Ülke büyüyor, emekçiler aç

Ülkede para ya da zenginlik yok değil. Para da var zenginlik de. Lüks, şatafat almış başını gidiyor azınlık bir kesim için. Lale Devri yaşanıyor. Emekçilerin, işçilerin var ettiği zenginliği küçük azınlık kendi arasında pay etmek için sımsıkı tutuyor.
Paylaş:
Gülfer Akkaya
Gülfer Akkaya
akkayagulfer@gmail.com

İktidarın kalemi olan “ekonomistlerden” sık sık duyuyoruz; Türkiye ekonomisi büyüyor, dünyanın bilmem kaçıncı büyük ekonomileri arasındayız diye.

Seçim öncesi AKP, asgari ücreti “düzenledi” ve düzenlediği asgari ücret hesaplara yatmadan kızgın tavaya atılmış tereyağı misali eridi. Tereyağından bahsetmişken… Ülkenin temel gıda ürünlerinden, mutfağımızın önemli lezzetlerinden ve yerellerde özellikle kadınlar tarafından büyükannelerin, annelerin yöntemleriyle üretilip satışa sunulan, köy ve kasabalar başta olmak üzere kimi evlere gelir sağlayan tereyağı da AKP’nin ekonomi politikaları nedeniyle hayli darbe almış durumda.

Bunu bilmek için ekonomist olmaya gerek yok.  Alışveriş yapmak yeterli. Özellikle son bir yıldır çılgınca değişen gıda fiyatları nedeniyle milyonlarca evin mutfağına kimi temel gıda ürünleri girmiyor.

Ülke ekonomisi bankalar, patronlar, mafya, iktidarın çevresindeki birkaç bin kişilik azınlık için “büyüyor”; ancak başta ücretli-ücretsiz çalışan kadınlar olmak üzere işçiler, emekçiler, emekliler, işsizler için küçüldükçe küçülüyor. “İşçi ve emekçiden al, patronlara ver” politikasının milyonlarca çalışanı getirdiği yer, çalışırken açlıkla mücadele etme derdi.

EYT yasası Meclis’e

İktidar, patronları kayırmada o kadar fütursuz ki emekçilerin kendisinden mücadele ile kazandığı hakları uygulamaya sokarken de önceliği doymak bilmeyen patronlara vermekle meşgul.

Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) süreci boyunca aynısına tanıklık ettik. Yeri gelmişken söyleyelim: EYT süreci bir türlü sonlandırılmadı. Emeğin düşmanı AKP ve iktidar ortakları, kamuoyuna bildirdikleri halde hâlâ EYT’yi Meclis’e getirmiş değiller; süreci uzatmak, emekçilerin kazanımlarına olabildiğince çökmek için şimdilerde sessizliği seçmiş durumdalar. EYT’liler ise susmuyor, “EYT yasası Meclis’e!” diye sosyal medyadan seslerini yükseltiyorlar.

İktidar EYT’li emekçiler için uzatmaları dahi uzatırken EYT başlığı altında, patronlara “destek” adı altında çözümler buluverdi. En iyi bildikleri iş, patronlara devlet bankalarından, hazineden, halktan toplanan vergilerden “geri ödeme” görüntüsü altında en iyi ihtimalle pula dönüştürülmüş koşullarda ödemeler ayarlamak. Olmadı patronlar birazcık sızlanırsa, “borçlarını” ödemeleri için de onlara elbette halkın cebinden bol kepçeden yine yeniden desteklerde bulunacaklar. 20 yıldır sistemi böyle çevirdi AKP. O nedenle TÜSİAD’ından MÜSİAD’ına patronlar kulübünün güçlü desteğini hep arkasına aldı. Grev yasaklarını, sendikal mücadele düşmanlığını saymıyorum bile.

Güler Sabancı’nın ağzından sular akıtarak damat bakana övgüler yağdırması, firmaların büyük kârlar elde etmesi, bankaların kârlarını altı katına çıkarması, hep bu sermaye yanlısı politikalar sayesinde.

Patronlar kat kat zenginleşirken emekçiler kat kat yoksullaşıyor

İktidar yandaşı medyanın “Ülke büyüyor” derken kastettiği bu kesimler. Haklılar. Patronlar kulübü tüm Cumhuriyet tarihi boyunca yapmadığı kârları AKP döneminde yaptı. İleride bu dönemden “AKP soygun dönemi” diye bahsedeceğiz.

Emekçilerden, işçilerden, işsizlerden, öğrencilerden toplanan vergilerin kamusal alanlar için, halkın geçim ve insanca yaşama koşullarının sağlanması için kullanılması bir yana; saraylara, patronlara, haramilere pay edilmesi için halkın cebini boşaltıyorlar.

Cebinden AKP ve sermayenin elini çıkarmadığı işçiler, emekçiler, AKP’gilleri ve patronlar kulübünü beslemekten kendilerini besleyemez durumda.

