Toz Bezi: Kadın dayanışmasının sınıfı

Tüm bu filmlerin bir ortak noktası da –aslında gerçek hayattaki gibi- başrol oyuncusu kadınların yanında mutlaka dertlerini tasalarını paylaştıkları evdeki erkeğe ya da işyerindeki patrona karşı dayanışma gösteren kadın arkadaşlarının varlığıydı.
Paylaş:

Kadınların işçi sınıfına katılma biçimlerine ilişkin filmler 60’lardan itibaren Yeşilçam sinemasında kendine yer buldu. 1967 tarihli Karanlıkta Uyananlar, fabrika çeperlerinde kurulan ilk gecekondulardan işe giden kadın ve erkek işçileri anlatırken bir sınıf panoraması çiziyordu. 70’lere gelindiğinde Lütfü Akad’ın yönetmenliğini yaptığı GelinDüğünDiyet üçlemesinde, kadınların işçi sınıfına ve sınıf mücadelesine katılım hikâyelerinde Hülya Koçyiğit başroldeydi. Tüm bu filmlerde gecekondulardaki kadınların ücretli emek gücüne yani işçi sınıfına dâhil oldukları üretim mekânları büyük fabrikalardı. 1979 tarihli Almanya Acı Vatan’da ise Almanya’da daktilo üreten bir fabrikanın üretim bandında –Charlie Chaplin’in Modern Zamanlar filminde üretim bandına kapıldığı kült sahneyi andırır biçimde- tümüyle makinelerin uzantısı haline gelen işçi kadınların çalışma koşulları ile anlatılıyordu göçmen Türkiyeli kadınların Almanya’da işçi sınıfına dâhil oluşları.  

Dayanışmacı kadın arkadaşlar

80’lerde yükselen feminist hareketin etkisiyle kadınların ev ve aile baskısı karşısındaki mücadeleleriyle işçi sınıfına dâhil oluş biçimleri arasındaki ilişkiyi ele alan filmler gündeme geliyordu. Müjde Ar’ı Fahriye Abla’da, kentin eski mahallesinde lümpen proletaryanın parçasıyken bir tekstil fabrikasında işçi olarak çalışmaya başlayıp, ailesiyle inşa ettikleri gecekonduya yerleşip, aşkını bu “özgürleşme” içinde yaşamaya karar vermesiyle izledik. Birkaç yıl sonra yine Müjde Ar’ın oynadığı Aaah Belinda’da ise -komedi filmi sayılmasına rağmen- apartman dairesinde oturan beyaz yakalı işçi kadınların, yıpratıcı iş koşullarını ve evdeki erkek baskısını gecekondularda oturan mavi yakalı işçi kadınlardan hiç de az yaşamadıklarını gördük. Tüm bu filmlerin bir ortak noktası da –aslında gerçek hayattaki gibi- başrol oyuncusu kadınların yanında mutlaka dertlerini tasalarını paylaştıkları evdeki erkeğe ya da işyerindeki patrona karşı dayanışma gösteren kadın arkadaşlarının varlığıydı.

Fahriye Abla’dan yaklaşık otuz yıl sonra, 2015 tarihli Toz Bezi’nde* ise Nesrin (Asiye Dinçsoy) ile Hatun’un (Nazan Kesal) güvencesiz, her an işsizlik tehdidi altında ev işçisi olarak çalıştıklarını görüyoruz. Nesrin’in kocası işe girmek yerine kızları Asmin ile Nesrin’i terk etmiş, Hatun’un kocası Şero ise sürekli iş değiştiren, en son bir kahvede garsonluk yaparken hep şikâyet eden ve evin bütün yükünü Hatun’un sırtına yıkan bir adamdır. Altlı üstlü bir gecekonduda oturan Nesrin ve Hatun kiracıdırlar. 2010’larda artık gecekondularda yaşayan işçi sınıfının, ilk nesil gecekonduları inşa eden ve güvenceli işlerde çalışma olanağı bulan işçilerin kiracısı olduklarını görürüz. Nesrin evden giden kocasının dönmeyeceğini fark ettiğinde evinde çalıştığı psikolog kadın, güvenceli maaşlı bir iş bulduğunda kocasına ihtiyaç duymadan kızı Asmin’le daha mutlu olacağını söyleyip modernizmin klişeleriyle Nesrin’e umut verirken, kendi hayatını örnek göstermektedir.

Neoliberal çağda kadınlara güvencesiz işler

Toz Bezi’nde Nesrin’in çaresizce film boyunca kuaförde pedikürcülükten bir mağazada satış elemanlığına, sigortalı çalışmak için gösterdiği çabanın hiçbir karşılık bulmaması, aslında 2000’lerin Türkiye’sinde eğitimsiz kadınların işçi sınıfına dâhil olma biçimlerinin güvencesiz, sigortasız, düşük ücretli ve tek başına yaşamayı mümkün kılmayacak koşullarda gerçekleştiğini gösteriyor.

