TGS’den “ILO190’ı tanıyın” imza kampanyası: “Sendika ayrımı gözetmeksizin kadın emekçiler el ele vermeli”

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu, 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü’nde “ILO 190’ı tanıyın” isimli bir imza kampanyasını başlattı. TGS üyeleri arasında farkındalık yaratmayı ve kamuoyunu bilgilendirmeyi hedefleyen kampanyanın ayrıntılarını, TGS Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu üyesi Sevgim Denizaltı ile görüştük.
Paylaş:
Necla Akgökçe
Necla Akgökçe
nakgokce@gmail.com
Necla Akgökçe nakgokce@gmail.com

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu, 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü’nde “ILO 190’ı tanıyın” isimli bir imza kampanyasını başlattı. TGS üyeleri arasında farkındalık yaratmayı ve kamuoyunu bilgilendirmeyi hedefleyen kampanyanın ayrıntılarını, TGS Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu üyesi Sevgim Denizaltı ile görüştük.

Kadınİşçi şimdiye kadar çıkarılan ILO sözleşmeleri arasında kadına yönelik şiddet ve taciz konusunda en kapsamlı sözleşmelerden biri olan ILO190’a önem veriyor. Çünkü bunun arkasındaki feminist emeğin farkında.

Dünya deneyimlerinden hareketle bu konuda sendikalar tarafından yürütülecek geniş bir kampanyanın işin politikleştirilmesi için ne kadar gerekli olduğunu, bunun da sendika fetişizmine kapılmadan yürütülecek ortak mücadele ile mümkün olabileceğini düşünüyoruz.

TGS Kadın ve LGBTİ+ Komisyonunun çalışmalarını bu anlamda önemli buluyoruz. Aşağıdaki söyleşi arkadaşlarımızın işi nasıl sıkı tutuğunu ve kadınların ortak mücadelesine ne kadar önem verdiklerini gösteriyor. Biz de çalışan ve emekli tüm gazetecileri imza vermeye çağırıyoruz.  

TGS Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu, 10 Ocak’ta ILO190’ın imzalanması için bir kampanya başlattı, dünya sendikaları ile paralellik teşkil eden böyle bir kampanya yapma fikri nasıl oluştu?

ILO 190’ın imzalanması ve hayata geçirilmesi, tüm işçi ve emekçi kadınlar için olduğu gibi biz gazeteci kadınlar için de kilit önemde. Toplumsal cinsiyet temelli şiddet ve taciz iş yaşamında karşılaştığımız en yakıcı sorunlardan. Hem sendikamızın hem de üst örgütümüz Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun (IFJ) yaptığı anketlerde, her iki gazeteci kadından biri, işle bağlantılı olarak en az bir kez şiddete maruz kaldığını söylüyor. Şiddet, taciz, tehdit, mobbing nedeniyle mesleğini yapamayan, çalışamaz hale gelen çok sayıda kadın ve LGBTİ+ meslektaşımız var. Bu durum aynı zamanda basın özgürlüğünü, halkın haber alma hakkını da tehdit ediyor.

Biz de bir gazeteci sendikası olarak tam da 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde bu kampanyayı başlatmanın; elbette yalnızca meslektaşlarımız için değil, bu ülkede yaşayan tüm kadınlar ve LGBTİ+lar için şiddetten ve tacizden arındırılmış bir iş yaşamı talebini yükseltmenin anlamlı olacağını düşündük. Özellikle kadın gazeteciler olarak böyle bir sesi yükselterek, aynı zamanda iş yaşamında şiddetin ve ILO 190’ın medyada daha fazla konuşulur, yazılır, böylelikle görünür olmasına katkı sağlamak istiyoruz. Gazetecilerin bu konuda edindiği farkındalık ve bilginin, ILO 190 ile ilgili kamuoyunu bilgilendirme sorumluluğuna da bir katkısı olacağını düşünüyoruz.

İşyerinde ve dışında şiddet ve tacize uğruyorlar

ILO 190’ı gazeteci kadınlar açısından değerlendirir misiniz? Sözleşme imzalanırsa gazeteci kadınları nasıl etkileyecek, nasıl bir koruma sağlayacak?

