topun cinsiyeti, politikası

kadınların voleyboldaki bu başarısı, bedenleriyle kurdukları ilişkinin, toplumun beklediğinden farklı olabileceğini gösterdi. Bu durum, tekfirci-islamcı zihniyeti ürkütüyor. çünkü bir kadının, bedenini, nikâh bağıyla bağlı olduğu erkeğe hizmet etmek dışında, kendi eğlencesi, sağlığı ve hazzı için harekete geçirmesi; erkeklerin iktidarına büyük bir tehdit.
Paylaş:
ayşe düzkan
ayşe düzkan
ayseduzkan@hotmail.com

geçen hafta, 20 temmuz günü, futbolseverler açısından önemli bir etkinlik, 2023 fifa kadınlar dünya kupası başladı. avusturalya ve yeni zelanda’nın ortaklaşa düzenlediği kupa için “sessiz sedasız başladı” demek de yanlış olmaz.

olimpiyatlar biraz daha “demokratik”; orada bu branş erkek ve kadın futbolu olarak ayrılıyor ki kadın futbol yarışmaları ilk kez 1996 yılında yapılmış! ama fifa’da kadınlar bildiğiniz “öteki”, dünya kupası dendi mi erkekler anlaşılıyor. geçen yıl dünya kupası’nda yarı finale yükselen fas’ın bu yıl kadın takımı da kupa’da. kadınlar dünya kupası, ilk kez 1991 yılında düzenlenmiş.

bu basit özetin ardında nasıl mücadelelerin olduğunu tahmin etmek güç değil. cnn tarafından yapılan araştırma, bu yıl kadın dünya kupası’na katılan oyuncuların geçen yıl dünya kupası’na katılan erkek oyuncuların kazandığının yaklaşık dörtte birini kazanacağını söylüyor.

futbol izleyicilerinin önemli bir kısmı, erkek futbolunun daha sert olduğunu ve bunun izleme keyfini artırdığını söylüyor. ama futbolu bir endüstri haline getiren şey, izlenme keyfi -ve oyuncuların bu keyfi sağlayacak ustalıkta olması- kadar bahisler vb; paranın döndüğü, katlandığı ortamlar.

sergen yalçın yönetimindeki beşiktaş’ın hem şampiyonluğu hem de kupayı aldığı 2020-2021 sezonunda kadın futbol takımı da şampiyon oldu ve taraftardan büyük ilgi gördü. ama teknik direktörün bahar özgüvenç olduğunu bilen az! kadınların, futbol izlemesinin bile şaşırtıcı bulunduğu yılların çok uzakta olmadığı düşünülürse, bunlar güzel gelişmeler. ayrıca yine beşiktaş’ın futbol altyapı ve kadın futboldan sorumlu futbol a.ş. yönetim kurulu üyesi fırat fidan’ın dediğine göre, kadın futbolunda bütçeler ona katlanmış![1]

fas kadın futbol takımı (fotoğraf: gavin barker)

sultan etkisi

bütün bu gelişmelerde kadın voleybolunun payı büyük. türkiye a milli kadın voleybol takımı’nın dünya birincisi olması, ne bileyim, galatasaray’ın liverpool’u yenmesi gibi bir “mucize” değil. geçtiğimiz 10-15 yıl boyunca türk takımları kadın voleybolunda önemli başarılar kazandı. sadece adları futbolla anılan istanbul kulüpleri değil, onlardan daha fazla eczacıbaşı, vakıfbank gibi kulüpler bu başarıyı adım adım inşa ettiler. eczacıbaşı’nın voleybolu şirketin kurumsal kültürünün parçası haline getirdiğine, personelin maçlara otobüslerle birlikte gittiğine, tribünlerde müdürle aşçının yan yana, aynı atkı ve önlükle, tigers adlı taraftar grubunun parçası olarak tezahürat yaptıklarına tanık oldum.

