Tacizci müdürü korudular, anayasal hakkını kullanan işçileri attılar!

Koç Üniversitesi Hastanesi’nde sendikalı oldukları için işten atılan 2’si kadın 4 taşeron işçi direnişte. Kadın işçiler, kötü çalışma koşulları ve mobbingin yanı sıra cinsel tacize karşı da örgütlendiklerini anlatıyor. Sendikalı olarak işlerine dönmeyi, tacizci müdürün işten atılmasını, tüm işçilerin kadroya alınmasını istiyorlar.
Paylaş:
Seval Öztürk
Seval Öztürk
sevalozturk18@gmail.com

İstanbul Zeytinburnu’nda bulunan Koç Üniversitesi Hastanesi’nde, Euroserve taşeron firmasına bağlı hasta ve yaşlı bakım hizmetleri görevlisi olarak çalışan işçiler, tacize, mobbinge ve zorlu çalışma koşullarına karşı sendikalı oldular, ardından işten çıkarıldılar. Hastane önünde direnişlerini sürdüren işçilerden Suna ve Semra, üyesi oldukları Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası’nın (Dev Sağlık-İş) da desteğiyle haklarını sonuna kadar arayacaklarını söylüyor. 

Suna Erkoçak, Muş’tan İstanbul’a göçmüş yedi çocuklu Kürt bir ailenin ikinci kızı. Ailesiyle birlikte yaşıyor. Yedi sekiz yaşlarında şeker pancarı tarlalarında çalışmaya başlamış, “Ben hep işçiydim” diyor. Tekstilde, fabrikalarda, gıda sektöründe kardeşleri de kendisi de çalışmış. İlkokuldan baba zoruyla alınan Suna, ortaokulu ve liseyi dışardan bitirmiş.

Hastanede çalışmak hep hayaliymiş Suna’nın. Bu hayalin nasıl gerçek olduğunu, Koç Üniversitesi Hastanesi’nde nasıl işe başladığını şu sözlerle anlatıyor:

“Öncesinde Amerikan Hastanesi’nde yaklaşık bir ay çalıştım. Ev ve işim arası mesafe çok fazlaydı, istifa edeceğimi söyledim. ‘Yeni açılmış bir hastane var, seni oraya gönderelim’ dediler. Ben taşerona bağlı çalışıyordum, aynı taşeron firma Koç Üniversitesi Hastanesi’ne geçişimi yaptı. Sözleşme getirdiler önüme, daha sözleşmeyi okumama fırsat vermeden ‘Başhemşire seni bekliyor’ dediler. Sözleşmeyi okumak istediğimi söyledim ama işsizdim, çok da karşı çıkamadım, imzaladım.”

Ayrımcılık, cinsel taciz, mobbing

Böylece altı yıl önce burada çalışmaya başlamış Suna. Ama bin bir hayalle girdiği işyerinde ayrımcılığa, cinsel tacize, mobbinge ve baskılara maruz bırakılmış:

“İnsanlar benim eğitim durumumu, Kürt olduğumu öğrenince çok küçümsediler. Ben yıllarca bunlarla savaştım. Çalışma arkadaşlarım da dâhil olmak üzere formalarıma, saçıma karışıyorlardı. ‘Sen teröristsin’ bile dediler bana!

Erkek tacizi, kalçama vurmalar… Yıllarca ben nelere maruz kaldım! Susmak zorundaydım, çünkü Suna çalışmak zorunda. Ben kendimi hiç var etmedim. Dövsünler beni, tacize de uğrayayım ama ben çalışmak zorundayım. Böyle düşünüyordum.

Çalışma koşullarım çok zorlaştı. Birden fazla kata bakmak zorunda bırakıldık. Hemşireler seslenip duruyor; ‘Suna ilaç var, acil koş’, ‘Susadık biz, suyumuzu alman lazım’, ‘Dışardan kargolarımız gelmiş, git onu al’… Kadrolu hemşirelerin özel işlerini de yaptım. Taşeronsun, karşı çıkma hakkın bile yok.”

Pandemide canımız hiçe sayıldı

Pandemi döneminde de bu hastanede çalışan Suna, o dönemde hemşirelerle kadrolu işçilerin otelde kaldıklarını, hastanenin doktorlara araç verdiğini söylüyor. Taşeron işçiye ise hiçbir şey yok. “Pandemide işe nasıl geldiğimin önemi yoktu hastane için” diyor; “Önemli olan geç de olsa hastanede olmamdı.”

