Yangın bölgesinde gönüllü kadın olmak!

'Yangın alanına, arabası olan ihtiyaç malzemesi taşıyor. Çiftlik sahipleri yaralanmış hayvanları alıp barındırıyor, tedavisini yapıyor. Oteli olanlar veya evi zarar görmeyenler yaralı, mağdur insanları yanına alıyor. Sokakta kalana yardımda bulunmak bu kadar güven sorunu varken çok önemli!' Alanya ve Muğla çevresindeki orman yangınlarında gönüllü olarak bulunan Melek Arslan yaşadıklarını anlattı. Genç kadın doğaya dair hassasiyetlerini de paylaştı.
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com
Ayla Önder   onderayla@gmail.com

‘Yangın alanına, arabası olan ihtiyaç malzemesi taşıyor. Çiftlik sahipleri yaralanmış hayvanları alıp barındırıyor, tedavisini yapıyor. Oteli olanlar veya evi zarar görmeyenler yaralı, mağdur insanları yanına alıyor. Sokakta kalana yardımda bulunmak bu kadar güven sorunu varken çok önemli!’ Alanya ve Muğla çevresindeki orman yangınlarında gönüllü olarak bulunan Melek Arslan yaşadıklarını anlattı. Genç kadın doğaya dair hassasiyetlerini de paylaştı.

Alanya, Muğla, Adana, Hatay ve çevre bölgelerdeki ormanlarda çıkan yangınlar ülke tarihindeki en büyük orman yangını olarak kayıtlara geçti. Söz konusu alanda onlarca köy tamamen küle döndü ve kullanılamaz hale geldi. Sekiz kişinin ve yüzlerce orman canlısının ölümüne neden oldu. Şu ana kadar 100 bin hektarın üzerinde orman yandı. Kömüre dönen her ağaç, alevlerden kurtulmaya çalışan sincap, kaçamayan kaplumbağa, tavşan, dağ keçisi, koyun… Yerli faunaya ev sahipliği yapan bu canların ve yeşilin yok oluşuna tanık olan kadın gönüllülerle konuştuk. Objektiflere yansıyan fotoğraflar akıllarda kaldı; Alevlerden kurtarılan kaplumbağayı arkadaşı nazikçe tutarken, gönüllü bir kadın ona bebek gibi su içiriyordu! Afet Bölgesine gelen Damla Aksu ise yangından üç inek, iki kaplumbağayı kurtarmanın sevincini paylaştı. Bu gibi onlarca örnek var kadın gönüllülerin aktardığı. Biz birkaç örnekle yetindik..

Halk yangını kendi söndürmeye çalıştı

Ekosistemin sessiz canlılarının yok oluşu doğa sevgisi olan herkesi yasa boğdu. Geride yanan bazı köyler, bedeni yaralı hayvanlar kaldı. Kurtulan hayvanlar mucizeydi. Kriz yönetimi, yangın söndürme ekip ve donanımları önceden yangına hazırlıklı olmadığı için çabalar yeterli değildi. En önemlisi bölgede yangın uçaklarının olmamasıydı. Dolayısıyla da en büyük görev yine gönüllülere düştü. Kayıplar ne kadar, tam bilinmiyor. Kaç hayvanın öldüğüne dair kesin bir rakam yok. Ancak uzmanlar bunun yüksek olduğunu söylüyor. Görünen şu oldu ki; Halk yangını söndürmek için canla başla çalıştı. Alanya’nın bir köyünde yaşayan Zehra anlatıyor; “Gündoğmuş yandı bitti. Halk yangını kendi söndürmeye çalıştı. Alevler Güzelbağ’a indi, her şeyi yok ederek ilerledi. Üzerimize kül yağdı. Alanya’ya doğru devam etti ve söndürülemedi. Geceleri köylerden gençler yolları ve köylere girişleri kontrol için sabaha kadar bekliyor. ‘Çalışıyoruz’ diyorlar? Fakat biz yangınla baş başa kalmış köylüleri görüyoruz. Yanan yerleri soğutmak için halk seferber oldu.”

