kurumda bir yıl içinde en fazla 9 ay kalabiliyorlar. Aynı yerde toplam 24 aydan fazla çalıştırılmıyorlar. Bir sonraki yıl için iş garantileri olmadığından, sürekli tedirginler.
Bu iş programı, “İşsizlerin iş yaşamına uyumlarının sağlanması” olarak lanse ediliyor. TYP’den en fazla yararlanan kesimler arasında kadınlar ilk sırayı oluşturuyor. Hükümete göre doğum, bakım vs. nedenlerle işe ara veren kadınları iş yaşamına alıştırmak için mucizevi bir formüldü bu. Oysa yıllardır artmayan kadın istihdamını yüksek göstermek için AKP hükümetinin kullandığı bir aldatmacadan başka bir şey değildi. Bu şekilde işe yerleşen kadınlar büyük hayallerle işe başlıyor. Alındıkları kurumda kadrolu olacağı beklentisiyle o 9 ayı geçiriyorlar. Ancak düzenli işe geçemedikleri gibi sosyal haklardan yoksun kalıyorlar ve emeklilikleri de olumsuz yönde etkileniyor.
‘Gündelikçi gibiyiz’
TYP’de işçiler çalıştığı gün kadar ücret alabiliyor. Geçerli bir mazeretle işten izin alsa, örneğin ağır hasta olup iki gün işe gitmese o günler yok sayılıyor. İşe keyfi gitmemiş gibi varsayılarak, işçiye 28 gün üzerinden maaş ödeniyor. TYP’li olarak çalışan Filiz Soylu, durumu şu cümlelerle yorumluyor:
“Aslında bir anlamda gündelikçi gibiyiz. Bizim asıl konumumuz bundan başkası değil. Gitmediğin günün parasını da bu nedenle alamazsın. İşin mantığı böyle kurulmuş.”
Aynı zamanda bu program kapsamında bulunan hiçbir işçi kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık izin, yemek, yol ücreti, sendikal üyelik, toplu iş sözleşmesi gibi haklara sahip olamıyor. Bir anlamda TYP işçileri sadece “ekmek parası” için gücünü, zamanını devlet kurumlarına kiralıyor.
Sürekli işçi olma hayali
İşyerinde de “en alttaki” konumundalar. Parası İşsizlik Fonu’ndan ödenen TYP’li, kadrolu işçilerce ötekileştiriliyor. Haklı olarak “Benim işime tehdit mi acaba” duygusu gelişiyor. TYP’liler, böyle bir psikolojiye de göğüs gerip, kendilerine verilen görevleri yerine getiriyorlar. Asıl işleri büyük bir fedakârlıkla yapıyorlar. Tam işe uyum sağladığı anda çıkışı verilen kadın işçi, moral olarak çöküyor.
Kadrolu işçi olabilme umuduna sarılmamaları imkânsız. “Bir daha bu program kapsamında işe alınır mıyız?” beklentisi de çok yaygın. Pek çok TYP’li için zam talebi ikinci sırada. İş güvencesi onların esas derdi. Kalıcı bir işçi olmanın hayali içindeyken, “İş bitti, paydos” diyor İŞKUR onlara ve bu durum işçilerin gururunu kırıyor.
‘İşçiye çok ihtiyaç var fakat almıyorlar!’
30 yaşındaki Ömür Akbaş, geçen yıl TYP’ye kaydolmuş. Kura sonucunda bir okulda temizlikçi olarak işe alındığını öğreniyor ve prosedür gereği 9 ay işi sürdürüyor. İşçiye çok ihtiyaç olduğu halde alım olmadığından yakınıyor. “Bu sadece TYP’lilerin kanayan yarası değil. Okullar da çok zor durumda. Müdürümüz okulu temizleyecek eleman bulamadığından yakınıyor. İŞKUR’a defalarca yazı gönderdiğini söylüyor. Ama hâlâ olumlu cevap alabilmiş değiller” diyor.
Büşra Narin ise deprem bölgesi Hatay’daki bir kamu kurumunda 9 ay çalışmış. İŞKUR’a başvurarak tekrar istihdam talebinde bulunmuş. Kaydı yedek olarak yapılmış ama sonuç çıkmamış. “Madem almayacaklar, neden başvurumuzu alıp bize hayal kırıklığı yaşatıyorlar. Lütfen birileri sesimizi duysun artık” diye konuşuyor.
Yıllarca sil, süpür, yıka!
