Sare Öztürk ozturksare48@gmail.com
Soma’da 301 maden işçisinin yaşamını yitirdiği büyük iş cinayetinin ardından sekiz yıl geçti. Adalet yerini bulmadı, bu yüzden hala kanayan bir yara Soma. Madenci eşi kadınlar sürecin yükünü hala sırtında taşıyor. Arkadaşımız Sare Somalı, çocukluğunda ve kazadan sonra ilçede kadınların görünen, görünmeyen emeğini anlatıyor bizlere….
13 Mayıs 2014, Soma’da 301 maden işçisinin hayatını kaybettiği karanlık gün olarak tarihe yazıldı. Göz göre göre yaşandı, tabii “işin fıtratında vardı” o yüzden de “kaza” denildi. Facianın yaşanacağına dair uyarıların yapılmasına rağmen işçi sağlığı iş güvenliği önlemlerinin alınmaması, madende ekipman yetersizliği ve gerekli bakımların eksikliğinden kaynaklı yaşamını yitirdi 301 işçi. Bu herkesin gözü önünde gerçekleşen bir katliamdı. Sorumluların cezasız kaldığı hukukun işlemediği bir süreç yaşandı. Bu yüzden de üzerinden sekiz yıl geçmesine rağmen hâlâ kanayan yara Soma.
Soma, maden sektörünün erkek egemen olmasından kaynaklı çoğunlukla erkek işgücü odağında konuşuldu. Yerin altındakilerin yanı sıra yerin üstünde kimler vardı, madeninin yerin üstüne yansımaları nelerdi, sorusu hâlâ önemini koruyor. “Biz babamı her gün geri dönmeyecekmiş gibi kapıdan uğurluyorduk.” diyen kadının sözleri madenci ailelerini, arkada kalıp beklemeyi, o korkuyu her gün tekrar tekrar yaşamayı tüm ağırlığıyla anlatıyor. Sağ salim eve gelme, gelebilme, her gün yaşanan ölüm korkusu yerin altındakiler kadar üstündekileri de saran ortak duygu.
Bir yandan da kazada yaralanan, uzvunu kaybedenlerin yaşamlarını, ailelerini ve kadınların sırtına yüklenen bakım yükünü de düşünüyorum. Çocukluğum, Soma’da geçti. Maden işçisi bir akrabamın madende bacağını kaybettiğini ve protez kullandığını fark ettiğimde henüz okula dahi başlamamıştım. Bugün artık erkeklerin yaralanması halinde bakım yükünü üzerine alan, ev işlerini üstlenen; ölümler yaşandığında geride kalanları ayakta tutmaya çalışan kadınların emeğini de düşünüyorum. Madenin kadınların gündelik hayatını birincil derece etkilediğini, emeğine yön verdiğini anlayabiliyorum. Hatta Soma’da doğmuş büyümüş biri olarak açık bir şekilde ifade edebilirim ki; madenin yolu kadın emeğinden geçiyor. Tam da bu yüzden kadın emeğine dair çocukluk hafızamda yer etmiş anları, anıları, Soma’da yaşadıklarımı parça parça anlatmaya çalışacağım.
Hanede bir erkek bile madende çalışsa evdeki gündelik hayat ona göre planlanır. Erkek hangi vardiyadaysa ona göre öğün hazırlanır, ona göre uyanılır ya da misafir kabul edilir. Kadınlar azık hazırlar, sefer taslarına doldururlar. İşçiler ellerinde sefer tasıyla madenin yolunu tutarlar.
Sokakta oyun oynarken bize kızan, bağıran kadınları hatırlıyorum: “Burada işçi uyuyor, gidin başka yerde oynayın!” “Bizimki bu hafta paşada, benim adam serseride, gece çalışacak, şimdi evde uyuyor.” sözleriyle kovalanırdık oyun alanından. Üç vardiya sırasıyla: gündüz, paşa ve serseri… Zaman bu üçgende döner dururdu.
