TABİB üyesi kadınlar: ‘Eşit aidat alıyorsun o halde temsilde de eşitlik olsun!’

TABİB yeni bir oluşum. Platformdaki kadınlarla konuşalım istedik, karşımıza Kadıköy Mor Liste’den arkadaşlarımız çıktı. Ülke çapında örgütlenmişler, içlerinde her sendikadan işçi var. Kadro başta olmak üzere tüm taşeron belediye işçilerinin sorunlarını görünür kılıp çözüm üretmeye talipler. Kadın talepleri içinde sendikalarda eşit temsil başı çekiyor.
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com

Son dönemde yükselen işçi eylemlerinin gerisinde kalan sendikalardaki hâkim anlayışlara ve bürokrat yöneticilere karşı işçilerin itirazlarını daha fazla duymaya başladık. İşçilerin yönelttiği eleştirileri görmezden/duymazdan gelen sendika bürokrasisinin onlarla bağının ne kadar zayıf olduğunu da gördük aynı zamanda.

Güvencesizliğin kol gezdiği çalışma alanlarında, işçilerin açlık sınırının altında maaşlara ‘mahkûm’ bırakılmasında da rolü olan sendikacılar onların taleplerine kulak tıkarken, kendi kaderlerini tayin etmek isteyen işçiler yeni seçenekler yaratıyor. Bağımsız sendikaların yanı sıra son günlerde TABİB (Taşeron Belediye İşçileri Birliği) adlı platform altında bir araya gelen belediye işçileri, kronikleşen sorunlarının çözümü için mücadele ediyor.

İstanbul’dan Adana’ya kadar birçok ilde, taşeron belediye işçileriyle buluşan TABİB’in kadın üyeleriyle görüşerek hem belediyelerde hem de sendikalarda yaşadıkları sorunları ve bu sorunları çözmek için nasıl bir mücadele hattı örmeye çalıştıklarını öğrendik. Nazan Gevher Çam Ay ve Özge Çehreli TABİB’i ortaya çıkaran koşullardan bahsederken, toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde yürüttükleri mücadelenin sürekli olacağına dikkat çektiler.

“TABİB bir sendika değil. Taşeron belediye işçilerinin platformu. HAK-İŞ, TÜRK-İŞ, DİSK içerisinde özellikle toplu sözleşmelerde yaşanan, işçiyi ciddiye almayan ya da işçiyle ilgili karar süreçlerine onları dahil etmeyen, üç-beş bürokratın yönettiği sendikacılık anlayışına karşı olan insanların bir araya geldiği bir platform.”

TABİB nasıl bir oluşum, kurulma nedeni nedir?

Nazan Gevher Çam Ay: TABİB’in kurulmasındaki en önemli etkenlerden biri, üyesi olduğumuz Genel-İş içerisindeki örgütlülüğe, sendikal bürokrasiye, sendikal işleyişe dair itirazlarımızın olmasıydı. Bu itirazlara istinaden kuruldu TABİB. İşçi bürokrasisinin tüzüklerin bile çok gerisinde kaldığı bir dönemden geçiyoruz. Biz bu yapıların bir sürü yönünü eleştiriyoruz. Alandaki pek çok konuyla ilgili birikimimizi cebimize alarak yola çıktık. Gerçek anlamda tüm işçilerin talepleri üzerinden mücadele verip, bu mücadele içinden örgütlenmeyi, bir çalışma yöntemi olarak benimsedik.

Nazan Gevher Çam Ay

TABİB bir sendika değil. Bir platform. Taşeron belediye işçilerinin platformu. Her belediye işçisi TABİB içinde yer alabilir. Yayıldı zaten. Pek çok belediye işçisi ile irtibata geçmeye çalışıyoruz, görüşüyoruz. HAK-İŞ, TÜRK-İŞ, DİSK içerisinde özellikle toplu sözleşmelerde yaşanan, işçiyi ciddiye almayan ya da işçiyle ilgili karar süreçlerine onları dahil etmeyen, üç-beş bürokratın yönettiği sendikacılık anlayışına karşı olan insanların bir araya geldiği bir platform. Bu platformun herhangi bir siyasi bağlantısı yok, herhangi bir yere bağlılığımız yok. Herkes eşit durumda. Herhangi bir hiyerarşik yapısı yok. Herkes rahatlıkla her şeyi söyleyebilir, bütün eleştirileri yapabilir, ayrılabilir, girebilir. Açıklamamız bu konuda çok net. Ama önümüze koyduğumuz bir yol haritası var.

