üretimin ev hali

türkiye’de 20 yıllık süreç, bizi git gide daha fazla devlete ve siyasal iktidara seslenen kampanyalara yöneltti. ama egemen sınıfı yani erkekleri karşımıza almak da gerekiyor. erkeklerin ev işi yapmasının propagandasını yapan, bunu teşvik eden, zorlayan bir kampanyaya ihtiyacımız var.
Paylaş:
ayşe düzkan
ayşe düzkan
ayseduzkan@hotmail.com

kadınların ücretsiz eviçi emeği, türkiye’de birkaç slogan dışında feminist politikanın gündemi olamadı. aklıma gelenler; “bırak evi bok götürsün” ve “dolapta zıkkım, sokakta isyan var.” açıkçası bu sloganların durumu ve konuyu tam kapsamadığını düşünüyorum; evi neden bok götürsün, neden temiz bir mekânda yaşamayalım. kadınlar için bir övgü sayılan titizlik takıntısının bir tür patoloji olduğunun ben de farkındayım.[1] ama bu slogan tam olarak bunu ifade etmiyor; diğer yandan çok daha belirleyici bir meseleye, erkeklerin eviçinde emek sarf etmemesine işaret etmiyor, ayrıca evinde bir erkeğin yaşamadığı kadınlar açısından pek bir karşılığı yok. dolapta yemek olmaması da öyle; çocukların yaşadığı, dışarıdan yemek satın alacak bütçenin olmadığı haneler için hayati sorunlar doğurur. ev dağınık ve kirli olsa bile beslenmek gerekiyor. boşanma oranları ve çocukların bakımını genellikle annelerin üstlendiği göz önüne alındığında tek ebeveynli ailelerin çokluğunu ve bu ebeveynin anne olduğunu tahmin etmek zor değil.

burada, yeterince emek harcanmamış bir politik faaliyet var bence. politik zihinsel emek konusunun daha geniş bir mesele olduğunu düşünüyorum ama bu başka bir yazının konusu. 

eviçi emeği ne yapalım?

öncelikle şunu hatırlayalım, kadınların eviçindeki ücretsiz emeği, marksist kavramlarla ifade edersek, sadece kullanım değeri değil, sık sık değişim değeri de üretir. yani sadece hane halkının kullanabileceği hizmet ve emtia değil, aynı zamanda satılabilen emtia da üretir. biraz daha somutluyorum; bir tepsi börek sofraya konabilir; aynı tepsi, internet üzerinden bir başka eve veya bir lokantaya satılabilir de. ya da, bahçede yetiştirilen domatesin bir kısmı evde tüketilir, bir kısmı pazarda satılır.

biz türkiyeli feministler bu gerçeği, ilk olarak otuz yıl kadar önce, christine delphy’yi okuyarak fark ettik, 30 yıldır da anlatıyoruz, şükür bu gerçek üzerinden düşünenlerin sayısı artıyor. ama bu yazıda, değişim değeri üreten eviçi emeğini değil, kullanım değeri üreten eviçi emeğini ele almak istiyorum. bunun yükünden kurtulmak için hangi politik araçlar gerekiyor?

işin kolayına kaçmadan ama

sosyalistlerin bu konudaki önerilerini yani ortak yemekhaneler ve ortak çamaşırhaneleri kimi feministlerin de benimsediğinin farkındayım. bazı avrupa ülkelerinde örnekleri bulunan ortak çamaşırhaneler, her evde bir çamaşır makinesi bulunması ihtiyacını ortadan kaldırıyor ama çamaşır yıkamayı daha zahmetli bir iş haline getiriyor; çünkü çamaşırları oraya taşımanız, beklemeniz vb. gerekiyor. diğer yandan, ücret karşılığı çamaşır yıkayan işletmeler, emeğin ucuz olduğu türkiye’de de var. ama gözlemleyebildiğim kadarıyla lokanta vb. işletmeler ve yalnız yaşayan erkekler başvuruyor bunlara. aynı hizmetin ücretsiz ya da çok düşük ücretle, bir sosyal hizmet olarak sunulacağı günleri beklemek zaten akıl kârı değil ama çamaşır makinesinin bu kadar ulaşılabilir olduğu, çoğu evde bulunduğu günümüzde ve o gelecekte, o çamaşırhaneye bile taşımak manasız olabilir.

