Uşak ve Kütahya’da çevre katliamına karşı kadınlar isyanda: “Makinelerin önüne yatacağım”

Uşak ve Kütahya'daki maden arama şirketlerinin ekolojik yıkımına karşı eylemler de sürüyor. Bu protestolarda kadınların rolü dikkat çekiyor. Yaşamın kaynağını korumak ve yok edilişini durdurmak için mücadele eden kadınlardan biri de Funda Öz Akçura. Özellikle son yıllarda, on binlerce hektar ormanın madenlere teslim olduğunu söylüyor Akçura. Söz konusu projeler, köylere göçü dayatıyor.
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com
Ayla Önder onderayla@gmail.com

Uşak ve Kütahya’daki maden arama şirketlerinin ekolojik yıkımına karşı eylemler de sürüyor. Bu protestolarda kadınların rolü dikkat çekiyor. Yaşamın kaynağını korumak ve yok edilişini durdurmak için mücadele eden kadınlardan biri de Funda Öz Akçura. Özellikle son yıllarda, on binlerce hektar ormanın madenlere teslim olduğunu söylüyor Akçura. Söz konusu projeler, köylere göçü dayatıyor.

Çevrenin bozulmasından ve yıkıma uğramış doğal alanlardaki koşullardan en çok etkilenenler kadınlar. Dolayısıyla çevreyi koruma sorumluluğunda da kadınların önemi bir kat daha fazla. Somut vakalara baktığımızda, çevre katliamlarına tepkilerde en önde çiftçiler ve kadınlar çıkıyor karşımıza. İtiraz ediyorlar, eylem yapıyorlar.

Uşak Banaz’da ortaya çıkan yeşil alan kıyımı ve orman tahribatına karşı mücadele verenlerin arasında bulunan Funda Öz Akçura’nın da tepkisi oldukça yüksek. Nikel arayan maden şirketi yüzünden o çevrede doğal sular kirlendi. Madencilik, su kaynakları için ciddi bir tehdit haline geldi. ‘Murat Dağı Yok Olmasın Platformu’nu oluşturan yönetim içindeki tek kadın aktivist olan Funda Öz Akçura, “Murat Dağı, Kütahya ile Uşak arasında yer alan yaklaşık 500 km2‘lik bir alan. Doğada bir parçayı yerinden oynattığımızda tarımdan hayvancılığa, sudan temiz havaya kadar birçok unsur etkileniyor. Gediz Nehri, Murat Dağı’ndan doğuyor. Menderes nehrini besleyen ana damarlardan olan Banaz Çayı’nın kaynağı da bu dağ. Uşak’ı geçip Denizli’ye ulaşıyor ve Menderes nehrini besliyor. Eskişehir’e ulaşan Porsuk Çayı da yine Murat Dağı’ndan akıyor. Dolayısıyla Murat Dağı tüm Ege Bölgesine can veriyor aslında. Dağda yapılan maden faaliyeti Uşak dâhil Ege Bölgesi’ndeki su kaynaklarını tehdit ettiği için bu sürece ekolojist olarak dâhil oldum” diyor.

Toprak ve su zehirlenecek

İlk başlarda, çevre duyarlılığını barındıran başka kadınların katılımı olmadığı için, tek kadın olarak yer almanın sıkıntılarını yaşamış. Madenin açılmasına karşı dört yıldır mücadele eden çevre aktivisti Akçura, Platformun sözcüsü olarak birçok alanda koşturuyor.. Maden şirketi, ÇED dosyasında bölgenin tamamen orman olduğunu ve dosyanın bakanlıkça onaylandıktan sonra, Orman müdürlüğünden gerekli izinleri alacağını ve tüm alanı “ağaçlardan temizleyeceklerini” söylüyor.. (ÇED ifadesini “Çevresel Etki Değerlendirmesi” olarak biliyoruz.) İşte kıyamet de bundan sonra kopuyor!