Bizim, toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili verdiğimiz mücadeleyi Kadın İşçi çok yakından biliyor. Belediye işçileri içindeki kadınları örgütleme, taban hareketi yaratma açısından yürüttüğümüz mücadeleyi… Aslında bunu, tüm belediye işçilerine yaymak gibi bir amacımız var. Bence Türkiye’deki belediye işçilerinin en önemli sorunu kadro meselesi. Bununla ilgili sosyal medya çalışmaları yaptık, İstanbul Kadıköy’de bir basın açıklaması yaptık. Şimdi 14 Ağustos Pazar günü TABİB Beşiktaş’ın örgütlediği bir basın açıklaması daha yapacağız. Bu da çok önemli bizim açımızdan.

“Bizim, toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili verdiğimiz mücadeleyi Kadın İşçi çok yakından biliyor. Belediye işçileri içindeki kadınları örgütleme, taban hareketi yaratma açısından yürüttüğümüz mücadeleyi… Aslında bunu, tüm belediye işçilerine yaymak gibi bir amacımız var.”

Sendikaya girdiğimizde kadının adının olmadığını gördük

Taşeron belediye işçilerinin en acil gündemi nedir?

Nazan: Dediğim gibi, kadro sorunu bizim için çok önemli. İlk gündemimiz bu. Çalışma yapıyoruz ama ilave tediyeyi en üste çıkarmaya çalışan ekiplerimiz var. İşçi kadrosunda çalışan herkes ilave tediye ödemesi alırken biz KHK ile geçtiğimizden bu hakkımızı vermediler. Sözde kadroya geçtik ama bu hakkı almadık. 52 günlük bir tediye davası açtı Kadıköy’deki arkadaşlarımız. Bununla ilgili süreç devam ediyor. Mücadeleyi yükseltmiş durumdayız. Kadroya alındığımız anda ilave tediye hakkını da kazanmış olacağız.  

KHK’nın bize dayattığı en önemli konulardan biri de, emekliliğiniz geldiği anda emekli olmak zorunda kalmak… Gününüz, yaşınız doldu diye hemen sizi emekli ediyorlar. Ama biz Türkiye koşullarında, uzun süre çalışmak zorunda kalan insanlarız. Emeklilikle ilgili bu maddenin mutlaka değişmesi lazım diye düşünüyoruz.

Bu şekilde sıraladığımız gündemlerle ilgili mücadeleyi taban örgütlenmesiyle yürüttüğümüz, bütün Türkiye çapındaki belediye işçilerini bilgilendirdiğimiz bir platform diyebiliriz TABİB için.

Sizin TABİB öncesinde, temsilci seçimlerinde Mor Liste deneyiminiz vardı…

Nazan: Biz sendikaya girdiğimizde kadının adının olmadığını gördük. Çok geri durumdaydı, her anlamda geri durumdaydı aslında. DİSK’in başkanı kadın olmasına rağmen herhangi bir kadın politikası belirlenmemiş, kadın politikasıyla ilgili bir şey yapılmamış bir sendikadan bahsediyoruz. Sadece kadınlarla ilgili meseleyi, kadın komitelerine, partilerde eleştirdiğimiz kadın kollarına çevirmeye çalışan bir mantık da vardı. Tabii ki sendika merkezlerinin örgütlediği kadın komiteleri sendikalarda önemli bir yer tutuyor, bu konuyla ilgili uzun süre mücadele vermiş kişiler var ama artık bunu aşmanın zamanının geldiğini hissettik biz. Mor Liste’nin çıkışı zaten buna bir isyandı. Yani siz kadını yok sayamazsınız, salt erkeklerden oluşan listelerle seçime giremezsiniz. Çünkü kadınlar bu belediyelerde varlar. Eşit miktarda aidat alıyorsanız, yönetim kademelerinde de eşit düzenlemeler yapmanız gerekir, dedik. Bununla ilgili bir manifesto yayımlayıp biz de o seçime girdik.