kadınların voleyboldaki bu başarısı, spor alanında onlara yer olduğunu ve bedenleriyle kurdukları ilişkinin, toplumun onlardan beklediğinden farklı olabileceğini gösterdi. daha fazla kız çocuğu spor yapıyor, spor yapmayı hayal ediyor…[2] başlı başına bu ilişki, spor sırasında giyilen kıyafetlerden falan bağımsız olarak, tekfirci-islamcı zihniyet ve onun –akit vb- en lümpen temsilcilerini ürkütüyor. çünkü hangi yaşta olursa olsun bir kadının, bedenini, nikâh bağıyla bağlı olduğu bir erkeğe hizmet etmek dışında, kendi eğlencesi, sağlığı ve hazzı için harekete geçirmesi; gücünü ve enerjisini, başta o erkek olmak üzere ailesine hizmet etmek yerine bu iş için harcaması; daha sağlıklı, daha mutlu, daha güçlü olmak için yorulması, erkeklerin iktidarına büyük bir tehdit. iran’da, islam devrimi’nden sonra, kadınların stadyumda futbol maçı izlemesinin bile yasaklandığını, giysileri hicap kurallarını ihlal etmemesine rağmen futbolu hem oynamaları hem de izlemeleri için uzun mücadeleler verildiğini hatırlatayım. mesele, giysilerden çok fiziksel ve ruhsal güçlenme, bence. nitekim islamcıların milli tekvandocu kübra dağlı’yı hedefe koyması için onun ebrar karakurt’a destek veren bir twit atması yetti.

bizde olmaz öyle şeyler!

lgbti+’lar bu kadar hedefe konmuşken ebrar karakurt’un cinsel yönelimini dillerine dolamamaları imkânsızdı. burada bir parantez açmak ve bireylerin başarısının/yükselmesinin kadınlar ve lgbti+’lar için farklı sonuçlarını tartışmak istiyorum. bir kadının herhangi bir alanda ilk olması, başarı kazanması, belki kız çocukları için rol modeli oluşturmasını sağlayabiliyor; ama dünyanın ufak bir farkla çoğunluğunu oluşturan kadınların bir alanda ancak kolektif olarak var olmaları toplumsal bir değişikliğe yol açıyor. çünkü kadınlar sömürülüyor, baskı altında ama kadın olmak “yasak” değil. eşcinsel ya da trans olmaksa yasalarda olmasa bile toplumsal yapı içinde “yasak”; dolayısıyla bir eşcinselin ya da transın veya toplumun çekirdeği olduğu varsayılan ailelerden bir tane daha kuracak hetero-cis kimliğe sahip olmayan bir bireyin, bunu açıkça ifade etmesinin ya da görünür hale getirmesinin o bireyi aşan bir toplumsal etkisi oluyor. mabel matiz’in, elle style awards ödül töreni’nde, “ödülümü varlıklarını korkusuzca haykırmaya devam eden ve bu anlamda cesaretleriyle bana her zaman çok büyük ilham olan, türkiyeli lgbti+’lara armağan ediyorum” demesi bile olağanüstü bir etki yaptı, kimilerini kudurttu. ebrar karakurt gibi dünya çapında tanınan, başarılı bir sporcunun heteroymuş gibi yapmamasının etkisi tabii ki büyük.

bütün bunlar bir yana, tayyip erdoğan takımı en kalbi duygularıyla tebrik ettiğini açıkladı; gençlik ve spor bakanı osman aşkın bak da benzer ifadelerle kutladı, oyuncularla gurur duyduğunu söyledi. tabii misvak’tan, yeni akit’ten bu açıklamalarla ilgili ses çıkmadı. ifade özgürlüğüne saygılarından herhalde!