Behiye Cebeci yıllarca evdeydi. Evin bütün yükü onun üzerindeydi. Ekonomik kriz derinleşince pek çok ev emekçisi kadın gibi o da işe girmek istedi. Ancak onun da yaşadığı hüsran oldu; şöyle anlatıyor:
“Geçen yıl bir devlet kurumuna girdim. Toplum Yararına Program kapsamında beni işe aldılar. Mart’ın 2’sinde ise ‘tamam’ dediler. ‘Süren bitti çık!’ Tam kışın ortasında kanuni çalışma süremiz olan 9 ayımız dolunca ortada kalıyoruz. Ben zaten geç bir yaşta işe başladım. Üç çocuğumu bin bir cefayla büyüttüm. İkisini üniversitede okuttum. Yaşın çok ilerledi, İŞKUR bizim için ekmek kapısı dedik, girdik. Ama şartlar sürekli değişiyor. Bir dönem TYP’den işe girenlere kadro çıktı. Bu başlı başına bir haksızlık. Genelde zaten hep torpil. Bir de yaşı öne sürüyorlar. Bütün işyerleri genç ve tecrübeli olmanı istiyor. Genç olan, tecrübeli nasıl olsun? Biz yıllarca ev hanımı olarak sil, süpür, yıka yaptık! Temizlik işini en iyi biz biliriz. Sesimizi duyurun, 9 ay şartını kaldırsınlar. Çalışmak istiyoruz!”
Kurada adı çıktı, işe başlatmadılar
Safiye Direkli, Ordu Ünye’de yaşayan bir kadın. Dört çocuk annesi; çocukların hepsi şu an öğrenci. Eşi belediyede park işçisi. Birkaç ay önce TYP başvurusu yapıyor Safiye. Bir devlet kurumunda temizlik işi için kaydı alınıyor. Kurada adı çıkınca çok mutlu oluyor. Göreve başlayacağı kurum da belirleniyor. İşe başlatmak için evraklar istiyorlar. Heyecanla onları da hemen hazırlayıp teslim ediyor. “Ağustosta işe başlayacaksınız” denmiş. Devamını Safiye şöyle aktarıyor:
“Birkaç hafta beni oyaladılar. ‘Ne zaman işe başlayacağım?’ diye sorunca, ‘Siz sakın aramayın, gelecek telefonu bekleyin’ dediler. Epey zaman geçtikten sonra kimse beni aramayınca ben aradım. ‘Siz iptal oldunuz’ dediler. Madem kuraya uygun değilim, neden adım kurada çıktı? Neden noter huzurundaki işyeri seçimine çağırdınız? Hadi onu da geçtim, neden beni bu kadar oyaladınız? Sonra öğrendim, evimize giren aylık geliri fazla bulmuşlar. Bir tek eşimin geliriyle, bu devirde bu şartlarla dört tane çocuğumu nasıl okutayım?”
Buradan da anlaşılıyor ki TYP en dipteki yoksulları istihdam eden, oya tahvil amacıyla onların ağızlarına bir parmak bal süren bir iş sistemi.
Çoğu kadın umutlanıyor
Arzu Sarıyar da TYP kapsamında çalıştı. İkinci bir başvuru yaptı ve sonuç bekliyor. Diyor ki; “Biz işsizleri çok mutlu edecek bir haber alıyoruz önce. ‘Bir devlet işinde çalışacaksınız’ diyorlar. Çoğu kadın da bunu bir ‘deneme’ gibi görüp, işimizden memnun olurlarsa daimiye geçirirler belki diye umutlanıyor. ‘İşsizleri iş sahibi yapacağım’ diyor devlet. Bir bakıyorsunuz, bugüne kadarki en güvencesiz işi size vermiş! ‘İşsiz, muhtaç. Ne versek, ne desek çalışırlar’ diyorlar. Vasıfsız ve parasız insanların çaresizliğiyle oynanıyor bence. Fakat başka iş bulamadığım için buradayım ben.”
Nereye gitsek…
6 Şubat depreminden etkilenen şehirlerden birinde, Adana’da yaşayan Aysel Yalçın, torpilin bu işteki etkisinden söz ediyor. Felaketin etkilerini hâlâ atlatamayan Aysel, 9 ay çalıştırılıp sonra boşluğa düşenlerden:
“TYP’li olarak işe girmek için çok uğraşıyoruz. Fakat nereye gitsek olmuyor. Ama bir bakıyoruz ki bir yerlerde tanıdığı olan, yüksek yerlerde eşi dostu bulunan işe alınmış. Yeni yeni anladık torpil olduğunu bu uygulamada. Güya depremzedelere öncelik vardı. Yok öyle bir şey. Ben örneğini de gördüm. Okulun birinde 18 yaşında bir kız TYP kapsamında çalışıyordu. ‘Yaş şartı 19, daha küçük yaşlar çalışamaz’ diyorlardı bize. Dayısı Milli Eğitim’de şefmiş. İsteyen istediği yere yakınını yerleştiriyor. Biz de depremzede olarak meydanda kaldık şu an.”
‘Bu iş için bile torpil var!’
Şükran Akbaş da ekonomik kriz baş gösterince işe giren kadınlardan. Çanakkale, Ayvacık’ta ikamet ediyor. Eşi fabrika işçisi. İşe ilk girişini soruyoruz. İŞKUR’a müracaat etmiş. Ama çok zorlanmış. Tabii hemen, “Gel başla” denmiyor. Bir de mülakat duvarı var, onu aşmak lazım. Kendi gibi onlarca işçiyle mülakatın gerçekleştiği salona gidiyor. Herkesin adının başladığı harfin sırasına göre çağırıyorlar.
