İş kazasını şikâyet etti diye işten attılar

XIOAMI SALCOMP’da işçiler Türk Metal Sendikası’na üye oldu ama fabrikadaki çalışma koşullarında pek değişiklik yok. Ekipman olmadığı için galoşla çalışırken ayağı kayıp düşen ve hastaneye kaldırılan kadın işçi şikâyetçi oldu. İşveren önce hakaret etti sonra da işten çıkardı. Kadın işçi tek başına mücadele ederken, sendika susuyor.
XIOAMI SALCOMP'TA baskılar devam ediyor:
Paylaş:

Çin sermayeli Xiaomi ve iş ortağı Salcomp, 2021’de devlet teşvikiyle İstanbul Avcılar’da telefon üretimi yapılan bir fabrika açtı. Açıldığı günden beri kötü çalışma koşullarıyla gündeme gelen fabrikada 2021’de Türk Metal sendikası örgütlenmeye başlamış ve bunun üzerine sendikalı işçiler işten atılmıştı.[1] Fabrika önündeki direniş süreciyle birlikte Türk Metal sendikası fabrikada yetki almış fakat işçilerin koşullarında bir değişiklik olmamıştı.[2] 2022’de ise 110 işçinin işten atılması ve sendikanın atılan işçilere destek olmaması, Türk Metal’e yönelik tepkilere yol açmış; işten atılan işçiler hem işverene hem de sendikaya karşı eylemler düzenlemişti.[3]

Xiaomi direnişinden bir kadın işçi aracılığıyla yakın zamanda Xiaomi’de çalışırken iş kazası geçiren ve şikâyetini geri çekmediği için işten atılan Dilek’in* durumundan haberdar olduk. Sendikanın yetkili olduğu bir işyerindeki çalışma koşullarını ve geçirdiği iş kazası sonrası başına gelenleri konuştuk.

Dilek, Xiaomi’deki 2021’deki sendikalaşma ve direniş sürecinde fabrikada değilmiş. Sendika yetki alıp içeri girdikten sonra işe başlamış. Sendikalı bir işyerinde koşulların nasıl olduğunu sorduğumuzda ise Türk Metal sendikasına dair şunları söyleyerek başladı sözlerine:

Sendika hiçbir şekilde işçinin arkasında değildi, kendi çıkarları için ordaydı. Asla kesinlikle hiçbir işçinin arkasında değildi. İşçinin arkasındaymış gibi gözüküyor ama asla değil.”

Xiaomi fabrikası ilk açıldığında kadın işçiler, ağır iş yükü, fazla mesai dayatması ve tuvalette dakika kısıtlaması olması gibi sorunları dile getiriyorlardı. Dilek’e bu koşullarda bir değişiklik olup olmadığını sorduk. İşveren tarafından işçi üzerinde baskı aracına dönüşen fazla mesailere dair şunları söyledi:

Fazla mesaiye kalmak için zorlanıyorduk, ‘kalmak istemiyorum, gitmek istiyorum’ diyordun, ‘mecbur kalacaksın’ diyorlardı. Ama konuşma yapılırken ‘zorla olmayacak, isteyen gidebilir’ diyorlardı. Ama işçiler mesaiye kalmayıp gittiği zaman isimleri alınıyordu… Hatta bir işçiyi müdür özellikle odasına çağırmış, ‘sen böyle çıkarsan seni bir daha çağırdığım zaman çıkışını veririm, odama onun için gelirsin’ demiş.”

Dilek, maddi koşullarından dolayı mesaiye kalmaya ihtiyacını olduğunu ama işyerindeki baskı ortamından dolayı hafta sonu mesailerine kalmak istemediğini de ekliyor:

Kirada oturuyorum, üç çocuğum var ama yine de o ortam insanı o kadar rahatsız ediyor ki çalışmak istemiyorsun, para da almak istemiyorsun. Çalıştığımı kazandığımı versinler bana yeter diyorsun yani.”

