Taş olsa dayanmaz Türkiye aile yapısı nasıl dayansın

Aile Yapısı Araştırmasının ön bulgularının cinsiyetçi muhafazakarların canını sıkmış olması muhtemel. Yerli, milli aile yapısının tersi istikametteki gidişe taş koymaya çalışacaklardır ama bazen ne yapsan çare olmuyor…
Paylaş:
Gülfer Akkaya
Gülfer Akkaya
akkayagulfer@gmail.com
Gülfer Akkaya akkayagulfer@gmail.com

Aile Yapısı Araştırmasının ön bulgularının cinsiyetçi muhafazakarların canını sıkmış olması muhtemel. Yerli, milli aile yapısının tersi istikametteki gidişe taş koymaya çalışacaklardır ama bazen ne yapsan çare olmuyor…

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yaptırılan Türkiye Aile Yapısı Araştırması’nın ön bulguları bakanlığın resmi sitesinde yayımladı. Araştırmanın detaylı raporu yıl içinde yayımlanacakmış.

“Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı işbirliğinde Türkiye’de ailelerin güncel durumunu incelemek, hanehalkı özellikleri, evlilik, doğurganlık eğilimleri, nesiller arası dayanışma, çocuk algısı, aile içi ilişkiler, komşuluk ve akrabalık ilişkileri, aile fertlerinin beraber vakit geçirme rutinleri, aile içi karar alma mekanizmaları ve iş bölümü gibi aile hayatına ilişkin bilgiler edinmeyi amaçlayan TAYA, hedef kitle ve içerik açısından Türkiye’de aile yapısına ilişkin gerçekleştirilen en kapsamlı sosyal araştırma olarak kabul ediliyor.”

2021 yılında dördüncüsü yapılan Türkiye Aile Yapısı Araştırması’nın ilki 2006 yılında, ikincisi 2011, üçüncüsü 2016 yıllında yapılmış.

Araştırmanın ayrıntıları henüz yayımlanmamış olsa da ön bulguların gösterdiği dinci, muhafazakar, cinsiyetçi bir partinin iktidarında toplumun aile yapısında gidişatın bunun tersi yönünde olduğu.

“2021 ön bulguları ve 2016 yılı sonuçları karşılaştırılmalı olarak bakıldığında, 2021’de ilk evliliklerin yüzde 36,9’u 20-24 yaş aralığında gerçekleşti. 2016 araştırma sonuçlarında ise bu oran yüzde 37,5’ti. Buna göre, 20-24 yaşında ilk evliliklerini gerçekleştirenlerin oranında azalma görüldü.

2021 araştırmasına katılanlar, erkekler ve kadınlar için uygun görülen ilk evlenme yaş aralığını çoğunlukla 25-29 yaş olarak belirtti. 2016 ile 2021 yılı karşılaştırıldığında kadınlar için uygun görülen ilk evlenme yaşının, 20-24 yaş aralığından 25-29 yaş aralığına çıktığı gözlendi.”

‘Evde kalmak’ daha mantıklı

Bu önemli bir değişim. Malum yirmi yıllık iktidarı döneminde AKP’nin en çok çalıştığı alanlardan biri kadınların kazanılmış haklarının tırpanlanarak ailenin güçlendirilmesi oldu. Bunun için 4+4+4 eğitim modeli getirildi. Kadınların genç yaşta evlendirilmesi, daha çok çocuk doğurması, evliliğin ve anneliğin kutsallığı ve vazgeçilmezliği üzerine propagandalar yapıldı, politikalar üretildi. Makbul kadın modeli üretildi. Kadınlar için annelik kariyerden önce gelirdi.

Kadınlara ücretli işlerde çalışmak, kariyer yapmak yerine anne olmayı dayatan cinsiyetçi politikalar nedeniyle kadın işsizliği oranı, özellikle genç kadın işsizliği oranı işsizlik oranları arasında en yüksek noktaya oturdu.

İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmeye çalışılması, 12 yaşında çocukların evlendirilmesi (çocuk istismarı) için mecliste yasa geçirilmeye çalışılması, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kadın, aile, annelik, evlilik içerikli sistematik açıklamaları, yayımladığı kitaplar, broşürler, yanı sıra AKP milletvekili ve bakanlarının bu konulardaki cinsiyetçi, muhafazakâr, hak karşıtı söylemleri, dinci cemaatlerin kadınlara ve kadın haklarına saldırı içerikli beyanları…

Bunca baskıya rağmen araştırma gösteriyor ki yine de toplum AKP’nin talep ettiğinin aksi yönünde ilerliyor.

