Yetki ve davul zurna tamam, şimdi sıra etkin kadın politikalarında

Didim’de verdikleri başarılı sendikal mücadele nedeniyle sürgün edilen Eğitim Sen’li üç kadın, “Bu kez +101 ile yetkiyi alacağız ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü önüne davul zurna ile gideceğiz” demişlerdi. Dediklerini yaptılar! Şimdi umudu daha da büyütmek, etkin kadın politikalarını ve regl iznini hayata geçirmek istiyorlar.
Paylaş:
Mürüvet Yılmaz
Mürüvet Yılmaz
dramahewi@gmail.com

Onlar, İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak için yapılan açıklamalara ve “Geçinemiyoruz” eylemlerine katıldıkları için sürgün edilen Eğitim Sen’li üç kadın sendikacı öğretmen… Aydın Didim’de bir yıl önce 1 üye farkla kazandıkları halde yetkiyi Eğitim Sen’e vermek istemeyen İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile sorunlar yaşayan, hatta mahkemelik olan bu sendikacı kadınlar, önlerine bu yıl için koydukları hedefe de ulaştılar. Bu kez 1 değil 101 üye farkla, yani +101 ile sendikal yetkiyi aldılar.

Eğitim Sen Didim Baş Temsilcisi Belkıs Kahraman, Örgütlenme Sekreteri Gülay Sezer ve Mali Sekreter Emine Olcay, sürgün edilmelerinin ardından kendileriyle yaptığımız söyleşide “+101 ile yetkiyi alınca İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün önüne davul zurna ile gideceğiz” demişlerdi. Gittiler! Müdürlüğün önünde davul zurnayla halay çektiler, misket oynadılar. “Artık nicelikleri niteliğe dönüştürme zamanı” diyorlar. Daha etkin kadın politikaları ve regl izni için mücadeleye hazırlanıyorlar. Umudu daha da büyütmek istiyorlar.

Eğitim Sen’li kadınlarla sendikal yetki alma sürecini, sonrasını ve umudu büyütme mücadelesini konuştuk.

Nihayet amacınıza, +101’e ulaştınız ve yetkiyi aldınız. Yetki sürecinde neler yaşandı, anlatır mısınız?

Belkıs: Biz yetkinin belirlenmesi için yasal olarak 15 Mayıs sonrasında bir tarih bekliyorduk. Resmi işlemler için 13 Mayıs Cuma günü son tarihti.

Bir yandan rahatsızlıklarımız var, sürekli hastanelerdeyiz. Pazartesi günü de biz hastanelerdeydik. Emine hocam buradaydı. Biz sürekli Emine hocayı arayarak “Ne durumdayız? Sayıları tespit edebildin mi? Nedir durum?” diye soruyorduk. Çünkü biz +101’i çok dillendirmiştik. Evrene böyle güzel bir mesaj gönderdiğiniz zaman, çok da dillendirseniz, o en güzel şeklide size geri geliyor. Biz dillendirerek hem kendimizi hem çevremizi çok iyi motive ettiğimizi düşünüyoruz.

Üye sayılarına göre yetkili sendika belirleniyor. O yüzden kaç üyemiz var, diğer sendikaların kaç üyesi var, öğrenmemiz gerekiyordu. Bunu tespit etmekte oldukça zorlandık. Aslında sendika yasasına göre okul idaresinin, tüm sendikaların üye sayılarını ve aidat listelerini panoya asması gerekir. Kim sendikalı kim değil, kaç üyemiz var biliriz böylece. Ama okullarda böyle bir uygulama yok. Bunu, yani üye sayısı ve aidat listelerini panoya asmaları gerektiğini söylediğimizde bazı okul müdürleri iyi niyetli davrandılar. Üye sayıları ile ilgili yardımcı oldular.

Ama bazı okul müdürleri, sendikal faaliyetleri engelleme anlamına gelecek davranışlarda bulundular. “Veremem, kişisel verilerin kullanılmasına aykırı” diyerek vermek istemediler. Oysa bizim istediğimiz üyelerin kişisel bilgileri değil, sendikalardaki üye sayılarıydı. Öyle ki, bir okula yazılı başvuruda bulunmak zorunda kaldık. Adam “On beş gün sonra cevap veririm” diyor. En sonunda salı sabahı üye sayıları netleşti. Tabii o an bir heyecan başladı. Çünkü hedefimizde beş kişi kalmış.

