Yaşlı Avrupa’ya karşı elindeki genç nüfus kartını göstere göstere oynayan Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, yürüttüğü politikalarla gençlerin ülkelerinden her türlü yola başvurarak arkalarına dahi bakmadan kaçmalarına neden oldu, oluyor. Gençlerin özgür ve insanca bir yaşam için -başta Avrupa ülkeleri olmak üzere- başka ülkelere gitmesi, önümüzdeki süreçte ülkenin ekonomisini de sosyolojisini de siyasetini de nüfus politikalarını da etkileyecek. Sadece eğitimliler değil, eğitimli-eğitimsiz çok sayıda genç; baskıcı ortam, sağlıksız toplumsal koşullar ve ağırlaşan ekonomik durum nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kaldı.
Erdoğan’ın çok güvendiği ekonomik kartı genç nüfus -ki ucuz emek diye okuyun siz bunu- göç ederken, ülkede ömür istikrarlı olarak yükselmeye devam etti.
Yaşlı Avrupa’ya genç nüfusu ile rakip olmaya çalışan Türkiye, Avrupa ile aynı kaderi paylaşacak kaçınılmaz olarak. Gidişat bu yönde.
Çocuk doğurun, aç kalmaları sorun değil
Yıllarca kadın ve erkeklere “En az üç çocuk doğurun” diye en yüksek tonda meydanlarda, medyada, açılışlarda seslenen Erdoğan, katıldığı düğün törenlerinde aile cüzdanını gelinlere uzatırken en az üç çocuk “nasihatini” hatırlatarak söz bile alıyordu. O gelin ve damatların kaç çocuğu olduğunu bilmiyoruz; ama araştırmalar, ülkedeki doğum oranlarının düştüğünü söylüyor.
Üç çocuk, beş çocuk, hızını alamayıp yedi çocuk doğurun diye seslenen iktidar, anaokullarında çocukların bir öğün yemek hakkını iptal etmekten geri durmadı. Erdoğan’ın ekonomik politikaları Türkiye’yi, dünyada gıda enflasyonunun en yüksek olduğu onuncu ülke yaptı. O da 2023 Haziran ayı hesaplarına göre… Şimdi yapılsa bu araştırma, daha üst sıralara tırmanmış olma ihtimalimiz var. Tutulabilir bir yoksullaşma değil bizdeki.
Çocukların yeterli ve dengeli beslenememesi nedeniyle sağlık sorunları yaşayan genç bir nesil koşarak geliyor.
Bilimsel eğitimi itaat eden dindar ve kindar genç nesilleri yetiştirmek için elinin tersiyle iten iktidar, her yıl artan sayıda din dersini müfredata koymayı amaç edinmiş. Cinsiyetçi, tekçi, dindar ve kindar bir eğitimi çocuklara ve gençlere layık gören iktidar, kendisini bu cendere içinde kurtarabilen gençlerin önünü kesmek için mülakat sopasını da ayrıca kullanmakta.
Dinci, kinci, sağlıksız bir gençlik geliyorken ülkedeki yaşlılar da tıpkı gençler gibi yeterli beslenemiyor, insanca bir yaşlılık dönemi yaşayamıyor. İktidar koalisyonu tarafından ülkenin ekonomik kamburu olarak görülüp adeta ötekileştiriliyor, açlıkla baş başa bırakılıyorlar.
İşte tüm bunlar olurken ve 21 yıllık Erdoğan iktidarı sürerken, ülke yaşlanmaya devam ediyor.
TÜİK ‘Yaşlanıyoruz’ diyor
TÜİK’in verdiği bilgilere göre 2021 yılında Türkiye nüfusunun yaş gruplarına göre dağılımı ve nüfus yüzdesi şöyle:
2022 yılına göre Türkiye nüfusunun yaş gruplarına göre nüfus dağılımı ve nüfus yüzdesi de şöyle:
2021 yılında yaşlılık oranı 9,67 iken 2022 yılında bu oran 9,91’e yükselmiş. 15 ile 29 yaş aralığını genç nüfus olarak hesapladığımızda, 2021 yılında genç nüfus oranı 22,81 iken 2022 yılında bu oran 22,87’a ulaşmış. 2020 yılı genç nüfus oranı 22,59 iken 2020 yaşlı nüfus oranı 9,33 imiş. Bu oranlar bize genç nüfusun azalma, yaşlı nüfusun ise artma eğiliminde olduğunu gösteriyor.
Bu yılların pandemi dönemi ve sonrası olduğunu da unutmadan rakamları değerlendirdiğimizde, eline aile cüzdanı tutuşturulurken en az üç çocuk diye sıkı sıkı tembih edilenlerin bu tembihe kulak vermediklerini söyleyebiliriz. Bunun sağlaması için yine TÜİK’in rakamlarına başvurmakta fayda var:
“Toplam doğurganlık hızı, 2001 yılında 2,38 çocuk iken 2022 yılında 1,62 çocuk olarak gerçekleşti.”
Demek ki neymiş, kadınlar Erdoğan’ı dinlememişler.
Yaşlı düşmanlığının arkasında ekonomi politikaları var
Devletlerin ve iktidarların ‘yüksek sayıda genç nüfus’ taleplerinin ve toplumu doğurmaya teşvik çalışmalarının arkasında ekonomi politikaları var. Sermayenin işgücü ihtiyacı için genç nüfus, ucuz işgücü demek. Aynı zamanda dinç, sağlıklı, üretken, uzun süreli ve kuvvetli işgücü demek.
Yaşlılar ise “üretmeyen” bir toplumsal kesim olarak aldığı düzenli maaş ve yardımlarla, artan sağlık harcamalarıyla devletin sırtında “yük” olarak kabul edilmekte.
Oysa insanlar yaşlanana ya da emekli olana dek çalışmaktalar. Devletlerin bütçesi, çalışan insanlardan kesilen gelirlerden ve yine emekçilerden alınan vergilerden oluşur. Türkiye’de toplanan verginin çoğu emekçilerden alınıyor ve en zengin kaymak tabaka vergi ödeme fakiri. Uzun yıllar çalıştıktan sonra emekli olan insanlar; emeklilik maaşlarının, yan gelirlerinin ve alacakları sağlık hizmetlerinin bedelini çalışırken yani daha yaşlanmadan, emekli olmadan önce tıkır tıkır devlete ödüyor.
Yaşlılar yıllarca çalışmalarının karşılığı olarak emeklilik maaşlarını alıyorlar. Kimsenin hakkını ya da devletin parasını almıyorlar. Aksine, emeklilere hak ettikleri maaşı vermeyerek devlet ve iktidar yaşlıların hakkını gasbediyor. Yaşlılar devlete ve topluma yük olmadıkları gibi, bugün açlık sınırının çok altında, insanlık onuruna yakışmayan maaşlara mahkûm edilerek hem ötekileştiriliyor hem de açlıkla baş başa bırakılıyorlar. Bu asla kabul edilebilir olmadığı gibi, borçlu olduğumuz yaşlılara karşı büyük haksızlık.
Bu nedenle sermaye yanlısı, emek ve emekçi düşmanı iktidarların ve devletin bu politikalarına birlikte itiraz etmeliyiz.
Kaynaklar:
https://www.nufusu.com/turkiye-nufusu-yas-gruplari
Fotoğraf: NTV