Çiftçi-Sen’den Berin Ertürk: “Gıdaya ve toprağa sahip çıkacağız”

Çiftçi-Sen hakkında kapatılma davası açıldı. Birçok gerekçe ileri sürdüler. Bunlardan biri, sendikanın yönetiminde yer alan Berin Ertürk'ün "çiftçiyim diye yalan beyanda bulunduğu" gerekçesi! Oysa 20 küsur yıldır çiftçilik yapıyor Ertürk. "Gıdaya ve toprağa sahip çıkacağız” diyor.
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com

Bahçelerde, bağlarda ücretli çalışan yüzlerce tarım işçisi mevcut. Fakat kendi tarlasında, bostanında saatlerce üreten, “sözleşmeli üretim” ile kendi topraklarında işçi haline gelmiş olan köylüleri ve varlığını tüm zorluklara rağmen sürdüren küçük aile işletmelerini de unutmayalım. Toprağı besleyen, canlı tutan ve sulayanların büyük çoğunluğunun kadın olması gerçeğinden hareketle, “kadın ve toprak” ilişkisini ele almak istedik. Bunun için de Çiftçiler Sendikası’na (Çiftçi-Sen) ulaştık.

Tarımdaki tahribatın boyutlarına dikkat çeken bir örgüt Çiftçi-Sen. Gıda egemenliği için mücadele ediyor. Çiftçi örgütlenmesi bu sendika için önem taşıyor. Sloganları, “Toprak, Onur, Yaşam.” Tarımın şirketleşmesine karşı örgütlü mücadele ise hedeflerinden biri.

Berin Ertürk

Gıda krizi

Köylüler ve çiftçiler, ekip biçtikleri alanları gözü gibi koruyup topraklarını geliştirmek için uğraşırken, güvencesiz olmaları ellerini, kollarını bağlıyor. Tarımın doğal döngüsü içinde hem bitki üretimini hem de hayvan yetiştiriciliğini sürdürürlerken, karşılaştıkları sorunları tek başlarına çözmeleri zor. İşte Çiftçi-Sen ile birlikte bir mücadele zemini yaratılması, bu açıdan önemli.

Çiftçi-Sen Genel Sekreteri Berin Ertürk’e bütün bunlara dair sorular yönelttik. Son yıllarda önemli bir “gıda krizi” yaşandığına vurgu yapan Ertürk, yaşadıkları sorunlara da değiniyor. Örneğin çiftçilerin ürettiği ürünlere ödenen taban fiyatın komik düzeylerde olduğunu söylüyor. Üretici bunlarla uğraşırken, gıdanın ticaretini yapan uluslararası gıda şirketlerinin astronomik kârlarını anımsatıyor. “Endüstriyel gıda sistemi” denilen bu yapının çiftçileri çok zorladığını anlatıyor.

Dünyadaki tüm çiftçilerle birlikte

Örgütlenme geleneği çok güçlü olmayan bir kesim olarak çiftçiler, çok doğal olarak suiistimallere de açıklar. Sermayenin tarım politikalarına karşı etkin şekilde mücadele etmek, ancak sendika çatısı altında örgütlü mücadeleyle mümkün. Ertürk, küçük aile tarımı yapan ve emeğiyle geçimini sağlamaya çalışan çiftçilerin bu nedenle Çiftçi-Sen’de örgütlendiğini söylüyor.

Diğer yandan, kapitalizmin tarımsal üretimi ve gıdayı kontrol etme politikalarından etkilenen sadece Türkiye değil. Çiftçi-Sen, benzer sorunlarla karşı karşıya olan küçük çiftçilerin uluslararası örgütü La Via Campesina’nın da bir parçası.

La Via Campesina’nın dünya genelinde 400 milyonu aşkın üyesi bulunuyor. Çiftçilerin ve köylülerin tarım politikaları oluşturulması süreçlerinin dışında bırakılmasına ve neoliberal kırsal kalkınma modellerine karşı politika üretiyor ve mücadele yürütüyor. Aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği için de çalışan bir örgüt.

Kentten köye göç etmiş

Ertürk, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Bölümü mezunu. Yıllarca Dünya gazetesini yayımlayan Dünya Şirketler Grubu’nda çalışmış. 68 kuşağı bir kadın. Babası tıp doktoru. Fakat daha eski kuşaklar (büyükanneler, büyükbabalar) çiftçiymiş. Ertürk de emekli olduktan sonra tarımla uğraşmaya başlamış:

