Toplumsal cinsiyet çalışmalarımızı zenginleştireceğiz

Özel sektörde çalışan öğretmenler sorunları üzerinden bir araya gelerek Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası/Girişimi’ni kurdular. Amaçları sendikalaşarak pandemi döneminde iyice zorlaşan çalışma koşullarını değiştirmek.
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com
Bahar Gök  bihargok1982@gmail.com

Özel sektörde çalışan öğretmenler sorunları üzerinden bir araya gelerek Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası/Girişimi’ni kurdular. Amaçları sendikalaşarak pandemi döneminde iyice zorlaşan çalışma koşullarını değiştirmek.

İhtiyaç olmasına rağmen ataması yapılmayan öğretmenler Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yük olarak görülüyor ve özel sektöre mahkum ediliyorlar. Güvenceli çalışma koşullarından, özlük haklarından, mesleki saygınlıktan yoksun çalışmak zorunda bırakılan öğretmenler, özel sektörde sömürüyü yasal hale getiren eğitim politikalarının altında eziliyorlar. Özel Eğitim Kurumları genel adıyla okullar, dershaneler, yetiştirme kursları, hizmet içi eğitim merkezleri, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri olarak eğitim veren bu kurumlar, karlı ticarethanelere dönüşmüş durumda. Sermayenin istekleri doğrultusunda kanunlar çıkarılarak patronlara sömürü kapılarının ardına kadar açıldığı bu alanda çalışan yüzbinlerce öğretmenin yükü pandemi koşullarıyla da katbekat arttığı biliniyor.

Özel sektördeki kurumlarda çalışan öğretmenler, önce kendi aralarında fısıltıyla başlayan insanca yaşam taleplerini yüksek sesle dile getirmeye başladılar. Taleplerini gerçekleştirebilmenin yolunun örgütlü bir mücadeleyle mümkün olabileceğine ikna olmuşlar. Bu amaçla bir süredir Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası/Girişimi adıyla çağrılar yaparak bir araya gelen öğretmenler hazırladıkları broşürde yaşadıkları sorunlar ve çözüm önerilerini kaleme almışlar. Sosyal medyada da yaptıkları çağrılara kulak verdiğimiz kadın öğretmenlerin, kolejlerde farklı, rehabilitasyon merkezlerinde farklı biçimlerde emeğinin gasp edildiğini öğrenmiş olduk. Bu hafta, dershane ayağında yaşadıkları sömürüye dair bilgi almak için sendika girişimi sözcülerinden olan Damla Topuz ile görüştük.

Kendinizi tanıtır mısınız?

Sektörde çok yeniyim. 2018 mezunu bir coğrafya öğretmeniyim. Mezun olur olmaz da kendimi emek sömürüsünün içinde buldum. İstanbul’da öğretmenlik yapıyorum. Eski adıyla dershane olan özel eğitim kursunda çalışıyorum.  Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası/Girişimi’nde yer alıyorum.

Asgari ücret teklif ediyorlar

Özel sektörde çalışan öğretmenlerin yaşadıkları sorunlar nelerdir, sendika kurma fikri nasıl oluştu?

Biz üniversitede okurken öğretmen olacağız, yeni nesilleri yetiştireceğiz diye çıkıyoruz ama dışarı çıktığımızda ilk yaşadığımız sorun iş arayışı. Uzun süreler iş aramakla uğraşıyoruz. Çok azımız ilk etapta iş buluyor. Çoğu arkadaşımız sırf tecrübe kazanmak için ücretsiz bir şekilde çalışıyor. Eğitim danışmanlığı yapmak zorunda kalıyor. Eğitim danışmanlığı, oturup veli aramak, kuruma kayıt toplamak asıl olarak. Öğretmenlik yapmıyorsunuz yani. Sonrasında öğretmen olduğunuzda şunu isteyebiliyorlar. Branşın Türkçe ama Tarih dersine de gir, Sosyal Bilgiler dersine de gir. “Zaten dışarıda Edebiyat mezunu çok fazla, sen yapmazsan başkası yapar” diye mecbur bırakılma durumları meydana geliyor. Altı gün çalışıyoruz. Akşam 7-8’e kadar çalıştığımız oluyor her gün. Sosyal hayatımız yok olmuş durumda. Eve gidince de mesaimiz devam ediyor. Veli, öğrenci, müdür arayabiliyor. Günün 24 saatini mesleğine ayırmak zorundasın. Ya da eve geldiğinde ertesi gün için ders hazırlıkları yapmak, belli belgeler doldurmak. Evde de işimiz bitmiyor.

