Yeşilkent’te kadınlara okuma-yazma atölyesi: ‘Hikaye kitaplarımı okumak beni mutlu ediyor’

Bazıları aileleri tarafından çocuk yaşta evlendirilmek için kimi yoksulluktan, kimi bakım işleri nedeniyle, kimileri de babaları istemediği için ilkokula gönderilmemiş. Yolları Halkevi’nin kursunda birleşmiş. Okuma yazmayı öğrenerek, mahalleden çıkmak, kaybolmadan bir yerden bir yere gitmek, hastanelerde zorluk çekmemek, istiyorlar.
Paylaş:
Nergis Dokman
Nergis Dokman
nergis91dokman@gmail.com
Nergis Dokman  nergis91dokman@gmail.com

Bazıları aileleri tarafından çocuk yaşta evlendirilmek için kimi yoksulluktan, kimi bakım işleri nedeniyle, kimileri de babaları istemediği için ilkokula gönderilmemiş. Yolları Halkevi’nin kursunda birleşmiş. Okuma yazmayı öğrenerek, mahalleden çıkmak, kaybolmadan bir yerden bir yere gitmek, hastanelerde zorluk çekmemek, istiyorlar.

Avcılar ilçesi Yeşilkent Mahallesi’nde kadınlar okuma yazma öğrenmek için haftanın iki günü mahallelerinde bulunan Halkevi’nde bir araya geliyorlar. Yeşilkent Mahallesi, yaklaşık 100 bin nüfusa sahip olup genç ve orta yaş nüfusun çoğunlukta olduğu, farklı etnik kökenleri içinde barındıran, gelir düzeyinin düşük olduğu yoksul bir mahalledir. Mahallede yaşayan kadınların büyük bir çoğunluğu ücretsiz ev emekçileri; ev işi, çocuk ve yaşlı bakımı gibi işler onların sırtında. Küçük yaştan itibaren eğitim hakları elinden alınmış bu kadınlarla konuştuk. Hayallerini, isteklerini sorduk. Okuma yazma atölyesinin öğretmeni Tanya Güyük kadınlar üzerindeki izlenimlerini ve atölye sürecini bizimle paylaştı.

Kendinizi biraz tanıtır mısınız?

Yeter: İsmim Yeter, 41 yaşındayım, evliyim. 17 yaşında bir çocuğum var, üniversiteye hazırlanıyor. “Okula gittin mi?” diye sorarsanız; gidemedim. O yıllarda ev işleri ve hayvanların bakımını ben yapıyordum. Sekiz kardeştik, dört erkek dört de kızdık. Erkekleri okula gönderdiler. Okula gidenlere hep heveslenirdim. 23 Nisan’larda şiir okurlardı, ben de okumak isterdim. Hatta bir keresinde arkadaşımın saatini kaçırdım öğrenmek için akşama kadar çalıştım ve öğrendim, bir daha da unutmadım.

Selvi: İsmim Selvi, nüfusta yaşım 57 yazıyor fakat 50 yaşındayım. Benden önceki ölen kardeşimin yerine yazdırdıkları için yaşım yedi yaş büyük gözüküyor. Evliyim ve dört çocuğum var. Ailede bir erkek, yedi kız sekiz kardeştik. İlkokula sadece bir hafta gidebildim. Okuldan aldılar, sonrasında bir daha da göndermediler. Bir ara halk eğitimdeki okuma yazma kurslarına katıldım fakat uzun süreli olmadı. Kaynanam rahatsızlandı ve bakımı bana kaldığı için yarıda bırakmak zorunda kaldım. Her ne kadar hasta bakımı ve ev işi olsa da bu atölyeyi elimden geldiği kadar aksatmamaya çalışıyorum.