Sürgün kararları Eğitim Sen’li kadınları durduramadı.

Merkür retro yaptığı için…

Emine: Hedefimize ulaşmak için üye yapmamız gerektiği netleşince düşünmeye başladık. Kim üye olabilir, kimi üye yapabiliriz diye araştırmaya başladık. Çünkü geride en zor arkadaşlar kalmıştı. İki gün boyunca çok kişiyle görüştük. Ancak iki üye yapabildik. Resmen içimizi sömürdüler (Gülüşmeler). Konuşmaktan sesimiz kısıldı. Neredeyse beynimiz yandı. Anlatıyoruz anlatıyoruz; tam “Üye olacağım’’ demesini beklerken “Yok ben olmayacağım’’ cevaplarıyla karşılaşıyoruz. İnsanın morali bozuluyor. Kara kara düşünmeye başladık. 

Bir arkadaş “Merkür retro yapıyor” diye üye olmadı. Artık iyice bunalmıştık. ‘’Merkür retro yaptığı için üye olmuyorlar, o yüzden hayallerimiz mahvoldu” diye düşünüyorduk. Cuma günü gelip çatmıştı. Üç kişi daha üye yapmamız gerekiyordu.

Belkıs: Üye sayılarının tespit edildiği salı gününden cuma gününe kadar işlemleri bitirip evrakları İlçe Milli Eğitim’e teslim etmemiz gerekiyor. O 3-4 gün boyunca ne ben uyudum ne de arkadaşları uyuttum.

Emine: İtiraf ediyoruz! Üye olan okul müdürü arkadaşlarımızı uyutmadık. “Kim üye olabilir? Bizi tanıştırın, görüştürün” diye allem kallem ettik. Her görüşmeye birlikte gidiyoruz, koşturuyoruz. Geldik son güne… Kaldı üç kişi…

Gülay: İşyeri temsilcilerimiz de çok yardımcı oldu. Bizim bu heyecanımıza ortak oldular. Çok güzel oldu. Sonuçta burada geçen yıl yaşadığımız mağduriyeti biliyorlardı. Biz geçen yıl + 1 ile kazandık. Ama onu bize vermediler, bir sürü sorunla karşılaştık. Bu defa + 101 ile eze eze yetkiyi aldık. Biz şube olma yolunda ilerliyoruz. Ben buradan sizin aracılığınızla temsilcilerimize teşekkür ediyorum.

Üç metrelik sütunun üstünde

Belkıs: Emine hocamın dediği gibi, geriye en zorları kalmıştı. Sendika üyesi olmayı düşünmeyen, bu konuda oldukça kararlı olanlar…  Onlarla konuşuyor, neredelerse oraya gidiyoruz. Hatta biri vardı ki bizi üç gün peşinden koşturdu. Adamın evinde tadilat vardı. O yüzden okulda da fazla kalmıyordu. İzinli… Ona durumu anlatıyoruz. Ne evet diyor ne hayır. Böyle deyince umutlanıyoruz. Bir türlü üye olmadı.

Gülay: Bizi mangala davet etti. Kimseye vermediği arabasını bize verdi. Ama üye olmuyor. En son adamın evini öğrendik. Tadilat yaptıkları evine gittik.

Emine: Adam balkondan bir baktı. Aşağıda biz… Topuklu ayakkabılar giymiş üç kadın (gülüşmeler). Bizi eve davet etti. Evde eşiyle tanıştık. O da daha önceden Haber-Sen üyesiymiş. Öğretmen arkadaşı üye yapmak için epey dil döktük. Ama üye olmadı. Biz yine vazgeçmedik. O sırada esas evlerinin yerini öğrenmiştik. Belkıs ile oraya gitmeye karar verdik.

Bir de baktım; Belkıs uzun, üç metrelik bir sütunun üstüne çıkmış oturuyor. ‘’Ne yapıyorsun burada?’’ dedim. “Adam belki beni görür de üye olur’’ dedi. Evlerini de bulamadık. Yani tam Levent Kırca’lık durumlar… Sonrasında onun yerine başka arkadaşlar üye oldu.