AKP Genel Başkanı ve AKP’nin aile ve kadın politikaları mimarı Erdoğan’ın aileden yana yürüttüğü çaba ve ısrarlara ne hedef kitle olan gençler, ne de toplum yeterince kulak vermiyor. Anımsanacağı üzere bu değişimi bizzat Erdoğan’ın kendisi dillendirmiş ve değişimden duyduğu rahatsızlığı şöyle aktarmıştı:

“Genç yaşta maalesef evlenmiyorlar. Çoğu 30’u aşkın evleniyor ya da evde kalıyor. Böyle bir şey olabilir mi ya! Hiç evlenmeyenlerin sayısı da artıyor. Evlilik dışı hayat biçimi medya aracılığıyla meşrulaştırılmaya daha vahimi özendirilmeye çalışılıyor. Televizyonların çoğu bunun kampanyasını yapıyor. Aile kurumlarını kökünden kurutmayı amaçlayan sembollerin önü bilinçli bir şekilde açılırken aile kurumuna sahip çıkan davranışlar küçümseniyor. Bu büyük tehlikeye hep birlikte karşı koymalıyız.”

Erdoğan’ın 2020 yılı ocak ayında yaptığı bu açıklama da gösteriyor ki iktidarın çabalarına rağmen bu tersine gidişin önüne geçilemiyor. Bırakın “genç” yaşta evlenmeyi daha beteri hiç evlenmeyenlerin, evde kalanların sayısı artıyormuş.

Ev evlenmekten daha rahatsa evde kalmak mantıklı geliyor gençlere demek ki.

Sadece evlilik yaşı değil değişen. Araştırmanın gösterdiği bundan fazlası. Toplumun aileye bakışı, aile olmaya duyulan ihtiyaç da değişmeye başlamış. Üstelik gençlikte değiştiği gibi yaşlılıkta da değişmiş. Gençlik aileyi ilk kurma çağı, yaşlılık ailenin son çağı diye düşünürsek aradaki bağlantıyı kurmak zor olmaz. Yaşlılığa ilişkin temel kaygı olan “Bana kim bakacak?” sorusuna verilen cevapların artarak evde bakım hizmeti alma yönünde olması önemli bir değişim.

“2021 araştırmasına katılan kişilerin kendilerine bakamayacak kadar yaşlandıklarındaki tercihleri incelendiğinde kişilerin yüzde 30,7’si evde bakım hizmeti almak isteyeceğini ifade ederken; 2016 yılında bu hizmeti almak isteyeceğini belirtenlerin oranı ise yüzde 29,4’tü.”

Yaşlı bakımı için kamu kuruluşları

Ebeveynlerin çocuk doğurmalarının gerekçeleri arasındaki yaşlanınca bana bakar başlığı yerini evde bakım hizmeti almaya bırakıyor. Yaşlılıkta bakım işi eşlerden, gelinlerden, kız evlatlardan, torunlardan çıkartılıp profesyonel bakım hizmetine doğru dönüşürken bunun aile kurma ihtiyacına, aileye, aile bireyleriyle ilişkilere yansımaması olanaksız.

Yani toplumun üçte biri gençliğinde evlenip yuva kurma işlerini ertelerken, yaşlılığında çareyi aile dışında özel ya da kamusal olanaklarla çözmeyi talep etmekte. Bu haliyle bile şimdiden önemli kısmımız için gençlik ve yaşlılıkta aile ikinci plana atılmış durumda. Bu da hakları konusunda daha bilinçlenmiş bir topluma doğru gidildiğini göstermekte. Aynı zamanda kadınların ev içi bakım emeği sömürüsüne itirazının toplumda karşılık bulduğunu da gösteriyor.

Toplumun üçte birinin yaşlı bakımının akraba kadınlardan alınıp özel ya da kamuya verilmesi talebi aile kurumu açısından taşları yerinden oynatacak bir taleptir.