Bir gün Covid’li hastayı yıkamasını istemişler Suna’dan. Sorumlu hemşireyi arayarak anne ve babasının kronik hasta olduğunu söylemiş ama aldığı cevap, “Benim de ailem hasta, ben de yapıyorum” olmuş. Bu kişilerin ailesiyle temas etmediğini, otelde kaldıklarını vurguluyor Suna. Ağlaya ağlaya o hastayı yıkadığını belirtiyor.

İstanbul’un bazı bölgelerinde geçen yıl yoğun kar yağışından ötürü ulaşımda sıkıntılar yaşamıştı. Suna da bundan etkilenmiş. Evinin orada kar çok fazla olduğu için işe gidemeyeceğini amirlerine haber vermiş ama Suna’ya inanmamışlar. Video çekmesini istemişler. Suna sokakta video çekip gönderince “Tamam şimdi inandık. Ama kar azaldığında metrobüse kadar gel, metrobüs çalışıyor” demişler.

Suna da kar yağışı azaldığında metrobüse bir şekilde ulaşmış ve işe gitmiş.  Fakat üç dört gün sonra dönebilmiş evine! Çünkü eğer eve giderse tekrar gelemez, işler aksar diye hastanede kalmasını istemişler ondan.

Eğitim hakkımı da gasbettiler

Baba zoruyla okuldan alınan Suna, okumaktan hiç vazgeçmiyor. Üniversite sınavına hazırlanıyor ve sağlık alanında bir bölüm kazanıyor. Anca bu kez de patron okumasına izin vermiyor:

“Ben bir üniversite kazandım. Başhemşireye mail yoluyla durumu ilettik. İkinci öğretimi kazanmıştım, akşamdı derslerim. Saatlerimi derslere göre düzenlemelerini talep ettim. Yapmadılar. Koç bütün herkese eğitim hakkı tanıyor ama bana yapmadılar. Eğitim hakkımı da gasbettiler, elimden aldılar benim. Şimdi bir sene daha üniversite sınavına hazırlanmak zorundayım.”

Artık susmayacağım

Suna hem bu insanlık dışı çalışma koşullarına hem de cinsel tacize dur demek için sendikalaşmaya karar veriyor:

“En son tacize artık yeter dedim. Bir tek bana yapılmıyordu. Bütün kadınlara sistematik bir şekilde taciz var burada. Eteğimize, dip boyamıza, küpemize laf söyleniyor. Dar forma giysek arkamızdan bakışlarına maruz kalıyoruz. Bir kişi yapıyor özellikle. Kendisi taşeron firma ve hastane yönetimi arasındaki bağı sağlayan müdür. Her yere girebiliyor, her şeye yetkisi var. Temizlik personeline, ‘Ben sizin babanızım, ben sizin kocanızım’ gibi laflar kullanıyor. En son benim enseme gelip üflercesine nefesini hissettim. Ben artık öldürseler bile susmayacağım, işimden olursam da olurum dedim ve sendikalaşmaya karar verdim.”

Sendikalı olduğu ve tacizciye tacizci dediği için işten atıldığını vurguluyor Suna. Üstelik Başhekimliğin tacizi kabul ettiğini belirtiyor. “Daha önce de böyle şikâyetlerin olduğunu, birkaç olaya denk geldiklerini söylediler. Madem suçunu kabul ediyorsunuz, nasıl bu adamı burada tutabiliyorsunuz?” diye soruyor.

Direnişçi işçi, son olarak tüm kadınlara sesleniyor:

“Küçük yaşlardan beri patronlar tarafından sürekli tacize uğruyorum. Tacize uğrayan tüm kadınlara şunu söylemek istiyorum: Susmasınlar. Evet, ben çok sustum ama bu saatten sonra susmayacağım.”

Eve sürünerek gidiyordum

Semra Küçet, 31 yaşında. İlk olarak ailesinin tekstil atölyesinde 10 sene kadar usta makineci olarak çalışmış. Atölyeyi maddi zorluklar nedeniyle kapatmak zorunda kalmışlar. Ardından bir pastanede tezgâhtar olarak çalışmaya başlamış. O yılları şöyle anlatıyor:

“Bütün aile patrondu, tek işçi bendim, bütün işleri ben yapıyordum. Ama yine de ‘Sen yetersizsin’ diyorlardı. Çalışmaktan tansiyonum düşüyordu, depoda bacaklarımı dikerdim tansiyonum yerine gelsin diye, kimse de ‘Ne oldu sana?’ demezdi. ‘Senin tansiyonun düştü, biraz dinlen, iş yükünü hafifletelim’ demezdi hiç kimse.”