Pandemi sürecinde mağduriyetler daha da arttı. Güvencesizlik her dönem vardı ama artık kurumlar bunu meşrulaştırmaya başladılar. Biz de mağduruz, kayıt alamıyoruz, para alamıyoruz demeye başladılar ama yalan tabi. Velinin para ödememesi gibi bir durum söz konusu değil. Bize geldiğinde ise “veliler ödeme yapmıyor, maaşınızda kesinti olacak” diyorlar. Çok arkadaşımız maaşlarını alamadı, ya da yarım maaş aldılar, ödenekle çalıştırıldılar. Kurumlar devletten ödeneği alıp kendi ceplerine attılar, bize de yarım maaş verdiler. Sigortalarımızı ödemediler, ücretsiz izne çıkarttılar. Zoom’dan yapılan dersler 24 saate yayıldı, gece gündüz ders vermek zorunda kaldık. Ama bunu yapınca da ne oluyor, zaten evde oturuyorsunuz çalışmıyorsunuz ki oluyor. Evdeki emek emek değilmiş gibi gösterilmeye başlandı. Böyle devam edince de bir patlama yaşanmaya başladı. Çünkü insanlar artık dayanamayacak noktaya geldiler. Bu durumda bir birleşme arıyorsunuz. Birbirimize ulaştık. Küçük küçük fısıltılarla başladık. Ne yapsak diye düşünürken bir dayanışma örülmesinde hemfikir olduk. Çünkü yaşanılan mağduriyetlerin sebebi bu. Bir arada olmamamız. Patronlar bizi neden bu kadar rahat sömürebiliyor, çünkü bir aradalar. Buradan çıkıp başka bir kuruma gitseniz iki patron da aynı şeyleri söylüyor. Çünkü birbirlerini tanıyorlar ve aralarında örgütlüler. Diyorlar ki şu öğretmene şu kadardan fazla maaş verme. Ya da şu öğretmen biraz sıkıntılı biri, bunu işe alma. Piyasayı da direkt onlar belirliyorlar.

Bazı arkadaşlarımız yaşadıklarını yayınladılar. Kurumlar şunu demiş “Senin adını bütün gruplara atacam kimse seni işe almayacak.” Yani örgütlü oldukları gruplar da var müdürlerin kendi aralarında. İş ilanları verilen bir grup var. Burada bir tane öğretmen “X kurumuyla görüştüm bana kötü fiyat teklif etti, şöyle davrandı” diye yayınladı. Sonra o kurumun müdürü paylaşımın altına “bize iftira atıyorsunuz; sizin adınızı bütün müdürlerin olduğu grupta paylaşacam, kimse sizi işe almayacak” diye yazdı. Adamın ismini var olduğumuz gruplarda yayınlayıp seni artık tanıyoruz dedik. Bizden sana eleman çıkmayacak, kimse seninle çalışmayacak diye ifşaladık kendi aramızda. Şöyle bir planımız var, yavaş yavaş da yapıyoruz. Kötü teklifler veren, çalışma koşulları kötü kurumların hepsinin adı var bizde. Birbirimize söylüyoruz. Bunları kara tahtaya asıyoruz. Bir iş görüşmesine gittiklerinde öğretmenler o kara tahtadan bakacaklar nereyle çalışmalıyım nereyle çalışmamalıyım diye. Müdürler de en azından düşük maaşla çalıştıramayacaklar. İfşalar da başladı. Şu an branş grupları var. İş görüşmesine giden her arkadaş oraya yazıyor görüşmenin nasıl geçtiğini. Bütün kurumların adları branş gruplarının girişinde yazıyor. Çok yeni kuruldu bu gruplar ve bir anda çok fazla insana ulaştı.