Seçimde sadece yedi oy aldık. Ama mesele oy almak değildi. Türkiye’de toplu sözleşmelerin toplumsal cinsiyete dayalı içerikte olması, Türkiye’de işçi kadın haklarının birileri tarafından sınırlama olmaksızın konuşulması gerekiyordu. En büyük derdimiz buydu. Ama Genel-İş bizi o kadar dar bir alana sıkıştırdı ki, Kadıköy dışında Ataşehir ve Kartal’a girme şansı bile vermedi. Arkadaşlar Ataşehir Belediyesi’nde regl izni bile kullanamıyor. Çünkü madde toplu iş sözleşmesinde geçtiği gibi geçmedi. Sendika yönetimi aldı o maddeyi, oraya başka uyguladı, buraya başka uyguladı. Çerçeve bir sözleşme olması gerekiyordu. Temel mesele bu…

Pandemi süreci yaşadık, Genel-İş Genel Merkezi’nden bize toplu sözleşmemizle ilgili maddeler geldi. Bütün belediyelerde, bu maddeler toplu sözleşmelerin içine giydirildi. Peki uluslararası sendikalarda yürütülen toplumsal cinsiyet çalışmaları temelinde, ciddi bir literatür taraması gözetilerek, ortak emek harcanarak yapılan, kadın kurtuluş hareketi tarafından desteklenen ve takdir gören bir metin, niçin sendikanın toplumsal cinsiyet politikası haline getirilmedi? Biz sendikaya girdiğimizde, sendikanın içinde kadın örgütlenme uzmanı bile yoktu. Önemli kadın üye sayısı ve potansiyeline sahip sendikalardan birinde böyle bir anlayış olamaz. Bununla mücadele etmeyi temel görev olarak benimsedik.

Mor Liste ekibi…

Taban örgütlenmesi dediğiniz şey, işçi hareketi içinde çok önemli. Dolayısıyla biz, belediye içerisinde taban örgütlenmesini tamamladığımız için, Mor Liste’den sonra pek çok kadın arkadaş bu sürece dahil oldu. Çünkü haklarını savunan, haklarıyla ilgili mücadele veren kadınlarla konuştuk, “Biz bunları bunları istiyoruz, senin başka bir talebin var mı?” dedik, süreç böyle ilerledi. Sadece maddi haklarla ilgili bir durum değil, kadın işçilerin yaşadığı pek çok sorun var. Biz greve gittik, grev sürecinde genel başkan, işçiye sormadan bizim sözleşmemizi imzaladı. Biz işverenle, toplumsal cinsiyete dayalı maddeler konusunda, masada temsilci olarak, çatır çatır mücadelesini verip pek çok maddeyi geçirmiştik zaten greve gittiğimizde. Grevde temel kritik maddeler kalmıştı. O süreçten sonra sendikal bürokrasiye karşı, temsilciler meclisinde bir bayrak açtık. İşçinin talebini yansıtmayan tüzüklerin değişmesi gerektiğini söyledik. Çıktık ortaya, kadın işçilerle ilgili pek çok konuda fikir beyan ettik. Her platformda bunların tamamını söylemeye çalıştık.

Enflasyonun yüzde 117’ye geldiği kasım ayında dedik ki “Geçinemiyoruz.” Yüzde 8-9 zamla geçirilmiş bir sözleşmeden sonra temmuza kadar bekleme imkânımız yoktu. Kadıköy’de düzenlenen “Fatura zamları geri çekilsin” açıklamasında -dünya tarihinde görülmüş bir şey değil fatura zamlarının geri çekildiği, anlamlandıramadığımız bir açıklamaydı- ek protokol talebimizi dile getirdik. Sonra sendikanın bir Whatsapp mesajıyla görevden alındık. Bir kadın arkadaşımızı yanlışlıkla görevden aldıklarını söylediler. Göreve iade ettiler, “Seni yanlışlıkla almışız” dediler.