Bu baskıya dayanamayıp işten ayrılıyor Semra. Burada altı yıl çalışmasına rağmen patron sürekli SGK giriş çıkışı yaptığı için kıdem tazminatı alamıyor. Mahkeme süreci devam ediyor. İşten ayrılan Semra yeni bir iş arayışına başlıyor. Artık tezgâhtarlık yapmak istemediği için bu kez hastanede işe giriyor.

Bir buçuk yıldır Koç Üniversitesi Hastanesi’nde çalışan Semra henüz daha üçüncü ayındayken, hastanenin taşeron firması değişiyor. İlk taşeron firmada yıllardır çalışan işçilerin hakları verilmeyince, 50 hasta ve yaşlı bakım hizmetleri işçisi işten ayrılıyor ve dava açıyor.

Henüz üç aylık işçi olan Semra ise tam ne olduğunu anlayamadan 45 sayfalık bir sözleşme ile Euroserve taşeron firmasına geçiş yapıyor. Hastanedeki çalışma koşullarını şu sözlerle anlatıyor:

“Görev tanımın gereği sadece bir kattan sorumluyken sana üç dört katı daha yükleyebiliyorlar. Hasta ve yaşlı bakım elemanı olarak yeni doğan bölümüne bakıyordum ben, o kattan sorumluydum. Ama onun dışında iki ya da üç kata, hatta dört kata bakıyordum zorunlu olarak, bunu dayatıyorlardı. ‘Bu katın elemanı yok, oraya da sen bakacaksın’ diyorlardı. İş yükü çok fazlaydı, eve sürünerek gidiyordum.”

Dört katta 80 hasta!

Yine dört kattan sorumlu olduğu, yemek ve çay molasına dahi çıkamadığı bir gün yaşadıklarını ise şöyle aktarıyor Semra:

“Bir gün yine dört kata bakarken, yemek molasına inememişim, çay molasına inememişim, sabah 7’de başlamışım, akşam 7’ye kadar… O kadar yoruldum ki… Sürekli hemşireler arıyor, biri diyor ‘Sen bu kattan da sorumlusun, buraya gelmen lazım’, diğeri arıyor ‘Sen bu kattan da sorumlusun, buraya gelmen lazım’… ‘Ama ben bir kişiyim’ diyorum. ‘Bu soruna bir çözüm bulun’ diyorum, çözüm yok. Her hemşirenin dört beş hastası var ama benim dört katta 80 hasta ile ilgilenmem gerekiyor. Her hemşire kendi hastasının aciliyetiyle geliyor. Önce benim hastamın ilacı, önce benim hastam ultrasona gidecek, önce benim hastam…

Bu baskılar yüzünden ben ‘Yetti artık, istifa edeceğim’ dedim. Personel eksikliği ne zaman giderilecek, ne zamana kadar bu yoğun tempoda çalışacağız, ben dört kata bakmak istemiyorum ki, benim görev tanımımda da bu yok!”

Verilen sözler tutulmuyor

Bu yorgunluk ile dinlenme alanına giden Semra’ya çalışma arkadaşları “Neyin var?” diye soruyor. Çalışma koşullarıyla ilgili aralarında konuşuyorlar ve Semra “Birlik olalım, iş bırakalım, mobbing bitsin, eleman eksikliği giderilsin” diyor. Onlar böyle aralarında konuşurken tanımadıkları biri araya giriyor, konuşmak istiyor. Bu kişi Euroserve firmasında koordinatör müdürmüş ama ne hikmetse kimse tanımıyor. Bu kişi yıl ortasında asgari ücret üzerine 500 lira gibi bir zam yapılacağını, eleman eksikliği için çalışmalar yaptıklarını söylüyor. 

Semra ve arkadaşları taşeron firmanın koordinatör müdürüne iş yüklerinin, mobbingin çok fazla olduğunu, hasta olup rapor aldıklarında bile ‘Neden rapor aldınız?’ denilerek baskıya maruz bırakıldıklarını anlatıyor. Ayrıca rapor alan arkadaşların iş yükünün diğer arkadaşlara yüklendiğini söylüyorlar, bu sorunlara çözüm bulunmasını istiyorlar. Hastane yönetiminin de olduğu bir toplantı talep ediyorlar.

Bu konuşma temmuzun son haftası gerçekleşiyor. Koordinatör müdür 15 Ağustos’a kadar hem toplantıyı düzenleyeceğine hem de yeni işçi alacağına dair söz veriyor. Semra da bu söze itibar ederek istifa etmekten vazgeçiyor.

