Urallı feministler (2): “Kürtaj karşıtlığı karanlığını anlatamam”

Röportajımızın ikinci bölümünde Rusyalı feministler ülkedeki kürtaj karşıtlığını şöyle anlatıyor: “Gebeliğin sonlandırılması için tıbbi endikasyonların listesi son zamanlarda büyük ölçüde azaltılmış, kadınlar “isteğe bağlı” kürtaj yaptırmadan önce rahiplere ve psikologlara danışmaya zorlanmış ve ayrıca bir kadının artık kendi özgür iradesiyle kürtaja gidememesi için “son tarihin ertelenmesi” uygulaması başlatılmıştır.”
Paylaş:

Ural Feminist Örgütü’nden Dianthus ve Hydrangea ile yaptığımız röportajın ikinci bölümünde Rusya’da kadınların yasal kürtaj süresini kısaltmaya çalışan yeni yasa tasarısını ve buna karşı nasıl mücadele ettiklerini konuştuk.

Ülkenizde kadınların kürtaja erişimine ne kadar izin veriliyor? Kürtaj hakkına karşı ne tür tehditler var? Ve kadınlar bu tehditlere nasıl tepki veriyor?

Rusya’da kürtaj, 12 haftalık hamileliğe kadar, sosyal gerekçelerle (ebeveynlik haklarının kısıtlanması ya da bu haklardan mahrum bırakılmasına ilişkin mahkeme kararı, tecavüz sonucu hamilelik, kadının hapiste olması, kocanın 1-2 derece engelli olması, kocanın hamilelik sırasında ölmesi) ve hamileliğin herhangi bir aşamasında tıbbi gerekçelerle kadınlar tarafından isteğe bağlı olarak yapılabilmektedir.

Gebeliğin sonlandırılması için tıbbi endikasyonların listesi son zamanlarda büyük ölçüde azaltılmış, kadınlar “isteğe bağlı” kürtaj yaptırmadan önce yaşam yanlısı[1] rahiplere ve psikologlara danışmaya zorlanmış ve ayrıca bir kadının artık kendi özgür iradesiyle kürtaja gidememesi için “son tarihin ertelenmesi” uygulaması başlatılmıştır. Milletvekilleri, kadınları kürtaj yaptırmadan önce kocalarının iznini almaya zorluyorlar. Bazı şehirlerde ve bölgelerde özel kliniklerde kürtaj fiilen yasaklanmıştır, bu da kadınların güvenli kürtaja erişimini sınırlamaktadır. Acil kontraseptiflerin[2] satışına ciddi kısıtlamalar getirilmiş, ancak bu uygulama yaygınlaşmamıştır.

Bizim örgütümüz de dahil olmak üzere feministler bu yasak ve kısıtlamaların altını çiziyor, bunları aşmanın yollarını buluyor, ücretsiz bir acil kontrasepsiyon bankası kuruluyor, yaşam yanlısı harekete karşı çıkmak için grevler, tartışmalar, radyo ve televizyon programları düzenleniyor.

Kürtaj için rahipten izin

Geçtiğimiz ay, Duma’nın Sağlık Koruma Komitesi, Rusya Sağlık Bakanlığı’na, bir kadının isteği üzerine kürtaj için azami süre sınırını hamileliğin 12 haftadan 9 haftasına düşürmek için çalışmasını tavsiye etti. Birçok kadın hamile olduğunu hamileliğinin 6-7 haftasına kadar öğrenemediğinden ve obstetrik gebelik gerçek gebelikten iki hafta daha uzun kabul edildiğinden (6-7 gerçek hafta = 8-9 obstetrik[3] hafta) bu durum kadınlar için büyük bir sorun teşkil edecektir. Bir kadın hamile olduğunu öğrendiğinde, kürtaj için son tarih dokuz gebelik haftasına indirilirse kürtaj yaptırmak için zamanı olmayabilir.

Rusya’da 2011-2013’ten bu yana “sessizlik haftası” diye bir uygulama olması meseleyi daha da kötüleştirmektedir: Hamileliğin 1 ila 10. haftaları arasında kürtaj için başvuran kadınlara “kürtaj kararını düşünmeleri için” bir hafta süre verilmekte ve 11. haftadan itibaren aynı amaçla kadına düşünmesi için 48 saat süre tanınmakta, fetal kalp atışlarının gösterildiği bir ultrason ve bir “psikolog” ile konsültasyon yapılmaktadır.