Geldik son güne. Üç üye yapmamız gerekiyor hâlâ. Eskiden bizim üyemiz olan, nazımızın geçtiği üç arkadaşımız vardı. Aynı okulda çalışıyorduk. Sabah okula gittik. Hepsi birden karşımıza çıktılar. Sanki Merkür retrodan çıktı da Jüpiter’e, Uranüs’e doğru yol aldı. Hepsi üye formlarını doldurup imzaladılar. Biz maliyeye gittik. Mal Müdürlüğü’ne elden yatırdık. Kayda girmesi için işlettik.

Belkıs: Bir yandan da karşı tarafı merak ediyoruz. Onlar da bizim + 101 amacımızı bildikleri için, bu amaca ulaşamayalım diye çok çabaladılar. Onlar da yeni üye yaptılar.

Emine: Üye yaptığımız arkadaşları istifa ettirdiler.

Belkıs: Mal Müdürlüğü’ne gittiğimizde merak içindeyiz. Gelen giden var mı? Karşı tarafın durumu ne? En sonunda açık açık sorduk.

Emine: Gelen giden yok dediler.

Belkıs: Çok heyecanlı bir süreçti. Ben son 3-4 gün boyunca iki saatlik uyku ile ayaktaydım. Kimi üye yapabiliriz diye çok düşünüyordum. Çünkü bu +101’i çok dillendirmiştik. Yaşama geçirmezsek çok kötü olacaktı.

Biz de sonucu merakla bekliyorduk. Sizinle yaptığımız ilk söyleşiyi okuyanlar, “Eğitim Sen’in ilk günlerini anımsadık” dediler. Sendikal örgütlülüğün her yönüyle zorlandığı bir dönemde; sendikaların, KESK ve Eğitim Sen’in sizin çalışma tarzınız üzerinde durması ön açıcı olabilir. Ne dersiniz?

Emine: Durmalı tabii ki. Biz şöyle bir şey de yaşadık: İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün önüne davul zurnayı götürdük. Oraya üyelerimizin geleceğini düşündük. Ama çok fazla katılım olmadı. Kendimiz çaldık kendimiz oynadık. Yetkiyi üçümüz aldık. Davul zurnayı üçümüz bulduk, üçümüz halay çektik. Üçümüz misket oyununu oynadık.

Ama örgütlülük bu değildir. Örgütlülük üyelerle olur. Üyelerimizde halen kaygı, korku, ümitsizlik var. Özellikle eğitim müdürlüğünün önünde davul zurna çalmak çok önemli bir şeydi. Onunla yüzleşmek istemediler. Gelenler de kenarda durdular.

Herkesin umuda ihtiyacı var

Belkıs: Şöyle bir gerçekliğimiz var: Son süreçte yaşananlar, özellikle böylesine güçlendiğimiz bir yerde bize yapılanlar kaygıya yol açmış olabilir. “Sizi bile sürüyorlarsa…” gibi bir bakış açısı var. Mahkeme kararları geldiğinde bu kaygı tam tersine dönecek. Herkesin umuda ihtiyacı var. Biz Didim’deki bütün eğitimcilerin sorumluluğunu üstümüzde hissediyoruz. Buradan besleniyoruz, umudumuz da direncimiz de buradan geliyor. Bu umudu büyütmemiz, çoğaltmamız gerekiyor.

Peki, bunu nasıl yapacaksınız? Nasıl bir sendikal anlayış gerekli umudu büyütmek için?

Belkıs: Eğitim Sen olarak bütün eğitim ve bilim emekçilerini kapsayabilmeliyiz. Bunu yaparken de önyargıyla hareket etmemeliyiz. Biz işyerlerine gittiğimizde daha önce kafasını çeviren, bize selam vermeyen arkadaşlar şimdi yanımıza geliyor, konuşuyor. ‘’Biz sizi takip ediyoruz, yaptığınız her şeyin de farkındayız. Gelip size üye olacağız. Ama biraz zaman…’’ diyorlar. Bu arkadaşlarımızı anlamamız gerekli. Bize üye olduklarında da itmemek gerekir.

Günümüz Türkiye’sinde herkes her şeyi kaldıramayabilir. Herkes aynı değil; herkesin yaşamdan beklentileri, kaygıları farklı.

