Yüzlerce feminist “dayanışmayı dört koldan büyütmeye” çalışıyor

Maraş depremlerinin ardından Afet için Feminist Dayanışma Grubu'nda bir araya gelen 400’e yakın feminist, dayanışma faaliyetlerini sürdürüyor. Şimdi de deprem bölgesine Mor Tır göndermeye hazırlanan gruptan kadınlarla feminist dayanışmanın önemini, bugüne dek yaptıkları ve bundan sonra yapmayı planladıkları çalışmaları konuştuk.
Paylaş:
Seval Öztürk
Seval Öztürk
sevalozturk18@gmail.com

Maraş merkezli depremlerin hemen ardından 370’den fazla feminist, depremzede kadın, LGBTİ+ ve çocuklarla dayanışmak amacıyla Afet için Feminist Dayanışma Grubu adıyla örgütlendi. Kendi aralarında bilgisayar, saha koordinasyon, içerik ve sosyal medya grubu birçok alt çalışma grubu oluşturan ve koordineli şekilde dayanışma faaliyetlerini sürdüren feministler, şimdi de İstanbul’dan deprem bölgesine ‘Mor Tır’ kaldırmaya hazırlanıyor. Deprem bölgesinde kadın, LGBTİ+ ve çocukların ihtiyaçlarının yeterince karşılanmadığından hareketle “Tırı birlikte dolduralım, feminist dayanışmamızı büyütelim” çağrısı yapıyorlar.

Afet için Feminist Dayanışma Grubu’ndan Nehir ve Yasemin’le bugüne dek yaptıkları ve bundan sonra yapmayı planladıkları çalışmaları, depremzede kadın ve LGBTİ+ların yaşadıklarını, önümüzdeki süreçte feminist dayanışmayı büyütmenin yollarını ve önemini konuştuk.

Tahminimizden hızlı büyüdük

Afet için Feminist Dayanışma Grubu nasıl ortaya çıktı?

Yasemin: Depremin hemen ertesi günü bir grup feministin çağrısıyla bir araya geldik, neler yapabileceğimizi konuştuk, bir iletişim ağı oluşturuldu ve böylece Afet için Feminist Dayanışma Grubu kurulmuş oldu. Tahminimizden hızlı bir şekilde büyüyüp 300 kişiyi aşan bir grup olduk. Ağırlıklı olarak İstanbul olmak üzere, Türkiye’nin her yerinden ve yurt dışından bağımsız feministlerin yanı sıra kadın örgütlerinden ve sivil toplum kuruluşlarından feministler bu dayanışma grubunda yer alıyor.

Depremin vurduğu illerde de çalışma yürütüyorsunuz. Feministlerin afet bölgesinde olması, diğer gruplardan farklı olarak kadınlar için sizce neyi ifade ediyor?

Nehir: Kadınların yaşadığı toplumsal baskının ve maruz kaldığı eşitsizliğin, çok katmanlı şiddetin farkında olan ve onları öncelemeyi ilke edinen bir ekibin bölgede olması, depremin zararına yenilerinin eklenmesinin önünde en güçlü bariyerlerden biri. Çünkü feminist bakışla farklı deneyimlerden gelen, dolayısıyla farklı ihtiyaçları olan kadınların kendisi öncelenir. Kendisine has ihtiyaçları dikkate alınır ve koşulları yargılanmaz. Dışarıdan, tepeden bir şekilde tespit edilen “yardımı” ulaştırmaktan çok farklı bir tutum bu.

Zaten hâlihazırda ezilen kadınlar, hane geçim yükü, toplumsal yeniden üretim yükü üstündeyken bir de toplumun ortak çözüm arayışlarından mı dışlanacak? Bu soruları hem sormak hem çoğaltmak hem de takip etmek hepimizi ilgilendiriyor.

Nehir

Bunun dışında, feminist dayanışmada; kadın emeği, bedeni ve sosyal ihtiyaçları bir arada ele alınır ve hepsi değerlidir. Şu andaki acil koşullarda bedensel, temel ihtiyaçları giderme ön planda; fakat kadınlar, temel ihtiyaçları için bile utandırılıyor ya da utanabiliyorlar. Dile getiremediği ihtiyaçlarının olabileceğini dikkate almak ya da kendini nasıl ifade ediyorsa onu dikkate almak, özen göstermek, dile getirememe halleri nedeniyle suçlulaştırmamak çok önemli. Bu nedenle ped, tampon gibi menstrual ürünlerin temel ve sürekli ihtiyaç olduğunu vurgulayan bir kampanya yaptık, taleplerimizi paylaştık. Feminist jinekologlar genital sağlık konusunda broşür hazırladı.