Birçok arkadaşımız da şunu yaptı, telefonda sorup fiyat teklifi aldılar, ona göre görüşmeye gittiler ya da gitmediler. İstanbul’da çok fazla kurum var. Şurada yürüsek 10 tane kurum görürüz. Hocam gel görüşelim diyor. Gidiyorsunuz, asgari ücretin altını teklif ediyor. Vaktimizi de çalıyorlar sürekli. Biz artık şunu yaptık, telefonda söylesin ne söyleyecekse. Kurumlarda geri adım atmalar var artık. Her gün ifşa edilebilirim diye uykuları kaçmaya başladı.

Bu kazanımlar sonucunda mı sendikalaşma fikri oluştu?

Geçmişte Eğitim-Sen örneğine baktığımızda, kuruluş sürecinde yaşadıkları mağduriyetler vardı. Bugün mezun olarak bir öğretmen devlete atanmak istiyor çünkü daha fazla güvencesi var. Daha iyi şartlarda daha az sürelerde çalışıyorsunuz, ek derse para alıyorsunuz. Devlet bugün daha cazip geliyor bu nedenlerle ama Eğitim-Sen’in verdiği mücadelelerden dolayı cazip bir alana dönüştü. Bugün özelin bu durumda olmasının nedeni henüz mücadele etmeye başlamamış olmamız.

Eğitim-Sen çatısı altında olmanızın önünde nasıl bir engel var?

Birbirine çok yakın alanlar gibi görünse de farklı alanlardayız devlette ve özelde çalışanlar olarak. Devlet bizi zaten tanımıyor. Dershane çalışanıyım diye sigortam öğretmen olarak ödenmiyor. Sigortada büro çalışanı olarak görünüyoruz biz. Devletin gözünde ben öğretmen değilim. Çünkü dershanelerin kapatılmasıyla beraber özel kurslar şöyle yapıyorlar. Matematik kursu açıyorlar ama bu isim altında bütün üniversite hazırlık derslerini veriyorlar. Öyle olunca da öğretmen olarak gösterilmiyorsunuz.

Sendika kurulduğunda buna dair nasıl bir çözüm yolu izleyeceksiniz?

Bir broşür hazırladık ve taleplerimiz orada yer alıyor. Mesela bizim sigortalarımız 10 ay üzerinden ödeniyor. 10 ay çalışıp sonra istifa dilekçesi imzalıyoruz. Eylül’de tekrar işe başlıyoruz. İki ay işsiziz. Ödenen paralar da maaşımız üzerinden değil asgari ücretten gösteriliyor. Çalıştığımız yerlerde yemek vermiyorlar, yol parası vermiyorlar. Devletle kıyaslandığında aslında bambaşka yerler. Dirsek temasımız var ama bu nedenlerle Eğitim-Sen ile bir arada duramıyoruz.

Kadın öğretmenlerin kıyafetine karışıyorlar

Kuruluş çalışmaları hangi aşamada?

Geçici bir yürütme kurulu oluşturuldu. Herkesin fikirlerini dile getirdiği bir kurul oldu. Geçici bir broşür hazırladık. Yol gösterici bir tüzük olarak duruyor şu anda. Kuruluş tamamlandığında daha net bir tüzüğümüz olacak. Biraz dönemin açılmasını bekliyoruz çalışmaları hızlandırmak için.

Komisyonlarınız var mı?