Bir arkadaşımız, sürgün edilmemizle ilgili şöyle dedi: ‘’Ben sizin yerinizde olsaydım yaşayamazdım. İki çocuğum var. Nasıl gider gelirdim, ne yapardım?’’ Herkesin dayanma gücü farklı oluyor. O arkadaşımızın Eğitim Sen’e üye olması anlamlı. Bundan sonra işimiz, sorumluluğumuz daha da arttı. Üye olan arkadaşlarımız bizimle kaynaştıkça, ne için mücadele ettiğimizi anladıkça değişip dönüşüyor. Aslında hepimizin içinde var olan duyguya dokunuyoruz. Bunları anlatmak da bize düşüyor.

Biz ilk önce üye yapmaya yöneldik. Ardından Didim’de bu yetki ve üye konusu tam bir savaş haline geldi. Artık nicelikleri niteliğe dönüştürme zamanı. Bunlar da eğitimlerle, etkinliklerle olabilecek şeyler. Henüz yetkiyi almamızı kutlayamadık. Bizi görünce soruyorlar: “Yok mu bir eğlence, etkinlik?’’ Büyük olasılıkla kutlama etkinliği yapacağız. Bu etkinlikle arkadaşlarımız birbirine dokunacak.

Arkadaşlarımızın Eğitim Sen’li olduktan sonra bulundukları kurumlarda duruşları değişiyor. Bir okula girdiğinizde işini iyi yapan, demokrasiyi ve adaleti savunan insanları gördüğümüzde Eğitim Sen’li olmanın farkını daha iyi anlıyoruz. İnsanlar bu halkanın bir parçası olmak istiyor.

Emine: Siz Eğitim Sen’in ilk mücadele zamanları dediniz ya, aslında o ilk mücadele yöntemlerine dönmek gerekli. Zamanla emek örgütü olduğumuzu unuttuk. Kitle sendikacılığı yapıyoruz ama biz sınıf sendikayız aslında. Sınıf sendikacılığından koptukça kitlelerle bağımız da koptu ve ayrıştık. Biz solcuların birlikteliği değil, emekçilerin birlikteliği diyoruz. Emekçilerin sağı solu olmaz, sağcı politikalardan etkilenmiş emekçiler vardır. Mücadele bize kendini zorla dayatıyor. Biz görevimizi yapmadığımız için, grup çatışmalarından çıkıp da mücadeleyi örgütleyemediğimiz için bu noktadayız. Az olsun benim olsun anlayışından vazgeçmek gerekir. Sendikaların emek örgütü olduğunu unutmamak gerekir.

Gülay: Benzer şeyleri düşünüyoruz. Herhangi bir partiyle ilişkilendirdiğimiz bir durumumuz yok. Grupçuluk yapmıyoruz. Anlamlı bir çalışma yürütüyoruz. Burada yetki alırsak, başka yerlerde de alırsak genel anlamda her yerde yetkiyi alabiliriz diye düşünüyoruz. İnsanlara Eğitim-Bir-Sen’li ya da Türk Eğitim-Sen’li olarak bakmıyoruz. Doğrudan öğretmen olarak bakıyoruz. Hepsi bizim mesai arkadaşlarımız. Hepsinin emeğinin rengi bir. Aslında her yerde yetki alınabilir. Kendi bulunduğum yer için, Aydın için söylüyorum. Sendikasızlar, kimse gidip onlara dokunmamış. Gidip dokunulsa üye olurlar. Çalışılmamış yani… Biz çalışıyoruz.

Üyelerimiz ve yöneticilerimiz arasında iktidar değişsin diye bekleyenler var. Biz de diyoruz ki iktidar kendiliğinden değişmez, iktidarı biz değiştireceğiz.

Belkıs: Üyelerimiz arasında ya da üye olmayanlar arasında iktidar değişsin diye bekleyenler var. Bekleyen sadece onlar değil. Yöneticilerimiz arasında da mücadele için iktidar değişikliğini bekleyenler var. Biz de diyoruz ki iktidar kendiliğinden değişmez, iktidarı biz değiştireceğiz.

Gülay: Bir kurtarıcı gelmeyecek. Kurtarıcı biziz. Ben, Belkıs, Emine hocam (gülüşmeler).