“Burası aile toprağı. 22 yıl önce Maksudiye köyüne geldiğimde burası meyve bahçesiydi. Sadece üç çeşit ağacın bulunduğu büyük bir araziydi. Tek tip ürün (monokültür) olduğundan başta çok zorluklar yaşadım. Süreç içinde çeşitlilik arttı. Şimdi pek çok sebze ve meyvenin yetiştirildiği, ekolojik üretim yapılan bir çiftlik. Zehirli kimyasallar, suni gübreler kullanmadan, doğal yöntemlerle çalışıyoruz. Doğaya zarar vermemek temel prensibimiz. Doğadaki çeşitliliği yok etmemeye çalışarak sürdürdüğümüz bir tarımsal faaliyet bu. Bu bölge büyük oranda endüstriyel mısır üretiyor. Biz bu tipik endüstriyel üretim bölgesinde ekolojik yöntemlerle çok çeşitli ürünler yetiştiren bir vaha gibiyiz…”

Tarımı sırtlayan kadınlar ‘görünmüyor’

Ziraat Odaları Birliği verilerine göre, tarımda 2 milyona yakın kadın çalışıyor. Peki, tarımda üretimin yarıdan fazlasını yapan kadın çiftçiler yeterince görünür mü? Bu alanda emek veren kadınların yüzde 93’ünün ne yazık ki sigorta kaydı yok. Yüzde 79’u ise aile tarlasında çalıştığı için herhangi bir ücret almıyor.

Mevcut kayıt sisteminde her toprak parçası için tek bir kişi “çiftçi” olarak kabul edilmekte. Bu kişi de yaygın olarak ailenin erkeği oluyor. Bu durum, çiftçi kadınların “görünmez” olmasına yol açıyor. “Geleneksel aile işletmelerinde kadının rolü önemliydi. Nereye ne kadar ne ekileceği konusunda, ailenin ihtiyaçlarını daha iyi bilen kadınlar söz sahibiydi. Tohumu koruyan, saklayan genellikle kadınlardı. Gıdanın metalaştığı endüstriyel tarımda kadının yaptığı işin saygınlığı kalmadı” yorumunda bulunuyor sendikacı.

‘Sendikamızı engelleme çabaları sürüyor’

Sendikanın kuruluşu ve çiftçilerin örgütlenme hareketi, çok da hoş karşılanmıyor. Tabii ki otlakların, ormanların imara açılmasını engellemeye, tarım topraklarının amaç dışı kullanımının önünde durmaya çalışacak bilinçli çiftçilerden korkmuş olma ihtimalleri yüksek.

Çiftçi-Sen hakkında 2009 yılında kapatılma davası açılmış. Gerekçe olarak, işçi ve işveren statüsünde olmayan, sadece “üretici” niteliğindeki çiftçilerin sendika kuramayacağı iddia edilmiş. 4 yılı aşkın süren dava sonucu karar Çiftçi-Sen lehine bozulmuş. Ertürk, sonrasında yaşananları şu sözlerle anlatıyor:

“Çiftçi-Sen, ürün bazında kurulmuş sendikaların oluşturduğu bir konfederasyondu. Günümüzün koşullarına uymayan bu yapı terk edildi ve 2020 yılında yeniden örgütlendi. O günden beri engelleme çabaları devam ediyor. Örneğin bana çiftçi olmadığım halde ‘çiftçiyim’ diye yalan beyanda bulunduğum gerekçesiyle dava açıldı. Oysa 20 küsur yıldır çiftçilik yapıyorum, Ziraat Odası üyesiyim, Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlıyım.”

Asıl sorun küçük çiftçilerin tasfiyesi

Ertürk’e göre asıl sorun, küçük çiftçilerin tasfiyesi ve tarımın şirketleştirilmesi. “Gerçek gıdayı üreten hâlâ küçük çiftçilik. Endüstriyel tarım, gıda sanayisine ve diğer sanayi kollarına hammadde üretiyor. Besin diye sunulan bu ürünler, hem insanları hasta ediyor hem de toprak ve suyu tahrip ediyor” diyor. Birçok ülkede küçük çiftçilerin bu tekelleşmeye karşı mücadele ettiğini belirten Ertürk, yerel tohumlara sahip çıkmanın, tohumların patentlenmesine karşı mücadele etmenin önemine dikkat çekiyor.

Berin Ertürk, doğayla dost ekolojik tarım (agroekoloji) yöntemlerini kullanarak tarım yapıyor. Sakarya gibi tarımda kimyasal ilaç kullanımının hâkim olduğu bir bölgede işi zor ama o asla yılmıyor. Çiftçiler Sendikası olarak gıda egemenliği için mücadele etmeye devam edeceklerini söyleyen Ertürk, sözlerini şöyle tamamlıyor:

“Tüm canlıların gıdaya ve suya erişim hakkını savunmak, suların ve gıda kaynaklarının özelleştirilmesine karşı mücadele etmek önemli. Kadınlar, uzaklaştıkları tarıma geri dönmeli, gıdaya ve toprağa sahip çıkmalı.”

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!