Turizm Sektöründe Kadın İstihdamı

Turizm sektöründe kadın emeği yaygın bir biçimde kullanılıyor. Bu sektörde düşük ücret, uzun çalışma saatleri ve sağlığı tehdit eden koşullarda cinsel tacize karşı korumasız bir biçimde çalıştırılan kadınların çoğu sendikasız. İlkay Üremiş Kiril araştırdı.
Paylaş:
İlkay Üremiş Kiril*

Turizm sektöründe kadın emeği yaygın bir biçimde kullanılıyor. Bu sektörde düşük ücret, uzun çalışma saatleri ve sağlığı tehdit eden koşullarda cinsel tacize karşı korumasız bir biçimde çalıştırılan kadınların çoğu sendikasız. İlkay Üremiş Kiril araştırdı.

Turizm sektörü mevsimsel bir karaktere sahiptir. Turist talebi yılın belli zamanlarında (Mayıs-Ekim) artmakta, dolayısıyla turizm faaliyetleri de bu zaman diliminde yoğunlaşmaktadır. Mevsimsellik, sektörün istihdam yapısını ve çalışma koşullarını belirlemektedir ve bu durum işçiler açısından güvencesizlik yaratmaktadır. Yapılan alan araştırması göstermektedir ki, turizm sezonu bittiğinde turizm emekçisi kadınlar vasıf gerektirmeyen geçici, kayıt dışı ve güvencesiz işlerde çalışmakta ya da işsiz kalmaktadırlar (Kiril, 2020).

Ekonomik kriz dönemleri, doğa ya da siyasi anlaşmazlıklardan doğan şiddet olayları gibi siyasi ve ekonomik koşullar ülkede güvensizlik ortamı yarattığı için turist sayısında azalmaya neden olmaktadır. Buna göre turist sayısının yoğun olduğu zamanlarda niteliksiz ya da düşük nitelikli işgücü kıtlığının giderilmesine yönelik istihdam edilecek, turist sayısının azaldığı zamanlarda kolayca işten çıkarılabilecek işgücü arayışında göçmen işçilerin yanı sıra kadın işçiler vazgeçilmez bir yedek işgücü kaynağı oluşturmaktadır. Yedek işgücü kaynağı olarak kadın işçiler, turizm sektörünün yoğun rekabet ortamında işverenlerin emek üretkenliğini arttırma, ücretleri emek gücü değerinin altına düşürme, mevcut işgücü üzerinde baskı kurma ve bunlarla birlikte üretim sürecinde korumasız, uysal ve esnek bir işgücü kaynağı arayışında en ideal çözümü oluşturmaktadır.

Cinsiyete dayalı ayrışma

Turizm sektörü gerek sunduğu hizmetler açısından gerekse bu hizmetlerin gerektirdiği emek gücünün niteliği açısından cinsiyete dayalı ayrışmanın gözlemlendiği bir sektördür. Bu bağlamda turizm sektöründe işler kadın işi ve erkek işi olarak yatay ve dikey biçimde ayrışmaktadır. Kadınların turizm sektöründe yoğunlaştığı işler genellikle toplumsal cinsiyet rolleri ile belirlenmiş ve kadının hane içindeki yaptıkları işlerin bir uzantısı olarak kadına özgülenmiş temizlik, karşılama, servis vb. işlerdir. Turizm sektöründe çoğunlukla vasıf gerektirmeyen işlerde istihdam edilen kadın işçiler aynı zamanda üretim noktasında hiyerarşinin alt kademelerinde yer alırlar. Genellikle karar verici pozisyonlarda erkek işçiler istihdam edilmektedir, kadın işçiler çeşitli engeller sebebiyle karar verici yönetici pozisyonlara gelememektedirler. Bu sebeple kadınların en az istihdam edildiği alanlar yönetim kademeleridir. Bu bağlamda turizm sektörünün istihdam örgütlenmesinde rol oynayan ataerkinin bir yansıması olarak kadınlara fiziksel güçsüzlük, derleyici ve toparlayıcı olma, dikkatli ve sabırlı olma, güzel ve bakımlı olma gibi cinsiyetlendirilmiş özellikler yüklediğini ve bu özelliklerin turizm sektöründe kadınlardan beklenen işleri de şekillendirdiğini söyleyebiliriz. Aynı zamanda ataerki kadınları uysal, dikkatli, sabırlı olma gibi özellikler üzerinden tanımlar. Ancak bu özellikler sermaye tarafından içselleştirilerek işgücü piyasasında kadın işinin özellikleri olarak değerlendirmektedir ve dolayısıyla tüm bunlar kadın emeğini değersizleştirmektedir.