Devletin görevini yerine getirmediği, sorumluluklarını aile kurumu aracılığı ile kadınların üzerine yıktığı ev içi bakım emeğinin kadınlardan alınması kadınları aileye hapsetmekten kurtaracak adımlardan biridir.

Ve son olarak; 2021 yılı araştırmasında katılımcıların yüzde 82,6’sı kadınların çalışma hayatına ve sosyal hayata katkı sağlamasının değerli olduğunu söylemiş.

Böyle bir sorunun sorulmasının abes oluşu bir yana bu “yüksek oranı” toplumumuz kadınları eşit görüp bunu içselleştirmiş diye yorumlamak, kadınların çalışma hakkına saygı duymaya başlamış diye düşünmek iyi niyetlilik olur. Elbette bunlara inanan ve içselleştirenler de var. Ama bu sonucun gerçek nedeni ücretli işlerde çalışan kadınların aldıkları maaşa aile ve kocanın el koyması.

Toplumun birçok kesiminde kadınların gezmek, okumak, eğlenmek gibi gerekçelerle evden çıkması engellenirken, konu işe gitmek olunca yasaklar buharlaşır evden her saatte çıkılabilir.

Araştırmada sorulmuş mudur bilemiyorum, açıkçası sanmıyorum ama ücretli alanda çalışan kadınların paralarının, yatırımın vb denetiminin kimde olduğu sorusu aile/hane halkı arası ilişkiler ve kadın erkek arası ilişkiler konusunda en kritik meselelerden.

Araştırmada kadınların çalışmasının değer kavramı ile dillendirilmesi dikkat çekici. Kadınların ve kadın emeğinin değersiz görünmesinden değerli görünmesine doğru gelmiş olması kazanım.

Sonuç olarak araştırma diyor ki evlilik de aile kurma fikri de öteleniyor. Toplumun yükünü aile kurumu ile kadınların üzerine yıkan devlet sorumluluklarından kaçmak yerine sorumluluklarını üstlenmeli. Böylece evde kölelik koşullarında bakım emeği ve ev hizmetleriyle ömür tüketen kadınlar aile dışına daha rahat çıkma şansına kavuşacak, ücretli alanda işgücünü satma zamanı olacak, böylece aileden ve erkeklerden bir adım daha kurtulmuş olacak.

Bu sonuçların cinsiyetçi muhafazakarların canını sıkmış olması muhtemel. Yerli, milli aile yapısının tersi istikametteki gidişe taş koymaya çalışacaklardır ama bazen ne yapsan çare olmuyor. Gençler çılgın, yaşlılar inatçı, kadınlar çoktan isyankar. Buna taş olsa dayanmaz Türkiye aile yapısı nasıl dayansın.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Bu yazı sadece bir kitap eleştirisi değil. Hülya Osmanağaoğlu, TYÜ kuramını temel alan bir feminist mücadele ile patriyarka – patriayarkal kapitalizm – kapitalist patriyarkayı temel alan feminist mücadele arasındaki temel ayrım, gündelik hayatımızdaki erkek egemenliğini merkeze koyarak bütünlüklü bir mücadele vermek ile sermayenin gündelik hayatımızdaki belirleyiciliğini merkeze koyarak mücadele vermek arasındaki farkta somutlanıyor, tespitini tarihsel analizle de harmanlayarak TYÜ tartışmalarına yeni bir boyut getiriyor.
AKP iktidarı İş Kanunu’nda değişiklikler yapmayı planlıyor. Yapılan değişikliklerin işçilerin değil sermayenin çıkarları doğrultusunda olacağını önceki deneyimlerimizden biliyoruz. Arkadaşımız Nesrin, İş Kanunu’nun tarihçesini ve imzalanmayan ILO sözleşmelerini anlatıyor.
Geçtiğimiz nisan ayında başladığımız ve aralık ayında tamamlanan Kadınİşçi’nin “Depremden Etkilenen Kentlerde Kadınların Ücretli Ücretsiz Emeği” adlı raporunun çıktıları, Bağlam Yayıncılık’ın toplantı salonunda basın ve kadın örgütlerine anlatıldı.
Feride Eralp ve Selin Top, hazırladıkları “Türkiye’de Feminist Hareketin Gündemleri ve Güncel Eylem Alanları” başlıklı raporla ilgili Kadın İşçi’nin sorularını yanıtladı.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!