“Yaşınızdan dolayı sizi işe alamayız!”

53 yaşında hem de evde yaptığı iş hiç bitmeyen Gülşen’in hikayesini ele aldık bu kez. (*) Gülşen çalıştığı işyerlerinde görev tanımında olmayan pek çok işi yapmak zorunda bırakılırken ev geçindirmiş, iki çocuk büyütmüş, hasta babasına bakmış, taciz ve mobbinge maruz kalmış, emekli olabilmek için dışardan prim ödemiş.
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com

Bayrampaşa’da oturuyor Gülşen. Şu an 53 yaşında. 22 yaşında evlenmiş. İki çocuk annesi.  Alzheimer hastası babasıyla birlikte beş kişi yaşıyorlar evde. Liseden mezun olduktan sonra bir yıl genel müdür sekreteri olarak çalışmış. Sigortalı olarak çalıştığı bu işyerinin maaşı ve sosyal haklarının iyi olduğunu söylüyor. Ancak o zamanlar flört aşamasında olduğu eşi çalışmasını istemediği için işten çıkmış ve 35 yaşına kadar başka bir ücretli işte çalışmamış. O yaşlarda yeniden çalışma yaşamına atılmak kolay olmamış tabii. Aradan geçen onca zamanı emek sömürüsünün gerekçesi olarak kullanmış patronu. Çerçeve firması olan bu işyerinde bir buçuk yıl sigorta yapılmadan çalışmış. “Çünkü ancak maaş verebileceklerini söylediler” diyor. Bugün yaşadığı Bayrampaşa’ya taşınınca mecburen ayrılmış oradan.

Gülşen çalışma yaşamında karşılaştığı cinsiyetçi iş yükünü anlatmaya başlıyor bize: “Burada bir işyerine girdim. 12 yıl çalıştım. Sigortalı çalıştım ama tek bayan bendim. 4-5 erkek vardı ve en az maaşı ben alıyordum. Ön muhasebe yapıyordum ama yemek falan vermiyorlardı orada bize. Sonra patronumuz dedi ki ‘Yemek yapar mısın burada? Mutfak da var. Hem sen de yemiş olursun. Hep beraber yeriz.’ Tamam yaparım dedim. O iş için ayrı bir ücret vermediler. Daha sonradan da oraları bir abi temizliyordu aşağıda. Geldim ‘Ben temizlerim buraları, kötü temizliyorsun’ dedim. O da öyle başıma kaldı. Yani üç iş gibi bir şey yapıyordum orada. Ondan da bir para vermediler. Sigortamı düzenli olarak yatırıyorlardı. Daha sonra tekrar bir işe… Oradan ayrılmak istedim çünkü maaşımı çok az veriyorlardı. Tamam çok iyiydim, çok rahattım ama maaşım azdı.”

“Patron, kadını tekme tokat dövdü”

Bir arkadaşı aracılığıyla başka bir işyerine geçen Gülşen çok kısa bir zaman içinde iş değiştirdiğine pişman olmuş. Kaba saba bir patronun işçilerine yaptığı hakaretlere ve haksızlıklara tanık olmuş. Ama kadınlara yaptığı muameleler Gülşen’i ayrıca delirtmiş. Hakaret ve küfürler alenen yapılırken, taciz ve mobbing gizli kameralarla ve tesadüfen açığa çıkmış.