Tüm bu önlemler kadını kürtaj yaptırmaktan caydırmaya yöneliktir ve perinatal[4] merkezlerdeki “psikologlar” genellikle herhangi bir psikolojik eğitime sahip değildir, kâr amacı gütmeyen kürtaj karşıtı kuruluşların üyeleridir ve kadınların durumunu objektif olarak değerlendirmeye çalışmazlar, tek bir amaçları vardır -ne pahasına olursa olsun kürtaj yaptırmaktan caydırmak. Ülkemizin bazı bölgelerinde, kadınların bir Ortodoks rahibe ve “zor durumdaki kadınlar için kriz merkezi” temsilcisine danışmaları da zorunludur, aksi takdirde kürtaj için imza atmalarına izin verilmez. Doğal olarak, kürtaj için izin alınması gereken bu kriz merkezlerinde aslında çocukların ve annelerin kaderi umursanmaz. Kürtaj için Ortodoks bir rahipten izin almak zorunda kalan kadınlardan birkaç alıntı:

“Bir tanıdığım bir piskopos tarafından yasaklanmıştı. Ona ulaştığında, diğer imzaları topladığında, kürtaj için tüm süreler doldu… Kadın doğum yaptı. Ama yaşaması çok zorlaştı.”

“Bununla uğraşmak zorunda kalan bir tanıdığım var. Piskopos bunu yapmasına izin vermemiş. Annesi onunla birlikte hastaneye geldi ve bir skandala imza attı. Herhangi bir imza olmadan hızlıca yaptılar.”

Üçüncü bir kadın geçen kış kendisinin de kürtaj için sevk almaya gittiğini ancak kilisenin izin vermediğini ve sonunda bebeği doğurmaya karar verdiğini söyledi. Dördüncü bir kadın ise kriz merkezinin kendisini “Sessiz Çığlık” adlı yaşam yanlısı filmi izlemeye zorladığını ekledi.

Çocuksuz hareket “aşırılıkçı” görülüyor

Çocuksuzluğa ve yalnızlığa getirilen yasaklar hakkında şunları söyleyebiliriz. Haziran 2024’ün sonunda, Rus politikacılar “çocuksuz hareketin aşırılıkçı olarak tanınması” konusunu tartışmaya başladılar. Daha önce, çocuksuz insanların propagandasını yasaklayan bir yasa tasarısı defalarca Devlet Dumasına sunulmuştu.
Adalet Bakan Yardımcısı Vsevolod Vukolov, Rusya’nın çocuk özgürlüğünü yasaklamak için bir yasa tasarısı hazırladığını söyledi: “İdeoloji ile ilgili konulara gelince. Siz ve ben şu anda çocuksuzluğun yayılmasını önlemek için aktif olarak yasa tasarıları hazırlıyoruz, birileri bugün kızların, özellikle genç kızların doğurmaması gerektiğini, çocuksuz yapabileceklerini söylediğinde… Günümüzde tabiri caizse aşırılıkçı nitelikte bu tür pek çok ideoloji var.”

Tataristan Çocuk Hakları Ombudsmanı Irina Volynets, Devlet Duması Başkan Yardımcısı Anna Kuznetsova’ya bir açıklama yaptı. Volynets, yalnızlık ve boşanma propagandasının, dünya ve aile görüşünü yeni oluşturmakta olan çocuklar üzerinde zararlı bir etkisi olduğu iddiasıyla yasaklanmasını önerdi.

“Yalnızlık ve boşanma propagandasının yasaklanmasına” ilişkin yeni yasa, hem boşanmanın veya bekar yaşamın faydalarını vurgulayan reklam ve kamu kampanyalarının yasaklanmasını hem de çiftler için eğitim programlarının oluşturulmasını veya “eşlerin ilişkilerini güçlendirmeyi” amaçlayan danışmanlığı içerebilir ki bu aslında daha da büyük bir ihmal ve aile içi zorbalara boyun eğme anlamına gelmektedir. Ülkemizde de yasa, yetkililer için istenmeyen içeriğin engellenmesini kolaylaştıracak “yıkıcı ideoloji” gibi bir kavram getirmeyi planlıyor.

Kürtaj propagandasının yasaklanması konusunda, mesela Mordovya’da kadınların kürtaj yaptırma hakkının olamayacağına inanıyorlar, bunu Temmuz 2023’te “geleneksel değerleri koruma çalışma grubu” toplantısında görüşülen yasa tasarısının açıklayıcı notunda doğrudan dile getiriyorlar. Evet, Rusya’da uzun yıllardır bir tür “geleneksel değerler” hakkında durmadan atıp tutuyorlar. Henüz yarım asırlık bile olmayan ve ataları tamamen sözde “sosyalist” bir devlet olan bir ülkede iktidarda olanların sözde dini geleneksel değerleri aşılamaya çalışması oldukça komik.

