Kadınların gündeminde, 14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanı Seçimi ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi var. Siyasal İslam’ın iki aşırı ucu olan, kadın düşmanı politikalarıyla bilinen Yeniden Refah Partisi ve Hür Deva Partisi’nin (HÜDAPAR) de Cumhur İttifakı’na dâhil olması, bu seçimleri daha da kritik hale getirdi.
Biz de bu noktadan hareketle milletvekili aday adayı olan kadınlarla AKP ve ittifak ortaklarının kazanması durumunda kadın ve LGBTİ+’ları bekleyen tehlikeleri, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a yönelik saldırıları, İstanbul Sözleşmesi’ni ve kadınların Meclis’te eşit temsilinin önemini konuştuk. Adaylara ayrıca, seçilmeleri durumunda kadınların başlıca sorunlarının çözümüne ve kadın emeğine dair yapacakları çalışmaları sorduk.
AKP kadınlara savaş açtı
Seçimlere Yeşil Sol Parti çatısı altında giren HDP’nin milletvekili aday adaylarından Eylem Sonuvar, AKP-MHP blokunun Yeniden Refah ve HÜDAPAR ile yaptığı ittifakın, özellikle kadınlar için yaşamsal tehlike arz ettiğini belirtiyor:
“Bu ittifakın amacı, şeriata dayalı bir devlet kurarak insan haklarını, demokrasiyi, barışı yok sayıp, kendinden olmayan tüm toplum kesimlerine doğrudan savaş açmak. İstanbul Sözleşmesi’ne ve 6284 sayılı yasaya, dolayısıyla kadınların yaşam hakkına saldırıyor; çünkü kadınlar barışın toplumsallaşmasına öncülük ediyorlar. Erkek egemen, ayrıştırıcı, cinsiyetçi, ırkçı ve militarist politikalara karşı duruyorlar. Kendi yaşamları üzerinde söz ve karar sahibi olacakları yeni bir yaşamın inşası için mücadele ediyorlar. Bu nedenle bu ittifak; kadını baskı altına almak, susturmak ve toplumsal yaşamın dışına çıkararak etkisiz hale getirmek istiyor.”
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasanın, kadının evrensel hukuktan doğan haklarının korunması ve yasal güvence altına alınması için önemine dikkat çeken Sonuvar, şöyle devam ediyor:
“AKP, önce insan hakları savunusu ile toplumu yanıltarak iktidara geldi. Nihai olarak şeriat devleti hedefinin önündeki engelleri bir bir aşıp, bugünkü noktaya kadar kendini taşıdı. Şu anda farklı inanç gruplarını reddedip, LGBTİ+’lar üzerinden toplumun çeşitli kesimlerini ötekileştirerek varlığını sürdürüyor. Kadın cinayetlerini, kadına yönelik şiddeti önleyecek olan İstanbul Sözleşmesi’ni bir gecede feshetti. Şimdi son halka olarak ittifaklarıyla beraber 6284 sayılı yasayı hedef alıyor, böylece kadınları zapturapt altına almaya çalışıyor.”
HÜDAPAR’ın Hizbullah terör örgütüyle bağına ve karanlık siciline işaret eden Sonuvar, bu zihniyetin Kürtleri katlettiğini, Müslüman feminist yazar Konca Kuriş’i domuz bağı ile işkence ederek öldürdüğünü, Ezidi kadınların köle pazarlarında satılmasına neden olduğunu hatırlatıyor.
Kadın emeği sömürüsüne son
İşçi ve emekçi kadınların sorunlarına da değinen Sonuvar, özellikle kadınların ev içi karşılıksız emeğine vurgu yapıyor:
“Çocuk bakımı, yaşlı-hasta bakımı, ev işleri… Tüm bunlar kadının omzuna yükleniyor. Ev içindeki sömürüyle bağlantılı olarak ücretli işlerde de yoğun bir sömürü söz konusu. Düşük ücretlerle çalışıyor, şiddet ve tacize maruz bırakılıyorlar. Giderek derinleşen ekonomik kriz, en çok kadınları etkiliyor. Diğer yandan kadın işsiz oranı sürekli artıyor.”
Kadınların çalışma yaşamına katılımının çok önemli olduğunu söyleyen Sonuvar, “Bunun önündeki tüm engeller kaldırılmalı, kadınların kendi kararlarını verebilmesinin önü açılmalı” diyor ve ekliyor:
“Biz kadınlar için eşit, aktif, doğrudan katılımlı yeni bir yaşam kurmak çok önemli. Her türlü faşist uygulamaya ve sömürüye karşı örgütlü, özgür bir toplumda özgürce yaşayabilmek için mücadele edeceğiz. Erkek egemen sistem ve onun ürettiği toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı emeğimizden gelen gücümüzle karşı duruyoruz. Kadınların yaşamları üzerinde söz ve karar sahibi olacağı yeni bir yaşamı kurana dek, bu bilinçle tüm kadın arkadaşlarımızla birlikte yolumuza devam ediyoruz.”