Sözleşmenin kapsamı çok geniş. Yalnızca resmi olarak ‘çalışan’ sıfatına sahip olanları kapsamıyor örneğin. İş arayanları, işten çıkarılanları, staj yapan öğrencileri, ücretsiz ve güvencesiz çalışanları, serbest ya da yarı zamanlı çalışanları, kısacası çalışma durumları ya da statüleri fark etmeksizin tüm kadınları kapsıyor. Bu da işsizlik oranının yüzde 35’i geçtiği, güvencesizliğin ve stajyer sömürüsünün alabildiğine yaygın olduğu medya sektöründeki kadınlar için çok önemli. Çünkü ülkemizde resmi olarak ‘çalışan’ sıfatına sahip değilseniz çalışma mevzuatı sizi korumuyor. Çoğu kadın bu nedenle şikâyetçi bile olmuyor. Ama sözleşme, devletlere ‘O zaman mevzuatını değiştir’ diyor. Resmi çalışanlarını bile şiddetten, tacizden korumayan patronlara yükümlülükler getiriyor.

Bir diğer önemli nokta da şu: Biz gazeteci kadınlar yalnızca işyerlerimizde değil, alanda haber takip ederken, röportaja gittiğimizde, iş seyahatinde, sosyal medyada, Zoom toplantısında, telefon görüşmelerinde… Yani işyerinin dışında da işimizle bağlantılı olarak sıklıkla şiddet ve tacize maruz kalıyoruz. Örneğin online şiddet ve taciz, tüm dünyada ve ülkemizde gazeteci kadınlar için çok yakıcı bir sorun ama patronlar bunu önlemek için kılını kıpırdatmıyor. Sözleşme, yer ve zaman açısından da çok geniş kapsamlı, yalnızca işyerinde bulunulan zamanlarda değil, işin sürdüğü tüm zaman ve mekânlarda koruma sağlıyor. Devletlere online şiddete karşı gerekli yasal düzenlemeleri yapma yükümlülüğü getiriyor, patronlara ‘çalışanlarının güvenliğini işyerinin dışında da sağlamak zorundasın’ diyor. Diğer yandan sözleşme; mesleğini yaparken cinsel yönelimi, cinsiyet kimliği, ırkı, dini vb. nedeniyle nefret söylemine ve ayrımcılığa maruz kalan meslektaşlarımız için de koruma sağlıyor.

Elbette bu sözleşme imzalandığında ülkeye de medyaya da sihirli bir el değmeyecek, sorunlar bir anda çözülmeyecek. Hükümetin imzaladığı uluslararası sözleşmelere ne kadar uyduğu ortada. Ama bu sözleşmenin imzalanması farkındalığı artıracak; şiddete-tacize maruz bırakılan kadınların susmamasını, hakkını aramasını kolaylaştıracak. Sendikalarda kadınlar şiddetten ve tacizden arındırılmış bir iş yaşamı için inatla mücadele ediyor yıllardır. Bu mücadele büyüyecek, güç kazanacak, başka bir boyuta taşınacak. Sözleşmenin uygulanması yine mücadeleyle olacak.

Sendikaların büyük çoğunluğu sessizliğini koruyor

Hükümetten ILO190’ı imzalamasını talep ederken, sendikalardan da işyerinde şiddet ve tacize karşı ILO 190’ın getirdiği yükümlülükleri toplu sözleşmelere yansıtmasını istemişsiniz, bunu biraz açar mısınız?

Başta da söylediğim gibi, biz bu kampanyayı yalnızca kendi üyelerimizi, meslektaşlarımızı düşünerek başlatmadık. Üyesi olduğumuz TGS de dahil tüm sendikaların bu konuda acilen harekete geçmesi, devletin imzalayıp imzalamamasından bağımsız olarak sözleşmenin getirdiği yükümlülükleri toplu sözleşmelerine yansıtması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda adım atan sendikalar var, DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş ve Genel-İş örneğin. DİSK konfederasyon olarak 25 Kasım’da kampanya başlattı, Türk-İş’e bağlı Petrol-İş açıklama yaptı, Hak-İş yönetimi de bu yönde vaatlerde bulundu. Ancak sendikaların büyük çoğunluğu sessizliğini koruyor.