60’ların, 70’lerin, 80’lerin filmlerinde, kadınların güvenceli maaşlı işlerle işçi sınıfına dâhil olmasıyla patriyarka karşısında özgürlük adımlarının önünün açılacağını anlatan hikâyeler vardı. Oysa artık neoliberal çağda, güvenceli maaşlı çalışma olanağı bulamayan Nesrin gibi kadınların, tabir yerindeyse hayırsız kocalarının eve dönüşünü dört gözle beklemek zorunda kalıp patriyarkaya mahkûm olmakla, aç açıkta sokakta küçük kızıyla bir başına yaşamaya çalışmak arasında tercih yapmak durumunda kalma hikâyelerini izliyoruz. Ve bu dönüşümü Toz Bezi, sloganlaştırmadan, ajitasyon çekmeden, bütün acıtıcılığı ve gerçekliği ile anlatıyor bize…

Nesrin film boyunca bir yandan evi terk eden kocasının dönmesini bir yandan da maaşlı sigortalı düzenli bir iş bulabilmeyi umut ediyor. Kızı Asmin’i beraberinde, temizlik yaptığı evlere götürürken onca saat çalışmasına rağmen ekmek peyniri bile gizli gizli yediğine şahit oluruz. Çalıştığı evde işveren kadının misafirinin “Karslıysan Çerkez’sindir” demesinin ardından, işverenin de oturduğu üst sınıf mahalledeki apartmanlarına bir “Diyarbakırlının” taşınmış olması nedeniyle gösterdiği şaşkınlık karşısında Hatun, Kürt olduğunu saklama ihtiyacı hisseder. Nesrin’in evi terk eden kocasını sormak için gittiği hemşerisi Kürt erkeğin şantiyede inşaat işçisi olması aslında bir bütün olarak göçle gelen Kürt işçi sınıfı içinde güvencesiz çalışmanın yaygınlığını gösteriyor. Nesrin ile Hatun’un maaşlı sigortalı iş başvurusunda Hatun’un nerelisiniz sorusuna Çerkez’im diye cevap verme ihtiyacı duyması da yine istihdamda Kürtlere ilişkin ayrımcılığın yaygınlığına işaret ediyor. 

Dayanışmanın ulusal ezilmişlik bağı

Nesrin, kızı Asmin ile bir başına hayatı sürüklemeye çalışırken, evin kirasını ödeyemeyip elektriği kaçak bağlarken, küçük burjuva özgür kadın psikoloğun Nesrin’e düzenli maaşlı iş bularak dayanışma gösterme vaatlerinin vardığı yer, ilkokul mezunu Nesrin’e “sen dışardan lise mi okusan” demek olur! Çekmeceleri yeterince temiz bulmadığı için “yüz verince tepemize çıkıyorsunuz” diye Nesrin’i azarlayan diğer işveren kadının ise kocası terk ettiği için işe ihtiyacı olduğunu ağlayarak söyleyen Nesrin’e verdiği tepki sadece sırtını dönüp gitmek oluyor. Bu sırada kahvesini içerken Hatun’u yanına çağırıp oturtma “tevazuunu” gösteren işveren kadının ise, Hatun’un o istememesine rağmen onun kızının evinde de çalışmayı kabul etmesi karşısında verdiği tepki, hem perdeleri yıkayıp hem gümüşleri parlatıp hem de diğer işleri aynı günde yapmasını isteyerek onu cezalandırmak oluyor.

Tartışsalar da küsseler de Nesrin bu süreç boyunca sadece Hatun’da destek ve dayanışma bulabiliyor. Belki de tam da bu yüzden tüm umutlarının tükendiği bir anda çaresizce, Hatun’un elinden tutarak pazara giden kızının arkasından bakarken (Nesrin rolündeki Asiye Dinçsoy’un gözlerinden yansıyan çaresizlik, Umut filminde Yılmaz Güney’in umutsuzca yere çömelip ölen atına baktığı sahneyi hatırlatıyor), Hatun’un kızı Asmin’i de aynı kendisini bırakmadığı gibi yalnız bırakmayacağını biliyor. Filmin sonunda Hatun kocasının itirazına rağmen Asmin’e sahip çıkıp kadın dayanışmasının bir sınıfı olduğunu tekrar gösterirken kendisinin de Kürt olduğu için Asmin’e iyi bakacağını söylemesi dayanışmanın ulusal ezilmişlik bağını da ortaya koyuyor aslında…  


* Yazı feci halde spoiler içerecek ama filmin 2015 yapımı olduğu düşünülürse bu çok da sorun yaratmaz sanırım.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!