Evlerin avlularında dizlerinin üzerinde durmuş halı fırçası ile kot fırçalayan kadınları da hatırlıyorum. Fırçalandıkça akan kapkara su çocukluk hafızamda yer eden anlardan biri. Kadınların o çabasını ve bir türlü arınmayan pantolonları, sokakta oynarken işten gelen madencileri anımsıyorum. Yüzleri, kıyafetleri kapkaraydı kızarmış gözlerle bize bakarlardı. Sonradan anlıyorum madende banyo olmadığı için işçiler eve böyle gelirdi. Eve sokulmayan işçi çamaşırlarını kadınlar dışarıda, avluda yıkardı. Pek çok avluda tulumba vardı, erkekler eve girmeden elini yüzünü yıkar, kadınlar tulumba çekerdi.
Şehre dair söyleyebileceğim başka şey ise her yeri saran kömür kokusuydu… Öyle bir koku ki her şeye sinerdi: eve, odaya, perdeye… Yıkanıp kurutulmuş çamaşırlar dahi kömür kokardı. Gece santralin bacasının kapakları açılır, daha ağır bir kömür kokusu olur. O yüzden kadınlar geceleri dışarı çamaşır asmak istemezlerdi pek. Kokuya bir de kömür kurumları eklenir. Pencere kenarında birikir, evin içine girer, toz tutardı her yer.
Soma’da mahallelerde sokak kenarında ya da avlularda taş fırınlar vardır. Ekmek yapar kadınlar buralarda. Büyük ailede yaşayan kadınlar tek seferde tüm aileye yetecek kadar ekmek yapar. Hamuru yoğurur, mayalar, o sırada fırına odun atar, hazırlar, ekmekleri pişirip sırtına aldığı gibi evin yolunu tutar. Daha küçük ailede yaşayan iki kadın birleşir bir fırın ekmek yapar, bölüşür. Oldukça meşakkatli ve kol gücü gerektiren bir iş ekmek yapma. Ancak daha ekonomik.
Ücretli kadın emeği
Madencilik üzerine kurulu bir ekonomi var Soma’da. Tarımda gündelik işçi olarak çalışma dışında kadınların ücretli çalışma alanı yok denecek kadar az. Son yıllarda çevre ilçelere açılan tekstil fabrikaları ile kadınların çalışma alanı genişlemiş olsa da şartlar kötü, ücretler ise çok düşük. Kadınlar mağaza ya da dükkânlarda güvencesiz, düşük ücrete ve uzun saatler çalışıyorlar.
Düşük ücretle tanışmam tam da böyle bir mağazada oldu. 2010 yılının yaz tatilinde üniversiteden ailemin yanına gelmiştim. Çalışmak istediğimi söylemiştim. Tabii ki babam buna sıcak bakmamıştı. Çarşıda mağazalara bakıyorum, giriyorum eleman ihtiyacınız var mı diye soruyorum. Bir bijuteri mağazasının camında “Eleman arıyoruz.” yazısını görünce hemen giriyorum. Üniversite okuduğumu çalışmak istediğimi söylüyorum. Düzenli çalışacak birine ihtiyacı olduğunu söylüyor. Sonrasında ikna etmeyi başarıyorum. Haftanın yedi günü çalışma, iki haftada bir pazar günleri tatil, iş, sabah 08.30’da başlıyor, akşam ezanının okunması ile son buluyor. Yaz aylarında günlerin uzunluğunu düşündüğümüzde bazı dönemlerde 12 saatten fazla sürüyor bu çalışma. Ücret ise haftalık 70 lira. Bugün de durum farklı değil. Altı yıldır aynı anaokulunda çalışan bir öğretmenin 2 bin beş yüz lira maaş aldığını duydum daha birkaç gün önce. Öyle sıradan bir şey gibi anlatıldı bu. İtiraz edebileceğimi söylediğimde ise maaşı elden verdiklerini, sigortanın asgari ücretten yatırıldığını bu yüzden de durumun ispatının olmadığını söyledi.
Soma’da patriyarkal kapitalizmin söküğünü kadınlar dikiyor. Erkek işçilerin madene giden yolu kadının görünmeyen emeğinden geçerken, sermayedarlar kârlarına kâr katmaya devam ediyor. Kadın istihdamını artırmaya yönelik çabalar güdük ve göstermelik kalıyor. Hem niye artsın ki, böyle çarklar tıkır tıkır işliyor!