Yangın ve soğutma ekibine su götürmek

Alevlerden kurtulan hayvanlar harap olmuş bölgede susuzluk ve açlık tehdidi yaşanıyordu. Yangın gönüllüleri, köylerden tahliye edilen insanlara yardım ediyordu. Bölgesine yakın yerdeki afet kurbanlarına yardım sağlayan Melek Arslan, her şeyini kaybeden birçok insandan söz ediyor. “Gönüllü olmamın nedeni zor durumdaki insanlarla empati kurmamdı” diyor. Beş kişilik ekip olarak Marmaris’e gittiklerinde amaçları yangının içine girmek değilmiş. Yangın sonrası soğutma ekibine su götürmek, malzeme taşımak veya lojistik destek vermek istemişler. Bölgeye hazırlıklı gitmişler. Yangın kıyafetleri ve kasklarla.. Melek anlatıyor; “Her şeyden önce inanılmaz bir dayanışma var. İnsan hem umutlanıyor hem de koordinasyon eksikliklerine, bizi bu kadar kimsesiz bırakan, birbirimize düşüren yönetimlere kızıyor, üzülüyor.”

Önce sivillerin canı ve evler dediler

Bölgedeki görevli ormancılardan dinlediklerini paylaşıyor. Ormancılara göre bu kadar dik alandaki kızılçam yangınını kontrol etmek çok zor. Yüksek tepeler için de helikopterin değil uçakla söndürme takviyesinin olması gerektiğini söylemiş tecrübeli işçiler. Ormancıların veya itfaiye çalışanlarının yangın stratejilerinin tartışılmaması gerektiğine inanıyor yangın gönüllüsü. Şunları söylüyor; “Yardıma giden sivillerin bu insanların dediklerine ve ihtiyaçlarına birebir uymaları gerekiyor. Alanda profesyonel çalışanlar önce sivillerin canını ve evlerini korumaya çalıştıklarını anlattı bize. Gönüllü olmak hassasiyet ister bence. Bilmedikleri konular olsa da araştırıp öğrenebilmeliler. Bu arada gelen yardımlar koordinasyon eksikliğinden ziyan olabiliyor. Bunun da altını çizmek isterim”

Ayrıntıları düşünüyorlar

Gönüllü oluşumlarda kadınlar, genel sorunları kontrol eden bakışlardan uzakta, daha acil ihtiyaçları ve tabii ayrıntıları da düşünüyor. Ekmeğin, suyun yanında yara merhemi örneğin. Onlara ilave olarak kadın pedi mesela. Yardım çalışmalarını üstlenirken acıyı, ıstırabı ve travmayı hafifletmek için de ellerinden geleni yapıyorlar. Gönüllü Melek, yara merhemiyle valizini doldurarak bunların bölgedeki yaralılara yetecek sayıda olmasına dikkat etti. Kadınların sosyal hizmet ve yardımseverlik anlamında kamusal alanda daha fazla yükümlülük hissettiğini savunuyor. Kasaba ve kırsal kesimdeki kadınların yaşamlarında önemli bir nokta ağaç. Onu gözlemlemiş köylülerde. Bir tek ağacı bile kurtarabilseler şans sayıyorlarmış. Doğasever bir kadın olan Melek de bu anlamda herkesin canla başla çalıştığına tanık olduğuna dair bilgi paylaşıyor.

Aramızda bağ oluştu

“Herkes yaralılara, ihtiyacı olana bakmak için çok çalıştı. Nerede ihtiyaç varsa koşturdu. Bu durumda aranızda ister istemez bir bağ oluşuyor” cümlesiyle o atmosferin kendisini nasıl etkilediğini anlatıyor bir başka gönüllü Birsen Akalın. Yangınlar şiddetlenirken yaşamı riske giren canları kurtarmak için çalışanların yaşadıkları gerçekten sayfalarca anlatılabilir. Akalın da o havayı solumuş. Kaplumbağaya su içirenler, yaralı bir keçiyi kucaklayıp koşanlar, evini yardıma gelenlere açanlar… “Hepsi birlikte savaştı, bunları gözlemledim” diyor. Gönüllü çalışanların bunları olağanüstü koşullarda hayata geçirmesi gerçekten çok önemli. Büyük bir alanı kaplayan orman yangınlarıyla mücadele ederken, yardım için çabalayanlardan biri de O. “Ben arkadaşıma geldim. O gün yangın başladı burada. Onları çaresiz bırakıp dönemedim. Su ve ayran gibi yardımlar yaptık” diyor ve ekliyor; “Köylüler perişan haldeler. Yatak, yastık, buzdolabı ve mutfak eşyaları yok. Hepsi yandı. Özellikle buzdolabı çok lazım. Kıyafet, çocuk bezi, kadın pedi çok fazla ihtiyaç. Korkular devam ediyor.”