Burada mola olmaz

Ataerkil ideoloji kadın ve erkekleri, toplumsal cinsiyet rolleri perspektifinde, kadın ve erkeklere özgülenmiş departmanlara yerleştirirken aynı zamanda turizm sezonu sonunda ilk işten çıkarılacakların kimler olacağını da belirlemektedir. Burada ataerkil ideolojinin “eve ekmek getiren erkek” klişesinin etkili olduğu görülmekte ve bu bağlamda turizm sezonu sonunda ilk işten çıkarılanlar kadın işçiler olmaktadır. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta, burada tek başına ataerkil ideolojinin etkili olmadığı, aynı zamanda sezon sonunda otellerin kapanması ile oluşabilecek ağır işlerin yapılabilmesi için işverenin erkek işçileri üretim sürecinde daha fazla tutup çalıştırmaya ve sömürmeye yönelik isteği daha etkili olmaktadır. Dolayısıyla turizm sektöründe gözlemlenen cinsiyete dayalı ayrışma bir yandan erkekler üzerinde sömürü derecesinin artmasına diğer yandan kadınların düşük ücretli ve savunmasız bir işgücü kaynağı olarak istihdam edilmesine neden olmaktadır. Son tahlilde, turizm sektöründe kadın emeğine artan talebin arka planında, artı-değer oranını arttırmak ve sermaye birikiminin devamlılığını sağlamak yatmaktadır.

Turizm sektöründe özellikle kat hizmetleri departmanında yoğunlaşan kadın işçiler turist talebinin artmasına bağlı olarak artan iş yoğunluğu nedeniyle işlerini yetiştirebilmek için öğle yemeklerini yiyememekte, molalarını kullanamamaktadırlar. Kat hizmetlerinde çalışan Begüm’ün “ne molası, hk’da mola olmaz” ifadesi, bu durumu özetler niteliktedir. Dolayısıyla bu işçiler yasal çalışma süresi olan günlük 8 saatten daha fazla sürelerde çalışmaktadırlar.

Asgari ücret bankadan geri kalan elden

Kadın işçilerin turizm sektöründe karşılaştıkları bir diğer ayrımcılık da ücret eşitsizliğidir. Sektörde ücret dağılımda etkili olan statüsel farklılık, erkek işçilerin çoğunlukla yüksek ücret düzeyine sahip kadrolarda, kadın işçilerin ise daha düşük ücret düzeyine sahip kadrolarda istihdam edilmesine neden olmaktadır. Kadın işçilerin işgücü hiyerarşinin en alt kademelerinde, erkek işçilerin ise işgücü hiyerarşinin en üst kademelerinde yer alması, kadınların erkeklere oranla daha az ücret almalarına neden olmuştur. Örneğin temizlik departmanında en yüksek ücreti alanlar temizlik departman müdürü, ardından temizlik departman şefi, ardından işçi kadınlar gelmektedir. Turizm sektöründe dikey ayrışmanın bir yansıması olarak, genellikle departman müdür ve şeflerinin erkek işçilerden, çalışanların ise çoğunlukla kadın işçilerden oluşması ücret farklılığını ortaya koymaktadır.