Şimdi “kürtaj propagandası” ve kürtaj propagandasını yasaklayan yasa tasarısıyla Mordovya’ya dönelim. Tasarı, kürtaj propagandası ve kürtaja teşvikin yasaklanmasını öneriyordu. Geçen yıl 3 Ağustos’ta belge kabul edildi. İşte tasarının açıklayıcı notundan daha doğru bir alıntı:

“Kürtaj hakkının uluslararası düzeyde tanınmış bir insan hakkı ya da bir kadın hakkı olduğu iddiası yanlıştır. Bağlayıcı uluslararası hukuk belgeleri sözde kürtaj hakkını içermediği gibi, doğmamış çocukların yaşamının ana rahmine düştüğü andan itibaren korunmasına yönelik tüm önkoşulları da içermektedir.”

kürtaj kadın hakkıdır. www.ural.kp.ru

“Gözlerini belertip kürtajı yasaklıyorlar”

Mordovya’da neredeyse bir yıldır yasaklanan tam olarak nedir?

“Kürtaj propagandası” yasaklandı. Yani, şimdi eğer bir arkadaş olarak hamile bir kadınla konuşuyorsanız, ona 12 haftanın altındaki bir embriyonun merkezi sinir sistemi oluşmuş bir canlı bile olmadığını, kürtaj yaptırırsa kadının daha kötü bir insan olmayacağını söyleyemezsiniz. Ona doğum yaptıktan sonra nasıl hemoroit ya da yırtılma yaşadığınızı, doğumhanede ne tür bir obstetrik istismara maruz kaldığınızı anlatamazsınız. Ona Rusya Sağlık Bakanlığı’nın bile kürtajın çok tehlikeli bir tıbbi prosedür olmadığını ve tüm zaman çizelgelerine ve doktor tavsiyelerine uyulduğu takdirde kesinlikle doğumdan daha güvenli olduğunu gösteren istatistiklerini gösteremezsiniz. Ona, gerçek anlamda evi, kocası ve geliri olmasa bile, bir çocuk doğurursa, o çocuğun yoksulluk ve asla iyi bir hayata sahip olamama riskiyle karşı karşıya kalacağını söyleyemezsiniz. Ona federal yasaların tam anlamıyla ne dediğini söyleyemezsiniz -çocuk sahibi olmak, onu öldürmeyecek veya sakat bırakmayacak olsa bile, kendi özgür iradesiyle veya sosyal nedenlerle kürtaj yaptırabileceğini söyleyemezsiniz.

Başka bir deyişle, Mordovya Cumhuriyeti yetkililerine göre, ağzınıza fermuar çekmelisiniz, hamile bir kadına söyleyebileceğiniz tek şey, çocuğun doğumu onu öldürmeyecek veya sakat bırakmayacaksa, gerçek sağlığına, annelik korkusuna, sosyal ve mali güvensizliğine bakılmaksızın doğum yapmak zorunda olduğudur. Görünüşe göre, bunu yaparken gözlerini belertmek ve ona kürtajın kesinlikle onu öldüreceği veya sakat bırakacağı söylenmek isteniyor. Tüm bunların ne kadar karanlık olduğunu size anlatamam. Bu yasanın ihlalinin sadece idari bir suç olması (ve para cezasına tabi olması) iyi bir şey, ancak bu tür birkaç ihlal cezai bir suça dönüşebilir.

Mart 2023’te “Rus Topluluğu”ndan yaşam yanlısı Naziler, Çelyabinsk’teki bir hastaneye girmiş, hastaların kürtaj haklarının kısıtlanması konusunda kendileriyle aynı fikirde olmayan doktorlarla kamera önünde tartışmış ve ardından doktorları internette mümkün olan her şekilde taciz etmişlerdir -onlara katil, şeytanın güçleri ve diğer hoş olmayan varlıklar demişlerdir.

“Kriz, eşitsizliğin kadın üzerindeki yıkıcılığını artırıyor”

DİSK üyesi Meral ile bildiri dağıtımının gerçekleştiği alanda konuşsak da söyleşimiz sonraya kaldı. Sorulara şu şekilde yanıt verdi:

– DİSK bir süredir “Vergide, gelirde ve ülkede adalet” talebiyle eylemler gerçekleştiriyor. İlk olarak çalışan bir kadın olarak bu adaletsizlikleri nasıl hissediyor ve yaşıyorsunuz?