Çok fazla insanla temas halindeyiz. Hukuk komisyonumuz var. Sorun yaşayan öğretmenlerimizi avukatlara yönlendirebiliyoruz. Dava açma talebiyle gelen arkadaşlarımızın sürecini işletiyoruz. Bu şekilde çalışmaya başladık.

Toplumsal cinsiyet konulu çalışmalar yürütmeyi düşünüyor musunuz sendika olarak?

Birçok sektörde böyledir zaten kadın ve LGBTİ+’larla erkeklerin yaşadıkları çok farklı. İşe girdiğinde kadın öğretmenlere verilen ücret teklifiyle erkek öğretmenlere verilen ücret teklifi aynı değil. Kadına “senin ihtiyacın yok zaten, sen ev geçindirmiyorsun, baban/kocan sana bakar” diye bakıldığından, bu maaşları kabul edeceği düşünülüyor açık açık söylemiyor ama yapıyorlar. Erkek öğretmenlere çoluğu çocuğu var, ev geçindiriyor, ihtiyacı var olarak bakılıyor. Kadınların yarın öbür gün çocuğunun olma ihtimali dahi dile getiriliyor kurumlarda. Kadın öğretmenler topuklu giymek zorunda, çok açık giyinmemek zorunda, makyajını yapmak zorunda. Muhafazakar kurumlarda da tersinden zorunluluklarla karşılaşıyoruz. Erkek öğretmenlere karışan yok, istediği gibi giyinebiliyor.

Kadın öğretmenlerin erkek velilerle problemler yaşadığını söylemiştiniz….

Sınıf danışmanlıkları diye görevlendirilmelerimiz oluyor çoğu zaman. Bir sınıfınız oluyor ve o sınıfın öğrencileri ve velileri ile öğretmenler ilgileniyor. Şu algı var çalıştığımız kurumlarda. Kadınlar velilerle daha iyi iletişim kurarmış. Zaten velilerin çoğu kadın oluyormuş, kadın kadını daha iyi anlarmış, daha anaçlarmış. O yüzden sürekli öğrenci arama, veli arama işlerini yapıyoruz ve evde de devam ediyoruz gece gündüz. Bu durumlarda bir öğrencinin erkek velisi bizi rahatsız edebiliyor. Yaşayan çok fazla öğretmenimiz var. Çocuğunun durumunu sormak için arıyor ama bir süre sonra “hocam görüşelim, sana çay ısmarlayayım” gibi şeylerle karşılaşıyoruz. Ve o kişinin numarasını engelleyemiyorsunuz. Çünkü o kurumda çalışmak için veliyle muhatap olmak zorundasınız.

Feminist mücadele bir şeyleri değiştiriyor

Çalıştığınız kurumlar bu durumda nasıl bir tavır koyuyor?

Kurumdan kuruma göre değişiyor. O veliyle bir daha görüşmeyeceksiniz, görüşmeyeceğiz gibi bir tavırla henüz karşılaşmadık. Çünkü o veli o kurumun sermaye kaynağı. Ondan vazgeçemediği için “Hocam bir şey olmaz, hocam sen yanlış anlamışsın, hocam ne olacak görüşmeye devam et” deniliyor. O erkek veliyle muhatap olmaya devam ediyorsunuz. Ya da öğretmenler odasında bir kahve/çay içilecek. O kahveyi kadın öğretmen yapar, yaparız ne olacak da bütün erkek öğretmenler oturuyor. Yemek yiyip çöplerini dahi atmıyorlar, onları da hallediyoruz. Feminist mücadelenin yükselmesiyle beraber bilinç de artmaya başladı aslında. Çalıştığım kurumda bugün ben kahve yapıyorsam, yarın bir erkek öğretmen yapıyor. Ertesi gün başka biri yapmalı. Bunu sağlayabiliyoruz yaşam alanlarımızda. Birlikte sokakta, okulda nasıl erkeklikle mücadele ediyorsak, öğretmenler odasında da mücadele ediyoruz.

