Telkâri Bermal ustanın elinde yaşam buluyor

Bermal Yerlihindi bir kadın telkâri ustası. Sanatı, bu alanda uluslararası ödüle sahip olan eşi Suphi’den öğrenmiş. Fabrikasyon ürünler karşısında telkârinin giderek, yok olacağı endişesi taşıyan Bermal Hanım, kadınların para kazanarak özgür olabileceğini düşünüyor.
Paylaş:
Perihan Kaya
Perihan Kaya
perihan21kaya21@gmail.com
Perihan Kaya  perihan21kaya21@gmail.com

Bermal Yerlihindi bir kadın telkâri ustası. Sanatı, bu alanda uluslararası ödüle sahip olan eşi Suphi’den öğrenmiş. Fabrikasyon ürünler karşısında telkârinin giderek, yok olacağı endişesi taşıyan Bermal Hanım, kadınların para kazanarak özgür olabileceğini düşünüyor.

Telkâri buralarda kadınların en çok beğendiği ve takı olarak takmak isteği takılar arasında yer alıyor. Binlerce yıldır kişiden kişiye nesilden nesile aktarılan bir sanat. Özellikle Mardin merkez ve Midyat’ta üretimi devam eden telkâri yıllardır kadın erkek birçok ustanın elinden çıkıyor. Uzun bir dönem kadınların dışarı çıkıp çalışması “ayıp” olarak görüldüğü için kadınlar yaptıkları telkârileri kardeşlerine, babalarına, eşlerine vererek sattırıyorlardı. Meslek hep erkek mesleği olarak görüldü, ismi geçen, ödül alanlar erkekler oldu. Bu algıyı kıran kadınlardan biri de Bermal Yerlihindi. O 65 yıldır gümüş işleme sanatıyla uğraşan Mardinli Suphi Yerlihindi’nin eşi. Suphi Yerlihindi 2021 yılında UNESCO’nun Yaşayan İnsan Hazineleri ödülüne layık görüldü. Bermal da yaklaşık 20 yıldır gece gündüz demeden telkâri yapıyor.

Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Ben 1959 Diyarbakır doğumluyum. Diyarbakır’ın eski durumlarını biliyorsunuz. Dedem “Artık burası bize ekmek yedirmez en iyisi toparlanıp gitmek” demiş, ailecek hepimiz gidip İstanbul’a yerleştik. 14 yaşındaydım, bir buçuk sene kaldık İstanbul’da. Sonra Suphi beyle evlendik ve oradan İskenderun’a gittik. İskenderun’da da üç sene kaldık, oradan da sıkıldık hem benim hem Suphi beyin ailesi İstanbul’daydı oraya geri döndük. 19 yıl İstanbul’da yaşadık zevk aldık oradan, rahattık. Biz yazın yazlığa giderdik ama eşim Suphi bey Mardin’e memleketine gelirdi. Mardin’e aşıktı bir gün karar verdi “Ben Mardine dönüyorum” dedi. Aman yapma, etme olmaz, dedim ama dinletemedik. O 97’de geldi, biz 99’da geldik. Suphi beyle beraber çalışmaya başladık. Atölyemiz vardı sabah giderdik, akşam dönerdik atölyede çocuklarımız vardı ben Kürtçeyi de unutmuştum öyle diyeyim. Diyarbakır’dayken biliyordum ama İstanbul’a gittikten sonra kimse konuşmuyordu. Mahalledeki çocuklar ve bizim çocuklar sayesinde Kürtçeyi konuşmaya başladım rahat rahat bazen de şaşırıyorum çocuklar bana gülüyor.

Sürekli çalıştım

Mardine dönünce zorluk yaşadınız mı?

Çok zorlandım. Benim için açık ceza evi gibiydi. İlk geldiğim de Mardin merkezde alış veriş yapacağımız bir yer yoktu alış veriş yapamıyorduk. Temel gıdamızı almak için sabah erkenden dolmuşa binip Diyarbakır’a gidiyor, alış- verişimi yapıp Mardin’e dönüyordum. İstanbul’da rahat giyiniyordum buraya gelince onu yapamadık. Pantolon bluz, pantolon bluz ne etek giyebildik, ne şort giyebildik. Ama Mardin turizme açıldıktan sonra biraz rahatladık. Ondan sonra marketler açılmaya başladı, Diyarbakır’ı bırakıp buradan alış veriş yapmaya başladık. Şimdi tabii çok daha güzel.

Ne zamandan beri telkâri yapıyorsunuz?

Ben hemen hemen 2000’den beri atölyede çocuklarla ve Suphi ustayla çalışıyordum. İlk önce hem satışa bakıyor hem de onlara destek oluyordum. Sonra tam usta oldum. Diyarbakır’da KAMER kadın merkezinde altı yıl boyunca kadınlara bu mesleği öğretmeye çalıştım. Eşim hep “para önemli değil yeter ki onlara balık tutmasını öğret,” diyordu. Kadınlar bu meslekte daha yetenekli onların bu işi öğrenip kendi ayaklarının üzerinde durmasını istedim. Eşimle beraber sürekli çalıştım. Onu hiç yalnız bırakmadım o da beni bırakmadı.