İlan edilen aile odaklı destek anlayışının dışarıda bıraktığı yalnız kadınlar ya da tek başına ebeveyn kadınlar olduğunu görüyoruz. Haklarından, dayanışmadan dışlanan bu kadınlara ulaşmak bizim için önemli. Aynı zamanda gebelik gibi durumları sadece hamile kadınlar açısından değil, geniş bir biçimde üreme sağlığı olarak ele alıyoruz. Örneğin gebelik testi, ertesi gün hapı gibi malzemeler içeren paketler hazırladık. Yine LGBTİ+’ların hem deprem sonrası toplanma alanlarında hem tahliye sırasında maruz bırakıldıkları kötü muamele, hakaret, dışlanma var. LGBTİ+’larla dayanışmak için çeşitli ağlarla iletişim halindeyiz ve acil giderilmesi gereken ihtiyaçlara hızla yanıt vermeye çalıştık.

Bu aile odaklı ve dışlayıcı politikalar, devletin sosyal görevlerini ihmal etmesi de demek. Bu kabul edilemez bir durum. Uzun vadede kira yardımları, iş edindirme, sağlık, eğitim, risk sigorta kapsamları ve bir dolu alan açısından da kaygı verici. Örneğin yapılan konutlar da mı böyle imtiyaz-dışlama ile tahsis edilecek? Bir sosyal politika normu değil, en kırılgan konumda olanı hedeflemeli, en çok zarar görenleri içermeli. Zaten hâlihazırda ezilen kadınlar, hane geçim yükü, toplumsal yeniden üretim yükü üstündeyken bir de toplumun ortak çözüm arayışlarından mı dışlanacak? Bu soruları hem sormak hem çoğaltmak hem de takip etmek hepimizi ilgilendiriyor.

Yasemin: Feministlerin daha önceki deprem dönemlerinde, kadınların spesifik olarak yaşadıklarına dair alanda kurulan dayanışmadan doğru yıllardır biriken bir bilgi ve deneyimi var. Kadınların bu afetten ne şekilde etkilendiğini, yardımların ulaştırılmasında ne gibi ayrımcılıklar yaşandığını bütünlüklü olarak değerlendirmek için henüz çok erken olabilir. Ancak deprem bölgelerinden aldığımız haberler, feministlerin afet bölgesinde yer almasının ve bölgede toplumsal cinsiyeti gözeten çalışmalar yapılmasının gerekliliğini şimdiden gösteriyor. Toplumsal cinsiyet normları, deprem anında kadınların evi terk etme süresi de dâhil olmak üzere pek çok şeyi etkiliyor.

Kadınlar genelde kriz anlarında bakım vermekle yükümlü oldukları çocuk, yaşlı gibi kişilerin de sorumluluklarını üstlenmek durumunda kalıyor. Yardımların dağıtımı sırasında kadınların hijyenik ped, tampon gibi ürünlere dair ihtiyaçlarını söylemeye çekindiğini duyuyoruz. Zaten kimi zaman ihtiyaç listeleri hazırlanırken kadınlara özgü ihtiyaçların atlandığını görüyoruz. Tüm bu dinamikleri gözetecek şekilde, feminist perspektifle dayanışmayı ören kişilerin bölgede olması çok önemli.

Maalesef çok uzun süreli bir krizin içerisindeyiz

Afet bölgesindeki konumunuzu nasıl tanımlıyorsunuz? Kendi sorumluluğunuzu hangi sınırlılıkta tutuyorsunuz?

Yasemin: Depremin ikinci günü Afet için Feminist Dayanışma Grubu’ndan bir grup arama kurtarma çalışmalarına katılmak için deprem bölgesine gitti. İlerleyen günlerde de arama kurtarma çalışmalarına destek olmak ve afet bölgesindeki depoların tasnifi, yardımların dağıtılması gibi diğer işler için bölgeye gidenler oldu. Deprem bölgesindeki ihtiyaçlar zaman içerisinde hızla değişiyor. Maalesef çok uzun süreli bir krizin içerisindeyiz. Bu değişen ihtiyaçlardan ve deprem bölgesindeki durumdan haberdar olmak, bu ihtiyaçlara çözüm üretmek ve bölgede feminist dayanışmayı örmek için gruptan kişiler dönüşümlü olarak afet bölgesine gidecekler. Bölgeye giden gönüllülerle düzenli olarak haberleşiyoruz, bu bilgi akışı çok önemli. Bize gelen bilgiler neticesinde, alanda yaşanan sorunları ve güncel talepleri karşılamaya, kadın örgütlerine yönlendirmeye çalışıyoruz.

