Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna; “Basındaki kadınlardan çok az ifşa çıktı”

Medya erkek egemen bir sektör. Mesleğin kuralları ve çerçevesi erkekler tarafından belirleniyor. Sektörde kadına yönelik cinsel taciz ve şiddet yoğun olmasına rağmen, ifşa çok az. Yöneticiler hep erkek ve başka yayınlarda iş bulmanızı bir telefonla engelleyebilirler. Bunu ve pek çok konuyu TGS İstanbul Şube başkanı Banu Tuna ile konuştuk.
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com
Ayla Önder   onderayla@gmail.com

Medya erkek egemen bir sektör. Mesleğin kuralları ve çerçevesi erkekler tarafından belirleniyor. Sektörde kadına yönelik cinsel taciz ve şiddet yoğun olmasına rağmen, ifşa çok az. Yöneticiler hep erkek ve başka yayınlarda iş bulmanızı bir telefonla engelleyebilirler. Bunu ve pek çok konuyu TGS İstanbul Şube başkanı Banu Tuna ile konuştuk.

İşyerinde cinsel istismar, cinsiyete dayalı şiddet, fiziksel şiddet erkek egemen toplumlarda o kadar derin köklere sahip ki… Bunları yaşayan kadın sayısı da hayli fazla. Medyada çalışan gazeteci kadınların buna dair rahatsızlıkları çok fazla. Medya çalışanları işyerinde gittikçe artan cinsiyetçi saldırılarla karşı karşıya kalıyor. Peki bunu anlatıyorlar mı? Hayır çoğu susuyor maalesef. Tacizciye yönelik, “Ben ne yaptım da kendisinde bu cesareti buldu?” suçlamasıyla suçun odak noktasına kendini koyanlar az değil. “Bunu yapmasaydım cesaret edemezdi” düşüncesi taşıyor genellikle bu tür saldırılarla karşı karşıya kalan kadınlar.

Arkadaşının torununu taciz eden gazeteci!

Geçen sene en çok konuştuğumuz olaydı. Gazeteci Melis Alphan başına gelen tacizi anlattı. Arkadaşının torununa taciz eden yaşlı bir gazeteci söz konusuydu! 22 yaşındayken dedesinin arkadaşı bir gazeteci tarafından “taciz edildiğini” açıklayan genç kadın, “medyadaki ataerkil bir düzenin yansıması” şeklinde yorumluyordu olayı. İfşadan sonra çok büyük destek aldı gazeteci Alphan. Günlerce bu konu konuşuldu. “Bunu pek çok erkek kendinde hak görüyor ve her zaman sanki kadın bir şey yaptı gibi algılanıyor ve kadın kendini suçlu hissediyor, çünkü kadınlar böyle büyüyor” diyordu. Melis Alphan gibi tacizi ifşa eden az sayıda kadın var. Kadınların suskunluğu tercih etmeleri ifşa durumunda erkek egemen yapılarda çoğu zaman kadınların suçlu konumuna sokulup, zarar görmesinden kaynaklanıyor. Fakat, son dönemlerde dünyada ve bizde çeşitli alanlarda kadınların ve feministlerin cinsel tacizi ve saldırıları ifşa etmesi, tacizcilerin korkulu rüyası olmaya başlarken pek çok kadını da güçlendirdi.

İşyerinde şiddet konusunu masaya yatırdılar

Bütün bu altını çizdiğimiz gerçeklikler, gazeteci kadına yönelik şiddet sorunu geçtiğimiz günlerde “Gazeteci Kadınlara Yönelik Şiddet Çalıştayı”nda gündeme geldi.. İzmir Gazeteciler Cemiyeti(İGC) ve Türkiye Gazeteciler Sendikası(TGS) tarafından, Avrupa Birliği finansal desteğiyle yürütülen bir çalıştaydı. “Güçlü Gazeteci, Özgür Medya Projesi” kapsamında, İstanbul’da düzenlenen toplantıda İzmir, Ankara, Mersin, Diyarbakır, Artvin ve İstanbul’dan gazeteciler yer aldı. Katılımcı gazeteciler yaşadıkları problemleri paylaştılar. Türkiye Gazeteciler Sendikası Yöneticisi Yudum Cura, gazetecilerin mesleklerini sürdürebilmeleri için hukuki, psikolojik ve sosyal olarak desteğe ihtiyaç duyduklarının altını çizdi. Cumhuriyet Gazetesi’nden Seyhan Avşar’ın kolaylaştırıcılığında, “İşyerinde Şiddet” tartışıldı. Avşar, işyerinde şiddet konusunun gerektiğinden daha az konuşulduğunu, hem yönetici erkekler hem de kadınlarla aynı kıdemde olan muhabirler tarafından haberlerinin değersizleştirildiğini anlattı. Erkek gazetecilerin kadınların ofiste ya da sahada giydiği kıyafetlere yönelik ithamlarda bulunması da gündeme geldi. Başkalarının haberlerini takip ederek kamuoyuna duyuran gazeteci kadınların, kendi yaşadıkları şiddet olaylarını anlatması kolay olmadı.