peki yemeği kamu sunabilir mi? şu anda piyasa sunuyor zaten. dünya ucuz/pahalı lokantalarla, büfelerle, kafelerle dolu. türkiye’de, emeğin ucuzluğu sayesinde, evinize kadar geliyor yemek. bunun, yemek hazırlamaktan sorumlu ve geliri buna yeten kadınların ve birçok erkeğin hayatını kolaylaştırdığına şüphe yok.[2] ama bugün çoğumuzun geliri buna yetmiyor, türkiye’yi büyükşehirlerden ibaret sanmadığımız için biliyoruz, birçok yerde böyle bir sistem de yok zaten. ama her okulda ve her işyerinde en az bir öğün yemek verilmesini bugün de talep edebiliriz.

yeter mi? tabii ki hayır. bu hakkın sağlandığı işyerlerinde çalışanların evinde de genellikle tencere kaynıyor.[3] bunun alışverişi var, fiyat kıyaslaması var, planlaması var, ayıklaması, temizlemesi var…

üç öğünün ücretsiz olarak kamu tarafından sağlanacağı günü beklerken hatırlatmak isterim: eve servis, büyük kaynak israfına yol açan bir hizmet, ortak bir alanda sunulması da çocuklar için zor olur. Bebeği; kreşten, okuldan yorgun gelen çocuğu akşam yemeği için ortak yemekhaneye götürmek de kolay iş değil; hele karda kışta. yani o tencere yine kaynar gibi görünüyor.

git gide azalsa da, evlerinde bir başka kadını ücret karşılığı çalıştıran burjuva kadınlarını kınayan yazıları, sözleri siz de okumuşsunuzdur. ama evinde bir kadına ücretsiz işlerini gördüren erkekleri kınayan yazı ve sözler, düşünce dünyamıza yeni giriyor.

yemekle bitse!

yemek hazırlayacağına aç duran ya da ekmek arası bir şeyler atıştıran çok insan var. ama çoğumuz için evin toplanıp temizlenmesi en yıpratıcı, bunaltıcı iş. süpürgeliklerin ilk günkü gibi görünmesini hedeflemek gibi bir şeyden bahsetmiyorum, camların pırıl pırıl olmasından da. diyelim ki onları başta andığım obsesif titizlik olarak tanımladık. hadi herkesin kendi döküntüsünü topladığını da varsayalım. yine odalar, sadece çay demlense bile mutfak, hele tuvalet-banyo mutlaka temizlenmeyi gerektiriyor. bu hizmeti kamunun sunmasının, evin temizlik şirketi tarafından temizlenmesinden farkı ücretsiz olması mı? diyelim ki bu mümkün ve bunu tercih edenler olacak, o güne kadar lavaboyu kim temizleyecek? [4]

çocuk bakımı konusuna geçmeden önce genişçe bir parantez açmak istiyorum. sizin de dikkatinizi çekmiştir; evin temizliğini ücret karşılığında bir başkasına yaptırmak, o evde kaç kişi yaşarsa yaşasın anne ve eş olan kadının sorumluluğu olarak görülüyor. o insanı istihdam etmek, ona işleri tarif etmek onun işi. ayrıca “kendi sorumluluğu” olan bir işi, bir başkasına parayla yaptırma “suçu” da onun sırtında!

git gide azalsa da, evlerinde bir başka kadını ücret karşılığı çalıştıran burjuva kadınlarını kınayan yazıları, sözleri siz de okumuşsunuzdur. ama evinde bir kadına ücretsiz işlerini gördüren erkekleri kınayan yazı ve sözler düşünce dünyamıza yeni giriyor.