Mimarlar etik olarak uyarıldı

Kadın duyarlılığı, mimarların alanında da gündeme geldi. Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, “Yanan orman alanlarına proje çizen bütün meslektaşlarımızın meslekten men edilmesi için elimizden geleni yapacağız. Öyle kolay değil. ‘Yandı, haydi biz de gidelim yapılaşma yapalım’. Bunlar artık eskisi kadar kolay olmayacak” dedi. Bu konuda uyarı yapmasının nedeni vardı. Türkiye’de orman yangınlarının başladığı 28 Temmuz tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan bir kararla, ormanlarda yapılaşma yetkisi Turizm Bakanlığı’na verilmiş! Ankara Mimarlar Odası’nın kadın Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, katıldığı bir Youtube yayınında ısrarla vurguladı; “Bu alanlarda bütün meslektaşlarımıza çağrı yapıyoruz. Yanan bu orman alanlarında ve yerleşim sahalarında, yapılaşma süreçlerinde meslek alanımıza dair proje çizdirmek isteyen herkesin reddedilmesi gerekiyor.” Çevrecilerle ve halka birlikte eylem programı içinde olacaklarını belirten Kadın Başkan Candan’ın, “Zaten bu yangının bu şekliyle çıkışı iktidarın yönetme aczi içinde olduğunu ve cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin iflas ettiğini gösteriyor” yorumu dikkat çekti.

Dumandan yanana göz damlası temin etmek!

Peki, kaosun oluştuğu, resmi yardımların yetersiz olduğu anlarda neler yaşandığını bir tarafa bırakırsak, çözüm odaklı neler yapılmalı? Melek Arslan bazı önerileri sıralıyor. Kendisi aynı zamanda ressam. Sanatçı olarak ayrıntılara hakim. Afet alanında gönüllülük temelli çalışmalarda da ayrıntılara dikkat ediyor. Ve şöyle diyor: “Bu yangını kim çıkardı sorusunun artık anlamı yok. Canlar ve ağaçlar şu an yanarken anlamsız. Kişisel olarak ‘iklim krizi’ diyorum ben. Mangal yakan, sigara atan veya su şişesini ormanda bırakan da suçlu… Rant için yakan da olabilir. Şu an gönüllüler adına şunu söylüyorum. Sahada çalışan insanların suyunu, dumandan yanan gözlerinin damlasını, yemeğini, yanmaz eldivenini organize edebilen ve doğru anda ulaştırabilmek adına didinenler için de bir teşekkür öncelikle ihmal edilmemeli.”

İklim krizi kapıda organize olmalıyız

İhtiyaç listeleri paylaşırken, “saat, gün, konum ve ihtiyaç adeti” olarak bilgi verilmesini önemsiyor ve ekliyor Arslan; “Örneğin bir köy ya da ağaçlık alan yandıktan günler sonra sosyal medyadan gören ‘yanmaz eldiven’  gönderebiliyorlar! Alanlarda gönüllüye çok ihtiyaç var ama gelenleri işe yaramaları için yönlendirebilecek kriz masaları olmalı. Daha iyi koordinasyon ekiplerinin kurulması lazım. Oluşturulan kriz masasında, sorunu anlayan daha fazla sağ duyulu kadınlar görmeye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. ‘İklim krizi’ diye anlatılan vakalar yeni başlıyor bana göre. Başka şehirlerde de en yakın zamanda sel, yangın gibi afetler olabilir. Gönüllüler bu anlamda organize olmalı.”

Paylaş:

Benzer İçerikler

Antep İslahiye’deki çadır kentlerde bazı görevlilerin olumsuz söz ve tavırları nedeniyle kadınlar ihtiyaçlarını dile getiremiyor. Giysi ve yemek sırasına girmek istemiyorlar. Göçmen kadınlar için bir tercüman da bulunmuyor. İlçede beş gün çalışma yapan feministlerden Zehra Karahan, izlenimlerini anlattı.
Psikolog Beyza Bilal, afet sonrası toplu yaşam alanlarında şiddetin önlenmesi için yapılabileceklere dair bir bilgi notu hazırladı, paylaşıyoruz.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!