Bu sanatı yapan kadınlar var mıydı? 

Kadınlar çoktu ama evde çalışıyorlardı. Kadınlar yaptıkları ürünleri kardeşlerine verirlerdi onlar da satardı. O zaman kadınların dükkânlara gitmesi ayıptı. İlk çalışmaya başladığımda beni de ayıpladılar. Eşimin atölyesi vardı, oğlum askerden gelmişti cadde üzerinde bir dükkanımız vardı. Bana hep şunu diyorlardı “ya oğlun çalışıyor, kocan çalışıyor sen neden çalışıyorsun?” Ben oturup evde ne yapacağım. Küçük çocuğum yok, diyordum. Ben bu işi ve çalışmayı seviyordum ayrıca…

Size bunu kim söylüyordu, komşular mı yoksa çevre mi?

Hepsi söylüyordu. Bazen şakayla evde oturup size pasta börek mi yapayım? Gelip yiyeceksiniz beğenmeden gideceksiniz, diyordum. Hepsi gülüyordu. Çalışmak kadar güzel hiç bir şey yok. Çalışmak insana moral oluyor, onu zinde tutuyor. Şükürler olsun Suphi usta yaşayan insan hazinesi oldu. Gelenimiz, gidenimiz çok. Dükkanımızda çalışıyoruz.

Sabır ister bu iş göz ister 

Telkâri Süryanilerde geleneksel bir sanat değil mi? 

Evet, Süryanilerin geleneksel sanatıdır. Mesela eşim altı yaşından beri hem gümüş hem de altın olanı yapardı. Çerçi gibi bütün memleketi gezerdi satış için. İstanbul’da Bağdat caddesinde kuyumculuk yapıyordu. Bu sanat şu an ölmüş, Çin malı, Beypazarı malı memleketi mahvetti. Hiç kimse oturup ta doğru düzgün çalışmıyor. Altı çocuk yetiştirdik onlar da halk eğitimde ders veriyorlar. Ama telkâriyi canlandıramadılar. Eğer yetkililer, belediye başkanı, valilik ya da kaymakam bizi dinleseydi çok büyük bir atölye açılacaktı burada. El sanatı çok zor, sabır ister, göz ister. Gençler kahvehanelerde. Aslında onlarda haklı. Sevdikleri işi yapmak istiyorlar ama yok. Burada bir kaç tane fabrika olsaydı onlarda çalışsaydı iyi olurdu. Ama yok Güney Doğuyu mahvettiler. Şimdi gençler işsiz ve umutsuz.

Satış yapıyor musunuz siz?

Ben perakende satış yapıyorum, toptan satış yapmıyorum. Çünkü yaptığım mallar yetişmiyor. Bazen Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden mal istiyorlar, veremiyorum. Çünkü yetiştiremem. Artık kimse yapmıyor. Herkes döküme düşmüş. Yapan var ama az üretiyorlar. Zor geliyor. Kimse oturup bunun için gözlerinden olmak istemiyor. Yapan da var tabii. İşte dediğim gibi halk eğitimde dersler veriliyor millet gelip gidiyor. Bu sanatın daha iyi bir noktaya gelmesi gerekiyor. Bu meslek tamamen Süryanilerin yaptığı bir iş. Biliyorsunuz Süryaniler taşçıdır, terzidir, birçok el sanatı yaparlar, bir de tabii Ermeniler…

Öğrenci yetiştirdik

Mesleğin iyi bir noktaya gelmesi için hangi koşulların oluşması gerekiyor?

Devletten destek almamız gerekiyor. Güzel bir atölye, fabrika gibi kurulsun ama el dökümü yapılsın. Bundan dört yıl önce Mardin belediye başkanı Suphi ustaya “gel dedi bizimle çalış ama döküme de gireceksin” dedi. Suphi usta “Ben döküme girmem, bu yaştan sonra. Bu kadar emek vermişim, bu kadar çalışmışım döksem ben kendi atölyemde dökerim,” diye cevap verdi. Mardin’in geleneksel el sanatı telkâri ustalarının telkâriyi öğrenmeleri lazım. Ama şu anda kimse öğrenmiyor. Gençler de ilgi göstermiyor. Kuyumcular ve Gümüşçüler Çarşısı’nda gençler hazır ürünleri alıp satıyorlar. Diyarbakır Kapı’da Erkek Çocuk Esirgeme Yurdu vardı. Müdürle konuştu Suphi usta. O çocukları getiriyorduk öğrenmeleri için. Sabah ve akşam iki servis geliyordu. Çocuklar hem meslek öğreniyorlar hem de haftalık harçlıklarını çıkarıyorlardı. Ama şimdi nerede bu çocuklar? Belki 400 kişiye öğrettik ama kimse yok. Genç kızlar çok güzel yapıyordu evlenince bırakıyordu. Neden bırakıyorsun diye sorduğumuzda “eee kocam bırakmıyor” ben de evde çalışın, derdim. Çalışın makyaj paranız çıksın. Sigara paranı kazan. Yok “kocam kabul etmiyor” tembeliz biz. Oysa çalışmak zevklidir. Çok yoruluyorsun, yorucu olmayan bir iş yok. İlk geldiğimizde ben sabah 08.30 dükkanı açıyordum saat 13.00 kadar. Sonra akşam 17.00 ile gece 24.00’a kadar Mardin’de Buton otel vardı orada satış yapıyordum ama hiç yorulmuyordum.

