Sosyalist Feminizm Yeni Bir Yaklaşım

“Frieda Afary’nin geçtiğimiz günlerde çıkan Sosyalist Feminizm Yeni Bir Yaklaşım isimli kitabında patriyarkal sistemden çok kapitalist üretim tarzının neden olduğu yıkımı gözler önüne sererken feminist ve sosyalist feminist düşünürlerin yardımıyla çözüm üretmeye çalışıyor. Bizi kendi üzerimize de düşünmeye çağırıyor.”
Paylaş:
Feryal Saygılıgil
Feryal Saygılıgil
s.feryal@gmail.com

Frieda Afary’nin Sosyalist Feminizm Yeni Bir Yaklaşım (çev.: Gül Varlı Karaaslan, İletişim Yayınları, 2024) isimli kitabı sağlam bir kapitalizm eleştirisini içeriyor. Afary, İran asıllı bir sosyalist feminist eylemci ve hümanist olarak tanımlıyor kendini. Kitabında, ihtiyacımızı Venezuela’daki gibi yeni sosyalizm iddialarının ötesine geçen bir alternatif olarak gördüğünü belirtiyor.

Kitabın isminden de öte beni cezbeden tarafı Audre Lorde anısına adanmış olması ve Afary’nin Lorde’a sıklıkla referans vermesi. Lorde dışında daha önce de Kadınİşçi’de (https://www.kadinisci.org/kultur-sanat/bir-kadin-devrimci-rosa-luxemburg/)sözü geçen Raya Dunayevskaya da yer vermesi ayrıca ilgi çekici.

Kitabın ilk bölümünde 21.yüzyılda toplumsal cinsiyet ilişkilerinden örnekler verdiği çelişkili gelişmeler oldukça önemli ve sarsıcı. Eşit işe eşit ücret açısından Amerika Birleşik Devletleri’nden verdiği örnek şöyle: “Aynı işveren için aynı işi yapan bir kadın, bir erkeğe ödenen bir dolara karşılık 98 sent kazanıyor. Ancak gerçekte ABD’de bir kadın, bir erkeğin kazandığı her bir dolar için 49 sent kazanıyor çünkü kadınlar çocuk, yaşlı ya da hasta bakımı için çok daha fazla izin almak zorunda kalıyorlar” (s.40). Bütün dünyada artan homofobi ve mizojiniye karşılık dünya genelinde milyonlarca gencin LGBTQ kimliklere, yönelimlere açık ve aynı zamanda kapitalizme karşı olduğunu da ileri sürüyor yazar (s.34). İşte böyle çelişkilerle bezeli bir dünyada “kapitalist otoriterliğin ayırt edici özelliklerine dair tam bir farkındalık ve bu otoriterliğe karşı duran farklı küresel ayaklanmaların yeni boyutlarının kavranması gerektiğinin” altını çiziyor (s.51). Bununla ilgili özellikle ##MeToo Hareketinin önemine ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki #BlackLivesMatter Hareketi’ndeki kadınların rolüne ve direniş mekanizmalarına değiniyor. Ancak İşgal Et Hareketi’nin batı merkezli olması gibi zaaflarına değinmekten de geri durmuyor.

Kitapta önemli bir bölüm 1970’li yıllarda yeşeren toplumsal yeniden üretim kuramına ayrılmış. Bu vesileyle bu konuda Melda Yaman’ın kitabı olduğu (Yaşamı Üretmek Bütüncül Bir Feminist Teoriye Doğru, Dipnot Yayınları, 2023) ve yine burada bu kitap üzerine ayrıntılı bir tartışma Hülya Osmanağaoğlu tarafından yapıldığını (https://www.kadinisci.org/feminist-arastirma/yasami-uretmek-butuncul-bir-feminist-teoriye-dogru/) hatırlatalım.

Lorde’un kesişimselliğin felsefi bir tanımını yaptığını öne süren Afary, özellikle ona yer verdiği “Siyah Feminizm ve Kesişimsellik” bölümü dikkat çekici. Buradaki öne çıkarılan, kesişimsellikle ilgilenen düşünürlerin sadece baskının ekonomik sömürüye indirgenemeyeceğiyle ilgili görüşlerine ışık tutması. Afary’e göre kesişimsellik sadece sınıf mücadelesi içindeki ırk ve cinsiyet ayrımcılığıyla ve ırkçılık karşıtı mücadele içindeki cinsiyet ayrımcılığıyla yüzleşmez. Tüm kurtuluş mücadelelerimizdeki baskıcı tahakküm ilişkileriyle de yüzleşir (s.139). Lorde’a göre “hareketlerimizin ve mücadelemizin içinde süregelen çelişkilerle sürekli olarak yüzleşmeden ve bunların üstesinden gelmeden kurtuluş mümkün” değildir (s. 124).

