Ücretli emek alanında yaş almış kadınlarla konuşuyoruz… Hep “diri duran” bir kadın: Yasemin

Patriyarkal ilişkilerin hakim olduğu ücretli emek alanında yaş almış kadınların sorunları gençlere göre farklılaşıyor. Düşük emekli aylıkları, yaş nedeniyle iş bulamama, yoksullaşma yaşlı kadınların ortak sorunu. Yasemin kendi deyimiyle “Diri durarak” sorunların nasıl üstesinden geldiğini anlatıyor bizlere…
Paylaş:
Necla Akgökçe
Necla Akgökçe
nakgokce@gmail.com

Yasemin 53 yaşında şu anda kendi atölyesinde modelist olarak çalışıyor. Emekliliğinin üzerinden epey bir zaman geçmiş ama düşük emekli aylığı hiçbir şeye yetmediği için çalışmaya devam ediyor. Çalışma yaşamına tekstil işçisi olarak en alt seviyeden başladığını sonra yavaş yavaş yükseldiğini anlatıyor. “Hani bizde şöyle derler, depodan başlayacaksın, kumaşı öğreneceksin, planlamaya geçeceksin. Oradan imalata, en son modelhaneye… Modelhanede final yaptık. Şimdi de modelistliğe devam ediyorum bu şekilde.” Mesleğinin her aşamasını yaşayarak deneyimlediği için ciddi bir birikim sahibi şimdi, yanına gelen genç kadınlara öğretmenlik yaparak mesleğin inceliklerini öğretiyor.

Emekli ve ücretli çalışan bir kadın olarak yaş almakla birlikte işlerin iyice zorlaşıp, karmaşık hale gelmesinden şikayetçi. Çalışma yaşamı boyunca çok büyük zorluklarla karşılaşmadığını söylüyor ama ücretli emek piyasalarına erken girmiş genç bir kadın olarak buranın güllük gülistanlık bir yer olmadığının da farkında. “İş görüşmesine gittiğinizde şöyle bir fiziğinize bakıyorlar. Mesleğinizden önce fiziğinize bakıyorlar. İşe girdikten sonra çalışmanıza bakmıyorlar, cinsel obje olarak görüyorlar. Erkek üstünlüğü oluyor tekstilde çoğunlukla. Ama tabii ki buna mahal vermeyince dik durunca, mesleğinizi de sevince, omurgalı durduğunuzda kimse size bir şey yapamıyor. Bu kez başka yollara başvuruyorlar. Sizin ayağınızı kaydırmaya çalışıyorlar. Yerinize birini alıyorlar.”

Sektörde kadınları dış görünüşüne göre işe alma şeklinde kendini gösteren cinsiyetçiliğin hâlâ devam ettiğine vurgu yapan Yasemin, iş sahibi olduktan sonra staj ya da iş için gelen genç kadınlara kendisinin farklı yaklaştığını, modelist olarak birini işe aldıysa ondan o işi yapmasını beklediğini, çünkü iş için oraya gelen kadınları manken olarak görmediğini ya da erkeklerin yaptığı gibi akşam yemeğine götürmek için yanında kadın çalıştırmadığını anlatıyor. Çocuğu olduktan 40 gün sonra işe geri dönmek zorunda kaldığını, çocuklar hastalandığında izin almanın ne kadar zor olduğunu da sözlerine ekliyor. Böylece konuşmanın başında ben çok fazla zorlukla karşılaşmadım, cümlesinin somut durumu değerlendirdiğinizde de hiç de öyle olmadığını görüyorsunuz. O, iş yaşamında kadın olduğu için çok daha büyük problemlere göğüs germekte zorlanan “sizin başınıza gelmese de arkadaşlarınızdan gözlemliyorsunuz, diye özetlediği” hem cinslerinin durumu ile kıyaslıyor kendini, tevazu gösteriyor.