Benzer bir durum otelin diğer departmanları için de geçerlidir. Turizm sektöründe düşük ücret düzeyinde çalışan kadın işçilerin bazı durumlarda bu ücretlerini dahi düzenli olarak alamadıkları ya eksik aldıkları ya da hiç alamadıkları gözlemlenmiştir. “Butik bir otelde çalışırken hem paramı alamama paramın yenmesi, iki maaşımın kalması hem de kayıt dışı çalıştığım oldu.” (Sibel, Aşçı). Turizm sektöründe ücretler açısından sorun oluşturan bir diğer konu da ücretlerin ödenme biçimidir. Bir firmanın temizlik görevlisi olan ve otelin işçi talep ettiği sürelerde geçici işçi olarak gidip otellerde kat hizmetlisi olarak çalışan katılımcı Begüm bu durumu şu sözlerle ifade etmektedir “Ücretimizi otel firmaya ödüyor firma da bize ödüyor. Firma ücreti bankaya yatırıyordu kalanı da elden veriyordu. Asgari ücret bankadan geri kalan elden…”. Buna göre işçinin maaşının asgari ücret kısmını bankaya yatırıp geri kalan kısmı elden veren işveren, işçinin gerçek maaşını gizleyerek bordroda asgari ücret gösterip çalışanın primini bunun üzerinden yatırmakta ve vergi kaçırmaktır. Dolayısıyla turizm sektöründe sık gözlemlenen bu ücret ödenme biçimi usulsüzlüğe dayanmakta ve çifte bordro olarak adlandırılan bu yöntem suç teşkil etmektedir.

İş sağlığı ve güvenliği açısından riskli

Turizm emek sürecinde gözlemlenen cinsiyete dayalı ayrışma cinsiyete özgü sağlık ve güvenlik risklerini de beraberinde getirmektedir. Turizm sektöründe iş kazası ve meslek hastalığı riskinin yüksek olduğu departmanlar genellikle kadın işçilerin yoğunlaştığı departmanlardır. Örneğin, temizlik departmanında çalışan kadınlar temizlik işinin bir gereği olarak bazı deterjanları kullanmakta ve bazı kimyasal maddelere maruz kalmaktadır. Bu durum burada çalışan kadın işçiler açısından tehlike yaratmaktadır. Temizlik departmanında çalışan kadın işçilerin, deterjanları birbirine karıştırılarak kullanılması ölüm ile sonuçlanabilecek son derece tehlikeli bir durum yaratmaktadır. Turizm sektöründe garson olarak çalışan Can’ın şu gözlemi bu durumu açıkça ortaya koymaktadır: “HK departmanında çalışan işçiler personel havalandırmasının olduğu kısımda karıştırılmayacak iki deterjanı karıştırmış ve o zamanlar hatırladığım 60 kişi hastanelik olmuştu…” Bunun yanı sıra turizm sektöründe temizlik işçisi kadınlar, kimyasal maddelerin uzun süreli cilde temas etmesi ile kadın işçinin elinde tahriş ve cilt hastalıklarının oluşması, kimyasal maddelerin solunması durumunda ise solunum yolu hastalıkları gibi risk ve tehditlerle karşı karşıyadır. İş yoğunluğu sebebiyle günlük neredeyse 35-40 odayı temizlemek durumunda kalan kadın işçiler işin bir gereği olarak oda içersindeki yatakların kaldırılıp indirmekte ve temizlik sürecinde sürekli eğilip-kalkılmakta, ağır eşyaları kaldırmakta ve dolayısıyla bu durum temizlik işçisi kadınları kas ve iskelet sistemi hastalıkları riskine daha açık hale getirmektedir. Nitekim temizlik departmanında çalışan kadınların bu işe başladıktan sonra bel fıtığı, bel kayması gibi hastalıklara yakalandıklarını yapılan alan araştırması göstermektedir (Kiril, 2020). İş kazası riskinin yüksek olduğu bir diğer bölüm de yiyecek ve içecek departmanının mutfak kısmıdır. Aşçı olarak çalışan Sibel yaşamış olduğu iş kazasını şu sözlerle ifade etmektedir: “Çalıştığım otelin mutfak kısmında iş kazası yaşadım. Otel mutfak bölümünde giyilmesi için özel tasarlanan altı kaymaz terlik vermesi gerekirken vermedi. Beni öyle çalışmak zorunda bıraktı. Mutfak fayans ve çok kaygan. Ben de kaydım düştüm. Ben kendi imkanlarımla hastaneye gittim ama işimi kaybederim korkusuyla iş kazası raporu yazdırmadım. Çok pişmanım…” (Sibel, Aşçı)