“Orada da şey, ön muhasebe gibi bir şey yapıyordum. Yani hem sekreterlik hem ön muhasebe. Maaşı daha fazlaydı ve cumartesi günü yoktu. O iş yerine girdim ama orada benimle beraber bir bayan çalışıyordu. Patronumuz çok kötüydü, işçilere o kadar kötü davranıyordu ki erkekleri dövüyordu. Çelik tencere imalatıydı orası. Bir gün patronun eşi -çok kıskanç bir bayanmış- geldi. Yanımda çalışan kız genç bir kızdı. Bir kavgaya tutuştular ne olduğunu anlayamadım. Kocasından kıskanıyormuş o kızı. Sonra artık aralarında ne geçti bilmiyorum ama kızı dövdü patron ben oradayken. Ayırmaya çalıştım, çığlıklar. Çok kötü bir gündü yani. Bunu eşime bile anlatmadım. Bilmiyor zaten. Ondan sonra da ben orada korkarak durdum ve oraya gelip yemek yapan bir bayandan şunu öğrendim. ‘Burada hiç kimse iki aydan fazla durmuyor. Bu adam böyle yapıyor, karısı gelip böyle şeyler yapıyor. Çok kötü bir insan. Bence sen de durma kızım’ dedi bana. Ondan sonra bir gün bayanlar geldi tekrar bir iş görüşmesine, o dövüp gönderdiği kızın yerine. O kız ona dava açmış sonradan duydum. Onun yerine birileri geldi. Ondan sonra ben de gittim onlara dedim ki, bakın dedim ‘Ben çalışmayacağım burada, ben çıkacağım, ben gideceğim.’ Bu adam meğer bizi -kameralar vardı. O kameraların sesli olduğundan haberim yoktu. Yani mobbing uyguluyordu bize- dinliyormuş meğer. Benim de öyle söylediğimi duymuş. Beni çağırdı, ‘Alacağın ne kadar var’ dedi. Şu kadar deyince ‘Hadi defol git’ dedi bana. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ne yapacağımı şaşırdım. Eşime söylesem gelip dövecek adamı. Zaten kötü bir insan ve sen beni nasıl izlersin her yerden? Ben de çıktım geldim. İşten çıkardı, ben de zaten hiç sevmemiştim dedim.”

Tekme tokat dayak yiyen genç kadın o patrona dava açmış. Gülşen de kadınla görüşmeyi kesmemiş. Ara ara da dertleşmişler. İkisi de “Bununla uğraşılmaz, pisliğin teki” deyip ilahi adalete havale etmişler.

“Yaşınızdan dolayı işe alamayız”

Hayat zor, tek maaşla geçim çok daha zor. Henüz işsizlik maaşı almak için gerekli olan geriye dönük 600 gün primini de doldurmadığı için hızlıca yeni bir işe giriyor Gülşen. Bir kuruyemiş firmasında yine ön muhasebe yapmaya başlamış. Küçücük bir yazıhanede çalışırken, firma patronunun erkek arkadaşlarıyla yaptığı erkek muhabbetlerinden çok rahatsız oluyormuş haliyle. Orada kadın çalışanların olduğunu umursamaksızın yaptıkları muhabbete 4 ay katlanabilmiş Gülşen. O da zorla.

“Ben orada yalnızca 4 ay boyunca çalıştım işsizlik maaşı almak için. Resmen böyle hani askerler şeyi atar ya takvime günleri bitsin diye ben de 120 günümü tamamlayıp çıkmak istediğimi söyledim. Ondan sonra ‘Neden çıkmak istiyorsun?’ dediler. Çalışmak istemiyorum, sizden bir ricam var siz çıkarır mısınız beni işten? Benim ihtiyacım var. İşsizlik maaşı almak istiyorum dedim. Hayır falan dediler, rica ettim. Üzüldü herhalde adam halime, ‘Tamam biz çıkarıyormuş gibi yapalım’ dedi çıkardı. Ben işsizlik maaşı aldım. Daha sonra başka bir yere girdim. Sigorta yapılmasını istemedim çünkü işsizlik maaşı ve artı maaş alıyordum. Orada da bir yıl kadar çalıştım annem vefat etti sonra babama bakmak zorundaydım o yüzden işten ayrıldım.”

Gülşen tam da bu noktadan sonra kadınlara yönelik yaş ayrımcılığıyla karşılaşmaya başlamış. 48 yaşına geldiğinde kapılar yüzün kapanmaya başlamış. CV gönderdiği her yerden “Yaşınızdan dolayı olmaz” cevabı verilmiş kendisine. Gittiği iş görüşmeleri kendi ifadesiyle gayet olumlu geçmesine rağmen 1971 doğumlu olması engeli olmuş. Ama aynı yaşlardaki erkekler tecrübeli personel denilerek tercih edilmiş.