Akçura anlatıyor; “Maden faaliyeti demek, binlerce yıldan bu yana dağda uyur halde olan Arsenik’ten, Bor’a, Civa’ya kadar birçok ağır metalin yer üstüne çıkması demek. Bu faaliyet suyun, toprağın ve havanın zehirlenmesi demek. Şirket burada 10 sene boyunca yılda 330 bin ton toprağı yerinden kaldıracak. Bahsettiğimiz ağır metaller yeraltı sularına ve akarsulara mutlaka karışacak. Bunun tersi mümkün değil. Sönmüş bir volkanik dağ olduğu için maden zengini olan Murat Dağı’nda, demirden, nikele sayısını bilmediğimiz birçok maden için verilen ruhsatlar, tepemizde ölüm olmuş bekliyor. Bunlar yetmezmiş gibi altın madeni için ÇED hazırlık süreçleri bir yerlerde gizli gizli sürüyor.”

Doğamızı korumak adına

Funda Öz Akçura, orman örtüsü ve tarımsal üretim açısından önemli bir yere sahip olan Murat Dağı’nda nikel madeni aranmasına başından bu yana tepki göstermiş. “Geçtiğimiz yıllarda da Murat Dağı’nda altın işletmesi için yine harekete geçmişler, fakat yöre halkının yoğun tepkisi ve açılan çevre davaları süreci ile bu proje durdurulmuştu. Şimdi de ‘nikel arayacağız’ diyorlar. Nikel de tıpkı altın işletmeciliği gibi yöredeki suları, orman alanlarını ve tarımı tehdit ediyor” diyor. Murat Dağı’nda açılmak istenen nikel madeni sahasının, Uşak’a su sağlayan en önemli baraj olan Küçükler Barajı havzasında da yer aldığına ve Uşak ilinin içme suyu bölgesinin de büyük tehlikeye gireceğine dikkat çekiyor. “Murat Dağı’na bu madeni açtırmayacağız, suyumuzu, doğamızı, geleceğimizi korumak adına bu mücadelenin içindeyiz” sözleriyle kararlı olduğunu bir kez daha anımsatıyor.

Birçok şirketin gözü bölgede

“Murat Dağı Yok Olmasın Platformu” sözcüsü Akçura, “Artık bölgede insanlar çok bilinçlendi. Madene yöre halkı kesinlikle sessiz değil ve çok tepkili. En önde kadınlar mücadele veriyor. Sonuç olarak suyumuza zarar verecek, kirlettikleri su doğayı tahrip edecek. En önemlisi bu maden için ormanlarımız kesilecek. Şirketin bu ilk faaliyeti değil. Daha önce de ruhsat almış maden aramak için. Ama gerekli güncellemeleri yapmadığı için arama belgesi iptal olmuş. Tekrar ruhsat için başvuru yaptı. 8 Şubat’ta bölgede bir ÇED toplantısı düzenleyecekler. Biz de buna izin vermeyeceğiz. Çünkü madeni açtırırsak devamı gelecek. Birçok şirketin gözü bu bölgede. 20 ayrı şirket daha Murat Dağı’nda maden işletme ruhsatı almış! Bu maden faaliyete geçerse, diğer ruhsat sahibi firmalar da hücum edecek” açıklamasını yapıyor.

10 yaşında evin sorumluluğu verildi!

Aktivist Akçura’nın babası Adıyamanlı, annesi ise Türkmen. Biri erkek diğeri kız iki kardeşi daha var. “Bana küçük yaşta birçok sorumluluk verildi. İlkokuldan itibaren hiçbir veli toplantıma gelmedi ailem; ‘Okul senin alanın, sorunlarını kendin çözeceksin’ dediler. Çocukken yaşadığım en çarpıcı olay da şu oldu; 10 yaşlarındaydım. Babam ve annem, ilkokul üçüncü sınıfının karnesini alıp yaz tatiline geçtiğimizde beni karşılarına aldılar. Ve dedemle ilgili sağlık durumunu paylaştılar; ‘Her zaman yanında olma garantimiz yok, ayaklarının üzerinde durmayı öğrenmen gerek. Biz köye gitmek zorundayız! Bu evin sorumluluğu sana ait.’ Çünkü köydeki dedem hastaydı ve bakacak da kimse yoktu. Beni iki kardeşimle bırakıp memlekete (Adıyaman’a) gittiler. Diyeceğim şu ki; hayat bana ve kardeşlerime hiç hazır sunulmadı. Her ne istiyorsak mücadelesini vermek zorunda kaldım hep.”