Hep içimde kaldı

Fadime: İsmim Fadime 53 yaşındayım. Evliliğin ne olduğunu bilmeden 14 yaşında evlendirildim. 16 yaşında anne oldum. Dört oğlum var. Annemin hastalığından dolayı ilkokul üçüncü sınıfa kadar gidebildim. Annemin ve benden küçük iki erkek kardeşimin bakımı bana kaldığı için okula devam edemedim. Evlendirildikten sonra bile onların bakımına devam ettim. Kardeşlerimin ikisini de okuttum. Okuma yazma öğrenmeye hep hevesleniyordum fakat çevremde öğretecek kimse olmadığı için hep içimde kalmıştı. Burada okuma yazma atölyesinin başlayacağını duyunca hocaya hemen ilk başta beni yazmasını, söyledim.

Okuma yazma bilmemenin zorlukları hayatınızda veya gündelik yaşamınızda karşınıza nasıl çıkıyor?

Yeter: Zorluğunu en fazla hastaneye ve herhangi bir yere giderken yaşıyorum. Hayatımda okuma yazmanın en büyük eksikliğini sağlık ve ulaşımda yaşadım diyebilirim.

Selvi: Ulaşımda çok büyük sıkıntılar yaşıyordum. 10 yıldır İstanbul’dayım. Tek başına hiçbir yere çıkamıyorsun, hastaneye gidemiyorsun, mahalleden dışarı adım atamıyorsun. Karşıda kızım oturuyor bir kere bile yanına gidemedim. Okuma yazma bilmediğin zaman kör gibi oluyorsun.

Fadime: Tek başıma hastaneye gidemiyordum, mahallenin dışına çıkamıyordum. Telefonuna önemli bir yerden mesaj geliyor, onu bile okuyamıyorsun. Hep birilerine muhtaç yaşıyorsun.

Kadın hastalıkları doktoru olmak isterdim

Okuma yazma öğrenmenin hayatınızdaki etkileri nasıl oldu, sizde ne gibi değişikliklere yol açtı?

Yeter: Çok iyi hissediyorum. Atölyeden çıkar çıkmaz hemen eve gidip derslerimi tekrar ediyorum, ödevlerimi yapıyorum. Hikaye kitaplarım var, onları okumaya başladım ve bu beni çok mutlu ediyor. Okuma yazma öğrenmem günlük yaşantımı da kolaylaştırdı. Tabelaları okuyabiliyorum, artık gittiğim yerleri biliyorum. Gündelik işlerimi daha hızlı ve kimseye ihtiyaç duymadan çözebiliyorum.

Selvi: Okuma yazmayı öğrendikçe kendimi gençleşmiş hissediyorum. Eve bir sürü hikaye kitapları getirttirdim, onları okumak için can atıyorum. En azından artık birilerine ihtiyaç duymadan kapıda yazan doktorun ismini okuyabileceğim.

Fadime: Okuma yazma kursuna gelmeye başladıktan sonra kendimi daha özgüvenli ve iyi hissetmeye başladım. Artık kaygılanmadan tek başıma hastaneye gidebileceğim, mahallenin dışına çıkabileceğim. Kimseye ihtiyaç duymadan kendi başıma bir şeyler yapabilmek… Bunlar beni çok mutlu ediyor.

Okula gitme imkanın sağlanmış olsaydı eğer ne olmak, ne yapmak isterdin?

Yeter: Eğer okula gitme imkanım olsaydı kadın hastalıkları doktoru olmak isterdim.

Selvi: Okula gitme imkanım olsaydı hayallerim de çok farklı olurdu elbette. Beşinci sınıfa kadar göndermiş olsalar bile razıydım. Okula devam ettirilmiş olsaydım eğer öğretmen veya doktor olmak isterdim. Küçük yaşta ev işlerine, tarla işlerine koşturulduk. Hayallerimiz elimizden alındı.