Yaşından dolayı iş bulamıyorlar

Ülkedeki erkek egemenliğinin iş yaşamına da yansıdığını, onların istediklerine göre davranmadığı zaman iftiraya uğrayıp işi bırakmak zorunda kaldığını laf arasında belirten Yasemin, sık sık “ben diri durdum” diyor. “Diri durmak”, boyun eğmemek hayatının mottosu adeta…

Emekli olurken de epey zorluk yaşamış. Yılım doldu, diye gittiği SGK’da çalıştığı yerde patronların giriş-çıkış yaptıkları için sigorta primlerini tam ödemediğini görmüş. Emeklilikte kimseye muhtaç olmamak için hep sigortalı çalıştığını, hiç ara vermediğini söyleyen Yasemin’nin bir yıl prim eksikliği çıkmış, bu onu şok etmiş. Çünkü zamanında emekli olabilmek için sigortalı işlerde çalışmaya dikkat etmiş hep, O arada iş aradığını ama tekstilde yaşlı olarak görüldüğünden işe alınmadığını anlatıyor. Eksik yatan prim sorununun üstesinden gelemeyince, dışarıdan ödeyerek emekli olabilmiş. O da en alt düzeyden elbette…

Eşiyle bir olup, bu işi kurduğu için durumunu biraz düzeltebilmiş. Peki zorluk yaşıyor mu? Elbette yaşıyor, her zaman iş olmuyor, bazen haftada birkaç model yapıp yolluyorlar. Kadın olduğu için ödeme yapması gerekenlerin onu ciddiye almadığını, zamanında ödeme yapmadıklarını belirtiyor. Geçim şartlarını şöyle özetliyor. “Kızımı okutabilmek için eşimle ikimiz mücadele ediyoruz. İş olmazsa 12 bin lirayla kim geçinir? 12 bin 500 lira maaşla kim geçinebilir? Eşim de emekli oldu çok şükür. En azından onunki benden yüksek. Yabancı firmada çalıştığı için ona tabandan ödüyorlar. Ama şu an düşünüyorsunuz bir şey alırken, yok önce çocukların okulu diyoruz. Ev alamıyorum. Kredi çekemiyorum. Bir evim yok. Ekonomik şartlarımız çok kısıtlı. Maalesef yapacak bir şey yok. Kendimizi mümkün olduğu kadar sıkıyoruz.”

Modelistlikte yaş almanın, tecrübe ve bilgi birikimini birlikte getirdiğinden olumlu bir durum olduğunu düşünüyor ama piyasada kadın arkadaşlarının bu vasıflarının küçümsendiğini, onunla yaşıt ya da daha genç olan bazı arkadaşlarının iş bulmakta zorluk çektiklerini vurguluyor. “Telefonuma dünden beri gelen mesajlar var. Modelist arkadaşlardan. Bizim yaş grubumuz ve bizim bir iki yaş üstü, bir iki yaş alt grubumuz var. İş arıyorlar yaşından dolayı bulamıyorlar. Tecrübesine baksa alsa o verimli insan altında bir sürü insan yetiştirecek. Ve şu an bakın kadına bir haftadır iş bulamıyoruz. İş olsa gelin burada çalışın, diyeceğiz.”

Yaş almayla birlikte sektörde yaş ayrımcılığının farkına vardığını, eskiden hiç işsiz kalmamasına rağmen, 40 yaşını geçtikten sonra iş bulmakta zorluklar yaşadığını, bunun kendisine çok garip geldiğini, çözümü kendi işini kurmakta bulduğunu belirttikten sonra şöyle devam ediyor: “Siz önce o yaşını büyük bulduğunuz insanı alın işe, altına da alın liselerden, üniversitelerden çocukları, kızları bir yetiştirsinler. Yaşı büyük diye almıyorsunuz ama işe, tecrübesine bakmıyorsunuz çünkü. Yaşı büyük, ya size ne yaşından? Hâlâ iş yapabiliyorsa, verimliyse alın.” Ama sektörde patronlar genellikle erkek ve onlar meseleye vasıf olarak yaklaşmadıkları cinsiyetçi önyargılarla yaklaştıkları için genç ve güzel kadınları işe almayı tercih ediyorlar. Bir başka neden de elbette genç kadınların ucuz iş gücü olması…

Ev ve bakım işleri hep var

Erkek patronların genç kadınlara tutumu böyleyken bir iş yeri sahibi bir kadına yaklaşımları nasıl peki? Görünen o ki bir yerde patron olmak, yaşlı olmak ta kadınları cinsel tacizden kurtaramıyor. İşi gereği bir takım erkek müşterilerle karşılaşmak zorunda kalıyor Yasemin. “Müşteriler oluyor mesela. Sizinle gevşek gevşek konuşuyorlar. Esasen birçok sektörde bu durum aynı. Bugün doktor, hemşire, öğretmen hiç fark etmiyor. Bakıyorsunuz gelen müşteriler içinde böyle yılışık kadınsınız diye hani böyle asılmaya çalışanlar oluyor. Fakat ben direkt kestiriyorum. Ben buranın sahibiyim, çalışanı da olabilirim. Siz buraya hizmet almaya geliyorsunuz. Ben hizmet veriyorum. Bundan ötesi bitti. Siz biz var diyorum. Siz bana diyorum yani ismimi söyleyeceksiniz ben de size isminizle hitap edeceğim. Ben sizin ne ablanızım ne kardeşinizim. İş hayatında en nefret ettiğim şey zaten bu..”