Burada üç kadın arkadaş vardı. Bu üç kadın arkadaş da Mor Liste anlayışını benimsiyordu. Genel-İş’in bu konuyla ilgili bizden rahatsızlığını hissediyorduk zaten. Kadın meselesi, kota meselesi, özellikle iktidarını kaybetmek istemeyen erkekler için çok önemli. Yönetim kademelerinde kalmak için her şeyi yapıyorlar, her yolu deneyeceklerini biliyoruz. Biz bu mücadeleyi büyütmek için, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için toplu sözleşmeler yapacağız ama esas olarak kota meselesi ile ilgili bir şeyler yapmak istiyoruz dedik. Eşit temsil istiyoruz dedik ve bunu her yerde söyledik.

“Biz sendikaya girdiğimizde, sendikanın içinde kadın örgütlenme uzmanı bile yoktu. Önemli kadın üye sayısı ve potansiyeline sahip sendikalardan birinde böyle bir anlayış olamaz. Bununla mücadele etmeyi temel görev olarak benimsedik.”

Bizi mobbing kurulundan alıp bir erkeği getirdiler

Temsilciliğiniz elinizden almadan önce ne gibi engellemelerde bulundular?

Nazan: Olağanüstü seçim oluyor 1 No’lu Şube’de, yeni yönetim geliyor. Yeni yönetim gelir gelmez -biz Ayşecan ile mobbing kurulundaydık- hemen bizi mobbing kurulundan çekiyorlar. Mobbing kurulu da Mor Liste’nin önerisiydi. Toplu sözleşmede yer aldı. Özellikle “Kadın beyanı esastır” ilkesi ve kadın kotası ile ilgili bir şey koyduk bu maddenin içine. Çünkü belediyelerde cinsel tacizle, diğer kadın meseleleriyle ilgili verilecek bir ceza diğer kadınlara örnek olacaktı. Mobbing kurulunu kaldırıp örgütlenmeye bir darbe vurdular. Bir tane erkek getirdiler atama yoluyla. O erkek mi kadınlara dair meselelerde yorum yapacak? O erkek mi arkadaşım cinsel tacize uğrarken bunun mücadelesini verecek? Tacizci zaten erkek, meselemiz bu. Biz bu mücadeleyi bu kadar ilerletmeye çalışırken Genel-İş’in erkek egemen yapısını, bu mücadeleyi engellemesini görmemek olmazdı.  Pek çok alanda da zaten, kadın hareketinden gelen kadınların yaşadığı mesele bu.

Türkiye’de son zamanlarda yaşanan işçi hareketlerinin tamamında sendikasız işçiler, kadınlar -yoksulluk böyle bir şey- çıktılar bağırdılar patrona. Hangisinde vardı DİSK? Örgütlülük bu değil. Belediye işçilerinin çok temel bir sorunu var. Bizim KHK ile geçmeden önce maaşlarımız asgari ücretin katları şeklindeydi. Toplu sözleşmemiz yoktu ama asgari ücrete gelen her zamda biz o zammı direkt alıyorduk. Sendikalı olduktan sonra yapılan toplu sözleşmelere sosyal hak diye bir şey eklendi.  İki yıllık sözleşmede 380 TL brüt. İki yıl boyunca bu zamla hayatımıza devam ettik. Sosyal haklarımızı geliştirmeye çalıştık. Sonra bir toplu sözleşme daha imzalandı ve taban ücreti ile ilgili bir düzenleme oldu. Asgari ücretin bir tık üstü. 2 bin 300 işçinin 300-500’ü asgari ücret almıyor. Mühendisler var mesela, çalışan memur arkadaşlarımızın yarısı kadar para alıyor. Nasıl bir mücadele anlayışıdır bu? Buca’yı görüyoruz. Seyhan’da imzaladıkları sözleşmeleri biliyoruz. Hepsini takip ediyoruz. Asgari ücret imzalayıp geliyorlar.

Taşeron örgütlenmesini sendika mı yaptı?

Özge Çehreli: Birçok arkadaşımız şube yönetimine gidip “Biz taşeronuz, ne yapacaksınız, nasıl bir politikanız var?” diye sormuştu. “Siz üye olamazsınız” diyorlardı. KHK ile geçtiğimizde, devletin verdiği bir hak olarak sendikalı olduk aslında. Bunun öncesinde sendikaların hiçbir ilgisi yoktu. Asıl problem, o zaman taşeronun sendikalaşmasıydı. Bununla ilgili çalışma yapmadılar.