Bekliyorlar ama sonuç yok. İş yoğunluğu halen devam ediyor. “Bu böyle olmayacak” diyorlar ve Dev Sağlık-İş’te örgütlenmeye karar veriyorlar. “Anayasa’nın bize verdiği hakkı kullanarak örgütlenmeye çalıştık” diyor Semra.

İşten çıkarma bahaneleri

Ardından Euroserve firması Semra’yı arıyor ve görüşmeye çağırıyor. Görüşmenin yapılacağı odanın önünde bekliyor Semra. Başka bir kadın daha bekliyor, sohbete başlıyorlar. Kadın iş başvurusu yapmaya geldiğini söylüyor. Hasta ve yaşlı bakım elemanı arıyorlarmış, form doldurmaya gelmiş. Semra bunu şans eseri öğreniyor.

Sonra Semra’yı görüşme odasına alıyorlar. Taşeron firma yetkilileri, hastane yetkilileri ve ‘tacizci müdür’ var odada. Semra, görüşmeyi şöyle aktarıyor:

“Tacizci müdür, ‘Hastane yönetiminin aldığı bir karar var, yılbaşına kadar bütün hasta ve yaşlı bakım elemanlarını işten çıkaracağız, hasta bakım teknisyenleriyle devam edeceğiz’ dedi. Ben de yalan söylediklerini söyledim. ‘Az önce kapıda beklerken bir kadın hasta bakım elemanı olarak iş başvurusunda bulunacaktı, neden yalan söylüyorsunuz?’ dedim. ‘Hayır, benim sana yalan borcum mu var?’ dedi. ‘Daha dün başka bir kata yeni elaman alındı, adamla konuştum. Neden işten çıkarıldığıma dair haklı bir gerekçe gösterin, size hak vereyim’ dedim.

İş performansım mı kötü? ‘Hayır, çok iyi dönüşler alıyoruz’ dediler. Yüz kızartıcı suç mu işledim, hırsızlık mı yaptım, görevimi kötüye mi kullanıyorum, işimi ihmal mi ediyorum? ‘Yok’ dediler. ‘Ben sizin söylediğiniz gerekçeye inanmıyorum. Siz beni sendikaya üye olduğum, sendikal çalışma yürüttüğüm için işten çıkarıyorsunuz, bunu kabul etmiyorum, hukuki açıdan gerekeni yapacağım’ dedim. Kendilerine talimat geldiğini, talimatı uyguladıklarını söylediler ve beni işten çıkardılar. O tacizci müdür ise hâlâ çalışıyor, yönetim tarafından korunuyor.”

Mücadeleye devam

Direnişteki kadın işçiler işe geri alınmayı, tacizci müdürün işten atılmasını, sendikalı çalışmanın önünün açılmasını, angarya ve mobbingin son bulmasını istiyor. Bir de tüm işçilerin kadrolu çalışmasını… Kadınlar, bu talepleri karşılanana dek mücadele edeceklerini vurguluyor.

Öte yandan iddiaları sormak için Koç Üniversitesi Hastanesi Başhekimliği’ni aradık; fakat toplantıda oldukları, iletişim bilgilerimizi bırakmamız durumunda bize geri dönüş yapılacağı söylendi. Hâlâ geri dönüş yapılmadı.

Fotoğraflar: Dev Sağlık-İş

Paylaş:

Benzer İçerikler

70 gündür fabrika önünde direnen Polonez işçileri kadın örgütlerini ve feministleri dayanışmaya çağırıyor. Bu çağrıyı ilettiğimiz ve iletimize cevap veren kadın örgütleri “boykot ve dayanışma eylemleri yapalım” fikrinde ortaklaşıyor. O halde gelin Polonez’de kadın işçilerin taleplerini yaygınlaştırıp, seslerine ses katalım…
Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
Bornova’da üretim yapan Kristal Yağ işçilerinin asgari ücrete tepkileri sert oldu. TİS masasından kalkan işçiler bir ayı aşkın süredir grevdeler. Emekçilerin market alışverişlerinde yaşadıkları adeta bir trajedi. Poşetleri neredeyse boş. Kristal Yağ Fabrikası işyeri temsilcisi Gülnaz’la görüştük.
Taban maaş hakkının Öğretmenlik Meslek Kanunu’na eklenmesini isteyen özel sektörde çalışan öğretmenler İl Milli Eğitim Müdürlükleri önünde Eğitim Nöbeti tutuyor. MEB’in taleplerini görmezden geldiği öğretmenler baskılara rağmen eylemlerine devam ediyor. Kreş, regl izni, servis, eşdeğerde işe eşit ücret talep eden kadın öğretmenler güvenceli çalışmak istiyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!