Tayvanlı elektronik işçilerinin on yıllardır süren hukuk mücadelesi

ABD’li RCA şirketinin Tayvan’daki elektronik fabrikalarında çalışan çoğu kadın bin 500’den fazla işçi kansere yakalandı. Yüzlercesi yaşamını yitirirken hayatta kalan kadın işçiler, yıllarca sürecek bir hukuk mücadelesi başlattı. HesaMag dergisinden Paul Jobin’in bu mücadeleyi anlattığı yazısını paylaşıyoruz.
Paylaş:

Chiang Kai-shek’in otoriter hükümeti, 1960’ların sonunda ABD’li Radio Corporation of America (RCA) firmasını, televizyon üretim sürecinin bir kısmını Tayvan’a taşımaya davet etti. Meksika’da zaten yatırım yapmış olan şirket için bu uygulamanın amacı, üretim maliyetlerini düşürmek ve çoğunlukla kadınlardan oluşan genç, uysal ve iyi eğitimli bir işgücünden yararlanmaktı. Tayvan rejimi ise ülkenin sanayisini geliştirmenin bir aracı olarak teknoloji transferine ilgi duyuyordu.

Yirmi yıl sonra, her iki taraf için de bu plan işe yaramıştı. Adada bulunan fabrikalar beklenen kârı sağlamış ve hâlâ adanın servetini oluşturmaya devam eden bir elektronik endüstrisinin temellerini atmıştı. Bugün TSMC ve UMC gibi şirketlerin yarı iletken pazarındaki küresel egemenliği, Çin işgali tehdidiyle karşı karşıya olan Tayvan için hem zengin bir gelir kaynağı hem de jeopolitik bir değer teşkil ediyor.

Ancak 1992 yılında Tayvan demokrasi yolunda ilerlerken, RCA adadaki fabrikalarını kapatarak üretimi ücret düzeylerinin daha da düşük olduğu Çin’e taşıdı. İki yıl sonra Tayvan’da, şirketin başkent Taipei yakınlarındaki Taoyuan’da bulunan ana fabrikasının çevresinde, toprak ve yeraltı sularının trikloretilen çözücü gibi zehirli maddelerle yoğun şekilde kirletildiği tespit edildi. Kısa süre sonra da işçiler, aralarından bazılarına kanser teşhisi konulduğunu fark etti.

Tanı için uzun bir savaş

Tayvan Mesleki Yaralanma Mağdurları Derneği’nin (TAVOI) yardımıyla, çoğunluğu kadın olan RCA çalışanları, 1970 ve 1980’lerde fabrikada çalışmış olan bin 500’den fazla kişinin kansere yakalandığını ve bunlardan birkaç yüzünün çoktan öldüğünü tespit etti. Dernek ayrıca, anormal derecede yüksek olan düşük yapma oranları başta olmak üzere başka sağlık sorunları da saptadı. RCA Tayvan’ın bazı eski erkek çalışanlarına da kanser teşhisi konmuştu.

Toplu dava açmaya karar verdikten sonra işçilerin önüne çıkan ilk engel, maruz kaldıkları çok sayıda kimyasal maddeyi tespit etme gereksinimiydi. Bir hastalığın mesleki olduğunun, çeşitli kamu ve özel sigorta sistemleri kapsamında sigortacılar tarafından tanınmasını sağlamaya yönelik her türlü girişim her zaman zor olacaktır. İşçilerin sağlığını savunmak bir yana, çoğu davadaki eğilim işyerlerindeki riskleri küçümsemek yönünde olup, şirketin avukatları müvekkillerini temize çıkarmak için her türlü yanlış argümana başvurmaktadır.

RCA vakasında, 1994 yılında çıkan gizemli bir yangın sayesinde şirketin hiçbir kayıt bırakmamış olması, soruşturmaları daha da karmaşık hale getirdi. Bunlar yetmezmiş gibi şirket, sadece birkaç yıl içinde birkaç kez el ve isim değiştirdi. RCA, 1986’da ABD’li General Electric grubu tarafından satın alındı ve 1988’de şu anda adı Tecnicolor olan Fransız menşeili Thomson-CSF grubuna devredildi.

Şirketler çalışma koşullarının hafızasını silmeye çalışsa da kirlenen toprak kalıcı bir miras bırakıyor.

Kadınlar ve onlara yardım edenler –bilim insanları, avukatlar ve kampanyacılar- sonunda iş müfettişlerinin raporlarını ve fabrika sahasındaki toprak altı kirliliğinin ciddiyetini ortaya koyan çeşitli belgeleri kullanarak, maruz kaldıkları maddeleri tespit etmeyi başardılar. Ayrıca yönetimin, kirlilikten haberdar olmakla kalmayıp, 1992 yılında saha yeniden satıldığında ilgili bilgileri kasıtlı olarak gizlediği de ortaya çıktı.