TABİB sendika üyelik aidatı ile ilgili ne düşünüyor?

Nazan: Sendikaya aidat ödemekle ilgili bir sorunumuz yok. Biz temsilci olduğumuz andan itibaren şunu sorguladık: Neden nerelere ne paralar harcadığınızı panolara asmıyorsunuz, neden anlatmıyorsunuz? Şeffaflık yok. Biz grev yaptık üç gün. Genel Merkez yöneticisi döndü bize, “Bizim grev fonumuz yok” dedi. Sen sendikasın, grevde benim yanımda olacaksın. Biz sana o aidatı o yüzden ödüyoruz. Grev fonu olmaz olur mu ya? Ama tüzükte var.

Merkezden temsilci atamanın adı kayyumdur

İşçiler neden sendikadan bağımsız hale gelmeye çalışıyorlar?

Nazan: Çünkü sendikaların tepesinde oturan erkekler onları dizayn etmeye çalışıyorlar. İşçi artık yaşadığı yoksullukla karşı karşıya. Kadın işçiler yaşadığı cinsel tacizi, mobbingi, işyerinde yaşadığı her türlü ayrımcılığı bir araya gelip konuşabiliyor. O denli bilinçliler, sendika bunların gerisinde kalıyor. Bizi görevden alırken “sendikayı itibarsızlaştırmak” şeklinde yazmışlardı. Sendikalara itibarını kaybettiren sizlersiniz. Siz zaten sendika olarak itibarınızı kaybetmişsiniz. Biz sadece olanı biteni sesli halde söylemeye çalıştık her şeyi göze alarak… Biz görevden alındık, bütün işçi arkadaşlarımıza temsilcilik teklifi yaptılar. Atama yapmaktan bahsettiler. Atanmış. Bunun adı kayyumdur. Temsilciyi görevinden al, kayyum ata…

Sonrasında şöyle bir şey oldu: Artık toplu sözleşme görüşmelerine bütün işçi arkadaşlarımız girebiliyor. İşveren “İşçiler giremez” dedi ama bütün arkadaşlarımız oradaydı. Şube başkanı da bir adım attı, “Hayır işçiler izleyebilir” dedi. Toplu sözleşme görüşmelerini salonlara tıkıştırmayın, canlı yayınlayın diyoruz artık. Hem işveren hem sendika şeffaf olsun.

Kadın işçiler konforlu alanlarda çalışmıyor

Taşerona bağlı güvencesiz çalışan belediye işçisi kadınlar neler yaşıyor?

Nazan: Güvencesiz çalışma -dünya geneline bakarak söylüyorum- genel bir istihdam politikası artık. Belediye işçiliğinde eskiden taşeron yoktu. Kadrolu işçiler ve memurlar vardı. Ya merkezi hükümet tarafından atanırsınız KPSS ile ya da dönersiniz kadrolu işçi olarak çalışırsınız… Kadınlar güvencesiz çalışma biçimlerinden çok daha fazla etkileniyor. Biz birbirimizi biliyoruz. Yaşamak bizim için çok daha zor. Ekonomik bağımsızlığınız olmadığında, başka türden baskılarla karşı karşıya kalıyorsunuz. Şiddet görüyorsanız boşanamıyorsunuz, genç ve tek başına yaşayan bir kadınsanız cinsel tacize maruz kalıyorsunuz. Ekonomik krizden en çok etkilenenler zaten kadınlar.

Eşit temsil meselesiyle ilgili çok önemli bir şey söyledik. Sendikal hareket içinde de ücretsiz emek harcayarak mücadele veriyoruz biz, dedik. Bir de bunun karşılığında ücret alanlar var.  Eşit temsili konuşacaksak DİSK’in içinde ücretsiz emek meselesini de konuşmamız gerekiyor. Sen, benim evimde verdiğim ücretsiz emeği de konuşmak zorundasın… Belediye işçisi kadınların söyleyecek çok şeyi var. Konforlu alanlarda çalışmıyoruz. Şartlarımız gittikçe zorlaşıyor. Bizim güvenlik olan arkadaşlarımızın 3 bin 784 lira net taban ücreti var. Ayda 60 saat fazla mesai yapmak zorundalar. Çünkü personel yok. İç temizlikte de aynı. Ayda 30 gün çalışıyorlar. Mesele mesainin ücretini almak değil. Mesele yaşamak.