İnanın var ya hiçbir işten bu kadar nefret etmedim, o kadar nefret ettirdiler ki… Aceleyle yemek yemekten, aceleyle çay içmekten, aceleyle tuvalete gitmekten, panik atak olmuşum. Şu an ritim bozukluğu var kalbimde

Stresten kalpte ritim bozukluğu oldu

Kadın işçilerin sıklıkla şikâyetçi olduğu tuvalet kısıtlamaları ise aynı şekilde devam ediyormuş Xiaomi fabrikasında:

Ben mesela kadınım, tuvalete göndermiyorlar. Çok affedersiniz oturduğumuz yere bile geçiyor bazı şeyler. Yani rezil oluyoruz. Doktor ‘su içmen gerekiyor bol bol, ayakların ödem yapmış, bunlar bol suyla gider’ dedi. ‘Su içemiyorum, içsem lavaboya gitmem gerekiyor, lavaboya gidemiyorum’ dedim. Yerine bırakmaya eleman yok diyorlar. Sonra müdür ‘ee git, sana gitme diyen mi var, herkes nasıl tuvalete gidiyorsa sen de git’ diyor. Ee dakika tutuyorsunuz, ikinciye gitsek göze batıyoruz, tutanak tutacağız diyorsunuz, tehdit ediyorsunuz.”

Tuvalete dakika tutarak giden kadınlar, bir dakikalık gecikmede dahi tutanak tehdidiyle karşılaşıyor:

Yapabildikleri kadar baskı var aslında insanlara. Mesela bir dakika geç geldin tuvaletten, her şey olabiliyor tuvalette, tuvalet bu yani. Hemen ‘böyle geç kalırsan tutanak tutarız, şöyle yaparız’ diyorlar. Her şeyde hemen tutanak.”

Çalışırken, yemek yerken, sigara içerken ve hatta tuvalette çok hızlı olmak zorunda işçiler. Her şeyi aceleyle yapmanın ise panik atak, ritim bozukluğu gibi sonuçları oluyor işçilerin üzerinde:

İnanın var ya hiçbir işten bu kadar nefret etmedim, o kadar nefret ettirdiler ki… Aceleyle yemek yemekten, aceleyle çay içmekten, aceleyle tuvalete gitmekten, panik atak olmuşum. Şu an ritim bozukluğu var kalbimde. Yani stres, sıkıntı. Gergin bir ortamda baskı halinde çalıştığım için ritim bozukluğu oluşmuş bende.”

Çoğu işçi, Xiaomi’deki bu insanlık dışı koşullara dayanamayıp işten çıkıyormuş ve bu yüzden de sürekli bir işçi sirkülasyonu yaşanıyormuş fabrikada:

350-400 kişi çalışıyordu. Ama daha sonra işçi bulamadıkları için baya bir perişan oldular, gündelikçi bile almaya başladılar. Baya bir sayımız çoğalmıştı bir ara. Çünkü gelenler de çalışmayıp gidiyordu. Beş aylık çalışan elemanlar vardı, onlar da durmak istemiyordu. Bazıları 1-2 gün, bazıları o gün bırakıp çıkıyorlardı. Baskılardan dolayı, iş ortamından dolayı. Su içmeyeceksem benim sağlığım bozulacak diye düşünüp bırakanlar bile oldu. Çünkü su içemiyor, lavaboya gidemiyor, su içmeye kalktığında bardak yok, bardak olduğunda su yok… Gerçekten baya zor şartlarda çalışıyorduk. İş hayatından nefret ettim yani. Gideyim köye taşınayım, hayvanla uğraşayım ama böyle insanlarla uğraşmayayım diye düşündüm.”

Sendika temsilcileriyle istediğin zaman molalarda konuşabiliyorsun ama onlar seni avutacak yalanlar söylüyorlar. Arkanda durmuyorlar yani önemsemiyorlar. Seni avutuyorlar, bir şekilde kandırıyorlar. Kendilerince bir açıklama yapıyorlar.”