İşçilerin ifadeleri ve uzman görüşleriyle desteklenen bu belgeler sayesinde, davacıların avukatları RCA fabrikalarında kullanılan toplam 31 zehirli maddeyi tespit etmeyi başardı. Bunların başında trikloretilen gibi organik çözücüler ve benzen gibi diğer kanserojenler geliyordu. Ayrıca yapılan incelemeler işçilerin bu maddelere, havalandırması çok kötü olan tesislerde, etkisiz kâğıt maskelerden başka hiçbir koruma olmadan, hatta hiç koruma olmadan ve hiçbir tıbbi izleme yapılmadan maruz kaldıklarını gösterdi. Maddeleri içeren kaplar etiketlenmemişti ve tesislerin içindeki hava, solvent ve lehim dumanlarıyla doluydu.

Daha da vahim olanı, yapılan incelemeler sonucunda fabrika yönetiminin tasarruf amacıyla işçilerin gereksinimlerini karşılamak için kirli yeraltı sularından su pompalandığının tespit edilmesiydi. Kadınların çoğu fabrikada kalıyordu ve bu kirli suyu içiyor, yemek hazırlamak ve kişisel hijyen için her gün bu suyu kullanıyorlardı. Sondajlar, bu suyun içme suyu için izin verilen seviyenin bin katından daha fazla trikloretilen konsantrasyonu içerdiğini gösterecekti. Dolayısıyla işçiler, solventler ve diğer kimyasal maddelerle uğraşmak zorunda kaldıkları ve aynı maddelerle kirlenmiş su içtikleri için zehirleniyorlardı. Fabrika yönetimine ise şişe suyu tedarik ediliyordu.

Nedensellik bağı nasıl kanıtlanır?

Bu vaka, birçok kanser türü de dâhil olmak üzere çok çeşitli hastalıkları ve kimyasal maddeleri içeriyor. Asbeste maruz kalmaktan kaynaklanan plevral mezotelyoma gibi nadir istisnalar dışında, kanserler genellikle birden fazla faktörden kaynaklanıyor. Bu da, çalışanlar arasında kanser vakalarının sayısının normalden yüksek olduğu kanıtlanabilse bile, mağdurların çalışma koşulları ile sağlık durumları arasında nedensel bir bağ olduğunu kesin olarak kanıtlamalarının genellikle son derece zor olduğu anlamına geliyor. Kendilerinden imkânsızı başarmaları, yani hastalıklarının özel yaşamlarında karşılaştıkları diğer maruziyet biçimlerinden değil de çalışma ortamlarında bulunan bir maddeden kaynaklandığını ‘makul şüphenin ötesinde’ kanıtlamaları bekleniyor.

Nisan 2015’te verilen bir kararda, ilk derece mahkemesi, mağdurlara yüklenen ispat yükünün sadece adaletten mahrumiyetle sonuçlanabileceğine hükmetti. Mahkemenin kararına göre davacıların, mevcut tıbbi bilgiler temelinde, eski işverenleri tarafından alınan kararların, özellikle de yeterli koruma olmadan organik çözücüler kullanma zorunluluğunun sağlıklarına yönelik riskleri artırdığını göstermeleri yeterli olacaktı.

Mahkeme, mevcut epidemiyolojik ve toksikolojik çalışmalar ışığında, davacıların hastalıklarının söz konusu toksik maddelerden en az dördüyle bağlantılı olduğu sonucuna varmanın makul olduğuna hükmetti. Bu karardan cesaret alan ve yaklaşık bin 100 eski işçiden oluşan ikinci bir kadın grubu daha dava açtı.

Ancak bazı hususlar göz ardı edildiği için ilk grup temyize başvurmak zorunda kaldı. Öncelikle mahkeme, işçilerin maruz kaldığı 30’dan fazla maddeden oluşan zehirli kokteylin ağırlaştırıcı etkisini dikkate almamış, bu durum 70 davacının açtığı davayı reddetmesinde etkili olmuştu. Ayrıca mahkeme, ana şirket olan American General Electric Company’nin sorumlu olduğuna hükmetmişti.

İtalya’da asbest devi Eternit’e karşı açılan davada açıkça görüldüğü gibi, şirket patronları bazen kurumsal bir perdenin arkasına sığınıyor. Karmaşık bir paravan şirketler ve iştirakler topluluğu, yasaları çiğnemeden belirli oyuncuların finansal katılımını kamufle etmeye ve onları daha sonraki herhangi bir suçlamaya karşı korumaya hizmet ediyor.

