Yazaki’ de tacize karşı direnip kazanan Dilek Gültekin: “Ben kazanmadım, biz kazandık!”

Dilek Gültekin’i tanırsınız. 2017 yılında Gemlik Serbest Bölgede Yazaki fabrikasında kadınlara yönelik cinsel taciz, baskı ve şiddeti teşhir ettiği için işten çıkarılmıştı. Uğradığı haksızlığı protesto etmek için serbest bölge kapısında 43 gün direnmiş, daha sonra olayı yargıya taşımıştı. Dört yıl sonra dava sonuçlandı; patron tazminat ödemeye mahkûm edildi. Onunla direnişi ve zaferi konuştuk…
Paylaş:
Ferhan Petek
Ferhan Petek
ferhan.petek@gmail.com
Ferhan Petek    ferhan.petek@gmail.com

Dilek Gültekin’i tanırsınız. 2017 yılında Gemlik Serbest Bölgede Yazaki fabrikasında kadınlara yönelik cinsel taciz, baskı ve şiddeti teşhir ettiği için işten çıkarılmıştı. Uğradığı haksızlığı protesto etmek için serbest bölge kapısında 43 gün direnmiş, daha sonra olayı yargıya taşımıştı. Dört yıl sonra dava sonuçlandı; patron tazminat ödemeye mahkûm edildi. Onunla direnişi ve zaferi konuştuk…

Lise mezunu, bekar, 37 yaşında bir kadın işçi Dilek Gültekin. 2016 Mayıs ayında Gemlik Serbest Bölge’de bulunan Yazaki fabrikasında çalışmaya başladı ve bir yıl sonra işten çıkartıldı. Her şeyin nasıl başladığını ona sorduk: “İşten çıkartıldığım gün beni iş başından hemen önce insan kaynakları departmanından çağırdılar. Performansımı nasıl değerlendirdiğimi sordular. Bana göre her şey yolundaydı ama onlar performansımın düşük olduğunu söyleyip beni işten çıkarttılar. Ama asıl sebep Yazaki’deki kadın işçilere yönelik tacizlere karşı çıkmam ve çalışma koşullarının düzeltilmesi için sendikal mücadele içinde olmamdı. Bunu biliyordum.”

Gördüğü haksızlıklara karşı çıkan Dilek Gültekin bu olayın hemen ardından firmaya dava açtı. Yazaki’de sistematik bir baskı olduğunu söyleyen Gültekin burada çalışırken karşılaştığı zorlukları şöyle anlatıyor: “Sistematik baskı vardı ve iş yükü çok fazlaydı. Üretim baskısı vardı, hedefleri çok yüksekti. Buna rağmen ücretler çok düşüktü. Kreş hakkı vardı, firmanın anlaşmalı olduğu kreşler vardı. Ama mesela çocuğu hasta bir kadın ustabaşına yalvarsa da hakkında tutanak tutulmasını engelleyemiyor hatta çoğu zaman izin alamıyordu. Çok basit sebeplerle yevmiyeler kesiliyor, tutanaklar tutuluyordu. Kadın işçilere yönelik cinsel tacizlerde bulunan bir formen (ustabaşı) vardı. Açık ve rahat cinsel tacizde bulunabiliyordu, bundan herkesin haberi vardı ama korunuyordu bu hareketlerinin üstü sürekli örtülüyordu. Son olarak bir kadın işçiye cinsel istismarda bulundu. Bunun ortaya çıkmasıyla üzerine gittik ve teşhir ettik. Bu konuda el ele verip uğraştık. Peşini bırakmadık. Sonra başka amirlerin de aynı tavır içinde olduğu ortaya çıktı. Direnişin ardından korkularını belki benim yaptıklarımdan aldıkları cesaretle bir yana bırakıp tacizleri açıklayan kadın işçiler oldu. Onlarla el ele verdik.”

Bana terörist dediler                                        

Dilek Gültekin dava açtığı firmayı bir “işçi öğütme fabrikası” olarak tanımlıyor. “Sürekli işçi alır, tazminat hakkı doğmadan ya da deneme süresi bitince işten çıkartırlardı. Direnişime çok şaşırdılar. Çünkü daha önce, özellikle kadın işçileri olumsuz etkileyen bu keyfi tavırlarına karşı hiçbir şey yapılmamış. Kendi kurdukları düzende ilerlemişler bunca zaman. Fabrika müdürü kişisel kanallarıyla direnişle ilgili bazı çalışmalara engel olmaya çalıştı. Ulusal basına, neredeyse tüm gazetelere direnişimi karalayan ilanlar verdiler. Yazaki’de bütün mola alanlarına, yemekhaneye, çalışma alanlarına benim terörist olduğumu ilan eden afişler astılar. Bir de o süreçte OHAL vardı. Daha direnişimin başındayken iki kez gözaltına alındım. Savcılığa çıkartıldım. Tüm bunlar gözümü korkutmak içindi ama ben yanlış bir şey yapmadığımı ve ne istediğimi biliyordum.”