Emine: Kendi şiarımıza aykırı hareket ediyoruz aslında. Hak verilmez alınır diyoruz. Bunu bilerek hareket etmek gerekir. Zaten biz solcu-sağcı tüm görüşlerin iktidarlarda olduğu zamanlarda alanlardaydık. Yeniden DNA’larımıza dönmek gerekiyor.

Gülay: Evet evet, yeniden fabrika ayarlarına dönmek gerekiyor.

Yetki elimizi güçlendirecek

Yetki sizin çalışmalarınızı ve okulları, eğitim emekçilerinin yaşamlarını nasıl etkiler? Ne düşünüyorsunuz?

Belkıs: Yetki neden bu kadar önemli oldu? Bazı arkadaşlarımız koşullar ne olursa olsun Eğitim Sen’i bilirler ve koşullardan etkilenmezler. Ama çoğu insan için gücü hissetmek önemlidir. “Güçlü nerdeyse ben oradayım” diyenler var.

Bir de idareci atamaları var. Yerellerde bu konuda ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Bizim idareci arkadaşlarımız var, hiçbirinin ataması yapılmıyor. Eğitim Sen’li olup da atanan şube müdürü, müdür, müdür yardımcısı var mı, özellikle bu süreçte? Anayasa ayrımcılığa karşı ama alana gelindiğinde bu unutuluyor. Bunu afişe etmek gerekiyor. Birçok kişi idareci olmak için sendikaya üye olmuyor. Biz bunu çalışmalar sırasında çok net gördük. O yüzden yetki, atamalarda yaşanan hukuksuzluğa karşı mücadelede elimizi güçlendirecek.

Emine: Didim’de ve ülke genelinde son yirmi yılda insanların umudu kalmadı. Umutsuz insan yaşayamaz. Biz Didim’de bir kişi de olsa üç kişi de olsa umut edilebileceğini gösterdik. Umut edildiğinde bir şeylerin mümkün olabileceğini gösterdik. 

Didim’de yetki ile yapılabilecekler sınırlı. Promosyon ve atamalarda etkili olabiliriz. Emekçiler lehine daha kapsamlı işler yapabilmek için genel anlamda yetkiyi almak gerekiyor. Tabii ilk başta sendika yasasının değişmesi gerekir. Yasaya sığmayız dedik ama içine iyice yerleştik. Örgütü işletecek olan bizleriz. İşletirsek bir şeyler değişir.

Bir liseye Cuma hutbesi okunması için imam ataması yapılacaktı. Biz atama yapamazsınız dedik, yapamadılar. Emekçilere kazanımları göstermek gerekiyor.

Kadın sekreterlikleri de önemli kazanımlardan biri. Pozitif ayrımcılık, “Kadının beyanı esastır” ilkesi… Bunlar önemli kazanımlar. Bu kazanımların yeterince yaşama geçmediğine hatta sendikanın erkek sendikasına döndüğüne yönelik değerlendirmeler var. Katılır mısınız?

Gülay: Biz alanda çalışırken sorunları daha net görebiliyoruz. Şu anda bizde üye dağılımı 127 erkek, 150 kadın şeklinde. Daha çok kadın emekçi arkadaşlarımızın yoğun desteğini görüyoruz. Çünkü onların çok ciddi sıkıntıları var. Mobbinge maruz kalıyorlar, kalıyoruz. Okul müdürlükleri olsun, yaşadığımız erkek hegemonyası olsun; bu cendereden çıkmaya çalışıyoruz. Bir çıkış yolu bulmaya çalışıyor, yol arıyoruz. Bunu kadınlar olarak birlikte yapıyoruz. Alanlarda başkanımızın kadın olduğunu özellikle söylüyoruz. Güzel şeyler olacak. Biz buna inanıyoruz, kadınlarda bize inanıyor. Ama Eğitim Sen’in bu anlamda daha yoğun çalışması gerekir.

