Hangi sektör olursa olsun, hangi pozisyon olursa olsun, çalışma yaşamında kadınların erkeklerden daha düşük ücretlere ve işin daha niteliksiz diye tanımlanan güvencesiz biçimlerinde çalışmaya mecbur bırakılması, belki de feminist politika açısından en çok kafaya takmamız gereken, en çok mücadele etmemiz gereken konulardan biridir.
Kadının ev içindeki görünmez emeği gibi çalışma yaşamında da görünmez bir emeği var. Bu durum en somut olarak ücret eşitsizliği biçiminde karşımıza çıkıyor. Aynı işi yapan kadın ve erkekler, hemen her sektörde ücret konusunda ayrışıyor. En başta kadının çalışma yaşamındaki konumu, bu ayrımcılığı doğuruyor. Asıl işi ‘ev’ olarak görülen kadınlar, gerektiğinde hızla eve dönebilecek gelgeç pozisyonlara uygun görülüyor. Bu ataerkil zihniyetin çalışma yaşamına yansımasıdır.
Erkekler ise çalışma yaşamının ve üretimin asli unsuru olarak pozisyon alıyor. Buradan aldığı güçle çalışma yaşamında kendini var ediyor, ücret pazarlıklarında da daha güçlü duruyor. Erkek çalışanlar ayrıca, çalışma yaşamında ataerkil yapının kendilerine sunduğu ayrıcalıklar ve pozisyonla yaptıkları işi bire bin katarak anlatıyor, kapitalist üretim ilişkileri içinde öyle güzel “pazarlıyorlar” ki o mertebeye erişmek ayrı bir meziyetmiş gibi görülüyor.
Kapitalist sistem emekçiler için zaten fazla fazla eşitsizlik barındırırken kadın işçiler bir de cinsiyet eşitsizlikleriyle mücadele ediyorlar. İstihdama girişinden işten ayrılma sürecine kadar kadınlar pek çok cinsiyetçi uygulamayla karşılaşıyor ve emeğini savunmak zorunda kalıyorlar. Bu ayrışma çoğu zaman kadın aleyhine gelişen bir ücret eşitsizliği olarak karşımıza çıkıyor.
Evi geçindiren erkek modeli
Tekstil, cinsiyet ayrımcılığının en yoğun olduğu sektörlerden biri. Her ne kadar sınıfın değişen yeni yapısı gereği beyaz yaka-mavi yaka ayrımı çok kalmadıysa da mavi yaka diye tabir edilen kadın çalışanlar da beyaz yaka diye tabir edilen kadın işçiler de ücret konusunda benzer deneyim yaşıyorlar. Aynı işi yapanlar arasında objektif sebepler (kıdem ve işin niteliğinde farklılık) olmadığı halde kadın işçiler erkeklerden daha düşük ücretler alıyorlar. Kadın işçilerin bu durum karşısındaki halet-i ruhiyesi, “Madem kadın işi bu, o zaman niye erkekler daha yüksek ücret alıyorlar?” oluyor.
Üstelik işin nitelikli kısımları erkekler tarafından ipotek edilmiş gibi. Kadın işçiler “Özellikle ücret zammının yapıldığı dönemlerde erkekler işverenle görüşüp maaşlarını artırıyorlar ama bizimkisi tartışmaya açık bile değil” diyorlar. Böyle durumlarda “Erkekler ev geçindiriyor” kalıp yargısı ile karşı karşıya kalıyorlar. Yani evli olmayan, evlenmeyen, evlenmeyecek olan kadınlar, geçim derdi yokmuş, ev geçindirmiyormuş gibi algılanıyor. Erkeklerin yaptıkları işlerin “zor”, kadınların yaptıkları işin “basit” iş olarak görülmesi ise kabul edilir gibi değil.
Mavi yakalısı da beyaz yakalısı da aynı durumda
Muhasebeciler, plaza çalışanları, ofis çalışanları, üniversitelerin idari çalışanları, özel sektör öğretmenleri gibi beyaz yaka diye tabir edilen işlerde de kadınların durumları farklı değil. Erkek çalışanlar bu işlerde yine işin asıl sahibi gibi görülüyor, kadınlar ise gelire katkı sunanlar olarak algılanıyor. Bunun sonucu ücret pazarlıklarında daha güçlü oluyorlar ve yine o bildik ezber ortaya çıkıyor: “Erkekler zor işleri üstleniyor ve ev geçindiriyorlar.”
Mevcut durumdaki tüm bu ayrımcı uygulamalara karşı ise karşılaştığımız pek çok örnekte kadın çalışanlar yakınmacı değil; ücret eşitsizliğine ve çalışma yaşamında gelip geçici görülmelerine karşı talepkâr olup, itirazlarını yükseltiyorlar.
İşyerlerinde erkeklerin korunan pozisyonları, yetkileri, yaptıkları işlerin nitelikli atfedilmesi, aldıkları ücretlerin ve zam oranlarının yüksek olması ve korunması, patriyarkal kapitalizmden aldıkları güçle oluyor. Kadınların çalışma yaşamında ikincil, gelgeç bir konumda atfedilmeleri ise aynı işleri yapmalarına, aynı üretimin içinden gelmelerine rağmen düşük ve eşit olmayan ücretlere mahkûm edilmelerine, erkeklerden daha az zam almalarına yol açıyor. İşe alımlarda erkeklere özel ilanların çıkması, kadınların iş görüşmelerinde “Hamile misiniz, çocuk istiyor musunuz?” gibi sorulara maruz kalması gibi durumlar, günümüzde hâlâ sıkça karşılaşılan cinsiyet ayrımcı uygulamalardan.
Özetle patriyarkal kapitalizmde kadınlar düşük ücretlere, ücret eşitsizliğine maruz bırakılıyor. Ücret konusu salt gelir-gider tablosu olarak görülmemeli. Ücret, işçiler için yaşamsal bir ihtiyaç, emeğin değerinin tayin edilmesinde önemli bir ölçüttür. Ücret eşitsizliği yoluyla cinsiyet ayrımcılığı yapılıyorsa eşit ücret mücadelesi de cinsiyetçiliğe karşı ses çıkarmamızın önemli bir yolu olarak görülmeli.
Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org