– DİSK’in bu talepleri gerek çalışan kesim için gerek emekliler için günlük hayatı doğrudan etkileyen konular. Bir kadın çalışan olarak, bu adaletsizlikleri elbette çeşitli boyutlarda hissediyorum. Vergi yükü ve vergideki adaletsizlik benim gibi düşük gelirli kişilerin kazançlarının daha büyük bir kısmını vergi olarak ödemesine neden oluyor. Bir kadın olarak, özellikle aile bütçesini yönetirken temel ihtiyaçlar (gıda, giyim, eğitim) için ödenen vergiler bütçeyi zorluyor elbette. Dolayısıyla vergideki adaletsizlikten bahsederken tam da bu noktada gelirdeki adaletsizliği unutmamak gerekir. Kaldı ki kadınların iş gücüne katılımı hala erkeklerden çok daha düşük. Ekonomik bağımsızlık herkes için çok önemli ama kadınlar için daha da önemli. Yeterli gelir düzeyine ulaşamayan bir kadının ekonomik bağımsızlığa ulaşması da mümkün olmuyor. İşyerlerinde gebelik, doğum gibi kadınlık süreçlerinin bir dezavantaj gibi görülmesi sonucu kadın istihdamı da sekteye uğruyor. Kadının iş hayatında değersizleştirilmesine sebep oluyor. Kayıt dışı çalışma oranları da kadınlarda daha yüksek dolayısıyla sosyal güvenlik ve emeklilik süreçleri de olumsuzluklar silsilesine ekleniyor. “Yoksulluğun kadınlaşması” kavramı neredeyse normal kabul edilecek bir halde karşımıza çıkıyor. Çocuk sahibi olmanın getirdiği çifte mesai yükü, tek ebeveyn olmak, toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklı eşitsizlikler ve halihazırda yaşanılan ekonomik krizlerin kadınlar üzerindeki yıkıcılığını arttırdığını söylemek yanlış olmaz yani.

Kadınlar, iş gücüne katılım, ücret politikaları ve sosyal haklar konusunda daha adil bir sisteme ihtiyaç duyuyor. DİSK’in yaptığı “gelirde, vergide, ülkede adalet istiyoruz” çağrıları tam da bu noktada hem farkındalık yaratmak hem de politika yapan ve uygulayanların bir aksiyonda bulunmasını sağlamak adına çok önemli açıkçası.

“İşçi hareketinde kadının görünürlüğü yetersiz”

– DİSK’in işçi buluşmalarında kadın işçiler nerede? Kadın işçilerin talepleri neler?

– Genellikle işçi hareketlerinde kadınların görünürlüğü ve seslerinin duyulması için yetersiz diyebiliriz. Aslında bu bir kısır döngü. Hâlbuki tarihsel süreçte kadın hareketine baktığımızda sonuçları büyük değişikliklere sebep olan başarılar olarak nitelendirmek yanlış olmaz. Konfederasyon başkanı bir kadın, işyeri örgütlenmelerinde kadınlar daha aktif olmaya başladı. Bunlar çok önemli değişimler. Kadın işçiler ne istiyor, dersek eğer elbette onlar da erkek işçiler gibi her şeyden önce ekonomik ve sosyal hakları gündemine alıyor ancak kadınların özel olarak karşılaştığı sorunlar da oluyor. Dolayısıyla bu sorunlar kadınların ek taleplerinde belirleyici oluyor. Eşit işe eşit ücret istiyor kadın, iş yerinde cinsiyet ayrımcılığı, mobbing ve tacizin önlenmesini istiyor. Kayıt dışı çalışmanın ve sosyal güvencesizliğin önüne geçilmesini, kreş ve diğer bakım hizmetlerinin sağlanmasını, güvencesiz esnek çalışma saatlerinin (kadını ev yaşantısına daha fazla yönlendirecek uygulamaları) olmamasını, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve toplumsal eşitliği istiyor kadın işçi.  Kadın mücadelesi her alanda varlığını sürdürüyor.

DİSK’e tekrar dönecek olursak kadın komisyonları, bu buluşmalarda kadın işçilerin örgütlenmesi ve sorunlarının dile getirilmesi için önemli bir rol oynuyor. DİSK’in kadın işçilerin taleplerine ve sorunlarına duyarlı olmaya çalıştığını düşünüyorum. Erkek egemen işçi hareketi içinde kadın işçiler hem cinsiyet eşitliği hem de genel işçi hakları bağlamında seslerini daha fazla duyurdukça, işçi buluşmalarında ve sendikal mücadelede daha aktif bir rol oynamaya devam ettikçe geleneksel erkek egemen sendikacılık anlayışı yerini eşitliğe uzanan bir değişim sürecine bırakacaktır.