Sendika bu çalışma koşullarına ve işçilerin üzerindeki baskılara herhangi bir şekilde müdahale etmiyor mu diye sorduğumuzda ise sendika temsilcilerinin işçiyi adeta avutmaya çalıştığını belirtiyor Dilek:

Sendika temsilcileriyle istediğin zaman molalarda konuşabiliyorsun ama onlar seni avutacak yalanlar söylüyorlar. Arkanda durmuyorlar yani önemsemiyorlar. Seni avutuyorlar, bir şekilde kandırıyorlar. Kendilerince bir açıklama yapıyorlar.”

İşçi sağlığı ve iş güvenliği meselesi de geçiştirilen, önemsenmeyen meselelerden… Xiaomi’de. Bu yüzden sık sık iş kazaları oluyor. Dilek de hem gerekli iş ekipmanı sağlanmadığı hem de işçiler üzerindeki hız baskısından dolayı iş kazası geçiren işçilerden biri:

Galoşla çalışıyordu düştü hastanelik oldu

İş terliğim kopmuştu benim. Ağustos’ta koptu, Ekim’e kadar iş terliği verilmedi. Yeni girenlere de iş terliği sağlanmadı. Girenler çıktığı için onların terliklerini de yeni gelenlere veremedikleri için herkes galoşla çalışıyordu. Ben ayakkabımın üzerine galoş giymek istediğimde kabul etmedikleri için çorabımın üzerine galoş giyerek çalışmak zorunda kaldım. Benim düştüğüm gün de birkaç kameranın gördüğü bir alanda düştüm. Aceleyle lavaboya gidiyordum, polislere saatini filan da söyledim. Dakikam vardı, o yüzden hızlı gitmem gerekiyordu, hızlı giderken de dikkat edemedim, yer ıslakmış. Elle paspas yapmışlar ve yer baya ıslaktı, uyarı da koymamışlardı. Tam köşeyi dönmemle şak diye bir yapıştım yere. Kafamı duvara vurdum, kolumu yere çarptım. Kafamla koluma destek vererek düşmüşüm yani. Ondan sonra düştüğümü o tarafa bakanlar görmüş düştüğümü, kameralar da görmüş. Sonra beni sedyeyle götürdüler, doktor ‘seni hemen sevk etmem lazım kafanı vurduğun için’ dedi. Hastanede polis ‘şikâyetçi misin?’ dedi, evet dedim.

Hem iş güvenliğini sağlayacak ekipman sağlanmadığı hem de işçilere sürekli hız konusunda baskı yapıldığı için Dilek haricinde de birçok işçi galoşla çalışırken düşerek iş kazası geçirmiş:

Ben çıktıktan sonra da galoşla düşen yine olmuş, çok kötü düşenler olmuş, ama onları hep susturmuşlar, yatıştırmışlar. Yerler ıslak olmasa da kayıyorsun, hızlı yürürken, koşarken. Koşmak da zorundasın, dakikan kısıtlı, çayını içmen lazım, yemek…

Dilek’in Xiaomi’deki ilk iş kazası değilmiş bu üstelik. Bundan 5-6 ay önce de kaygan merdivenlere bant çekilmediği için düşmüş:

Daha önce de merdivenlerden düştüm, önlem alınmadı.  İki- üç ay önceydi. Ama onda iş kazası raporu almadım. Dış merdivenlerdi, ıslaktı. O zaman içerinin ayakkabısıyla dışarıya çıkmak yasak olduğu için kendi ayakkabımla merdivenlerden mutfağa inerken zemin yağmurdan dolayı kaygandı, bant da çekilmediği için aşağı doğru düştüm. Hatta bana, dikkat etseydin, dediler.  ‘İlla bir ölümle mi sonuçlanması lazım önlem almanız için. Ben şimdi önlem alınmasını istiyorum, bari başkasının başına gelmesin’ dedim. Onlar çok önemsemediler ama iki üç ay sonra bant çektiler merdivenlere.”

