Türk-İş Kadın Çalışmaları toplantısında başkandan mansplaining

Kadınların sendikal yönetimlerde yer alması için çok çalışmaları, örgütlenme çalışmalarında daha çok yer almaları, erkeklerden bir şey istememeleri gerekiyormuş; oysa kota, eşit temsil, eşbaşkanlık yıllardır sendikalarda mücadele veren kadınlar sayesinde var, sendikalı erkeklerin bir lütfu değil…
Paylaş:
Necla Akgökçe
Necla Akgökçe
nakgokce@gmail.com

Seçim dönemleri kadınlar açısından özellikle sağ ve muhafazakâr partilerde bir hatırlanma dönemidir. Sandığın kurulduğu her yapı ve örgütte dört yıl boyunca haklarında (iki anlamda da) bir kelime dahi edilmeyen kadınlara dair toplantılar yapılır, onlara nutuklar çekilir, ne kadar güzel ve önemli kişiler oldukları koltuk sahibi erkekler tarafından anlatılır, kadınlardan örgütsel çalışmalarda daha çok yer almaları istenir. Sanki mahalle mahalle dolaşanlar, yönetici erkeklerdir.   Kadınların mücadelesi ile kendilerini değiştirmeye çalışan birkaç sendika dışında yandaş ve sağcı sendikalarda da bu böyledir.

Sendikal patriyarklar çok değil beş on sene önce bu işi pek umursamazlardı- kaç kadın delege, üç mü, beş mi, hee değmez- ama şimdi dünya genelinde ve Türkiye’de de ortaya çıkan işgücünün feminizasyonu, pandemi ile birlikte Dünya Bankası’nın bile görmeye başladığı bakım emeği sorunları, yükselen feminist grev ve eylemler onların saraylarının duvarlarını da zorlamaya başladığından, kadın çalışmaları toplantıları filan yapıp, yılın 11 ayında ilgilenmedikleri ya da kulak tıkadıkları meseleler üzerinden laf ediyorlar. Toplantı için dahi olsa kadın emeğinin sorunlarıyla ilgilenmedikleri ya da ilgili olanlardan bilgi edinmeyi zül gördüklerinden de kadınlar hakkında laf ederken -bakın kadın politikası filan demiyorum, hakkında konuşmaktan bahsediyorum- zırvalıyorlar. Zırvalamalar, o kadınlara ne kadar dost olduklarını veya kadın düşmanlıklarının derecesini gösterdiği için bizim için anlamlı tabii. İktidarda olmanın kapatamadığı gerçeklikler var.       

Sendikal yönetimlerde yer almamak kadınların suçuymuş

22 Eylül Perşembe günü Türk-İş Kadın Çalışmaları toplantısında kürsüden kadınlara seslenen Başkan Ergün Atalay’ın yaptığı tam da buydu. Kambersiz düğün olmaz misali Maliye Bakanı Nebati’nin de bulunduğu kadın çalışmaları toplantısında giriş konuşması yapan irili ufaklı yönetici erkekler, kadınlara haklarını nasıl savunmaları gerektiğini anlattı. Gösteriden sonra toplantıyı kadınlara bırakıp çıkmış olabilirler; gelenekleri bu çünkü… Feminist hareketin itici gücüyle sendika üyesi kadınlar değişti ama erkekler kadınların, kadın hareketinin gelmiş olduğu seviyenin farkında bile değiller… Hâlâ suratlarından akan erkekliklerinin kadınlar nezdinde kabul edilebilir olduğunu düşünüyorlar.

Sendikada çalıştığım 13 yıl boyunca Türk-İş’in yaptığı bu türden iki toplantıya katıldım. İkisi de genel seçimler öncesiydi. Kadın uzmanların ve temsilcilerin ağırlıklı olduğu bu tür toplantılarda biz kadınlar sendikalar içinde nasıl güçleneceğimizi, kadın yapılarının Türk-İş içinde nasıl kalıcı hale gelebileceğini tartışırken, açılışı yapan genel başkan erkeklerin tipleri değişti ama konuşmalarının içeriği pek de değişmedi. Genel başkanlar kadınların, hayatlarında ne kadar mühim bir rolü olduğunu vurguladıktan sonra onların toplumda ve sendikalarda yeteri kadar yer almamalarının kadınların suçu olduğunu, kadınların aktif sendikal çalışmalara katılmadığını, mesaiden sonra doğru eve gittiklerini, sendikacılığın gecesi gündüzü olmayan zor, ızdıraplı yaşamına katlanmakta zorluk çektiklerini anlatır dururlar. Katılımcı kadınların yüzlerindeki mühtehzi gülümsemeleri, kendi aralarındaki kıpraşmaların farkına bile varmazlar. Çünkü koltuk sağlamdır ve önemli olan budur.

Kadınlar sendikalarda temsil edilmiyorlarsa bu onların tembelliği, isteksizliği, onların suçu… Söz konusu toplantıda Ergün Atalay da Türk-İş başta olmak üzere her yandaş ve muhafazakâr işçi sendikasının -bazen de sol- kılcal damarlarında dolaşan, kadınların çabalarına rağmen hiçbir biçimde yok olmayan bu erkeklik bilgisini, yeni kuşak sendikacılara ve kadınlara iletiyordu.  Toplantıda, kadın sendikacı sayısının ne kadar az olduğuna, bunların çoğalması gerektiğine dikkat çektikten sonra; “Bu sayının çoğalması hem bizim için hem de kamuoyu için faydalı. Kadınlar örgütlenme çalışmalarına katılmadığı, sendikal çalışmaları yürütmediği sürece sendikal çalışmalarda kolay kolay yönetici olmazlar. Kadınlar bulundukları sendikada daha çok çalışmalı ve örgütlenme çalışmalarına daha çok katılmalı. Kadınlar sendikalarda erkeklerin onlara fırsat vermesini beklememeli, önlerine çıkan fırsatları değerlendirerek sendikanın delegesi olmalı, kurullarına katılmalı, yönetime gelmelidir” dedi.