İş bulamayan Gülşen şu anda evde börek yapıp satıyor. 2 yıldır sipariş alıyor İnstagram’dan. Sürekli müşterileri oluşmaya başlamış. Düzenli bir işte çalışmak istiyor hala. Ama artık ‘yaşlı’.

Hasta bir yaşlı bakımını da üstlenmişken bir işte çalışmasının çok daha zorlayıcı olacağını da biliyor. 2 yıldır yalnızca kendisinin baktığı babasına bakım işini ablasıyla paylaşmışlar. 15 gün arayla iki kardeş bakımı üstlenmeye devam ediyorlar.

“Ev kirası ödesem geçinemem”

Evde işleri eşiyle birlikte ortak yaptıklarını söyleyen Gülşen bu süreçte emekli olabilmiş. 18 yaşında sigortalı olmasının avantajını kullanabilmiş yaşa takılmadan. Peki ya pirim ödemeleri? “10 yıl çalıştığım yerde çok düzenli ödendi. Fakat 4 yıllık pirim günüm eksikti. Onu dışardan ödemeyi istedim. İki çocuk parası ödeyecektim. Biraz babam ödedi, biraz borç aldım. Dört yılımı tamamlayıp ödedim ve emekliliğimin beşinci yılındayım.”

Gülşen’in eşi seneye emekli olacakmış. Kendisinin emekli maaşıyla birlikte eve iki maaş giriyor girmesine ama geçinmelerine yetmiyormuş. Ev kirası ödemiyorlarmış. Ev kendi babasından kalma. Şu an pek çok şeyden kısarak yaşasalar da “Kira ödesen şu an geçinebilir miydin” diye sorduğumuzda “Hiç zannetmiyorum” diyor normal olarak. “Nerede uçukluk varsa gidip ucuz, uygun olanını alıyorum. Mesela gidip kahveye şu anda 45 lira vermiyorum. Gidip ucuz bir yer buluyorum. 37 liraya indirim yapılmış olan yerden alabiliyorum. Market market gezip bulup alıyorum.”

Türkiye’de yaşlı olmanın pek çok olanaktan yoksun bırakılmak olduğuna dikkat çekiyor Gülşen sohbetimiz esnasında. En başta sağlık hizmetlerine erişmek oldukça zor. Günlerce uğraşıp randevu alabiliyor milyonlarca insan gibi. Devlet hastanelerinde acile gitmeyi tercih ediyormuş daha çok. Çünkü “Çok fazla beklemiyorsun. Hani o an ki durumuna göre. Yani tabii ki bir iki saat bekliyoruz ama hiç olmazsa bir muayene olabiliyoruz ya da bir kan tahlilimizi yaptırabiliyoruz.”

“Şimdiki aklım olsa şikayet ederdim”

Sohbetimiz devam ederken kısa bir dönem çalıştığı bir sektör daha geliyor aklına Gülşen’in. Okul hostes servisliği. Günde iki defa yapılan bir iş olarak düzenli ve güvenceli işler bulamayan, evdeki bakım yükü nedeniyle de çalışamayan kadınların mecburen yöneldikleri bu işi Gülşen de yapmış. Yaşı kaç olursa olsun servis hostesliği yapan hemen her kadının karşılaştığı, yaşadığı tacizleri Gülşen de yaşamış. Kendini koruyacak yöntemler geliştirmiş elbette. Ancak şikayetçi olamamış hiçbirinde. ‘Ya evdeki erkekler duyar ve başları belaya girerse’ korkusunu yenememiş bir türlü.