Çıkarttı beni müdür, ‘sen geç şu toplantı odasında bekle’ dedi. Bağırdı çağırdı, sert tepkiler, aşağılayıcı cümleler… Elinden gelse bir bardak suda boğacak yani beni. Ben de bu sefer öfkelendim, şikayetimi geri almamaya karar verdim.

Patrondan şikâyetini geri al, baskısı

Son geçirdiği iş kazasından sonra işverenden şikâyetçi olduğu için Dilek’in başına gelmeyen kalmıyor. Önce müdür tarafından şikâyetini geri çekmesi için baskı yapılıyor, fakat müdürün aşağılayıcı tavırlarından dolayı şikâyetini çekmemeye karar veriyor:

16 gün hiç haberleri olmadı benim şikâyetçi olduğumdan. 16 gün sonra polisler gelmiş işyerine. Beni müdür çağırdı. Ben gittim, baktım beni güzel bir şekilde karşılıyor, ‘Siz neden burada böyle yaptınız? Siz burada sonuçta ekmek yiyorsunuz. İşte iki yıldır burada çalışıyorsunuz. İçerde altı ay ömrü kalmış kanser hastaları var, siz onlardan daha iyi durumdasınız. Neden siz şikâyet ettiniz? Bakın millet öleceğini bile bile geliyor buraya devam ediyor. Siz onlardan daha iyi durumdasınız, en azından kalıcı bir hasarınız yok, bacağınız kolunuz kırılmadı. Niçin böyle bir şey yaptınız? Böyle şeyler yapmayın, gelin şikayetinizi geri alın, güzel güzel işinize gidin gelin’ filan dedi, böyle alttan alma tavrıyla konuştu benimle. İkna etti beni, ondan sonra ‘şikayetinizi geri alın, içerde polisler var’ dedi. Tamam dedim. Girdim içeri, masada polisler oturuyordu, polisler bana soru sordu, ben daha cevaplamadan, müdür ‘çalışan personelimiz şikayetini geri alacak’ dedi. Tamam o zaman gelsin karakola ifade versin, şikayetini geri alsın dediler. Çıkarttı beni müdür, ‘sen geç şu toplantı odasında bekle’ dedi. Bağırdı çağırdı, sert tepkiler, aşağılayıcı cümleler… Elinden gelse bir bardak suda boğacak yani beni. Ben de bu sefer öfkelendim, şikayetimi geri almamaya karar verdim. Sen ondan önce böyle, ondan sonra böyle davranıyorsun bana, isterse atsınlar beni diye düşündüm. Toplantı salonuna gittim, polisler gittikten sonra yanıma geldi, bağırdı çağırdı azarladı beni.”

Karakolda şikâyetini geri almadığında ise zorla ücretsiz izin kağıtları imzalatılarak ücretsiz izine çıkartılıyor. Dilek ne kadar süre izine çıkartıldığını sorduğunda ise ‘sen şu şikâyet işini hallet ondan sonra konuşuruz biz senle’ cevabını alıyor. Bir de üstüne açık bir şekilde şikâyetini geri çekmediği durumda, işe devamsızlıktan hiçbir hakkı verilmeden işten atılacağı söyleniyor. Dilek bunun üzerine sendikayla görüşmeye gidiyor ne yapılabileceğini konuşmak için. Sendika müdürle görüşüyor ve Dilek’in iki üç hafta çalıştıktan sonra haklarını alarak çıkışının verilmesine dair bir anlaşma yapılıyor.

