Suriyeli kadın emekçiler göçmen krizinin neresinde? Çocuğumu dışarı çıkaramıyorum

Suriyeli kadın emekçiler son günlerde fitili ateşlenen sığınmacı karşıtlığı nedeniyle zor günler geçiriyor. Ev emekçisi Ayşe, çocuklarını dışarıya bile çıkaramadığını, tehdit edildiğini anlatırken çevirmenlik yapan Esma “Toplu taşımada Arapça kitap okumayı bile bıraktım” diyor.
Paylaş:
Öznur Kaya
Öznur Kaya
oznurr.kayaa@gmail.com
Öznur Kaya  oznurr.kayaa@gmail.com

Suriyeli kadın emekçiler son günlerde fitili ateşlenen sığınmacı karşıtlığı nedeniyle zor günler geçiriyor. Ev emekçisi Ayşe, çocuklarını dışarıya bile çıkaramadığını, tehdit edildiğini anlatırken çevirmenlik yapan Esma “Toplu taşımada Arapça kitap okumayı bile bıraktım” diyor.

Suriye’den Türkiye’ye 2011 yılındaki ilk kitlesel göç ile başlayan, son dönemde Afganistan’dan Türkiye’ye yönelen göç dalgasıyla devam eden süreçte siyasi iktidarın sağlıklı bir göç politikası izlememesi ve sığınmacıların çıkar malzemesi haline getirilmesi, toplumda göçmen karşıtlığının artmasına yol açtı.

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu başta olmak üzere AKP’li birçok yetkilinin sığınmacılar hakkındaki değişken açıklamaları, sığınmacılara karşı yaklaşımı ‘ülkemde yabancı istemiyorum’ noktasına kadar getirdi.

Son olarak çoğunluğunun Afgan olduğu iddia edilen erkeklerin, kadınların videolarını çekip paylaşmalarıyla sığınmacı karşıtlığının fitili iyice ateşlendi. Sosyal medyada ve farklı kesimlerden siyasilerin popülist demeçleriyle körüklenen öfke ve nefret, ırkçı saldırılara zemin yaratan tehlikeli bir boyuta vardı.

Peki, tüm bu tartışmaların hem öznesi hem meçhulü sığınmacı kadınlar, krizin içinde neler yaşıyor, neler hissediyor? Erdoğan’ın ‘1 milyon Suriyeliyi gönüllü olarak geri göndereceğiz’ açıklamaları, Suriyeli kadın emekçilerin günlük hayatlarını nasıl etkiledi?

Türk komşulardan ‘uyarı’

7 yıldır Türkiye’de yaşayan Suriyeli Ayşe, geçici koruma statüsüne sahip. Şu anda ücretli bir işte çalışamıyor, evde çocuk bakıyor. Ayşe, kadınların bu krizin tam ortasında kaldığını söylüyor.

Suriyeli nüfusun yoğun olduğu İstanbul İkitelli’de ikamet eden Ayşe, Türk komşuları tarafından sık sık ‘uyarıldığını’ aktarıyor. Ayşe, ‘gönüllü geri dönüş’ açıklamalarının hayatları üzerindeki etkisine ilişkin şu örneği veriyor:

“Ramazan Bayramı’nın 2’nci günü bayramlaşmak için evden çıktığımızda bizi kalabalık bir halde gören komşular bize ‘dikkatli olun’ diye bağırdı. Erdoğan’ın Suriyelileri geri göndereceğini söylediğini bize hatırlatarak ‘Duydunuz mu? Bundan sonra en ufak hareketinizde sizi polise şikâyet edeceğiz’ dediler.

Ben artık İkitelli’de çocuklarımı oynamaları için dışarıya çıkartamıyorum. Tehdit ediliyorum. Çocuklarım dışarı çıktığında kimse onlarla oynamayı tercih etmiyor.”

‘Suriye’de oturacağım bir ev yok’

Ayşe, Suriye Başkanı Beşer Esad’ın ülkede genç nüfusun kalmaması sebebiyle dönüşü desteklediğini, fakat bunun için herhangi bir çalışma yapılmadığını belirtiyor. Suriye’deki tanıdıklarından haber alan Ayşe, oradaki koşulların oldukça kötü olduğunu söylüyor.

Geri gönderildiği takdirde Suriye’de hayatını devam ettiremeyeceğini söyleyen Ayşe, endişesini şu sözlerle dile getiriyor:

“Ben oraya döndüğümde oturacağım bir ev yok. Kadınlar orada nasıl yaşayacaklar? Erkeklere iş yokken kadınlar nasıl iş bulacak? Kadınlar bir de çocuklara bakmak zorunda.”