Burada üç kadın olmamız kadın dayanışmasını güçlendiriyor. Örneğin bir okulda şöyle bir olay yaşandı: Okul müdürü erkek, yardımcılarından biri erkek. Diğerleri kadın. Ama kadınlar müdürün baskısına maruz kalıyor. Bildiğiniz etek boyuna bile takıyor müdür. Bir kadın arkadaşa etek boyundan dolayı takmış. Tepeden bakıyor. Biz kadın arkadaşla dayanıştık.  Müdür geri adım atmak zorunda kaldı. Kadın arkadaş en son şunu dedi: “Ben başka bir sendikaya üyeyim. Oradan ayrılıp, size üye olursam siz bana ne gibibirdestek sağlayabilirsiniz?”

Arkadaşın kaygıları var. Biz de ona üç kadın sendikacı olarak burada çok güzel işler başardığımızı, kadınların yanında durduğumuzu söyledik. Sendikanın hukuki destek verebileceğini, her anlamda yanında olacağımızı, ayrıca üyesi olduğu sendikanın erkek sendikası olduğunu, kadınların haklarını savunmadığını anlattık.

Belkıs: Ben diğer sendikaların çalışmalarını sürekli takip ediyorum. Eğitim-Bir-Sen ülke genelinde bir toplantı yapmış. Çevrimiçi bir toplantı… Fotoğrafı da paylaşmışlar. Daha iyi göreyim diye büyüttüm. Hiç kadın yok, hepsi erkek. Bursa’daki okulla ilgili yapılan basın açıklamasının fotoğrafında da tek bir kadın yok, hepsi erkek. Kadının adı bile yok!

Bir gün de olsa regl izni olsun

Emine: İlk başlarda bizde de erkek egemen anlayış vardı. Süreç içerisinde yaşayarak öğrendik, değiştik. Kadınlar taleplerini dillendirdi. Kadın sekreterliğini oluşturdular. Sendika kadın emekçilerin haklarını; kreş hakkı, pantolon giyme, doğum ve süt izinleri gibi taleplerini savunduğu için kadınlar tarafından sahiplenildi. Biz okullarda, alanlarda pantolon giyme hakkının nasıl alındığını anlatıyoruz. Ücretsiz kreş hakkını savunuyoruz. Mobbingle nasıl mücadele etmemiz gerektiğini dillendiriyoruz.

Kadın olmaktan kaynaklı çalışma yaşamında birçok sorun yaşıyoruz. Kadınlar hayatın yarısı ise örgütlerde de kadınların sorunlarına sahip çıkılması lazım.

Bizim Didim’de üç kadın olmamız iletişim kurmamızı kolaylaştırıyor. Bir gün okula üye yapmak için gitmiştik. Arkadaşlar bir kadın arkadaş için “Biz konuştuk, üye olmuyor’’ dediler. “Bir de ben konuşayım’’ dedim. Konuşurken onu okul müdürü çağırdı. Geldiğinde gözleri dolu doluydu. Hemen “Müdür sana ne dedi? Ne yaptı?’’ diye sordum. “Sana mobbing mi yaptı? Kızdı mı?’’ dedim. “Yaa hocam!’’ derken, ‘’İşte biz bunun için varız’’ dedim. Kadın arkadaşı üye yaptık. Arkasından da müdürün odasına gittik. ‘’Biz buraya işyeri barışını bozmaya gelmedik. Ama arkadaş bizim üyemiz. Ayağını denk al’’ dedik.

Belkıs: Zaten bizi odasında görünce hemen kendisi sordu, “Leman hanımı üye yaptınız değil mi?” diye…(gülüşmeler)

Emine: Daha sonra arkadaşı aradık, bir sıkıntı var mı diye. “Yok, çok iyi. Şikâyet edilmedim’’ dedi. Müdür veli aracılığıyla kadın öğretmeni şikâyet ettiriyor. Arkadaşımız 15-16 yıllık öğretmen. Biz o ana kadar arkadaşımıza ulaşamamışız. Eğer bizim yerimizde bir erkek arkadaş olsaydı, eminim bu kadar ilgilenmezdi. Kadınlar kadın arkadaşlarla daha kolay iletişim kurabiliyor. Kadın politikalarını yaşama geçirmemiz gerekli.

Gülay: Benim özellikle bir an önce hayata geçmesini dilediğim bir talebim var. Ben regl izni istiyorum. Bir gün de olsa okula gitmemeliyiz, izin olmalı. Çünkü o günleri kâbus gibi yaşıyorum her anlamda. Böyle yaşayan birçok arkadaşım var. Dertlerimiz ortak. Sanki dünya başımıza yıkılıyor. Biz o halde neden çalışıyoruz? O gün izinli olalım.