“Regl izni kazanılmış bir hak. Sosyal izne çevrilmeye çalışılıyor. Neden? Sancım var, kanamam çok fazla ve ben o gün izin kullanıyorum. Erkek neden bu izne ihtiyaç duysun? Onların da çeşitli ihtiyaçları oluyormuş.”

‘Regl izni değil, sosyal izin olsun’ dediler

Regl izni meselesini açabilir misiniz, sosyal izin olarak değiştirmeye çalışmaları ne anlama geliyor?

Nazan: Biz temsilciler meclisinden çıktığımız andan itibaren şu tartışma başlıyor: “Regl izni doğru bir şey değil, bütün herkese sosyal izin.” Regl izni kazanılmış bir hak bu arada. Sosyal izne çevrilmeye çalışılıyor. Neden? Sancım var, kanamam çok fazla ve ben o gün izin kullanıyorum. Erkek neden bu izne ihtiyaç duysun? Onların da çeşitli ihtiyaçları oluyormuş. Sendikanın içerisindeki bu kadar güçlü bir erkek akılla bunu tartıştırmak zaten başlı başına bir sorun. Sendika yönetimine ‘mecburen’ bir kadın koyuyorsunuz. Kadında da kadın bakış açısı yok. Sendikamızın bir kadın komisyonu var ama ne yaptığını bilmiyoruz. Bizimle hiç irtibata geçilmedi mesela.

Şube yöneticileri nasıl seçilmeli sizce?

Nazan: Mor Liste’de de açık bir şekilde söyledik bunu. Delege pazarlıklarının olmadığı, tüm işçilerin katılacağı bir oylama yöntemi ile -genel merkez de dahil- seçimlerin yapılması gerekiyor.

Özge: Delegelerden çıkan sonuç çok değişmiyor. Köşeler o kadar kapılmış ki başkanı seçmek adına… Biz zaten delege filan tanımazdık, Mor Liste zamanında da delegelere oy için gitmedik. “Ben delegeyim” diyen adamın söylediği ilk söz “benim başka bir sözüm var.” Bu insanlar böyleler. Delege işçi olmasına rağmen, seçim öncesi pazarlıklarla sendikada sadece oy verip başkanı seçen adam olarak duruyor. O yüzden delegelik konusu başlı başına sorun.

Nazan: Şube olağanüstü seçime gitti. Biz de karar verdik, Mor Liste olarak gireceğiz seçime. Bize ne teklifler sundular… Bütün ‘devrimciler’ geldiler yanımıza. Bizi görüşmeye çağırıyorlar. Ellerini ovuştura ovuştura “Arkadaşlar, size yönetimde yer verelim, gerek yok böyle şeylere, biz hepimiz devrimciyiz, kadın mücadelesinin içinden geliyoruz. Siz de sendikaya renk katıyorsunuz”a kadar gitti mesele. Buna teşne olanlar olabilir şüphesiz. Ama bizim kararlı olduğumuzu görünce geri çekilerek, “Bunlar feminist, bunlarla uğraşmayalım” dediler.  

Ben orada şunu fark ettim. Şube, olağanüstü seçime gidiyor, işçinin kaderini belirleyecek şube yönetimi seçiliyor ama işçilerin haberi yok. Biz alana çıkmasak, delege pazarlıkları dışında hiç kimse bir şey söylemeyecekti. Tek tek bütün odalara girip, “Olağanüstü seçime gidiliyor, yönetemiyorlar, bizim eleştirilerimiz var, değişmesi gerektiğini düşünüyoruz” deyip işçilere anlattık meseleyi. Kimsenin haberi yok, duymasını bile istemiyorlar. Çünkü oradaki delegelerle bu iş yürüyor zaten. Ataşehir’de delege seçimleri yapılıyor. Nereli? Malatyalı. Memleketini yazmış adam. Şube yönetimlerine gelecek insanların şunu yapması lazım; bu paraları almasın, kadınlarla ilgili derneklere bağışlasın mesela. Şiddet gören kadınlarla ilgili bir fon oluştursun. İşçilerin çocuklarını okutalım. Sonuç olarak bunları dillendirmek zorundayız. DİSK konuşursa diğer sendikalar konuşmaya başlayacak bunları. DİSK için de iyi bir şey yapmaya çalışıyoruz.