Sarayın faturalarını öderken kendi faturalarını ödeyemez; tek adamın uçaklarının, son model arabalarının, filo haline dönüşmüş koruma ordusunun masraflarını karşılamaktan kendisi seyahat edemez; seyahati bırakın toplu taşımaya gelen son zamlarla şehir içinde bir yerden bir yere gidemez hale gelmiş milyonlar…

Patronları, AKP’gilleri beslemek için kendisi aç kalacak duruma düşen işçi ve emekçiler, hastalıkta ve sağlıkta bu iki kesimi beslemeye adeta mahkûm edilmiş.

Hastanelerde kaşık ucuyla yemek

Sağlık Bakanlığı’nın sağlıkta ulaştığı “büyümeye” ilişkin tanıklığım oldu bu hafta.

Refakatçi olarak iki gün ülkenin en önemli araştırma hastanelerinden birinde kaldım. Sabah kahvaltısı 6-7 tane yeşil zeytin, plastik küçük kutuda “tereyağı” ve aynı şekilde reçelden oluşuyordu. Önceleri iki çeşit peynir verilirdi, şimdi hiç yok. Salatalık, domates yok. Hastane kahvaltısı bu kadar.  Zeytin ülkesindeyiz, sağlıklı yağ olan zeytinyağı vermek falan, bunlar hep lüks elbette. Halka sağlıklı, besleyici gıda verildiği görülmüş şey mi? Halk kim, insanca beslenmek kim? Geçiniz.

Hastalara dâhil öğlen, akşam yemekleri olabildiğince az veriliyor, kaşığın ucuyla. Ola ki tencereye sallayınca kaşık tam doldu, kaşığı silkeleyip boşaltıyor yemeği dağıtan kişi. Defalarca tanıklık ettim buna. Hayretler içinde kalmamak mümkün değil. Öyle az ki verilen yemek, aç kalmak garanti.

Ülke kimileri için büyüyorken, onlar çeşit çeşit tropikal gıdalar tüketiyorken, manda yoğurtları yemeden yatmıyorken, işçilerin, emekçilerin hastalandıklarında gittikleri hastanelerde yemeye peynir yok, kaşık ucuyla yemek var. Bu gidişle bunlar bile kaldırılabilir. Olmaz dediğimiz her şey oluyor ülkede.

Önce evlere girişini azalttılar peynirin ve birçok temel gıdanın. Şimdi hastanede temel gıdalar verilemeyecek hale gelinmiş. Bu önemli. Hem AKP iktidarının insanlara sağlıkta ve hastalıkta verdiği değeri göstermesi açısından hem de paylaşımdaki eşitsizliğin geldiği durumu göstermesi açısından. Çünkü ülkede para ya da zenginlik yok değil. Para da var zenginlik de. Lüks, şatafat almış başını gidiyor azınlık bir kesim için. Lale Devri yaşanıyor. Emekçilerin, işçilerin var ettiği zenginliği küçük azınlık kendi arasında pay etmek için sımsıkı tutuyor.

Ülke, bu azınlık için büyüyüp yüzde 95’leri bulan büyük kesim için küçüldükçe küçülüyor. Seçim sürecinde azınlığın hükümetini göndermek ilk hedef olacak. Sonrası için işçilerin ve emekçilerin ekonomik, sosyal, politik haklarını savunan, bunları sağlayacak somut politikaları önerenlerle yan yana gelerek, işçiden emekçiden yana yeni bir program oluşturarak emek hırsızlarının azgınlığına kısmen de olsa gem vurulmuş olunacak. Tüm bunlar işçinin, emekçinin sömürüsü üzerine kurulmuş düzenden kurtuluşun taşları olacak.

Fotoğraf: Esra Tokat / csgorselarsiv.org

Paylaş:

Benzer İçerikler

“Kelimenin tam anlamıyla nefes alamıyoruz çünkü ne hukuki ne sosyal ne toplumsal ne ekonomik açıdan dayanabilecek gücümüz kalmadı. İktidarı gönderme konusunda halk muhalefet partilerinin önünde. Muhalefet partilerinin daha güçlü muhalefet yapması için bekleyecek takat de zaman da yok. Geçinemiyoruz. Cüzdanımızda para yok ama öfke çok.”
Emekliler geçtiğimiz temmuz ayında sıfır zam aldı. Kök aylık dendi, o dendi, bu dendi sonuçta emekliler maaşlarını çekmeye gittiğinde zamsız maaş aldı. Ocak ayında emeklilerin maaşı ne olacak konusu hararetle tartışılırken emekliler taleplerini sağır kulaklara duyurmak için 10 Aralık günü eylem yapacaklar.
Çalışanın ay sonunda maaşını görmediği, emeklinin ikinci üçüncü işlerde çalışarak geçinebildiği dönemleri hayal olmaktan çıkardı AKP. Bakanların yaptığı açıklamalara bakıldığında asgari ücrete önceki yıllardan daha düşük oranda zam yapılacak, ekonomik krizin faturası yine emekçilere kesilecek.
Hemen hepimiz günbegün fakirleştiğimizin farkındayız ama sanırım bazılarımız bunu kabul etmekte biraz zorlanıyor. Nihayet fakiri kendimizin dışında aramaktan vazgeçip, kendimiz dahil ülkenin fakirlerini yan yana getirerek bu gidişe dur demenin yollarını bulma zarureti, dört yanımızı sardıkça sarıyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!