Bu süreçte direnişinden geri adım atmayan Dilek Gültekin, kendisine gelen desteklerden de memnuniyet duyduğunu belirtiyor. “Gemlikliler direnişi sahiplenmişti. Hatta beklemediğim bir ilgi vardı. Bu sebeple göz altıları çok uzatmadılar. Polis direniş boyunca beklemeye devam etti. Bazen bana destek vermek için gelen ziyaretçileri de uyardılar ama Gemlik halkının sahiplenmesiyle bir daha gözaltı yaşamadım. Bu süreçte ailem de bana çok destek oldu. Hiç aklıma gelmeyecek akrabalarım bile yanımda oldu. Özellikle Gemlik ve Bursa’daki işçilerden çok destek gördüm. Çünkü biliyordum onlar da aynı sorunları yaşıyorlardı. Özellikle OHAL döneminde bir kadının tek başına çıkıp haksızlıklara direnmesi, ses vermesi desteği daha da arttırdı diye düşünüyorum.”

Mücadele ederek kazanırsınız

Dilek Gültekin’nin çalışırken de bağlı olduğu TOMİS ile birlikte karar vererek başladığı direnişin nöbeti kırk üç gün sürmüş. Gültekin bu dönemi şöyle anlatıyor: “Fabrikanın beni işe geri almayacağını biliyordum ama koşulların düzelmesi ve insanların haklarını ancak mücadele ederek kazanacaklarını görmelerini istemiştim. Ve ben amacıma ulaştım. Direnişim, o dönemde fabrikaya “egemen” olan genel müdür Metin Türk’ün ipliğini pazara çıkarttı. O ve ekibi işten çıkartıldı. Direniş ayrıca içeride yeni bir sendikalaşma isteğini mayaladı, yüzlerce işçi bunun için harekete geçti. Belki sendikalaşma süreci tamamlanamadı ama tam bir sömürü cehennemi olan fabrikada hak ve ücretlerde ciddi kazanımlar elde edildi. Öyle ki firma, çalışanlar için, bölgenin en iyi ve tercih edilen fabrikaları arasında kendine yer edindi. Bunlarla birlikte çevre fabrikalardan işçilerin ve başta Gemlik halkı olmak üzere emekçilerin yoğun desteğiyle direniş büyük bir kamuoyu yaratmıştı. İşte bu kararlılık, direniş ve dayanışma ile direniş moral olarak zaten kazanmıştı.”

“Haziran ayında açtığımız dava nihayet sonuçlandı. Yerel mahkemenin verdiği hukuksuzluk ve sendikal tazminat kararı Bölge Adliye Mahkemesi tarafından onaylandı. Böylece Yazaki patronunun yaptığı haksızlıklar onaylanmış, tescillenmiş oldu. 4+12 ay tazminat hakkı kazandım. Avukatlarım Aslı Evke Yetkin ve Özgür Yetkin’e teşekkür borçluyum. Bana inandılar ve beni savundular. Sonunda bu davayı hep birlikte kazandık.”

Şimdi başka bir sektörde çalışıyor Dilek Gültekin. Direniş sürecinde ona “Bir daha iş bulamazsın.”, “Bu direneceğin kadar git çalış.” Ve buna benzer cümleler kuranlar olmuş ama o haksızlığa boyun eğmeyen tavrından taviz vermeden mücadeleci ruhunun izinden gitmiş ve kazanmış. Kişinin kendiyle hesaplaşmasının çok önemli olduğuna inanıyor. Emekçi kadınlara da bir mesajı var: “Mücadele etmek ama her konuda mücadele etmek çok önemli. Kendinize inancınız ve güveniniz artıyor. Daha güzel bir dünya olabileceğini ve bunun mümkün olduğunu görüyorsunuz. Size çizilen sınırlara mecbur olmadığınızı buna karşı çıktığınızda sizi bekleyen çok daha güzel bir gelecek olduğunu görüyorsunuz. Maruz kaldığınız koşulların ancak mücadele ile değişebildiğini görüyorsunuz. Taciz ya da başka bir haksızlık karşısında susmak sadece bu haksızlığı yaratanların diğer eylemlerini kolaylaştırıyor. Buna ses çıkarmak ise o süreçte ne bedel ödemiş olursan ol, koşulların iyileşmesini sağlıyor.”

Dilek Gültekin, yaşadığı bu zorlu süreci her türlü zorluğuna rağmen özlediğini, özlemle andığını söylüyor. Başta her zaman yanında olduğunu söylediği emekçi hemcinsleri olmak üzere başka alanlarda da mücadele eden herkese selamı var. Dilek Gültekin; özellikle böyle bir dönemde her mücadelenin çok önemli olduğunu altını çiziyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

70 gündür fabrika önünde direnen Polonez işçileri kadın örgütlerini ve feministleri dayanışmaya çağırıyor. Bu çağrıyı ilettiğimiz ve iletimize cevap veren kadın örgütleri “boykot ve dayanışma eylemleri yapalım” fikrinde ortaklaşıyor. O halde gelin Polonez’de kadın işçilerin taleplerini yaygınlaştırıp, seslerine ses katalım…
Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
CarrefourSA Esenyurt depo direnişinin ikinci gününde kadın işçiler Gülşah, Emel, Perizade ve Esra ile konuştuk. Esra “Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz,” Gülşah “İçeride can güvenliğimiz yok” Emel “Bir beyaz yakalı bir kadın çalışanı taciz edebilir mi?” Perizade ise “Biz illallah ettik buradan, sesimizi duymaları gerekiyor” diyor.
Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!