Neler sorduklarını merak ediyoruz. “Evin kira mı? Eşin ne iş yapıyor?” gibi sorular sorulmuş. “Okulun en pis yeri neresidir? Temizliğe ilk nereden başlarsın?” gibi soruları da yanıtlamış. Önce bir ilkokulda işe başlamış. Ertesi yıl şansına, başka bir okul daha bulmuş. Okulun müdürü yaptığı temizliği, çalışma şeklini beğenirse tavsiye edebiliyormuş.
Ya çocuklar kayıp düşerse…
O kadar yoğun bir iş sürdürüyor ki Şükran. Anlatıyor:
“Sabah gelirsin, tuvaletleri temizlersin. Kâğıtları eksik mi diye kontrol edersin. Sıvı sabun kapları boşsa doldurursun. Sonra sınıfları temizlersin. Öğrencilerin sıralarını tek tek silersin. Müdürün masasını, odasının her yerini tertemiz yaparsın. Öğretmenler odasını elden geçirirsin.”
İşin incelikleri de var. Koridorları çocuklar düşmesin diye dikkatli temizliyorlar. Fazla kaygan olmasın diye öğrencilerin koştuğu beton zeminlere farklı bir işlem uyguluyorlar. 45 yaşındaki işçi anlatıyor devamını:
“Her kirlendiğinde koridorları paspas yapıyoruz ama deterjandan çocuklar düşebiliyor. O bölgede duvara ‘Dikkat, kaygan zemin’ şeklinde bir levha asmak zorundayız.”
Her yeri kirden tozdan arındırsalar da bitmiyor. Yetkili kişi gelip, duvarda duyuruların ve öğrencilerin bazı çalışmalarının yer aldığı camlı dolapları da temizlemesini istiyor ondan. O da mı bitti, yine boş kalmak yok. “Haydi” diyor, “Şu tavan arasına çık, tozları süpür. Gereksiz eşya vs. varsa onları çıkar.” Okul bir yarışmada başarılı olmuş, kupa mı almış? Bu kez onların sergilendiği bölüme geliyor Şükran, dizili kupaları tek tek temizliyor. Bitmiyor tabii. Okulun en alt katında öğretmen ve öğrencilerin kullandığı bir de mescit var. Orayı silmek, tozunu almak da Şükran’ın görevi. Daha işe başlamadan, “Amirlerimin vereceği her işi yapacağım” ibareli bir kâğıt imzalamış.
‘Çalışmalarına izin verilmeyen kadınlar ilk kez evden çıkıyor’
Meryem Bulut Kalaçay, TYP çerçevesinde tez hazırlamış bir akademisyen. “Bu çalışmada ortaya çıkan en önemli sonuç, kuşkusuz TYP’nin kişilere kısa süreli gelir desteği sağladığı ve uzun dönemli bir işsizliği gizlediği gerçeğidir” diyor. Tezinde, programın mevcut haliyle, çalışanlara herhangi bir vasıf veya nitelik kazandırmaktan çok uzak olduğunu açıklıyor. “Bu nedenle kişileri işgücü piyasasına hazırlamadığı” gerçeğini paylaşıyor.
TYP’nin neden kadın ağırlıklı bir iş olduğuna ilişkin şu yorumu yapıyor Kalaçay:
“Önceden özel sektörde çalışmasına izin verilmeyen kadınların bir kamu kurumu olan İŞKUR tarafından işe yerleştiriliyor olmasının aileleri veya eşleri tarafından ‘güvenli ‘olarak algılanmasından dolayı, çalışmalarına müsaade ediliyor. Onların TYP ile ilk kez ev dışına çıkarak sosyalleşmeleri, moral ve motivasyonlarının artması, kısa süreliğine de olsa gelir desteği ile işsizliğin bunaltıcı etkilerinden uzaklaşmaları, programın olumlu yanı.”
Bu yüksek lisans tezinde elde ettiği ve paylaştığı bir diğer sonuç ise program kapsamında çalışanların, kurumlarda “İŞKURCU” şeklinde kodlanarak, dışlayıcı bir dile maruz kalmaları… Başkalarının işlerinin kendilerine yaptırılmasından rahatsız olan çalışanların uğradıkları bu ötekileştirme, teze konu olmuş.
Eğitimden sağlığa kadar kamu hizmetlerindeki açığı bu yolla kapatmaya çalışmak… Öyle bir iş ki devamlılığı yok, yemek yok, yol parası yok, yıllık izin yok, çıkışta tazminat yok. İşsiz, geliri yaşamını idame ettiremeyecek kadar düşük kadınların ise başka çaresi yok.
Manşet fotoğrafı: Eskişehir Tepebaşı Belediyesi (Temsilidir)