RCA davasında, Temmuz 1998 ile Ocak 1999 arasında şirket ve onun bağlı olduğu ana şirketler, mahkemenin işlem yapması durumunda iflası sağlamak amacıyla Fransa ve diğer ülkelere 112 milyon avro transfer etti. İlk derece mahkemesi, kararında, hissedarların şirketin tüzel kişilik statüsünü kötüye kullanarak sorumluluklarından kaçmasını ve böylece alacaklıların başvurabilecekleri hiçbir yolun kalmadığı bir durum yaratılmasını önlemek gerektiğini vurguladı.

Bu nedenle RCA ile birlikte Fransız Technicolor şirketi de sorumlu bulundu ve bu şirketin ödeme yapmasına karar verildi. Savunma tarafından yanlış yönlendirilen ilk derece mahkemesi, General Electric’i bu sorumluluktan muaf tuttu. Ancak temyiz mahkemesi, General Electric’in 1986’ya kadar RCA’yı satın almamış olmasına rağmen, RCA Tayvan’ın 1968’deki kuruluşundan bu yana üstlendiği yükümlülüklerden sorumlu olduğunu tespit etti. Son olarak, RCA ve ana şirketleri General Electric ve Technicolor (diğer adıyla Thomson Electronics) ile vergi cennetindeki bir paravan şirket olan Thomson Bermuda’nın ‘müştereken ve müteselsilen sorumlu’ olduğu ilan edildi.

Zamanaşımı durumu

Bir şirketin sorumluluktan kaçmasının bir başka yolu da, hastalığın ortaya çıkması ile adli işlem arasındaki zamanaşımı süresinin dolduğunu ileri sürmektir. Bu manevra kesinlikle uygun bir seçenek; çünkü söz konusu hastalıkların belirtileri, maruziyetten 10, 20 veya 30 yıl sonrasına kadar ortaya çıkmayabilir. İtalya’daki Eternit davasında Roma Yüksek Mahkemesi, zamanaşımı süresinin Torino’daki mahkemenin karar verdiği gibi semptomların ortaya çıktığı tarihte değil, fabrikanın kapandığı tarihte başladığına hükmetmiş, sanık Kasım 2014’te bu gerekçelerle beraat etmişti.

RCA davasında ise mahkeme, mağdurların toksik maddelere maruz kaldıkları ve sağlıkları üzerindeki olası etkileri, tazminat talep etme hakları ve izlenecek prosedür hakkında bilgilendirildikleri zamana kadar, zamanaşımı süresinin yalnızca iki yıllık bölümünün başlayamayacağına karar verdi.

Böylece zamanaşımı süresi, uzmanların mahkemeye ifade vermesi ve mağdurlara ilk kez geçmişteki işleri ile mevcut hastalıkları arasındaki olası bağlantı hakkında bilimsel bir görüş sunmasıyla başladı.

O zamana kadar, ‘davacıların, davalı RCA tarafından işlenen hukuka aykırı fiillerin kamu sağlığına yönelik endüstriyel zarar teşkil edip etmediğini bilmelerinin bir yolu yoktu.’ Mahkeme bu kararla, zamanaşımı süresinin işverenlerin sorumluluktan kaçmasını sağlamak için bir strateji olarak kullanılmaması gerektiğine hükmetmiş oldu.

Bu nokta çok önemli; çünkü bu davaların çoğunda zaman, mağdurların tarafında değildir. Sadece sanıklar kasıtlı ya da kasıtsız olarak kanıtların erozyona uğramasına ve yasal zamanaşımı sürelerinin geçmesine bel bağladıkları için değil, aynı zamanda mağdurların maruziyeti uzun süreli ve yoğun ise yaşam süreleri daha da kısalacağı için…

Uzun vadeli hasar

Bu durumdaki işçilerin günlük yaşamları belirsizliklerle doludur. Kansere yakalanmamış olanlar, kanserin ortaya çıkmasından ya da iş arkadaşlarının teker teker öldüğünü görmekten korkarak yaşarlar. Sürekli sıradakinin kim olacağını merak ederler. Hâlihazırda kansere yakalanmış olanlar ise çocukları için endişelenirler. Rahim ağzı ya da yumurtalık kanserinden mustarip bazı davacılar, kızlarının ve hatta torunlarının yumurtalık endometriomasına yakalandığını görmüştür; bu hastalık ölümcül olmasa da çok yıpratıcıdır.