Toplumsal cinsiyet çalışmaları diye bir şey var

Sendikalarda yönetimlere gelemiyorsanız bu bizim değil ey kadınlar, sizin  suçunuz… Eşitsizliklerin, toplumsal cinsiyet temelli her türlü ayrımcılığın kol gezdiği bir toplum ve örgütte sömürülüyorsanız, eziliyorsanız, bunu değiştirme araçlarının önü yönetici erkekler tarafından kapatılıyorsa, bundan da sorumlu olan sizsiniz. Evde çalış, işte çalış, her türlü sendikalaşma eylemi içinde yer al… Eylemde başı çek, sizin yerinize bir erkek temsilci, şube başkanı delege seçilsin,  bundan da koltukları bir kadına bırakmayan erkekler değil, siz sorumlu olun.  Mesela kürsüde oturanların hepsinin erkek olmasından dolayı kadınlar suçlular; ne yapmışlar, örgütlenme çalışmalarına katılmamışlar, onun için de yönetim kademelerine gelememişler. Bilmeyen de beyefendilerin kahvelerde örgütlenme çalışması yaparken yakalanıp oraya getirildiğini sanır. Hayatınız boyunca kaç fabrika örgütlediniz siz? Ayrıca son kez bir fabrikaya ne zaman gittiniz, hiç dolmuşa ya da metroya bindiniz mi, organize sanayi bölgeleri nerelerde,  sendika başkanı olarak siz erkekler, ne zaman işçilerle konuşup gerçek anlamda dert dinlediniz? Kadın işçilerin çalışmaktan kaynaklanan toplumsal cinsiyet temelli şikâyetleri nelerdir, sendikalar olarak hükümet ve patronlarla pazarlıklarınızda, masa başlarında bunların kaçını dile getirdiniz?

Niçin bir kadın komisyonunuz, komiteniz, bunların sendikanın kadın politikalarını belirlediği paralel bir kadın kurultayınız yok? Genel merkezinizde toplumsal cinsiyet uzmanı bir kadını kadın bürosunda istihdam ettiniz mi? Dış ilişkilerdeki ya da eğitimdeki kadın arkadaşın boş vakitlerinde de kadın işlerine bakmasından bahsetmiyorum. Ciddi çalışan bir uzmanlık dairesinden, orada o iş için istihdam edilmiş bir kadından bahsediyorum. 

Mesela kürsüde oturanların hepsinin erkek olmasından dolayı kadınlar suçlular; ne yapmışlar, örgütlenme çalışmalarına katılmamışlar, onun için de yönetim kademelerine gelememişler. Bilmeyen de beyefendilerin kahvelerde örgütlenme çalışması yaparken yakalanıp oraya getirildiğini sanır. Hayatınız boyunca kaç fabrika örgütlediniz siz?

Sendika içinde kadın temsiliyetinin artırılması için yapılacakların kaçını yaptınız? Dünyada sizin gibi hükümet yanlısı sendikalar bile örgütte kadın temsilini artırmak için çeşitli tedbirler alıyor, yollar geliştiriyor. Huuu, bazı sendikal birliklerde yüzde 40’a varan kadın kotası, bazılarında eşit temsil savunulmaya başlandı, son yıllarda. Kimi uluslararası birliklerde ise eşbaşkanlık tartışılıyor. Hanginiz toplu sözleşmede kreş hakkını ve ebeveyn izinlerini savundu, neden hâlâ kadınların sendikal çalışmalara katılmamasında başrolü oynayan bakım meselesini çözemediniz? Soruları çoğaltmak mümkün… Tüm bu sorulara ve sorunlara cevap üretmeden, kadınlar örgütlenme çalışmalarına katılmıyor efendim, gayret sarf etsinler, katılsınlar diyemezsiniz. Bir sendika olarak bunların hepsi sizin yapmanız gereken zorunlu çalışmalar arasında yer alıyor.

Yukarıdaki küçümseyici ve kadınlara akıl verici tutumları tanımlayan bir kelime kullanılıyor son zamanlarda, mansplaining, wikipedi çok iyi tanımlamış: “Bir kadına bir şeyi küçümseyici, aşırı kendine güvenen ve genellikle yanlış veya aşırı basitleştirilmiş bir şekilde yorumlamak veya açıklamak anlamına gelen bir terimdir.” Feminist yazar Rebecca Solnit bu fenomeni “aşırı güven ve bilgisizliğin” bir kombinasyonuna bağlarken Lily Rothman, “kendisine açıklama yapılanın açıklayandan daha fazlasını bildiği gerçeğine bakılmaksızın, genellikle bir erkek tarafından bir kadına yapılan açıklama” olarak tanımlamışlar, iki tanıma da katılıyoruz…

Bazı Türkiyeli feministlerin bu konuda kullandıkları bir kelime var: Açüklama… Cük oturuyor değil mi?

Paylaş:

Benzer İçerikler

8 Mart’ta Türk-İş sendikalarının çoğunda değişen bir şey yoktu. Türk-Metal’de ön sırada bacağını iki yana açmış erkek yöneticiler geleneği, bu yıl başka sendikalara da sirayet etti. DİSK’te ise kadınların baskısı sonuç vermiş görünüyor…
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!