Cami imamını ikna etti

Ekolojist bir kadın olarak Kütahya’nın Simav ilçesindeki Örencik köyünde altın arayan madencilere karşı da mücadele ediyor… Bu olayın üzerinden üç yıl geçmiş. Başta Örencik olmak üzere Balıköy, Evciler, Çobanlar, Avcılar, Kavaklı ve Benah köylerinin doğası oldukça olumsuz etkilenecek bu kazılardan. 2018 ve 2019’da Kütahya’da madenden zarar görecek bölgelere gidiyor. Ki bu köyler o güne değin hiçbir şekilde ayağa kalkıp hak aramamış. Köy sakinlerine meselenin “su eşittir hayat” olduğunu anlatıyor. Altın madeninin doğrudan cana ve mala dokunacağı gerçeğinden söz ediyor. Kadınlar önce çekinmiş, geride durmuş. Özellikle Gediz’e bağlı Fırdan ve Karaağaç köylerinden söz ediyor. Değil konuşmak ilk başlarda kadınlar fotoğraf karelerine bile girmek istememiş. Funda, köyün cami imamı ile gidip konuşuyor. O’nu ikna ediyor. İmam minareden anons yaparak köylü kadınları toplantıya çağırıyor. Hepsi de o köyde, o zaman diliminde imkânsız olabilecek durumlar.

Köy kadınları ilk kez kahveye giriyor

Toplantı yapılacak bir mekân yok köyde. Yaz ayı olsa belki köy meydanında yapılabilir ama Ocak ve çok soğuk. Tek yer var toplanabilecek orası da erkeklerin vakit geçirdiği kahve. Örencik köyü’nün kadınları hayatlarında ilk kez kahveye girecekler bu anonstan sonra. Genellikle böyle kırsal alanlarda kadın kahvenin önünden dahi geçmez. Hem camiinin imamını ve hem de köy sakini erkekleri ikna etmiş. Kadınları ise o mekâna sokmak o geleneksel yapıda imkânsız neredeyse. Onları ikna süreci ise çok anlamlı. Funda diyor ki; “Maden aramak demek ömürleri boyunca tarımla uğraşmış, hayvancılık yapmış ve yüzlerce yıldır orada yaşayan insanların yerinden yurdundan koparılıp şehirlerdeki işsizler ordusuna katılması demek. Böyle girdim söze ilk başta. Madenler işletmeye açılınca ve kazılar başlayınca sular tamamen kirlendiği için tarımın da yapılmayacağını anlattım. Orada yaşam sürmenin imkânsız olduğunu, köyden ayrılmak zorunda kalacaklarını belirttim.”

‘Erkeklerin olduğu ortamda olamayız’

Örencik’te minareden imamın anonsunu duyan kadınlar kahveye mecburen gelmiş. Ocak ayı, her taraf kar buz. “Ama birinin içeri girmediğini kapının dışında beklediğini fark ettim” diyor Akçura. Sonra ne olduğunu sorunca merakta bırakmıyor; “Kahveye girmesini istediğimde, dul olduğunu ve erkeklerin bulunduğu ortamda dul kadınların olamayacağını söyledi. ‘Kapıda beklesem olmaz mı?’ diye sordu. Ama aşırı soğukta orada beklemesine izin veremezdim. Düşünün kahve değil sadece, erkeğin bulunduğu yerde bile olmak istemeyen kadınları, maden karşıtı eylemlere kattık. Önce hepsine birden seslendim; ‘Benim olduğum yere genç, yaşlı, evli, bekâr tüm kadınlar girecek. Sularımız, ormanlarımız elden gidiyor, kimse itiraz etmesin’ dedim. Sonra içeri girmeye çekinen kadının yanına gittim, koluna girdim ve kahvede en baş köşeye götürdüm… İlk başta çok utandı. Yanına özellikle köyün yaşlı kadınlarını oturttum.”