…“kahraman türk kadınları” bugün aynı anlama gelmiyor! bugün, türküyle, kürdüyle, ermenisiyle, arabıyla kadınlar, 6284 için mücadele veriyor mesela! filenin sultanları, onlara güç verdiği için muhteşem ve anlamlı. onlar, yoksul, sıradan kızların kahramanı, hedefi, hayali…

militarizmin harcı olarak milliyetçilik

kız çocuklarına dönmek istiyorum. bugünlerde filmiyle çok gündemde olan barbie, malum, bir oyuncak bebek olmanın ötesinde, bir kültürel ikon. abd’de ortaya çıktı, birçok akımdan etkilendi, bütün dünyaya yayıldı. bu bebek hakkında yapılan araştırmalardan birini yürüten abd’li eva maria rey pinto, ulaştığı bazı sonuçları geçtiğimiz günlerde twitter hesabında paylaştı.[3] bu verilere göre 1989-2002 yılları arasında abd ordusu ile barbie’nin üreticisi mattel arasında bir anlaşma yapılmış. barbie’nin çeşit çeşit kıyafeti herkesin malumudur; bu anlaşma sonucunda askeri üniforma giyen barbieler piyasaya sürülmüş. bebeklerin kutularında bu konuda bir açıklama olmasa da barbie’lerin saçlarından giysilerine kadar her konuda pentagon karar mekanizmalarında yer almış.

daha ilginci, bu bebekler esas olarak dünyanın her yerindeki abd askeri üslerinde satılmış; yani işgalci askeri personelin çocuklarına, doğdukları andan itibaren militarizmin etkisinde büyüyen çocuklara! zamanlama da çok ilginç; barbie’nin cinsiyetçi rollere fazla bağlı olduğu için satışının düştüğü, pentagon’un da, kadın askerlerin kadınlıktan uzaklaştıkları yönünde eleştirilerle karşılaştığı bu tarih aynı zamanda, reel sosyalist sistemin yok oluşuna, abd’nin dünyanın tek jandarması haline gelmesi sürecine rast geliyor! bu kadar mı denk düşer, değil mi? şunun da altını çizmek istiyorum; barbie, cinsiyetçi rollere bağlı olduğu için eleştirilmesi üzerine, asker oluyor!

militarizm, her şeyden önce savaş endüstrisi ve ordu demek. ama insanları, kendilerini hiç ilgilendirmeyen konular için ölmeye, öldürmeye ikna etmek, ülkenin kaynaklarının bu işlere ayrılmasını kabul etmelerini sağlamak, belli bir ideolojik inşayı gerektiriyor. milliyetçilik o inşanın çimentosu. 

türkiye milli futbol takımı’nın üçüncü olduğu 2002 dünya kupasını hatırlayanlar vardır. rüştü rençber’in kalede olduğu, ilhan mansız’ın iki gol attığı güney kore maçını da… bu üçüncülük, türkiye’nin dünya kupası’nda elde ettiği en büyük başarıydı, daha sonra da öyle kaldı ve büyük bir coşkuyla kutlandı. ama o kutlamalarda milliyetçi vurgular, a milli kadın voleybol takımı’nın birinciliğinde olduğu kadar yüksek değildi. kadın oyuncuların kendileri de ödülü kahraman türk kadınlarına armağan ediyor. kemalizmin kadınlarla ilgili tasavvurunu tartışmak hem gereksiz hem de bu yazının sınırlarını aşıyor. ama mustafa kemal’in, işgale karşı mücadeleden yeni çıkmış bir ülke koşullarında, o savaşa katkıda bulunmuş, bulunmamış kadınları taltif etmek üzere başvurduğu bir ifade, yani “kahraman türk kadınları” bugün aynı anlama gelmiyor! bugün, türküyle, kürdüyle, ermenisiyle, arabıyla kadınlar, 6284 için mücadele veriyor mesela! filenin sultanları, onlara güç verdiği için muhteşem ve anlamlı. onlar, yoksul, sıradan kızların kahramanı, hedefi, hayali… ve kadınları “saygı duyulacak kahramanlar türkler”, “evlenilecekler”, “eğlenilecekler”, “her şeyi yapmanın mubah oldukları” diye kategorize edenler, güçleri yettiğinde lgbti+ onur yürüyüşleri’ni de tehdit ediyor! diyeceklerim bu kadar.


[1] https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/kadin-futbolunda-butceler-10a-katlandi-42198234

[2] ebrar karakurt’un kendi adını taşıyan voleybol akademisini de anmadan geçmeyeyim.

[3] https://twitter.com/eva_rey_pinto/status/1680999171992502277?s=20

manşet fotoğrafı: ntv spor

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!