Peki, sendikada işler çoğunlukla erkeklere göre düzenlenmiyor mu? Kadınların üye sayısı erkeklere göre daha fazla. Ama genelde işler, politikalar kadınları gören bir yerden yürümüyor. Örneğin toplantı saatleri…

Belkıs: Biz hep diyoruz ya, hak verilmez alınır diye… Kadın arkadaşlarımız da talep etsin. Benim buradan Aydın’a ya da başka bir yere toplantıya gitmem gerek diyelim. Orada çoğunluk erkek olsa da talebimi iletmek için ben oraya giderim. İlle beklemek mi gerekli?

Beklemek değil, kadınlar sürecin içindeyken de benzer durumlar yaşanıyor. Örneğin kreş hakkı kampanyası… Sendikalarda küçük bir oda ve her yıl yapılan basın açıklaması olarak kaldı.

Emine: Kreş hakkı için, örgüt olarak alanlarımız sınırlı. Şubelerin pratik düşünmesi lazım. Bir toplantı mı yapıyorlar, kadınlarla ilgili bir çalışma mı yapıyorlar, en yakın kreş bahçesi ya da en yakın kreş, anaokulu ile iki-üç saatliğine anlaşıp çocukları oraya bırakabilmeliyiz. Aslında maddi olarak da örgütümüzün gücü var.

Biz pantolon giymeyi niye dillendirdik?  Ben Ankara’da çalışırken eylemler öğlen arası oluyordu. Giymişiz mini etekleri, yırtmaçlı etekleri, oturmak istesen oturulmuyor. En son biz pantolon giymeyi talep olarak dillendirelim dedik. Ya da eylemler öğlen arası olmayacak. Pantolon giyme talebimizi yükselttik. Ve kazandık.

Bunların hepsi aslında bir düşünme, birlikte harekete geçme, birlikte hareketlenme ile ilgili bir şey. Aslında bizim yöneticilerimizin kadın bakış açısı olmalı, biz kadınların içinde de kadın bakış açısı olmayanlar var. Biz bir sendikayız. Kadın emekçileriz. Eğer bir yoldaşım, yanımdaki arkadaşım bu ataerkil sistemden etkilenmişse; ben onu örgüt olarak dönüştüremediysem sendikada onun mobbingine, şiddetine maruz kalırım. O yüzen bilinçli, örgütlü bir şekilde ilerlemek gerek.

Biz çok üye yaptık. Belkıs’ın dediği gibi onları değiştirip dönüştürmek, önümüzde duran önemli hedeflerden. Bu sadece bizim üçümüzün değil, şube yönetiminin, genel merkezin ve oradaki sekreter arkadaşlarımızın da görevi.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
Haftada bir gün kadınlarla bol sohbetli buluşmalar yaparak okulda, evde, sokakta yaşadıkları sorunları paylaşıp ortak şekilde çözüm bulmaya çalışıyorlar. Akhisar’da ilk defa 8 Mart Gece Yürüyüşü düzenlediler. Akhisar Kadın Platformu’nun yeniden oluşturulmasına ön ayak oldular. Eğitim-Sen Akhisar yönetimindeki kadınlar kadın dayanışmasını büyüterek ilerliyorlar.
Sendikalı olduğu ve haklarına sahip çıktığı için işten çıkarılan özel sektör öğretmeni İrem Erdem, “Beni haksız çıkarmak için ‘ahlak dışı davranış’ yalanına sarıldılar. Kadını toplumun gözünden düşürmek için bu söylemlere başvuruyorlar. Ben asla korkmuyorum. Haklarımı alana kadar mücadele edeceğim” diyor.
Feminizmin etkisiyle sendikalar, bilgi düzeyi ve meşreplerine göre artık kadın ağırlıklı direnişlerde kadın işçi sorunları üzerinden bir siyasi propaganda yürütebiliyorlar. Bu onların etki alanını genişletiyor. Ama VİP direnişinde olduğu gibi kimi zaman her şey görüntüde kalıyor. Nimet’in direniş sonrasında yaşadıkları erkek sendikacılarla işimizin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!