Şimdi artık beraber konuşabiliyoruz

TABİB’le birlikte taşeron belediye işçileri için neler değişti?

Özge: Aslında bir araya gelmeler açısından da TABİB’i çok önemsiyoruz biz. Hangi belediye olduğu hiç fark etmez. Bugüne kadar kendi sorunlarında boğulup, en fazla birlikte çalıştığı arkadaşlarıyla konuşabiliyorlardı bu meseleleri. Şimdi beraber konuşuyoruz ve aslında farklı farklı yerlerde ne kadar aynı şeyleri yaşadığımızı, aynı şeyleri hissettiğimizi görüyoruz. Birbirimizi de geliştiriyoruz. Toplu iş sözleşmeleri senin belediyenle ilgili gibi duruyor. Ama öyle değil artık. Çünkü bir çerçeve sözleşmeler bütünü var. Bütün belediyeler bunu yapıyorlar. Ya da özel bir şirkette, fabrikada çalıştığınız zaman başka bir fabrikanın patronu nasıl bir şey yaptıysa, bizimkisi de ötekisi de bunu uyguluyor. Herkes birbirinden bir şeyler görüyor. O yüzden sorunları paylaşmak, bu mücadeleyi yükseltmek çok önemli.

Çok çok farklı yerlerden geliyoruz TABİB’te. Birbirimizi anlamaya çalıştığımız zamanlar da oluyor. Konuştuğunuzda, anlattığınızda, ortaya çok güzel şeyler çıkıyor. Eskiden çok bilmezdik mesela Adana’da nasıl bir sözleşme yapıldığını. Fikrimiz olmazdı. Şimdi herkes birbiriyle paylaşıyor. Bakıyorsun, onun maddesi çok güzelmiş, ben de bunu koyayım sözleşmeme. Bizdeki bu maddeyi siz de geçirin. Kadın maddelerinde de bunu yaşadık. Mor Liste’yi çıkardıktan sonra ilk önce Genel-İş çevresiyle Sarıyer’e gittik. Çerçeve sözleşmesini gördük daha masaya oturmadan. Bir baktık, bizim maddelere çok benzer bir madde koymuşlar. Bunlar ne kadar güzel şeyler… İnsanı bir anda güçlü hissettiriyor. Mücadele tam da böyle bir şey zaten.  

Paylaş:

Benzer İçerikler

Tüm Bel-Sen Tuzla Belediyesi’nde ilk defa toplu sözleşme imzaladı. İlk sözleşmede ücretsiz HPV aşısı, regl izni, emzirme odası, mobbing kurulu oluşturulması, doğum izninin ücretli olarak 8 hafta daha artırılması, 8 Mart idari izni gibi mücadele ile kazanılmış pek çok hak yer aldı.
Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
Tüm Bel-Sen 3 No’lu Şubesi’nin Adalar Belediyesi’yle imzaladığı toplu sözleşmede kadınlar için radikal talepler yer aldı. Sürecin mimarlarından Alev Tosun ve Nermin Bakacak işyeri şiddetine karşı mücadele etmeyen toplu sözleşmelerin eksik kaldığının altını çizerken Kadıköy Belediyesi deneyiminden yararlandıklarını vurguluyorlar.
Koska’da çalışan bir kadın işçinin ağır baskılar ve mobbing sonucunda psikolojisi bozuldu. Ayrıca ciddi fiziksel rahatsızlıklar da yaşadığı için “ağır işte çalışamaz raporu” aldı. Psikolojisi harap olmuş kadın işçiye müdürün sorduğu,” Madem hastaydın neden işe girdin?” sorusu esasında Koska’daki kadın işçilere yönelik baskı ve şiddetin çok kısa bir özeti…
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!