Sessizliği bozan kadın gazeteciler

Çalıştay’da da ele alındığı gibi ancak sessizliği bozan kadın gazeteciler işyerinde tacizle mücadele edebiliyor. Kaldı ki sorunları sadece bunlar da değil; Aldıkları düşük ücretler ve habercilikte zaman kavramının olmaması da yıpratıyor. İş saatlerinin esnek oluşu, her an her yere gidilebilmesi gibi mesleğin zor olan başka yanları da var. Psikolojik şiddet de yaygın… Türkiye Gazeteciler Sendikası, mesleğe dair bir çok araştırmayı gerçekleştiriyor. Bu araştırmalardan biri, haberci kadınların yüzde 61’inin psikolojik şiddete maruz kaldığı, yüzde 17’sinin en az bir defa fiziksel şiddetle karşılaştığı yönündeydi. Ruhsal baskı, fiziksel şiddet ve cinsel istismarla çevrelenmiş bir halde işlerini sürdürmeye devam ederken, erkek meslektaşları ise kimi zaman müdürlük titri alarak, bazen de yönetmenlik koltuğuna terfi edilerek, yükselmeyle ödüllendirilebiliyorlar. Medya ve kadın gerçekliği böyleyken çözüm ne? Kadın gazetecilerin yaşadığı her yöndeki baskıyı durdurabilmenin en önemli yollarından biri sendikalaşmak. TGS İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna, örgütlenmenin önünün özellikle kesilmeye çalışıldığına dikkat çekiyor; “Türkiye medyasının ülke genelinden bir farkı yok. Sadece medya patronları sendika düşmanı değil, başta hükümet, tüm iş kollarında patronlar sendika düşmanı. Ülkenin dört bir yanında işçi grevleri, eylemleri sürüyor. Türkiye’de sendikalaşma oranı yüzde 14.40. Medyada bu oran daha da düşük. Son 30 yılda basın çalışanlarına sendikalılık bilinci kasten unutturuldu. TGS şimdi bu bilincin yeniden yükselmesi için çalışmalar yapıyor” diyor Tuna. Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna’ya kadın gazeteci gerçeğine ve işyerinde cinsel taciz ve şiddete dair değerlendirme ve yorumlarını almak üzere sorular yönelttik:

Basın emekçileri işyerinde şiddet ve tacizi daha az gündeme taşıyor. TGS İstanbul Şubesi’nin Kadın Başkanı olarak bu noktayı yorumlayabilir misiniz?

Pek çok diğer iş kolu gibi medya da eril bir sektör. Mesleğin kuralları erkekler tarafından belirlenmiş ve belirlenmeye devam ediyor. Alt ve orta kademelerde kadın yoğun bir sektör olsa da yönetici pozisyonlarında çok az kadın var. Gerçekleştirdiğimiz Çalıştay’da da dile getirildi. ‘Basındaki kadınlardan çok az ifşa çıktı’ sorusu gündeme geldi. Çünkü failler hala sektörün karar mekanizmalarında, yönetici pozisyonlarında çalışıyorlar. Mesleğinizi yapmaya devam etmek istiyorsanız bu riski alamıyorsunuz. İşsiz kalacağınız gibi, başka yayınlarda da iş bulmanızı bir telefonla engelleyebilirler. Zaten sektör giderek küçülüyor ve güvencesizleşiyor. Kadınlar da bu riski almak istemiyor.