çocuk bakımı

bir de çocuk bakımı konusu var tabii. bunun, birkaç sebeple evde yapılan diğer işlerden farklı olduğunun altını çizerek başlamalıyım.

-bir çocuğun yetiştirilmesi, toplumun devamına katkı ve bu sebeple toplum tarafından desteklenmesi gerekir.

– çocukların bakımı ve yetiştirilmesi konusundaki bütün önerilerin ancak tedricen hayata geçirilmesi mümkün. en azından bu mecranın okurları, çocuklarını toplumun sunduğu kalıplara uygun büyütmeyi hedeflemiyor ama evdeki paradigmayla okuldakinin ve tabii toplumun genelinin çok farklı hatta çatışkılı olması çocuğun üzerine taşıyamayacağı ve hak etmediği bir yük bindiriyor; hak etmediği çünkü böyle bir tercih yapacak iradesi yok. çocukların bakımı ailede sağlanıyor ama şekillendirilmelerinde başta okul olmak üzere toplum çok daha etkili. çocukların hakları ve yetiştirilmesiyle ilgili sürekli yeni bilgiler ortaya çıkıyor, bu konudaki fikirlerimize şüpheyle yaklaşmakta yarar var. çocuklar ve yetişkinler, özellikle de ebeveynleri arasındaki hiyerarşinin de patriyarkanın bir parçası olduğunu ve kadınlarla erkekler arasındaki hiyerarşinin, bu alandaki tek parametre olmadığını akılda tutmak gerekiyor.

çocukların bakımıyla ilgili kamunun yapabileceği çok şey var ve bunlar hem kadın örgütleri hem sendikalar hem de siyasal örgütler tarafından sahiplenilmeli. en bilindik olanları sıralıyorum:

-çalışanların sayısından ve cinsiyetinden bağımsız olarak her işyerine kreş.

-kadın-erkek bütün ebeveynlere doğum izni ve bu alanda eşit haklar.

-her yaşam birimine kreş.

yani her çocuğun, annesi babası çalışsın çalışmasın, ücretsiz olarak devam edebileceği, kimisini sermayenin kimisini de devletin finanse ettiği kreşler. her ebeveyne doğum izni ve diğer haklar sağlanarak, anneliğin kadınların istihdamını zorlaştırmanın bahanesi de olmaması. kreşlerin 24 saat hizmet vermesi.

ama bir çocuğun bakımı, onun günün belli bir süresinde oyalanmasından ve/veya eğitim almasından ibaret değil. hem çocukların bakımı birçok farklı iş gerektiriyor hem de en azından güncel pedagoji ve psikiyatri, özel olarak yakın oldukları insanlarla vakit geçirmeye ihtiyaçları olduğunu söylüyor. yani çocuk bakımı da kolay kolay bütünüyle kamusallaştırılamayacak bir iş.

basit bir çözüm önerisi yapacağım: erkekler de ev işi yapsın! ama bu önerinin hayata geçmesi dile kolay; aslında çok kapsamlı bir mücadeleyi gerektiriyor; en azından bir kampanyayı; belki de, zaman zaman ivmesi düşse de sürekliliği olan bir kampanya!

ne olacak bu işler

tahlile konu olduklarına göre çare de bulabiliriz. basit bir çözüm önerisi yapacağım: erkekler de ev işi yapsın! bir araba dolusu laf yazdın, bunca yıl düşüne düşüne bunu mu buldun, diyenler haklı. ama bu önerinin hayata geçmesi dile kolay; aslında çok kapsamlı ve geniş bir mücadeleyi gerektiriyor; en azından bir kampanyayı; belki de, zaman zaman ivmesi düşse de sürekliliği olan bir kampanya!