İki üç hafta sonra müdür Dilek’i görüşmeye çağırdığında, haklarının verileceğine dair kendisine bir güvence verilmediği takdirde şikâyetini geri çekmeyeceğini söylüyor Dilek. Ve tekrar ücretsiz izne gönderiliyor. Sendikacılarla görüştüğünde onlar da kendisine haklarının verileceğine dair bir güvence veremeyeceklerini söylediği için, Dilek kendisini daha da çok güvensiz hissediyor:

Sendikacılar ‘Kesinlikle biz arkanda değiliz, sen ona güvenip de böyle bir şey yaparsan’ dediler. ‘Biz güvence veremeyiz, müdür haklarını veririm diyor ama biz güvence veremeyiz’ dediler.”

Ekim ayının başında ücretsiz izin bitip işe döndüğünde ise Dilek müdür odasına çağırılıyor, bu çağrılmayla herkes Dilek’in işten atılacağını tahmin ediyor bu yüzden işçiler helalleşerek vedalaşıyorlar onunla. Toplantı odasına gittiğinde ‘Biz sana çıkışını veriyoruz bugün, git kendi haklarını ara, ne alırsan al, ama biz sana hiçbir hakkını vermiyoruz’ denilerek Kod 22 (diğer sebepler) ile çıkışı veriliyor.

Hız ve sayı stresi yüzünden gerçekleşen iş kazalarının üstü işveren tarafından örtülmek isteniyor, bu duruma ses çıkaranlar ise ücretsiz izinle ya da işten atmayla karşılaşıyor.

Türk Metal atılan işçiye avukat desteği bile vermedi

Dilek’in davası sürüyor, Kod 22 ile işten atıldığı için birçok iş başvurusunda red cevabı almış. Fakat tüm sıkıntılara rağmen bu davayı sürdürmek ve en azından başka insanların benzer sorunları yaşamaması için sesini duyurmak istiyor. Dilek’in vakası, Xiaomi Salcomp’ta kadınların yoğun baskı altında iş güvenliği olmadan çalıştırıldığının somut bir örneği. Hız ve sayı stresi yüzünden gerçekleşen iş kazalarının üstü işveren tarafından örtülmek isteniyor, bu duruma ses çıkaranlar ise ücretsiz izinle ya da işten atmayla karşılaşıyor.

Fabrikada örgütlü Türk Metal sendikasının ise ne işçilerin çalışma koşullarına ne de müdürlerin baskısına hiçbir şekilde müdahale etmemesi, işten atılan işçiye avukat desteğinde dahi bulunmaması içinde bulunduğumuz vahameti yeniden gözler önüne seriyor. Sendikaların bu durumuna karşı, işçilerin işyerlerinde kendi öz örgütlülüklerini sağlayarak hem patronlara hem de işçinin arkasında durmayan sendikacılara karşı mücadele etmeleri gerekiyor.


[1] https://www.kadinisci.org/orgutlenme-sendika/emegimizin-farkina-varirsak-dunya-degisir/

[2] https://www.kadinisci.org/ucret/devlet-destekli-fabrikalarda-isten-cikarilma-baskisi-xiomide-sutyenler-bile-aranilirken-oppoda-anlasmali-cikisa-zorlaniyorlar/

[3] https://www.kadinisci.org/orgutlenme-sendika/salcomp-xiomiden-bir-kadin-isci-sendikayla-yeni-tanisanlar-icin-hayal-kirikligi-oldu/

* Gerçek ismi değiştirilmiştir.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Dev tavuk eti işleme tesislerinde çalışan işçiler sürekli risk altında. Amonyak gazı sızıntısı sonucu yaşadıkları zehirlenme vakaları ürkütücü. Bolu’daki Piliç fabrikalarının bu koşullarını çalışanlardan dinledik.
“Türkiye’de yasalara göre, imza attığı sözleşmeler gereğince de 12 yaşındaki çocuklar çalışamazlar. Ama siz eğitim içerisindeki bir mevzuatı bu şekilde değiştirirseniz 12 yaşındaki çocuğun işçileşmesi meşrulaşıyor. “Çalışmıyor ki, okula gidiyor” denilecek. Tüm mekanizmalar gerçekten çocuk işçiliğini meşrulaştırmanın bir yolu.”
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!