Fadime: İmkanım olsaydı kesinlikle okurdum, öğretmen olurdum. Bir şey olamasam bile çalışmak kendi paramı kazanmak isterdim. Kendi paranı kazanamadığın zaman ev içinde sözünün bir geçerliliği de olmuyor. Hep başkasının eline bakıyorsun. Ne almak istediklerini alabiliyorsun ne de yapmak istediklerini yapabiliyorsun. Ev kadınlarının haklarının güvence altına alınmasını isterdim. Ben yıllarca çocuk bakımı, yaşlı bakımı, ev bakımıyla uğraştım. Bunun sonucunda sağlık açısından sıkıntılar yaşamaya başladım. Belimde ve bacaklarımda ağrılar oluştu. Sanki bu sağlık sorunları kendiliğinden oluşmuş gibi davranılıyor. Kadınlar giriş çıkış saati belli olmayan, hiç geliri olmayan, bitmez tükenmez azim isteyen bir işte çalışıyor aslında. Bir de bu iş hiç kimse tarafından görülmüyor, hiçbir değerin olmuyor.

Daha özgüvenliler artık

Merhaba Tanya, bu işi gönüllü olarak yapıyorsunuz ve bunun motivasyonu olumlu dönüşlerin olması galiba. Atölye ne zamandır devam ediyor, bu ihtiyacı neye göre belirlediniz?

Tanya: Atölye başlayalı iki ay oldu ama tabii bunun öncesi de var. Yeşilkent Halkevi henüz çok yeni bu mahallede. Haziran 2021’de açılışını yaptıktan sonra Halkevi ile gelenekselleşen Yaz Çocuk Buluşmaları yapmaya başladık. Çocuklarını Halkevi’ne getiren kadınlar da “kadınlar için de okuma yazma atölyesi veriyor musunuz?” diye sorduğunda ihtiyaç olduğunu farkettik. Çok kısa bir zaman sonra 15 civarı kayıt alınca derslere başladık.

Kadınların okuma yazma öğrenmek istemesindeki motivasyonları nelerdi ve öğrenmeye başladıklarında ne gibi değişimler gözlemlediniz?

Hepsinin okuma yazmayı öğrenme istekleri farklı. Kimisi ehliyet almak istiyor kimisi çocuklarının derslerine yardımcı olamadığı için üzülüyor. Hepsinin ortaklaştığı bir yer var o da çocukken babaları tarafından sırf kız çocuğu oldukları için okula göndermeye gerek görülmemeleri. Şimdi belli yaşa gelmiş olan bu kadınlar çocuk bakımından, ev işlerinden zaman artırıp derse bu kadar hevesle koşturuyorlarsa bunun anlamı büyük. Sistemin biz kadınlara yüklediği rollere, normlara karşı bir başkaldırı, bu heves. Çünkü okuma yazma öğretmemek kadınları eve hapsetmek aslında, özgüvensiz bırakmak, ekonomik olarak kocaya bağlı kılmak… Şimdi ise çok daha iyi hissettiklerini, daha özgüvenli olduklarını gözlemliyoruz ve okuma yazma atölyesinin kıymeti de böyle ortaya çıkıyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Bursa Karacabey’in çiftliklerinden birinde küçük bir kız çalışıyordu. Domates tarlasında fideleri ekiyor, otları temizliyordu. 15 yaşında yitip giden bu kızın dünyası nasıldı? Hayalleri var mıydı? Kezban’ı anlatanlar onun içine kapanık bir yapıya sahip olduğunu söylüyorlar. Karanlıktan korktuğunu… Bir de gezmeyi çok sevdiğini…
Geçen hafta başı, 30 yaşındaki Damla Aydın’ın sokağına bir sürü adam doluştuğunda saat öğleni geçmişti. Bir karanlık el gelip, su saatini söktü. Bir diğeri elektriğin kablolarıyla oynayıp, evi karanlıkta bıraktı! Artık 3 küçük çocuğa yemek yapacak tek bir bardak su dahi yoktu evde. Bu genç kadına “dönüşüm”ün hediyesi, susuzluk ve karanlık olmuştu.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!