Kadınlara regl izni konusu yine gündemde. Bu kez tartışmayı alevlendiren, İspanya’da kadınların 17 Mayıs’ta elde ettiği önemli kazanım oldu. Sol koalisyon hükümeti, regl dönemini ağır geçiren kadın çalışanlara ayda 3 gün regl izni hakkı tanıyan yasal düzenlemeyi kabul etti.
Düzenlemeye göre, izin süresi gerekirse beş güne kadar uzatılabilecek. Kadın çalışanlar, işyerlerine tıbbi rapor sunmaları şartıyla bu haktan yararlanabilecek. Bu izinlerin maliyetini (yılda yaklaşık 25 milyon dolar) patronlar değil, devlet karşılayacak.
Tasarı parlamentodan da geçerse -ki yılsonunu bulacağı tahmin ediliyor-Avrupa’da bir ülkede ilk kez regl izni yasal güvence altına alınmış olacak. Bunun önemine dikkat çeken Eşitlik Bakanı Irene Montero, “Regl artık tabu olmayacak” dedi ve ekledi:
“Artık acı içinde işe gitmek yok, işe gitmeden önce ilaçlar almak yok, çalışamayacak kadar acı içinde olduğumuz gerçeğini saklamak zorunda kalmak yok.”
‘Büyük ve ilerici bir adım’
Bu kazanım, reglin tabu olmaktan çıkması için feministlerin dünya genelinde yıllardır sürdürdüğü mücadelenin bir sonucu. Regl izni, bu mücadelenin önemli başlıklarından. Bu iznin yasalara girmesi, hem tabuların aşılması hem de kadın işçi sağlığı açısından büyük önem taşıyor.
Zira araştırmalar, kadınların çoğunun dismenore (regl döneminde görülen çok şiddetli ağrılar) denilen jinekolojik sorundan mustarip olduğunu ve bu nedenle iş yaşamlarında ciddi sıkıntılarla karşılaştığını verilerle ortaya koyuyor.
Örneğin Hollanda’da üç yıl önce 42 binden fazla kadınla yapılan anket çalışmasında, katılımcıların yüzde 85’inin dismenore semptomu yaşadığı saptandı.
İngiltere’de altı yıl önce yapılan bir araştırmada da, çalışan kadınların yüzde 91’i regl sancısı çektiğini, yüzde 57’si ise bu sancıların işteki performanslarını olumsuz etkilediğini kaydetti. Ancak kadınların dörtte üçü, bu durumu patronlarıyla paylaşmadı.
İspanya’da bu verilere dikkat çeken feministler ile sendikaların önemli bir bölümü regl izni düzenlemesini destekliyor. Ülkenin en büyük sendikalarından İşçi Komisyonları Sendikalar Konfederasyonu (CCOO), tasarıyı “şimdiye kadar göz ardı edilen bir sağlık sorununu görünür kılacak ve tanıyacak büyük ve ilerici bir yasama adımı” olarak niteliyor.
Ancak düzenlemeye karşı olanlar da var.
Karşı çıkanlar ne diyor?
Ülkenin bir diğer önde gelen sendikası Genel İşçi Birliği’nin (UGT) Genel Sekreter Yardımcısı Cristina Antonanzas, bu düzenlemenin kadınların işgücü piyasasına girişini olumsuz etkileyebileceği görüşünde.
France 24’e yaptığı açıklamada “Böyle bir karar alırken çok dikkatli olmalısınız” diyen Antonanzas, işe alımlarda kadınlara yönelik ayrımcılığın ve erkekleri tercih etme eğiliminin güçlenebileceğinden endişe ediyor:
“Hepimiz biliyoruz ki birçok kez bize iş görüşmelerinde anne olup olmayacağımız soruldu. Bu sorulmaması gereken, erkeklere sorulmayan bir soru. Bir sonraki adım, bize regl ağrımız olup olmadığını sormak mı olacak?”
Reglin bir hastalık değil doğal bir durum olduğu, dolayısıyla regl izni adı altında verilecek bir iznin -amaçlananın tersine- regl olan kadınlara yönelik cinsiyetçi klişe ve mitleri (hasta, zayıf, duygusal açıdan dengesiz, ekstra bakıma muhtaç vb.) besleyeceği, kadınların daha güçsüz görünmesine ve damgalanmasına yol açacağı yönünde görüşler de dile getiriliyor.
Bu görüşü paylaşanlara göre, düzenlemede en azından regl izni için doktor raporu şartı getirilmesi yerinde bir adım. Yine de iznin adının ‘regl izni’ olmasının, regle ve kadınlara dair olumsuz ve basmakalıp yargıları pekiştireceğini düşünüyorlar.