Kadınlar birbirlerinden güç alıyor.

Funda, platformun yürütme kurulundaki tek kadın ve dolayısıyla sahada da çalışan tek kadın aynı zamanda. “Murat Dağı Platformu”na Banaz köylerinden diğer kadınlar niye katılmıyor?” soruma şu yanıtı veriyor; Bizim Banaz’da kardeş bir platformumuz var: “Murat Dağıma Dokunma Platformu”. Orada da bir Ülkü ablamız var, bir de ben… Aslında örgütlü mücadelenin zayıf olduğu yerlerde kadınlar da ortaya çıkamıyor dersek daha doğru olur. Örgütlülüğü yarattığınızda muhafazakârlık, feodallik ortadan kalkıyor. Kadınlar birbirlerinden güç alıyor. Örencik köylülerinin kahveye gelmesinden sonra, ertesi gün madencileri destekleyenlere kafa tutacak kadar özgüvenli oldular.” Bir seferinde köylerden birinde, kadınlardan toplantıda söz almasını, onların da konuşmasını istiyor Funda. Verdikleri yanıt ilginç; “Biz komşuya gittiğimizde, kapı önünde konuşuruz da, başka yerlerde nasıl konuşulur bilmeyiz!” Bu kadınların topluluk önüne çıktıklarında sanki bilmedikleri bir lisan konuşuluyor gibi düşündüklerini söylüyor ve ekliyor; “Ama bir kez sokağından köyünden çıkıp, tanımadığı ortamlara girip konuşunca ‘Aa, basitmiş, ben de yapabilirim’ diyor. Benim en büyük şansım kırsaldaki kadınların bu yanını keşfetmem oldu.”

‘Köyü terk etmeyiz’ dediler

668 hektar gibi dev bir alanda, altın ve gümüş arama maden projesine köylüler, özellikle kadınlar her yerde itirazlarını dile getiriyor. Köylerini terk etmek istemediklerini her daim yineliyorlar. Bir yaşlı kadın “Makinelerin önüne yatacağım” diyor. Fırdan köyünden kadınlar “kefenimizle çıktık yola, ölürüz de vermeyiz toprağımızı” diye öfkeyle bağırıyorlar. Şirketin maden arama yakınında bulunan Örencik, Dağardı, Kavaklı ve Evciler Köyü sakinleri toplantıyı yaptırmayacak. Diğer onlarca köy de onlarla birlikte hareket edecek. Orada halk tutumunu, tepkisini ortaya koyacak. En az 750 bin ile 2 milyon arasında ağaç kesilecek. Binlerce hektar yeşil alan yok olacak. Bütün bu gerçeklerle ilgili bilinç kazandıktan sonra kahveye gitmeyi, toplantı yapmayı kadınlar teklif etmiş! “Bugün kahve bizim. Hep erkekler mi girecek, bugün de biz oturalım” demişler!

Salon tuttum

Üniversite mezunu olan Funda Öz Akçura evli. O bölgede sigortacılık yapıyor. Üniversitede okuyan bir kızı var. Eşinin ilginç bir girişimi olmuş; “Biz evlenmeden önce çok iyi arkadaş ve dost olarak devam ettik. Daha sonra ise nice zaman flört ettik” diyor. Eşinin kendisine direk evlenme teklif etmediğini söyleyerek şunu anlatıyor; “Yakında evlenecek olan bir arkadaşına düğün salonu tutmaya gittiklerinde, bakmışlar iki ay sonraya boş bir gün var salonda. ‘Hadi sen de o günü tut düğün için’ demiş arkadaşı. O da ‘tamam’ diyerek, parayı verip, mekânı kiralamış. “İş çıkışı geldi, ‘Salonu tuttum, iki ay sonra düğün var’ dedi. ‘Para iadesi de yok, çaresiz evlenmek zorundayız’ diye de ekledi. Böylece o tarihte evlenmiş olduk.”

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!