Erkek öğretmenin daha otoriter olduğu düşünceleriyle de karşılaşıyoruz. Sesi daha gür çıkar, sınıfta daha iyi otorite sağlar. Kadın öğretmen içinse daha kolay sindirilebilir, daha ciddiye alınmaz algısı var. Öğrencinin gözünde de bu algı yaratılıyor. O yüzden bir şey idare edileceği zaman erkek öğretmenler ön plana alınarak, kadın öğretmenler arkada tutuluyor. Orada da ikinci sınıf muamele görmüş oluyoruz. Zaten şu an yayınlanan broşürümüzde toplumsal cinsiyet bölümümüz var. Bu tür sorunları dillendirmeye devam ederek, toplumsal cinsiyet çalışmalarımızı da zenginleştireceğiz.

Arkadaşlarımızın ismi bizde saklı

Özel Okul Öğretmenleri Sendikası/Girişimi olarak öğretmenlere bir çağrı yapmak gerekli bu durumda.

Şunu söyleyebilirim. Asgari ücretin altında çalışma koşulları, sözleşmeler, güvenlik soruşturmaları, 24 saate yayılan Zoom görüşmeleri, pandemide ağırlaşan çalışma koşulları vb. mağduriyetleri çok fazla konuşuyoruz. Bunların yanında kazanımlarımız da var. Bugün bir kuruma gittiğimizde bize, veli araması da yap, gözetmenlik de yap, iki branş çalış, ayak işlerini yap gibi şeyleri diyemeyecekler kolay kolay. Çünkü karşılarında artık dik duran örgütlenmiş bir öğretmen sendikasıyla birlikte hareket eden öğretmenler görecekler. Sömürülmeye daha açık gördükleri kadın öğretmenlere düşük ücretler teklif edemeyecekler. Emeklerimiz eşit ve eşit değerlendirmek zorunda kalacaklar. Arkadaşlarımız genellikle ismim yayınlanırsa fişlenirim kaygısını çok yaşıyorlar. İnsanların işsiz kalma ihtimallerini düşündüğümüzde anlaşılabilir bir durum. Ama çekinmelerine gerek yok. Bize başvuran öğretmenlerin isimlerini koruyarak süreçleri avukatımızla ve temsilcimizle ilerletiyoruz. Kurumlar karşılarında örgütlü bir yapı görünce geri adım atmak zorunda kalıyorlar. Aslında sendikamız fiili olarak kuruldu gibi. Mağduriyetlerini dile getirerek iletişime geçen öğretmenlerin, bizlere, güvenle sırtını yaslayabileceklerini söylemeliyim. Bu şartları kabul etmek zorunda değiller. Hepimiz daha iyi bir hayatı hak ediyoruz. Hepimiz emeğimizin karşılığını almayı hak ediyoruz. Emeğimizin karşılığını almak bireysel tutumlarla mümkün olmayacak. Ancak örgütlü bir tavırla olacaktır. Kurumların bize hakkımızı vermesini beklersek daha çok bekleriz. Burada da bütün öğretmenlere iş düşüyor. Özel sektörde çalışan tüm öğretmenleri sendikamızda örgütlenmeye bekliyoruz.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
Bornova’da üretim yapan Kristal Yağ işçilerinin asgari ücrete tepkileri sert oldu. TİS masasından kalkan işçiler bir ayı aşkın süredir grevdeler. Emekçilerin market alışverişlerinde yaşadıkları adeta bir trajedi. Poşetleri neredeyse boş. Kristal Yağ Fabrikası işyeri temsilcisi Gülnaz’la görüştük.
Çalışanların yüzde 60’ını kadınların oluşturduğu fabrikada, işçiler ağır ve işçi sağlığını hiçe sayan çalışma koşulları nedeniyle sendikal örgütlenme mücadelesi yürütüyorlardı. 10 Haziran’da 145 kişinin işten atılması üzerine direnişe geçen ve sendikalarıyla da sorunlar yaşayan Esitaş işçisi kadınlarla konuştuk.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!