“Güçlü bir sesle ‘artık yeter’ demek gerek”

– Konfederasyonlar ve sendikalar; işçi ve emekçiler bu denli ağır ekonomik koşullar, iktidarın kemer sıkma politikaları altında yaşarken gerektiği kadar sorumluluklarını yerine getirebiliyor mu? Bu kapsamda DİSK’in işçi buluşmalarını yeterli buluyor musunuz?

– Çok önemli ve kapsamlı bir soru aslında. Ben de bir işçiyim. Ve işçilerin mevcut sorunları temelinde sendikaların ve konfederasyonların taleplerinin ve eylemlerinin yeterliliği hem ekonomik hem de politik bağlamda değerlendirilmelidir. Örgütlülük kavramı da çok önem kazanıyor bu noktada. O yüzden kapsamlı bir cevap verilmesi gerekiyor. Sendikalar kanunu, 1980’li yıllarda yaşanan süreçler ve bunun sonrasında sendikalar üzerinde artan baskılar… Sendikal hareketleri, örgütlenme bilincini zayıflatan süreçler. Şu an ise derinden yaşanan ekonomik darboğaz, tasarruf tedbirleri, ağır vergiler, her gün maddi yükün kontrolsüz bir şekilde ağırlığının artması hem çalışanları hem sendika ve konfederasyonları daha da baskı altına alıyor. Ben DİSK’in yaptığı çağrıları çok önemli buluyorum. Üç birbirine benzemez aynı söylemle alanlarda sesini duyurmaya çalışıyor bunu da çok önemli buluyorum. Belki de tam eleştirdiğim noktada bu hareketlerin ülke çapında planlanması ve eyleme dökülmesi sendikalara yönelik içsel eleştirimi bir nebze de olsa sakinleştirecek bir zamanlamayla ortaya koyuldu diyebilirim. Bana bireysel olarak iyi geldi yani. Güçlü bir sesle artık yeter, geçinemiyoruz demek gerekiyor çünkü.

Elbette yeterli mi değil mi, bu tartışmaya açık bir konu. Sonuçta DİSK, geçmişte de işçi hakları için önemli mücadeleler yürütmüş tarihsel bir mirasa sahip ve DİSK’in “Vergide, Gelirde ve Ülkede Adalet” talebiyle düzenlediği işçi buluşmaları, bu mücadelelerin bir parçası olarak öne çıkıyor. Bu buluşmaları çok değerli buluyorum. Katılımlar, belki seçilen noktalar ya da başlangıç eylemlerinde sınırlıydı bilemiyorum ancak Türkiye’nin her yerinde ve dalga dalga yayılan bir eylem olarak farkındalık yaratan buluşmalar olduğunu düşünüyorum. İstediğimiz bir sonuç yaratacak mı, politikalarda bir karşılığı olacak mı hep birlikte deneyimleyeceğiz. Sonuçlara göre de elbette yeni stratejiler belirlenmeli. Daha büyük daha kitlesel neler yapılabilir? Belki bu noktada ulusal ve uluslararası dayanışmalar kurularak politika üreticiler üzerinde etkili olabilecek hareketler planlanabilir, örgütlülüğünü de besleyerek sendikaların da daha güçlü savunmalarını sağlayabilir.


[1] Rusya’da kürtaj karşıtı grup ve kuruluşlar kendilerini “yaşam yanlısı” olarak adlandırmaktadır.

[2] Korunmasız bir cinsel ilişki sonrası uygulanan metot. Çeşitli ilaçların kullanımı ya da rahim içi araçlar kontrasepsiyon için değişik yaklaşımlardı.

[3] Doğum ve sonrası dönemde kadın üreme yolları ve doğan çocukların bakımı ile ilgilenen tıbbi uzmanlık alanı.

[4] Anne adayı ve doğacak bebek ile ilgili problemlerin yaşandığı sorunlu gebeliklerde gerekli tanı ve tedavi yaklaşımları konusunda uzmanlaşan bir bilim dalıdır.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Ural Feminist Örgütü’nden kadınlar Rusya’da kadın ve LGBTİ+’lara yönelik erkek devlet politikalarını Kadınİşçi’ye anlattılar: “Rusya en homofobik yasalara sahip ülkelerden. Kadınların hâlâ 21 sektörde çalışması yasak.” İki bölüm olarak planlanan söyleşinin ilk bölümünü yayımlıyoruz.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!