Neden peki? Dünyada bizimle aynı kulvarda olan pek çok ülkede sendikalar bu konuda mücadele ederken bizde kadın ve LGBTİ+lara yönelik şiddetle mücadelede ILO’nun bu en geniş kapsamlı sözleşmesinin imzalanması için ya da gündemde tutulması için sendikalar niçin çaba sarf etmiyorlar sizce?

Çünkü sendikalar erkek egemen yapılar; kadınların sorunlarını, taleplerini çoğunlukla görmezden geliyorlar. Bizim iş yaşamında kadın ve LGBTİ+ olduğumuz için yaşadığımız ayrımcılığı, karşılaştığımız şiddeti, mobbingi, tacizi belli ki tali mesele olarak görüyorlar.

Kadın çalışmaları yapan, kadın birimleri olan sendikalar var, bunlardan bu ortak mücadele çağrısına yanıt verenler oldu mu?

Henüz değil, ama bunun için ileriki günlerde başka girişimlerde bulunmayı da düşünüyoruz. 

Sokağa da çıkılacak meclise de gidilecek

İmza kampanyası nasıl gidiyor? İmza kampanyası dışında neler yapmayı düşünüyorsunuz, bir eylem planınız var mı?

Pazar günü itibarıyla 120 imzaya ulaştık. Biz aslında iki ayaklı bir kampanya planladık. Birinci ayak, örgütümüzle ilgili. Tüm üyelerimize, işyeri temsilcilerimize, yöneticilerimize, meslektaşlarımıza ILO 190’ı anlatmayı; bunun için örgütlü olduğumuz işyerlerinde toplantılar ve çevrimiçi etkinlikler düzenlemeyi düşünüyoruz. Bilgilendirme amaçlı kitapçık, afiş, broşür gibi materyaller hazırlayacağız. Toplu sözleşmelerimizde zaten yıllardır toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya dönük bölüm ve maddeler mevcut, bu bölümleri ILO 190’ın getirdiği yükümlülüklerle güncellemek için bir çalışma yürüteceğiz.

İkinci ayak ise bu konuda kamuoyu oluşturmaya dair. Bunun için topladığımız imzalarla Ankara’ya, Meclis’e gitmek; bakanlarla, siyasi partilerle görüşmek, basın açıklamaları yapmak gibi planlarımız var. Başka sendikalardan, kadın örgütlerinden kadınlarla bir araya gelmek ve ortak bir mücadele hattı oluşturmak için çabalamak da planlarımız arasında.

DİSK’in 25 Kasım’da başlattığı ‘IL0190’ı imzala’ isimli bir kampanya vardı, DİSK ve bağlı sendikalara bir eylem ortaklığı olur mu bu süreçte sizce?

Olmalı diye düşünüyorum. ILO 190 için konfederasyon, sendika, sektör vb. ayrım gözetmeksizin kadın işçi ve emekçiler olarak el ele vermemiz, birlikte mücadele etmemiz gerekiyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası yeni kurulmuş bağımsız sendikalar içinde eylemleri ile dikkat çekiyor. Sendika uzun bir hazırlık sürecinden sonra geçtiğimiz günlerde kadın komisyonunu da oluşturdu. Kreş, eşdeğerde işe eşit ücret gibi patronları zorlayacak somut talepleri başlangıçtan itibaren sendikal mücadelenin konusu haline getirerek, önemli adımlar atıyorlar.
FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nden Ezgi Koman ve İSİG Meclisi Üyesi ve Gazeteci Serpil Ünal, çocuk işçi sayısının ve çocuk iş cinayetlerinin arttığına dikkat çekerek, bunda AKP’nin eğitim politikalarının önemli rol oynadığını belirtiyorlar. 4+4+4 eğitim sistemi daha fazla kız çocuğunu okuldan uzaklaştırırken, onları ucuz işgücü olarak, sağlıksız ve güvencesiz koşullarda çalışmaya mahkum ediyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!