Ceberut bir ittifak, örgütlü bir kötülük var
1996 yılında polis tarafından işkenceyle katledilen gazeteci Metin Göktepe’nin ablası Meryem Göktepe, Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) milletvekili aday adayı. Kadın cinayetlerindeki artışa dikkat çeken Göktepe, bu artışın nedenlerinden birinin Türkiye’deki cezasızlık politikası olduğunu, bu nedenle aday adayı olduğunu belirtiyor ve ekliyor:
“Bu cezasızlık politikası yetmiyormuş gibi İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı, şimdi de 6284 sayılı yasayı kaldırmak istiyorlar. Böyle ceberut bir ittifak, örgütlü bir kötülük var. Bu örgütlü kötülüğün karşısında örgütlü iyiliğin kazanması gerekiyor.”
Meclis’te kadınların eşit temsilinin önemine de vurgu yapan Göktepe, şöyle devam ediyor:
“O Meclis’te tek adamla değil, çok kadınla yürümek benim en büyük hayalim. Bunu örgütlü olduğum, mücadele verdiğim her alanda savundum. Sendikalar da işyerleri de Meclis de kadınların görünür olmadığı alanlar. Hangi partiden olursa olsun kadınların erkeklerle eşit temsilinin sağlanması ve ülkenin sorunlarıyla ilgili söz sahibi olması lazım. Kadın mücadelesi büyük ama Meclis’te temsil oranımız küçük. Kadınların gücü sokakta olduğu kadar Meclis’te de olmalı.
Nereye kafamızı çevirsek mücadele alanı. Ben de içinde bulunduğum emek alanında ve sokakta kadınların verdiği mücadeleyi daha geniş kitlelere ulaştırabilmek için Meclis’te olmamız gerektiğini düşündüm ve aday oldum.”
Köprüden önceki son çıkış
Son olarak HÜDAPAR ve AKP-MHP ortaklığına değinen Göktepe, şunları söylüyor:
“Müslüman feminist yazar Konca Kuriş’ten sıkça bahsediliyor şu an. Cumartesi Anneleri eylemlerinde de fotoğraflarını taşıdığımız bir kız kardeşimizdi o. Ama onu domuz bağıyla katlettiklerine tanıklık ettik ve bugün onu katledenlerin Meclis’e girme çabası var. Bu zihniyete dur demek için çok daha örgütlü, kadın çoğunluklu bir Meclis’in oluşması gerekiyor. Bu seçim, köprüden önceki son çıkış. Ya tamamen karanlığa boğulacağız ya da sonrasında biraz nefes alacağız. Mücadelemiz hiç bitmeyecek. Hepimize görevler düşüyor. Bulunduğumuz alan her neresi ise oradan bu mücadeleye güç vermek zorundayız.”
Hepimizin sesi olmak istiyorum
TİP’in milletvekili aday adaylarından biri de, Çorlu Tren Katliamı’nda oğlunu yitiren ve yıllardır adalet mücadelesi veren Mısra Öz. Öz, aday adayı olma sürecini şöyle anlatıyor:
“Çorlu Tren Katliamı’nda uzun yıllardır süren bir adalet mücadelemiz var. Bu katliamda 25 insanımızı kaybettik. Sadece Çorlu’da değil; Soma ve Bartın’daki madenlerde, Hendek’teki havai fişek fabrikasında ve daha pek çok iş cinayetinde çok sayıda insanımızı kaybettik. Çocuk katilleri cezasız bırakıldı. Ben hak arayan tüm insanlarımızın adalet mücadelesini Meclis’e taşımak için milletvekili adaylığına evet dedim. Öldürülen çocukların, iş cinayetlerinin hesabını sormak için Meclis’te olmak istedim.”
Bir milletvekilinin adalet mücadelesi veren insanların sesi olması gerektiğine vurgu yapan Öz, “Benim yanımda olan milletvekilleri vardı ama bir kez olsun kapımı çalmayan milletvekilleri de vardı. Ben Soma Katliamı’nın anmalarına gidiyorum. Berkin Elvan’ın anne babasının acılarını anlıyor, onlara sımsıkı sarılabiliyorum. Hendek’teki patlamada abisini kaybeden Merve ile davasını takip ettim. Bunlar benim tek başıma yapabildiklerim. Tek başıma bir yere kadar ailelerin yanında olabiliyoruz ama onların sesi olamıyoruz. Hepimizin Meclis’teki sesi olabilmek için aday oldum” diyor.
Hesap soracağız
Tüm bu katliamların, iş cinayetlerinin asıl nedeninin denetimsizlik ve kâr hırsı olduğunu belirten Öz, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Çorlu’da daha evlatlarımızın, sevdiklerimizin cenazesi çıkarılmamışken yolu yapmaya başladılar. ‘Ticari trenlerin geçtiği bir güzergâh bu, zarar ederiz’ dediler. Oradaki insanların acısına saygı duymayı geçin, delilleri de karartmaya çalıştılar. AKP iktidarının kendi kâr amacı için güttüğü politika işte bu. Göz göre göre yaşanan bu katliamların, sorumluların yargılanmasının takipçisi olacağız. Bundan sonra böyle katliamların yaşanmaması için çalışacağız. Bu ucube sistemin değişmesi için bir yurttaş olarak da bir aday olarak da elimden gelen her şeyi yapacağım. Hesap soracağız.”
Manşet görseli: Politik Yol
*Bu haber, Rosa Luxemburg Stiftung tarafından desteklenen ‘Solun Kadın Emeği Politikaları: Sorunlar ve Çözümler’ başlıklı çalışmamız kapsamında yayımlanmıştır.