İşe alımda cinsiyetçilik

Turizm sektörü bir yandan düşük maliyetli bir hizmet sunumu arz ederken diğer yandan da tüketici zevklerine de hitap edecek yüksek kalitede hizmet sunumu da arz eder. Hizmet sunumu sürecinde emek müşteri ile yüz yüze etkileşim halindedir. Bu sebeple işveren hem hizmet kalitesini hem de müşteri memnuniyetini arttırmak amacıyla, çalışanların davranış ve görünümleri üzerinde tahakküm kurmaktadır. Özellikle kadın işçilerin işe alınma sürecinde ve hangi departmanda çalışılacağının belirlenmesi noktasında fiziksel görünüş gibi cinsiyetlendirilmiş özellikler belirleyici olmaktadır. Barista olarak çalışan Deniz’in şu ifadeleri bu durumu açıkça ortaya koymaktadır: “Görünüşe dikkat ediyorlar. Çok önemli kadınlarda. Mesela çok donanımlı insanları önerdik ancak sadece kilosu 80 üzerinde diye almadılar. Ama çok iyi Almancası var, donanımlı, eğitim seviyesi çok yüksek ama almadılar. Biz bu kiloyla bunu nereye koyacağız dediler. Onun yerine böyle çıtı pıtı güzel sarışın kızları aldılar. Mesela bizden de süslenmemizi, bakımlı olmamızı istiyorlar. Makyaj yapmazsak bugün solgun görünüyorsun diyorlar…” İşveren turizm emek sürecinde, emeğin nasıl davranması, nasıl görünmesi gerektiği vb. üzerinde denetim uygulamakta bu bağlamda işverenin ihtiyaç ve istekleri üzerine şekillenen işçinin fiziksel görünümü, davranışları bir değer yaratma aracına dönüşmektedir. Turistlerle yüz yüze iletişimin olduğu servis, karşılama gibi alanlarda kadınların fiziksel görünümleri belirleyici olması işçinin fiziksel görünümü, davranışlarının vb. kendisi üzerinde hâkimiyet kuran bir güç oluşturması işçinin kendi doğasına yabancılaşmasına neden olmaktadır.

Cinsel taciz

Turizm sektöründe kadın işçilerin sıklıkla karşılaştıkları bir diğer sorun da gerek çalışanlar gerekse müşteriler tarafından uğradıkları tacizdir. Müşterilerin ise kadın çalışanları sık sık rahatsız ettiği yapılan alan araştırmasında bulgulanmaktadır. Resepsiyon bölümünde çalışan Bade bu durumu şu sözlerle ifade etmektedir: “Kadın olmaktan kaynaklı olarak erkek misafirler kartvizitlerini bırakıyorlar ya da işte akşam işiniz kaçta bitiyor gibi şeyler söylüyorlar. ‘Çalışıyorum ben, ajans böyle şeyleri uygun karşılamıyor, bu durum bizim için yasaktır’ diyorum. Normalde ben sizle niye kahve içeyim ki der sinirlendiğim için daha farklı bir tepki veririm ama bu tarzda yaklaşamıyorsun, ajans istemiyormuş gibi davranmak zorunda kalıyorsun…”

Yaşanan taciz karşısında yönetimin kadını koruyup kollayıcı bir tepki göstermesi bir yana turizm sektöründe yöneticilerden bazılarının terfi, kadro ya da tam zamanlı sözleşme vaadi ile kadın işçileri taciz ettiği gözlemlenmiştir. Garson olarak çalışan Gülcan buna dair gözlemlerini şu sözlerle aktarmaktadır: “Evli şef kızlara düşkündü. Sabahları kız erkek karışık denize giderlerdi kim onunla denize gittiyse o, o sene mutlaka kadroya kalırdı…” Bu durum ne yazık ki turizm sektöründe çalışan kadın işçilerin cinsel tacize karşı korumasız olduklarını göstermektedir.