Öte yandan doktor raporunu şart koşarak kadınlara acı çektiğini ispat yükümlülüğü getirilmesini eleştirenler de var.
Yasalara girmesi yetmez
Düzenlemenin ayrıntılarının henüz tam olarak netleşmemesi, soru işaretlerini artırıyor. Sorulardan biri de şu: Yasadan regl olan LGBTİ+lar da yararlanabilecek mi?
İspanya’nın Katalan şehri Girona’da geçen yıl bir ilke imza atılmış; kadın, trans erkek ve non-binary (ikili cinsiyet sınıflandırmasının dışında kalan) işçilere ayda 8 saate kadar regl izni hakkı tanınmıştı. Şimdi yapılacak düzenlemenin de LGBTİ+ları kapsaması, beklentiler arasında.
Ancak yasanın kapsamında olsa da işyerinde cinsiyet kimliğini saklama gereksinimi duyan bir transın doktor raporu sunup regl izni talep etmesi zor görünüyor.
Kısacası regl izninin yasalara girmesi yetmiyor, önemli olan kadın ve LGBTİ+ların bu hakkı çekinmeden talep edebilmesi ve kullanabilmesi.
Örneğin Japonya’da regl izni uygulaması 1947 yılından beri var. Ama Nikkei adlı firmanın iki ay önce sonuçlarını yayımladığı bir anket çalışmasına göre, regl izni alan kadınların oranı yüzde 10’dan bile az.
Ankete katılan bin 956 kadın işçinin yarısına yakını (yüzde 47,7), şiddetli menstrüel semptomları olan kadınların ise yarısından fazlası (yüzde 57,6) bu izni almak istemiş ama hiç almamış. Kadınlara neden regl izni kullanmadıkları sorulduğunda en sık verilen yanıt (yüzde 61,8) ise şu:
“Erkek patrondan regl izni talep etme konusunda isteksiz hissediyorum.”
‘Bizim ülkemizde de olacak mı?’
Düzenleme yalnızca İspanya’da değil, birçok ülkede tartışma yarattı. Dünya basınında “İspanya kadınlara regl izni hakkı tanıdı, bizim ülkemiz de tanıyacak mı?” türü başlıklarla yayımlanmış birçok haber ve yazıya rastlamak mümkün.
Bazı ülkelerde ise tartışmanın ötesine geçilmiş durumda. Malezya Sosyalist Partisi (PSM) Başkan Yardımcısı Haniza Mohamed Talha, 24 Mayıs’ta dismenore şikâyeti olan kadınlara regl izni hakkının tanınması için hükümete çağrı yaptı. Talha, “Regl sağlığı kadın haklarının ayrılmaz bir parçasıdır. Bunu ihmal etmek, nüfusumuzun yarısına kötülüktür” dedi.
İtalya’da denendi ama…
Takip edebildiğimiz kadarıyla, İspanya’daki regl izni düzenlemesinin yankıları bu şekilde. Bu konu daha uzun süre tartışılacak gibi görünüyor.
Benzer tartışmalar, 2017’de İtalya’da da yaşanmıştı. Dört kadın siyasetçi tarafından regl dönemini ağır geçiren kadınlara -yine tıbbi rapor sunmak şartıyla- 3 gün ücretli izni hakkının tanınması için parlamentoya bir yasa teklifi sunulmuştu.
Düzenlemeyi destekleyenler olduğu gibi eleştirenler de çok oldu. İtalya’nın kadınların işgücüne katılımında Avrupa’da en düşük orana sahip ülkelerden biri olduğuna dikkat çekilerek, “Regl izni bu oranı daha da düşürür, cinsiyet ayrımcılığı artar” yorumları yapıldı. Sonuç olarak teklifin yasalaşması konusunda İtalya parlamentosunda ilerleme sağlanamadı.
Avrupa’da durum böyleyken Asya’da ise bu iznin mazisi 2’nci Dünya Savaşı’na kadar uzanıyor. Buna karşın kadınlara regl izni hakkı tanıyan ülkelerin sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor. Bu ülkeler Japonya, Tayvan, Filipinler, Endonezya, Güney Kore ve Çin (bazı bölgeleri) ile Doğu Afrika ülkesi Zambia.
Türkiye’de durum ne?
Gelelim Türkiye’ye…
Türkiye’de regl izni yalnızca yönetmeliğe girebildi. 2004 tarihli Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği’ne konulan bir madde, bu işlerde çalışan kadınlara 5 gün regl izni verilmesini öngörüyordu.
“Kadın İşçilerin Özel Günleri” başlıklı madde şöyleydi:
“Kadınlar ay hali günlerinde ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılamazlar. Bu günlerin sayısı 5 gün olarak hesap edilir. Daha fazlası için hekim raporuna göre hareket edilir. Ay halinin başlangıcı işçinin ihbar tarihidir.”