Ekim 2017’de Taipei Temyiz Mahkemesi, savunmanın zamanaşımı süresine dayanmasını reddeden kararı onadı ve kararında General Electric de dâhil olmak üzere tüm sanıkların sorumluluğunu kabul etti. Daha fazla mağdur tanındı ve tazminat ödemelerinin miktarı biraz artırıldı. Son olarak bu karar, 31 kimyasal maddeyi ve bunların sağlık üzerindeki etkilerini dikkate aldı ki bu çok önemli. Ancak şirketler temyiz başvurusunda bulundu.

Ağustos 2018’de Tayvan Yüksek Mahkemesi, toksik maddelere maruz kalma ile kanserler gibi en ciddi rahatsızlıklar arasındaki nedensellik bağına ilişkin temyiz kararını onadı. Mahkeme ayrıca, tüm ana şirketlerin sorumluluğunu yeniden teyit etti, hatta mevcut davada kurumsal bir perdenin arkasına saklanmanın ‘hakların kötüye kullanımı’ olduğunu tespit etti.

16 yıl süren adli çekişmelerin ardından bu ilk karar çok iyi bir haberdi; ancak davacıların sadece yarısı için. Çünkü dava, zehirli kokteyle maruz kalan ancak kansere ya da başka bir ciddi hastalığa yakalanmayan ya da en azından henüz yakalanmamış olan diğerleri hakkında bir karar verilmesi için Temyiz Mahkemesi’ne geri gönderildi. Mart 2020’de Temyiz Mahkemesi, nihai olarak nedensellik iddiasını reddetti. Yüksek Mahkeme’ye yapılan temyiz başvurusu ise bir kez daha beklemede.

Bu arada Aralık 2019’da, yaklaşık bin 100 davacıdan oluşan ikinci grup, ilk derece mahkemesinde davalarını kazandı. Tazminat miktarı, davacı başına ortalama 70 bin avroya yükseltildi. Mahkeme, telafisi olanaksız DNA hasarına neden olabilecek potansiyel genotoksit etkileri dikkate alarak verdiği benzeri görülmemiş bir kararla, kanser ya da diğer ciddi hastalıklara yakalanmamış -ya da henüz yakalanmamış- davacılar için de anksiyete tazminatı hakkı tanıdı.

Anksiyete tazminatı

Yüksek Mahkeme, 11 Mart 2022 tarihinde henüz kansere yakalanmamış olan kadın işçilerle ilgili olarak bir karar daha verdi; ancak bu kez konuya tamamen farklı bir açıdan yaklaştı. Mahkeme “sağlık hakkının, bireylerin yalnızca fiziksel ve psikolojik bütünlüğünü korumakla kalmayıp, aynı zamanda kişisel özerkliklerini ve onurlarını, zihinlerinin ve duygularının huzurunu ve zihinsel sağlıklarını etkileyen diğer faktörleri de kapsadığını” belirtti.

Mahkeme daha sonra davacıların, kanser veya başka bir hastalıktan mustarip olan iş arkadaşları gibi, “yasal sınırı aşan oranda zehirli kimyasal maddelerle kirlenmiş bir ortama maruz kaldıklarını” ve bu nedenle benzer bir zarardan korkmak için her türlü nedene sahip olduklarını kaydetti. “Bu risk psikolojik olarak hissedilir ve korku, anksiyete gibi olumsuz duygulara yansır.” Başka bir deyişle, bu işçiler tazminatı hak edecek bir anksiyeteye maruz kalmıştı.

Yüksek Mahkeme, tazminat konusunda karar vermek üzere davayı Temyiz Mahkemesi’ne geri göndermeyi tercih etti; ama bu karar, tüm yargılamaların nihai sonucu açısından iyiye işaret ediyor ve kararın diğer ülkelerdeki benzer davalar için bir dönüm noktası olması umuluyor.

Epidemiyolojik ve hukuki kanıtların ortaya konması gibi son derece karmaşık ve zorlu bir süreç karşısında mağdurların kararlılığı, mücadelenin bunca zamandır sürmesini sağlıyor. Avukatlar, gönüllü uzmanlar, TAVOI aktivistleri ile yapılan hazırlık toplantılarına davacılardan oluşan çekirdek bir grup da katılıyor. Davacılar, bilgi toplama ve kendi aralarında çıkan, özellikle yargılamalardaki ve tazminat ödemelerindeki yavaşlıktan kaynaklanan gerilimleri hafifletme konusunda kilit bir rol oynuyor. Katılımcılar tarafından ödenen maddi tazminatın bir kısmını, benzer felaketlerin mağdurları için bir yardım fonu oluşturmak üzere kullanmış durumdalar.

Yazının orijinali için:  European Trade Union Institute magazine, HesaMag (s. 7)

Fotoğraflar: HesaMag

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!