Son tahlilde turizm sektöründe çalışan kadınlar, düşük nitelikli işlerde, düşük ücretlerle, insanlık dışı çalışma hızında, uzun çalışma sürelerinde, sendikasız, güvenlik ve sağlık riskinin yoğun olduğu, cinsel tacize karşı korumasız ve baskıcı bir emek disiplini altında çalışmak durumunda kalmaktadırlar. Kadınların turizm sektörünün kötü çalışma koşullarına razı olmalarının nedeni, üretim araçları mülkiyetine sahip olamayan kadınların sınıfsal konumları gereği yaşamlarını devam ettirebilmek için emek gücünü satmak zorunda kalmalarıdır. Hayatta kalmanın bir zorunluluğu olarak, kadın işçiler kendilerine dayatılan koşullarda çalışarak yaşamlarını sürdürmekten başka bir seçeneğe sahip değillerdir. Kadınların emek güçlerini satarak elde ettikleri gelire ne kadar bağımlılıkları artarsa sermayenin de kadınlar üzerinde sömürü derecesi bir o kadar artmaktadır. Nitekim kapitalist toplumun temeli bu sömürü ilişkisine dayanmaktadır. Gerek toplumsal yaşamda gerekse işgücü piyasasında, kadın her zaman ağır rijit bir baskı altındadır. Bu nedenle kadınların özgür emekçiler olarak işgücü piyasasında yer alması, onların üzerindeki tahakküm ve sömürüyü ortadan kaldırmamakta yalnızca kadınlar üzerinde biçimsel bir değişikliğe neden olmaktadır.

Kaynakça

Kiril, İ. (2020). Emek Sürecinde Cinsiyet Olgusu: Antalya Turizm Sektörüne Dair Bir Çözümleme, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Denizli.

* Pamukkale Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı doktora öğrencisi

** Bu yazı, yazarın Emek Sürecinde Cinsiyet Olgusu: Antalya Turizm Sektörüne Dair Bir Çözümleme isimli tezinden derlenerek hazırlanmıştır.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Bu yazı sadece bir kitap eleştirisi değil. Hülya Osmanağaoğlu, TYÜ kuramını temel alan bir feminist mücadele ile patriyarka – patriayarkal kapitalizm – kapitalist patriyarkayı temel alan feminist mücadele arasındaki temel ayrım, gündelik hayatımızdaki erkek egemenliğini merkeze koyarak bütünlüklü bir mücadele vermek ile sermayenin gündelik hayatımızdaki belirleyiciliğini merkeze koyarak mücadele vermek arasındaki farkta somutlanıyor, tespitini tarihsel analizle de harmanlayarak TYÜ tartışmalarına yeni bir boyut getiriyor.
AKP iktidarı İş Kanunu’nda değişiklikler yapmayı planlıyor. Yapılan değişikliklerin işçilerin değil sermayenin çıkarları doğrultusunda olacağını önceki deneyimlerimizden biliyoruz. Arkadaşımız Nesrin, İş Kanunu’nun tarihçesini ve imzalanmayan ILO sözleşmelerini anlatıyor.
Geçtiğimiz nisan ayında başladığımız ve aralık ayında tamamlanan Kadınİşçi’nin “Depremden Etkilenen Kentlerde Kadınların Ücretli Ücretsiz Emeği” adlı raporunun çıktıları, Bağlam Yayıncılık’ın toplantı salonunda basın ve kadın örgütlerine anlatıldı.
Deprem bölgesinde konteyner kentlerde kimi ihtiyaçlar kısmen sağlanmış olsa da bazı ailelerin hâlâ birlikte yaşamak zorunda kalması, kadınların ev içi yükünü artıyor. Bu duruma ulaşım sorunu da eklenince kadınların ücretli emeğinin koşulları değişiyor. Kadınlar güvencesiz ve part-time işlere mahkûm hale geliyor.