Ev işleri benim üzerimde

El emeği, göz nuru, deniyor bu sanata, peki değiyor mu?

Suphi ustanın gözleri gitti. Ama ele emeğinin maddi geliri de çok güzel. Dökümle el emeğini kıyaslarsak arada dağlar kadar fark var. Ekonomik olarak bizi karşılıyor. Ama artık bitti. Midyat şimdi çalışıyor birkaç yıl sonra onlar da pas diyecekler. Biz aslında bu sanat için son kuşağız. Eskiden insanlar çocuklarını gönderir “eti senin kemiği benim usta” derlerdi. Şimdi çocuklar bunu öğrenmek istemiyor. Hem Süryaniler de hem de Müslümanlar. Hepsi aynı. Çalışmak istemiyorlar. Hazırda olsun harcasınlar. Ama emeğinin karşılığını almak daha zevkli. Belki biz de burada bir- iki sene dururuz ondan sonra çeker gideriz. Artık ben de Suphi ustada çalışamıyoruz. Suphi usta artık yaşayan hazine (gülüyor) ödülü de var. O bize yetiyor. İstanbul, Adana, Çanakkale ve Almanya dünyanın birçok yerinden bize müşteriye geliyor. Eşim şimdi 78 yaşında gözünde Sarı nokta var artık Telkâri yapamıyor. Sarı nokta olmasaydı biz daha yıllarca bu işi götürürdük.

Dükkan dışında ev işleriyle kim ilgileniyor?

Ev işlerini şimdilik kızım var sağ olsun o hallediyor. Ama yemek bana aittir. Alış -veriş bana aittir. Örneğin bugün pazar vardı, pazara gittim, aldıklarımı eve bıraktım sonra dükkana geldim. Pazar yoksa rutin her sabah dükkanı 10.00 gibi açarım. Hem evde çalışmak hem işte çalışmak bana zevk veriyor. Yorulmuyorum. Evinde huzur varsa zevk veriyor. Huzur yoksa o kötü işte o ıstırap oluyor. Biz 47 senelik evliyiz. Allaha şükür bugüne kadar hiç bir sorunumuz olmadı. Ben Suphi beye aşığım. Bir daha dünyaya gelirsem yine onunla evlenirim. Sevgi bambaşkadır. Bir birine karşı sevgi saygı olduktan sonra her şey bitiyor. Üç çocuğumuz var. Bir kızım Amerika’da. Oğlum burada bir kızım da evli. Beş tane de torunum var. Daha ne isteyim ben.

Siz farklı dinlerde ve kültürde insanlarla uzun yıllardır bir arada yaşıyorsunuz. Birçok etnik yapıda kadınlarla konuştunuz sizce Kadınların hayatında ne değişse iyi olur?

Kadınların ekonomik durumları iyi değil. Kadınların şartları iyi olsa çok güzel olur. Her toplulukta kadın erkek eşitsizliği var. Ekonomik olarak kadınların iyi olması gerekiyor. Türkiye de her gün üç dört kadın öldürülüyor. Kadınlara yazık değil mi? Sevmeyi sevilmeyi hak ediyorlar neden öldürülüyorlar. Bizim bilmediğimiz ama öldürülen yüzlerce kadın var. Kadın erkek eşit olmalı. Kadın 24 saat evin içinde çalışıyor. Bunlara bir hak tanınması gerekiyor. Kadınların işi gerçekten çok zor. Mesala şimdi Hollanda’da kadınlar için her kadına maaş veriyor. Evli olsun bekar olsun. Bizde biraz konuşursan atın içeriye. Özgür kadınlar istiyoruz, kelepçeli kadınlar istemiyoruz.

Telkâri sanatı nedir?

Telkâri, ince gümüş tellerin birleştirilmesinden ibaret olan bir gümüş işleme sanatıdır. Bir altın veya gümüş tel ya da levhadan, özel bir alet ile, elde edilmiş tane veya kürelerden ibaret olan telkâri’deki aynı optik etki aynı kalınlıktaki iki ya da daha fazla telin örülmesi ile elde edilebilir. Bu kürelerin sırasıyla kaynak ile örülmesine granülleşme denmektedir. Etrüskler tarafından en üst seviyeye getirilmiştir. Telkâride teller kendilerinin etrafında oval, yuvarlak vb. şekiller oluşturularak sarılırlar. Ortadoğu’da ortaya çıkmıştır. Süryani ve Ermeni ustaların elinden halen hayat bulan Telkâri dönem dönem geniş uygulama alanları bulmuştur. Ortaçağda Barok dönemde 800’lerin sonu 900’lerin başı arasında Sicilya ve Venedik’te kullanılmıştır.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!