 ‘Hiçbir yerde istikrar sağlayamadık’

9 yıldır Türkiye’de yaşayan, oturma ve çalışma izni olan Suriyeli Esma, çevirmenlik yapıyor. Esma, ne Suriye’de ne de Türkiye’de tam anlamıyla bir hayat kurabilmiş.

Erdoğan’ın açıklamalarının kendisi ve ailesini korkuttuğunu söyleyen Esma, Suriye’ye geri gönderilmeleri durumunda yeniden bir uyum sürecine girmek zorunda kalacaklarını vurguluyor. Esma, “9 yıldır ailemle burada yaşamaya çalışıyorum. Kız kardeşime uzun yıllardır burada yaşadığımızı ve rahat hissetmemiz gerektiğini söyledim, ama yapılan açıklamalardan sonra ‘ya bizi geri gönderirlerse?’ diye düşünmeye başladık. Suriye’ye gönderilirsek oraya yeniden uyum sağlamamız gerekecek. Hiçbir yerde istikrar sağlayamadık” ifadelerini kullanıyor.

‘Arapça kitap okuyamıyorum’

Esma, ırkçı söylemlerdeki artışın günlük yaşamını oldukça olumsuz etkilediğini ifade ediyor. Eskiye kıyasla daha fazla olumsuz tepkiyle karşılaştığını belirten Esma, toplu taşıma araçlarında Arapça kitap okumaktan çekindiğini söylüyor.

Ankara’nın Altındağ ilçesinde geçen yaz yaşanan; bir gencin ölümüyle, ardından Suriyelilere ait ev ve dükkânların taşlanmasıyla sonuçlanan olaylar da Esma’yı çok etkilemiş. Duygularını şu sözlerle dile getiriyor:

“Genelde çok okurum. İstanbul’da toplu taşımada geçirdiğim vakitte de hep kitap okuyorum. Ankara’daki son olaylardan bu yana, ırkçılığa maruz kalma korkusuyla toplu taşımada Arapça kitap okumayı bıraktım.”

‘Suriyeliye hiç benzemiyorsun’

Esma, olası bir tepkiyle karşılaşmamak için sürekli evden çalışmak istediğini, eğer “pozitif bir ayrımcılığa” maruz kalırsa da bunun “Suriyelilere benzetilmeme” üzerinden yapıldığını aktarıyor:

“Pozitif ayrımcılıkla karşılaştığım da oluyor. Bir Türk yanıma gelip Suriyelilere benzemediğimi çünkü Türkçeyi iyi konuştuğumu söylüyor. Bazıları ise ‘Başörtüsü takmıyorsun ve bu yüzden Türklere benziyorsun’ diyor.”

Son olarak Suriye’de halkın temel ihtiyaçlarının halen karşılanamadığını söyleyen Esma, “Eğer Suriye’ye dönmemiz gerekirse orada yapabileceğimiz hiçbir iş olmayacak. Güvende de olmayacağız” diye konuşuyor.

*Kadınların güvenlik endişesinden ötürü haberde isimler değiştirilmiştir.

Paylaş:

Benzer İçerikler

CarrefourSA Esenyurt depo direnişinin ikinci gününde kadın işçiler Gülşah, Emel, Perizade ve Esra ile konuştuk. Esra “Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz,” Gülşah “İçeride can güvenliğimiz yok” Emel “Bir beyaz yakalı bir kadın çalışanı taciz edebilir mi?” Perizade ise “Biz illallah ettik buradan, sesimizi duymaları gerekiyor” diyor.
Başakşehir’e bağlı Şahintepe mahallesinde, 400 günü aşkındır bir nöbet sürüyor. Çevre Bakanlığı ve bölge belediyesinin halkı mahalleden sürme girişimleri sonuçsuz kaldı. Kurdukları “Barınma Hakkı Meclisi” içinde örgütlenen Şahintepelilerin, fiili mücadelesinde kadınlar en önde. “Mahalle içindeki ve dışındaki kirli eller çekilene kadar oradayız” diyorlar.
Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı’nı değerlendiren feminist sosyolog Berfin Atlı “Esnek çalışma modeli kadınların yoksulluk döngüsünü kırmak yerine, bu döngünün derinleşmesine neden olacak” diyor.
“Türkiye’de yasalara göre, imza attığı sözleşmeler gereğince de 12 yaşındaki çocuklar çalışamazlar. Ama siz eğitim içerisindeki bir mevzuatı bu şekilde değiştirirseniz 12 yaşındaki çocuğun işçileşmesi meşrulaşıyor. “Çalışmıyor ki, okula gidiyor” denilecek. Tüm mekanizmalar gerçekten çocuk işçiliğini meşrulaştırmanın bir yolu.”
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!