Müşterilere, atölyeye gidip gelenlere yönelik, duvarlara yazılar yazdırmış, şöyle oturun, böyle kalkın, şunları, bunları yapmayın biçiminde… Bir birey olarak kendisinin bunların bilincinde olduğunu, dolayısıyla koca koca adamlara hatırlatmaması gerektiğini düşünüyor fakat kendi iş deneyimlerinden hareketle, olanı, olacağı çok iyi bildiği için bu tür hatırlatmaların yapılması gerektiğinin de farkında. Bunun biraz “namus bekçiliği” bir şey olduğunu ve zamanında atölyede çalışırken, genç kadınları işyerindeki tacizlerden korumak maksatlı tutumlar sergilediğinden kendisinin adının “Namus bekçiliğine” çıktığını da gülerek vurgulamaktan kaçınmıyor. Ama ona göre, genç kadınların da erkekler gibi rahat rahat işini yapması lazım…

Kitap okumayı, kendini geliştirmeyi yeni şeyler öğrenmeyi seviyor. Zaten bu yüzden ufku da bir hayli geniş. Erkek egemenliği, cinsel obje vs gibi kavramları sıkça kullanıyor. Ücretli ve ücretsiz emek alanında yaşadıkları onu kendisi ve kadınlar üzerinde düşünmeye teşvik etmiş…

Her kadının yaptığı bakım işlerinde bir yaş sınırı olmadığının, bunun için kimsenin onu işe almamazlık etmeyeceğinin da farkında… Daha genç yaşlarda ev işleri ve iki çocuğunun bakım işleri hep onun omuzundaymış. Annesi hastalandığında bir yıl onun bakımını üstlenmiş. Helali hoş olsun diyor şöyle anlatıyor bu süreci “Annem rahatsızdı. Bir sene kadar bir hastalık süreci yaşadı. 4 ay yoğun bakımda kaldı. Her gün saat 11.30’dan 4.30’a kadar hastanede oluyordum. Gece gelip biraz işimi yapıp tekrar anneme gidiyordum. Evime pek uğrayamadım. O dönemde kızımı da aksattım biraz. Üniversite sınavlarına hazırlanırken. Ama tabii ki yapacaksınız, o sizin anneniz.” Şimdilerde “kendi işini yapıyor o çok şükür” dediği kaynanasına bu konularda katkıda bulunuyor…

Emekli olduktan sonra yaşadığı gelir kaybı önce onu çok zorlamış. İnsanların yakın çevrenizin size karşı tutumu değişiyor, diye anlatıyor… Bu biraz zoruna gitmiş ama her durumun kendi çözümünü yaratabileceğinin fazlasıyla farkında olduğu için çalışıp çabalayıp, terzi atölyesini kurmuş…

Geçim dertleri hâlâ bitmemiş ama emeklilerin en önemli sorunlarının ne olduğunu sorduğumuzda şöyle konuşuyor: “Yani bir kere onlar emekli diye maaşları çok düşük. Sosyal haklar kısıtlanıyor. Bunu maaşlarını verseler, onlara daha böyle bir öğretmen kıvamında baksalar, maddi yönden onları daha bir mutlu edecek bir rakam verseler, o kadınların da hayatı daha kolaylaşır. Ama emekli kadınlar çalıştıklarında asgari ücrete talim ediyorlar maalesef. Asgari ücretle bugün geçinmek çok zor. En düşük ev kirası eski bir bina, kırk yıllık binada on beşten başlıyor. Tabii ki o kadın o parayı yettiremiyor. Aa nasıl olsa emekli bu para yeter diyorlar”

Bu portre Rosa Luxemburg Stiftung desteği ile hazırladığımız Yaşlı Kadınların Çalışma Koşulları araştırmasının çıktılarından hareketle yazılmıştır. Yaşlı kadınların ücretli emek deneyimlerine yer veren bu tür yazılara önümüzdeki günlerde de devam edeceğiz.  
* İsteği üzerine ismi değiştirilmiştir.
Fotoğraf: Enstitü İstanbul İsmek

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!