Kadınlara yönelik fiziksel, psikolojik, sözel, cinsel her türlü taciz, şiddet ve mobbinge dair TGS’nin bir politikası bulunuyor mu? Bu suçu işleyenlere karşı herhangi bir yaptırımınız var mı?

TGS, toplu iş sözleşme yaptığı iş yerlerinde bu tip olaylar yaşandığında derhal müdahale ediyor, avukatlarımız şiddete uğrayan kişinin yanında yer alıyor, söz konusu kurumun etkili bir adım atması talep ediliyor. Maalesef iş yerlerinin bu yönde bir politikaları yok. Şiddet yaşandığında nasıl bir mekanizmanın işletileceği belirlenmiş değil. Yargı ayağına gelecek olursak; mobbing, ispatı güç ve lehte karar çıkmasının düşük ihtimalli olduğu bir taciz türü. Kurum içinde de şikayet edildiğinde diğer şiddet türleri kadar ciddiye alınmıyor. Yasalara başvurduğunuzda şahitlik yapacak insanlar bulmanız gerekiyor. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çıktığından bu yana mahkemelerin tavrında da değişiklikler olmaya başladı.

Medyada cinsiyetçi dile karşı gazeteci kadınların duyarlılığı hakkında sormak istiyorum. TGS İstanbul Şubesi Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu’nun bu çerçevede duyarlılığı hangi noktada?

TGS İstanbul Şube yönetimi yüzde 60 oranında kadınlardan oluşmaktadır, dolayısıyla duyarlılığın en yüksek düzeyde olduğunu söyleyebilirim. Medyadaki eril dil kullanımı ise maalesef hükümet politikalarıyla paralel ilerliyor. Bundan üç, dört sene öncesine kadar büyük yol almıştık ancak son yıllarda geri gidiş var.

Siz aynı zamanda İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu’nun Dönem Sözcüsü de olduğunuz için sormak istiyorum. Şubeler Platformu bileşeni sendikalarda kadın katılımı ve temsiliyetinin artırılması için neler planlanıyor. Bu oran hangi düzeylerde? 

İİSŞP’de Konfederasyon ayrımına bakmadan, işçilerin ortak sorunları için ortak mücadele gerektiğine inanan sendika şubeleri var. Ancak şu kadar üyemiz var gibi bir şey söylemek mümkün değil çünkü gevşek bir yapılanma, adı üzerinde bir platform. Ortaklaşa sorun gördüğümüz konularda bir araya geliyor, işçinin sesinin duyurmaya, farkındalık yaratmaya çalışıyoruz.

Toplumsal cinsiyet odaklı habercilik

İşyerinde şiddet ve cinsel tacize karşı farkındalık yaratmak için eğitimlerin artırılması, haklarının bilincine varmalarının sağlanması kapsamında ILO 190 Sözleşmesi nasıl ve hangi sloganlarla gündeme taşınacak? 

Türkiye’de kadınlara yönelik şiddet daha ziyade ev içi şiddet ekseninde ele alınıyor. Oysa iş yerlerinde çalışan kadına yönelik şiddet oranı azımsanmayacak kadar yüksek. Burada şiddeti en geniş tanımıyla ele alıyorum elbette. Mansplaining de bir şiddet türüdür örneğin ve kadınların çok sık kaldığı bir durum. Her iş yerinde size işinizi anlatacak bir erkek mutlaka çıkar. ILO gibi uluslararası örgütlerin hesaplamalarına göre, mesleki görevler üstlenen veya üst yönetim kademesinden kadınlar arasında cinsel tacize uğrayan kadınların oranı yüzde 75’e kadar çıkabiliyor. Medyadaki kadına ve LGBTİ+’lara yönelik şiddet sadece işyeri ile sınırlı değil. Sahada da şiddete uğruyoruz biz. Kolluk şiddetine, haber kaynaklarının tacizine de… Düzenlediğimiz ‘Gazeteci Kadınlara Yönelik Şiddet Çalıştayı’nda da en çok konuştuğumuz konu sahadaki şiddetti. Polis şiddeti büyük travmalar yaratıyor gazeteci kadınlar üzerinde. Fiziki şiddete, sözlü şiddete, fiili göz altılara ve kanunsuz çıplak arama dayatmalarına maruz kalıyorlar. Bunlar işkence kategorisinde değerlendirilecek meseleler.