Afary Judith Butler’ı eleştirdiği kuir kurama ayırdığı bölümde 1970’lerden itibaren Audre Lorde ve Adrienne Rich gibi feminist düşünürlerin kuir kuramı başlatan sorular sorduklarını ileri sürmekte. Hennessy’den yaptığı alıntıda “duyulara sahip toplumsal varlıklar olarak nesnel insani kapasitelerimizin parçalanmasının zihnimizi bedenimizden soyutlayan bilinç biçimleri ile el ele gittiğinin” altını çizer (s.154). Buna meydan okumak için Hennessy’e göre kuirlik yalnızca dilsel ve kültürel normlara değil aynı zamanda yabancılaşmış emeği de sorgularsa bu durumla başa çıkabilir.

Yabancılaşmış emek ve toplumsal cinsiyet

Tahakküm ilişkilerini ortadan kaldırmak ve kapitalizme alternatiflerin tartışıldığı bölümde yer verdiği düşünürlerden biri de daha önce Türkçeye çevrilen Kathi Weeks. Weeks Çalışma Sorunu (çev.: Tamer Tosun, Ayrıntı Yayınları, 2014) isimli çalışmasında ev içi çalışmanın görünmezliğine ve ahlakileştirilmesine bir karşı çıkış olarak “çalışmanın reddini” önerir. Weeks’e göre ev işlerinin yapılmasını reddetmek sadece ücretli çalışmayı reddetmek anlamına gelmez. Aile ideolojisine; aile kurumuna ve onun örgütlediği/anlam yüklediği emek tarzlarına da itiraz etmek anlamına gelir. “Ücretsiz ev içi emeğe uygulandığında, çalışmanın reddi onun mevcut aile merkezli örgütlenişi ve toplumsal cinsiyete göre düzenlenmiş işbölümünün yanı sıra ev içi alanın ilişki ve ritüellerinin bazı çok tanıdık romantikleştirmelerine başvuran bir eleştiriyi savunmayı da reddetmek anlamına gelir… Ev içi çalışmayı reddetmek ille de evi terk etmek ve bakımı inkâr etmek anlamına gelmez; tersine, bu çalışmayı ve onu güya üretken olmayan hale getirme yollarının mücadelesini yöneten temel yapıların ve etiğin sorgulanmasını şart koşar. Bu anlamda çalışmanın feminist reddi kültürel çalışma saplantısı için bir panzehir olarak hizmet edebilir, böylelikle onun mevcut koşullarının tartışılacağı bir alan açar”(Çalışma Sorunu, s.75).

Lorde ise emek meselesinde emeğin ortadan kaldırılmasını değil, özgürleştirilmesini önerir. Yabancılaşmamış bir emekten yanadır. Simone de Beauvoir’a göre ise kadınların ekonomik bağımsızlığa ihtiyaçları vardır. İkinci Cinsiyet’te “kadınların kendilerini özgürleştirebilmeleri için evrensellik duygusu kazanmaları, akıl yürütmeleri, isyan etmeleri, hayal etmeleri ve yaratmaları gerektiğini savunur (s.207).

Afary’nin Marx’ın yabancılaşma kuramına yer verdiği “Yabancılaşmış Emek ve Toplumsal Cinsiyet Baskısıyla İlişkisi” başlıklı bölümde yabancılaşmanın cinsiyetçilik, patriyarkal denetimle-ki yazar böyle kullanmasa da- ilişkisini kavramak açısından oldukça öğretici ve düşündürücü. Yazar patriyarkal sistemden çok kapitalist üretim tarzının neden olduğu yıkımı gözler önüne sererken feminist ve sosyalist feminist düşünürlerin yardımıyla çözüm üretmeye çalışıyor. Bununla birlikte bizi kendi üzerimize de düşünmeye çağırıyor.

Tıpkı Lorde’un dediği gibi: “Devrimci değişimin gerçek odağı asla yalnızca kaçmaya çalıştığımız ezilme durumları değil, her birimizin içinde derinlere yerleşmiş olan ve yalnızca zalimin taktiklerini, zalimin ilişkilerini bilen, zalimin parçası” (s.138).

Paylaş:

Benzer İçerikler

“Yaşını Gösteren Kadınlar” kadınların yaş ve yaşlılık deneyimlerini anlattığı bir kitap. Kadın yaşlılığını “patriyarkal kapitalist kültürden” ayrı düşünmeyen arkadaşlar, buradan hareketle yaşlılığın kavramsallaştırılmasına sıcak bakmadıkları gibi yalnız yaşlı kadınların değil genç kadınların da ayrımcılığa uğradığını, gerontokrasinin kadınlar için de geçerli olabileceğini söylüyorlar. Editöryal ekiple konuştuk.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!