Bu düzenleme kâğıt üstünde kaldı, hiç uygulanmadı. Derken 2010 yılında tekstil ve konfeksiyon sektöründeki bazı işler ‘ağır ve tehlikeli işler’ kapsamına alındı, yönetmeliği uygulamayan işyerlerine ceza kesilmesi gündeme geldi.
Bunun üzerine tekstil patronları kıyameti kopardı. Sektörde çalışanların yüzde 44’ünün kadın işçilerden oluştuğuna dikkat çeken patronlar, yönetmeliğin uygulanması durumunda kadın işçileri işten çıkarmakla tehdit etti. SANKO Holding Başkanı Abdülkadir Konukoğlu şöyle dedi:
“Fabrikanızda 4 bin kadın çalışıyor. Bir sabah bin tanesi yok. Nasıl çalışacaksınız? Bir kadın işçi idari mahkemeye giderse ne olacak? Ben işçilerimin aybaşını mı takip edeceğim! 4 bin işçinin işine son vereceğim.”
Sermayenin bu sert çıkışı ile panikleyen Çalışma Bakanlığı, 2008’de hazırlanan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası taslağını yasalaştıracaklarını, ‘ağır ve tehlikeli işler’ kavramının böylece ortadan kalkacağını, patronların korkmaması gerektiğini açıkladı.
Ardından da 7 Mart 2010’da yapılan değişiklikle kadınların yoğun çalıştığı konfeksiyon ve triko, dokuma, giyecek imali işyerleri gibi 42 sektör, ağır ve tehlikeli işler kapsamından çıkarıldı.
Resmi Gazete’de 8 Şubat 2013’te yayımlanan yönetmelikle ise Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği yürürlükten kaldırıldı. Böylece kadınların regl izninin hukuki zemini tümüyle ortadan kalkmış oldu.
Ama sendikal hareketten kadınlar “Biz bitti demeden bitmez” dedi. Regl izni, toplu sözleşmelere girmeye başladı.
Bugün TGS, Birleşik Metal-İş, Genel-İş, Tüm Bel-Sen ve Tez Koop-İş sendikalarının örgütlü olduğu bazı özel ve kamu işyerlerinde regl izni uygulanıyor. Tunceli Belediyesi, İzmir Barosu, İzmir Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Kadıköy Belediyesi, Adana Seyhan Belediyesi, Evrensel gazetesi, Bianet, Valfsan fabrikası ve Mimarlar Odası, bu işyerlerinden bazıları.
‘Regl izni kırmızı çizgimiz’
Türk-İş’e bağlı Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), toplu sözleşmelerinde regl iznini düzenleyen ilk sendikalardan. Sözleşmelerde, regl ağrısı çeken kadın çalışanlara, talep ederlerse bir gün izin verilmesi öngörülüyor. Tıbbi rapor şartı aranmıyor.
TGS İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna, “Bu bizim kırmızı çizgimiz” diyor; “Biz tüm toplu sözleşmelerimize regl iznini koyarız. Sendikamızla masaya oturan hiçbir işveren bugüne kadar bu izne itiraz etmedi. Daha sonrasında da izinlerin kullanımı konusunda sorun yaşandığına dair bildirim almadık üyelerimizden.”
Uzun yıllar Hürriyet gazetesinde çalışan Tuna, regle dair kişisel deneyimi ise şöyle aktarıyor:
“Hürriyet’te regl izni yoktu, hâlâ da yok. Özellikle bazı servisleri o kadar erkek bir kurumdu ki, bırakın izin talep etmeyi, kadınların regl olduklarını dile getirmeleri bile kolay değildi. Bundan 25-30 yıl evvel bunu talep etmek bir yana kadın olduğumuzu hissettirmeden çalışırdık. Erkek yöneticilerin yaptığımız iş karşısında dudakları bükülmesin diye… Çok ağır durumlarda hastalık izni kullanırdı kadın meslektaşlarım.”
‘Doktor raporu istenmemeli’
Şimdi çalıştığı kurumda ise regl izninin bulunduğunu, ancak her ay bu izni düzenli kullanan kimsenin olmadığını söylüyor Tuna. Menstrüel döngünün utanılacak bir şey ya da hastalık olmadığını vurguluyor ve ekliyor:
“Bu dönemi ağır geçiren kadınlar neden hastalık izni kullanmak zorunda olsun, anlamıyorum. Varoluşundan özür dilemek gibi bir şey bu.”