Sizin master teziniz, kadına yönelik şiddeti ele alan anlamlı ve dikkat çekici bir çalışmaydı. Tez hakkında bilgi verebilir misiniz?

Master tezimin başlığı; “Kadın Gazetecilerin Anlatısında Sosyal Medyadaki Cinsiyetçi Dil ve Taciz”. Şiddetin medya sektörüne özgü, sınırlı bir alanını çalıştım. Bu başlık tüm dünyada büyük ve büyüyen bir sorun. Her üç kadın gazeteciden biri, sosyal medyada haber ve görüş paylaştığı için cinsiyetçi hakarete, tecavüz diline ve tehdidine maruz kalıyor. Türkiye gibi kutuplaştırılmış ülkelerde bu çok daha büyük sorun. Bu nedenle sosyal medyadan çekilen, mesajlarını silen, mesaj yayımlamaktan vazgeçen meslektaşlarım var.

Sendika Kadın Komisyonlarında şiddet ve tacize karşı bu yıl neler planlanıyor? Şiddetle Mücadele Günü 25 Kasım’da, İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu tabanında eylemler söz konusu mu?

Takvim itibariyle henüz İİSŞP’te bu konu ele alınmadı. Ancak en kısa zamanda gündemimize alacağız.

Türk-İş, DİSK ve KESK olarak örgütlenme tabanına bakılmaksızın bütün sendikalı kadınlar yanyana gelerek bir kampanya örgütlemesi ve ILO 190 sözleşmesinin kabulu yönünde hükümete baskı uygulaması nasıl mümkün olabilir? 

Bu söylediğiniz ülke genelinde ne kadar mümkün olabilir bilmiyorum ancak İİSŞP, tam da böyle durumlarda hızlı ve etkili tavır almak için meydana gelmiş bir oluşum. Şubeler düzeyinde hareket etmek çok daha kolay olabilir.

TGS İstanbul Şubesi’nin, Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu’nun, medyada kadına şiddet haberlerinin nasıl işleneceğine yönelik farklı projeleri var mı?

Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu’muz, TGS Akademi çatısı altında yılda birkaç kez “toplumsal cinsiyet odaklı habercilik” eğitimleri veriyor. Bugüne kadar onlarca genç gazeteci bu eğitimlere katıldı.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası yeni kurulmuş bağımsız sendikalar içinde eylemleri ile dikkat çekiyor. Sendika uzun bir hazırlık sürecinden sonra geçtiğimiz günlerde kadın komisyonunu da oluşturdu. Kreş, eşdeğerde işe eşit ücret gibi patronları zorlayacak somut talepleri başlangıçtan itibaren sendikal mücadelenin konusu haline getirerek, önemli adımlar atıyorlar.
FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nden Ezgi Koman ve İSİG Meclisi Üyesi ve Gazeteci Serpil Ünal, çocuk işçi sayısının ve çocuk iş cinayetlerinin arttığına dikkat çekerek, bunda AKP’nin eğitim politikalarının önemli rol oynadığını belirtiyorlar. 4+4+4 eğitim sistemi daha fazla kız çocuğunu okuldan uzaklaştırırken, onları ucuz işgücü olarak, sağlıksız ve güvencesiz koşullarda çalışmaya mahkum ediyor.
Feminizmin etkisiyle sendikalar, bilgi düzeyi ve meşreplerine göre artık kadın ağırlıklı direnişlerde kadın işçi sorunları üzerinden bir siyasi propaganda yürütebiliyorlar. Bu onların etki alanını genişletiyor. Ama VİP direnişinde olduğu gibi kimi zaman her şey görüntüde kalıyor. Nimet’in direniş sonrasında yaşadıkları erkek sendikacılarla işimizin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.
Türkiye’nin her yerinden kadınlar ve LGBTİ+lar olarak şiddetsiz bir yaşama kavuşmak açısından bizler için hayati öneme sahip olan İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme kararını tanımıyoruz demek için 19 Haziran Cumartesi günü Maltepe’deydik. DİSK Kadın Komisyonu, KESK Kadın Meclisi alandayken, Türk-İş’in kadın yapıları mitinge kayıtsız kaldı. 
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!