“Sabah erkenden gidiyorduk. Şoför ve ben vardık işte öğrencileri falan topluyorduk. O zamanlar daha yeni yeni hostes olması gerekiyordu servislerde. Öyle biliyorum yani. Ondan sonra… Şöyle, o şoförün ‘Hadi seni biraz gezdireyim’ demesi rahatsız ediyordu. Ben mesela hep anlatırdım hani eşimi, çocuklarımı. Biliyor yani. Fazla sohbet etmek de istemiyordum sonuçta sabah, öğlen akşam birer saat ikişer saat aynı kişiyle. Ya bir gün bağırdım, sen beni niye gezdireceksin? Gezmek istemiyorum ki ben. Öğrencileri beklerken falan böyle aynadan salak salak bakmalar. İnanın o zamanlar şimdiki aklım olsa belki söylerdim ama ben çok çekiniyordum. Hani ne diyeceğim eşime? Gidip söylesem gidip dövecek. Korkuyordum. Ama ben zaten onun ağzının payını veriyordum. Bir yıl çalıştım. Bir sezon. Sigorta yoktu. Haftalık veriyorlardı. Zannediyorum pek de resmileşmemişti. Şimdi bile zannetmiyorum hosteslerin sigortalı olduğunu.”

Gülşen sosyal medyadaki iş ilanlarını hala takip ettiğini söylüyor. İlanlarda kadınlar için en fazla 40 yaş sınırı konulmuş olmasını üzüntüyle okuyor. 40 yaş üstü kadınlar için istihdam alanlarının kapatılmış olmasını mantıksız buluyor. Bir haksızlığa uğradıklarında gidip şikayet edebilecekleri mekanizmaların daha aktif çalışması gerektiğini düşünüyor. Yerel yönetimler eliyle de yapılabileceğini dile getirirken derin bir iç çekiyor. “Belediyelerin yapabileceği bir şey olsa. Çünkü başka bir yere gidemez ki bizim gibi insanlar diye düşünüyorum. Hani belediye bünyesinde bizim dertlerimizi anlayabilecek ya da şikayet edebileceğim bir yer olsaydı…”

*50 yaş üstü kadınların ücretli emek alanında karşılaştıkları cinsiyet temelli ayrımcılıklar ve çözüm önerileri, başlığıyla yayınladığımız raporumuz için görüşme yaptığımız kadınların hikayelerini anlatmaya devam ediyoruz.

Bu portre Rosa Luxemburg Stiftung desteği ile hazırladığımız Yaşlı Kadınların Çalışma Koşulları araştırmasının çıktılarından hareketle yazılmıştır.

* İsteği üzerine ismi değiştirilmiştir.

Fotoğraf: depositphotos

Paylaş:

Benzer İçerikler

Şiddetin neredeyse her halini yaşamış Gülcan.* Çalışma hayatı çocukken başlamış. 50 yıldır ücretli işlerde çalışmasına rağmen emekli olabilmek için dışarıdan prim ödemiş. Bugün bastonla yürüyor ve hala çalışıyor. Çünkü emekli maaşıyla geçinemiyor.
Nihal şiddet gördüğü evliliğini bitirdikten sonra geçinmek için her türlü işte çalışıyor. Yaşlı bakıyor, evlere temizliğe gidiyor. TYP çerçevesinde okul temizliği yapıyor bir süre daha sonra mevsimlik tarım işçiliği… Hayatın nerede daha güzel, nerede daha anlamlı olacağına kendisi karar vermek istiyor. Hikayesini dinliyoruz.
Kınıklı domates üreticileri geçtiğimiz günlerde domatesteki düşük alım fiyatlarını protesto için eylem yaptı. Domates üreticisi Selma ile sorunlarını konuştuk. Önceleri tütün ekiyorlarmış. Devlet tütünü bitirdikten sonra domatese yönelmişler. Bu yıl ondan da geçim yok, “Fiyatı çok düşük, domatı ne alan var ne satan” diyor.
Her kadının yaşamı, bir mücadele hikayesidir aynı zamanda. 14 yaşından beri kayısı fabrikasında hep sigortasız çalışan Emine’nin de öyle. Malatya’da hayatın “akışına” karşı çıkıp dayakçı kocadan boşandı. Çocuklarıyla birlikte konteyner kentte kendine yeni bir hayat inşa ediyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!