İspanya’daki regl izni düzenlemesini olumlu ama yetersiz bulduğunu belirten Tuna, nedenini şöyle açıklıyor:
“Düzenleme şiddetli ağrı çeken kadınları kapsayacak ve doktor raporu gerekecek. Regl dönemi sadece fiziki olarak kendini hissettiren bir şey değil ki. Dalgınlık, odaklanamamak gibi etkileri de var. Bu da özellikle dikkat gerektiren işkollarında büyük risk demek. Bence doktor raporuyla belgeleme zorunluluğu sorunlu.”
‘Örnek bir uygulama’
Regl yoksulluğu ve tabusuyla mücadele etmek amacıyla 5 yıl önce kurulan Konuşmamız Gerek Derneği de -birtakım dezavantajları olduğunu kabul etmekle birlikte- regl izni uygulamasını destekliyor. Derneğin kurucusu ve başkanı İlayda Eskitaşçıoğlu, neden uygulamayı desteklediklerini şu sözlerle anlatıyor:
“Regl izni uygulaması, çalışanları biyolojik ihtiyaçları doğrultusunda çalışma hayatına adapte eden bir uygulama. Özellikle şiddetli ağrılı regl ya da polikistik over sendromu gibi rahatsızlıkları olan çalışanlar için regl döneminde çekilen ağrı, bazen gerçekten çalışmayı ya da günlük hayata hiçbir şey yokmuş gibi katılmayı imkânsız hale getiren bir seviyeye ulaşıyor. Dolayısıyla regl izni, hem sağlık hakkı bakımından hem de regl konusunu çalışma hayatında da normalleştirdiği için örnek bir uygulama.”
LGBTİ+lar yok sayılmamalı
Uygulamanın dezavantajlarına da değinen Eskitaşçıoğlu, dünyada regl izninin çoğunlukla sadece kadın çalışanları kapsayacak şekilde yasalaştırıldığına veya uygulandığına dikkat çekiyor. Eskitaşçıoğlu’na göre bu durum, regl olan trans, non-binary ya da intersex çalışanların ihtiyaçlarının ve regl deneyimlerinin yok sayılması sonucunu doğuruyor.
Regl izninin işe alımlarda ayrımcı uygulamaların artmasına neden olabileceğini de belirten Eskitaşçıoğlu, “İşverenler regl izni kullanmayacak çalışanları işe alma eğiliminde olabilir, böyle bir risk var. Ama bu risk, pozitif ayrımcılık tartışmasının ortaya çıktığı her konuda karşımıza çıkıyor. Bu nedenle biz yine de regl izninin gerekli bir uygulama olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’de de sendikaların çabasıyla bu uygulamanın giderek yaygınlaşmasından memnunuz” diyor.
‘Eşitsizliği böyle aşabiliriz’
KESK’e bağlı Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası’ndan (BTS) kadınlar, geçen yıl 8 Mart’ta çıkardıkları kadın dergisinde regl izni konusunu ele almıştı. Amaçları bu izni üyelerine anlatmak ve sendika gündemine taşımaktı. BTS Merkez Kadın Sekreteri Begüm Özyönüm, dergiye yazdığı önsözde şöyle diyordu:
“Birçok ülke ve Türkiye’de de çeşitli kamu kuruluşlarında kadınların mücadelesi ile regl izni kazanımı var. Regl olduğumuzu gizleme ihtiyacı hissetmeden bu izni kullanmak müthiş. Ancak bu talebe dair tedirginlik yaşayan arkadaşlarımız da yok değil. Özellikle havalimanları gibi mülakatların işe alımda etkili olduğu işyerlerinde kadın istihdamına balta vuracağına ilişkin çekinceleri biliyoruz.
Bu da ülkemizdeki çalışma koşullarımızın bir başka boyutu elbet; ancak yaşadığımız ve uzun yıllardır süregelen cinsiyetler arası eşitsizliği kadınların eril ve zor şartlarda çalışmaya zorlanmasıyla değil, var olan şartların iyileştirilerek bizlere uyumlu hale getirilmesiyle aşabiliriz.”
‘Devlet güvencesinde olmalı’
Söz konusu derginin son sayfalarında kadın çalışanlara yönelik bir anket de yer alıyordu. Özyönüm, bu ankete 50’ye yakın kadının katıldığını söylüyor. Kadınlar arasında regl iznini çok ağır geçiren ve bu nedenle izin alanlar da var. “Ama hiçbiri izin alırken regl olduğunu söylememiş” diyor Özyönüm, “Hastalık izni istemişler. Regl olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 0.”
Zomato gibi bazı şirketler kendi inisiyatifiyle regl izni uygulaması başlatsa da Özyönüm, regl izninin devlet otoritesinin güvencesi altında olması gerektiğini düşünüyor. “Bu konu, özel sektörün insafına bırakılmayacak kadar önemli” ifadelerini kullanıyor.