türkiye’de 20 yıllık süreç, bizi git gide daha fazla devlete ve siyasal iktidara seslenen kampanyalara yöneltti. haklı olarak, mevcut haklarımızı korumaya ve genişletmeye çalıştık. ama egemen sınıfı yani erkekleri karşımıza almak da gerekiyor. erkeklerin ev işi yapmasının propagandasını yapan, bunu teşvik eden, zorlayan bir kampanyaya ihtiyacımız var. yazı, afiş, video[5] gibi ideolojik araçlardan günlük grevlere uzanan mücadele biçimleriyle yürütülecek bir kampanya bu; ama önce konuyu enine boyuna konuşabileceğimiz, farklı deneyimleri birleştirebileceğimiz bir düşünce sürecine ihtiyacımız var… bir örnek vermek istiyorum; yalnız ya da çocuğuyla yaşayan kadınlar için ev işinin nasıl şekillendiğiyle kalabalık bir ailenin bütün işini yapan kadınların yükü çok farklı. bu farklı deneyimleri kapsayacak bir politika gerekiyor. bunun ancak ikna, zorlama gibi farklı araçlarla hayata geçmesi mümkün. oyuncaklardan dizilere müdahale edilecek onlarca alan var.

erkeklerin de hakkı

karl marks, işbölümünü eleştirirken, komünist bir toplumda, insanların sabah balık tutup akşam eleştiri yazabileceğinden bahseder. bu güçlü metafor, bize insanın hem kol hem de kafa emeği harcamaya ihtiyaç duyduğunu da gösterir aynı zamanda. insanı, bedeni ve ruhuyla birlikte ele aldığımızda, ancak bütün yetenek ve yetilerini kullanarak bütünlüğüne ulaştığını görürüz. sabah kahve, akşama kadar yazılım, akşam sofra kurup buzdolabını temizledikten sonra dizi izlerken fasulye ayıklamak, yatmadan evi toplamak… birçok kadın bütün bunları uykusuzluk ve yorgunluk pahasına gerçekleştiriyor. ama tane tane bir pilav, başarılı bir yıl sonu bilançosu yapabilmek, bütün bunların sağladığı pratiklik, keskinleştirdiği zekâ, güçlendirdiği zamanı verimli kullanma becerisi de onun oluyor. niyetim patriyarkal sömürünün sonuçlarını şekere bulayıp sunmak değil tabii. erkeklerin keyfini sürdüğü patriyarkal işbölümü, onların kadınların emeğini sömürmesini kolaylaştırıyor; ama aynı zamanda hayatlarını, bilinçlerini ve yeteneklerini kısıtlıyor. [6] başka canlıları yiyecek olarak tüketmenin de sorgulandığı günümüzde balık tutmak, hele de yemeyeceği balıkları, sırf eğlence olsun diye tutmak pek kabul edilir bir iş değil. onun yerine, her coğrafyada ve her evde mümkün olabilecek, yakınlarının karnını doyurup insanı da tatmin edecek işler bulmak mümkün. emeğine yabancılaşmadan, somut bir şey üretmenin keyfini erkekler de hak ediyor bence.

erkekler mutfağa, çamaşır makinesinin ve süpürgenin başına! yeni yüzyılın uygarlığı ancak böyle kurulacak. 


[1] çevre hareketleri ve eşik gönüllüsü, chp rize kadın kolları eski başkanı nurdan ardal, birkaç gün önce camları silerken beşince kattan düşüp öldü.

[2] enflasyon bunu git gide daha az insanın yararlanabileceği bir şey haline getiriyor.

[3] en zenginlerin evinde yemek pişirildiğini de unutmamalı.

[4] lavaboyu, mutfağı hiç temizlememiş olanın daha fazla ve daha rahat kirlettiği sizin de dikkatinizi çekti mi?

[5] örneğin, özellikle “ünlü” erkekler ev işi yaparken çekilmiş videolarını paylaşabilir.

[6] ayrıca birçok erkeğin durumu yani yetişkin bir insanın kendi kendine bakamaması bana çok trajik geliyor. 

Görsel: BBC

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!