Kısacası kadınların, LGBTİ+ların, çocukların, hasta ve yaşlıların ihtiyaçlarına yönelik bölgede çalışıyoruz ama hem bölgede hem koordinasyonda başka işler de yapılıyor. Dayanışmayı bu şekilde dört koldan büyütmeye çalışıyoruz.

Nehir: Şu anda önceliğimiz direkt deprem bölgesinden gelen bilgiyle şekillenen bir dayanışma ağını kurmak ve işler hale getirmek. Deprem sonrası yaşam mücadelesinde, feministlerin dayanışma, örgütlenme konusundaki bilgi ve deneyim birikiminden bahsetti Yasemin, bu birikim farklı uzmanlık ve çalışma alanlarında da feminist eylem ve kampanyalarda da var. Travma, şiddet çalışmaları, çocuk hakkı temelli psikososyal destek çalışmaları ve daha birçok alan… Dolayısıyla bu deneyimi ihtiyacı olan kadınlara ulaştırmak için örgütleniyoruz.

Öncelikli hedefimiz ihtiyaçların ulaştırılması

Kısa orta ve uzun vadedeki hedefleriniz neler?

Yasemin: Şu an öncelikli hedefimiz bölgeden bildirilen ihtiyaçların oraya ulaştırılması. Toplumda hâlihazırda var olan eşitsizlikler ve ayrımcılıklar deprem gibi olağanüstü durumlarda derinleşiyor. Bölgedeki kadınlar, LGBTİ+’lar ve çocukların ihtiyaçları için İstanbul’dan bölgeye bir Mor Tır gönderiyoruz. Tırı birlikte doldurmak ve feminist dayanışmayı büyütmek için bir çağrı yaptık. Bölgeden bildirilen ihtiyaçlara göre bir liste hazırladık ve yeni bilgilere ve gelen yardımlara göre listeyi güncellemeye karar verdik. Mor Tır için ihtiyaçları İstanbul’daki üç noktadan bize ulaştırabilirsiniz: Feminist Mekân (Beyoğlu), Mimarlar Odası (Bakırköy), Eğitim Sen 2 No’lu Şube (Kadıköy). Bu üç mekânda 19 Şubat Pazar gününe dek, 14.00-21.00 saatleri arasında ihtiyaçlar toplanıyor olacak. Ayrıca yakın zamanda Adıyaman’da bir kadın çadırı kurmayı planlıyoruz.

Nehir: Buradaki kadınlarla günlük rutini sürdürme ya da “yardım götürme”nin ötesinde bir ilişki kurmak istiyoruz. Örneğin kadınlarla sohbet edebileceğimiz alanlar açmayı önemsiyoruz, feminist arkadaşlarımız bu yönde ilişkiler geliştirmeye başladılar bile.

Yasemin: Şimdilik hedeflerimiz bu şekilde ama daha önce de dediğim gibi afet bölgesindeki ihtiyaçlar da hızla değişiyor. Bunlara yeni çözümler üretmek gerekecek. Örneğin ileride deprem bölgesi kadar depremin ertesinde yoğunluklu göç alan Ankara, Mersin, Antalya gibi şehirlerde depremzede kadınlarla da Nehir’in bahsettiği gibi alanlar oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.

Deprem bölgelerinden aldığımız haberler, feministlerin afet bölgesinde yer almasının ve bölgede toplumsal cinsiyeti gözeten çalışmalar yapılmasının gerekliliğini şimdiden gösteriyor.

Yasemin

Türkiye’nin OHAL sicilini biliyoruz

Hangi politik çevrelerden oluşuyor ve nasıl bir söylem üretiyorsunuz?

Nehir: Farklı aidiyetleri, politik kimlikleri olan geniş bir grubuz. Bağımsız feministler kadar partililer, akademisyenler, sanatçılar, lubunyalar gibi farklı pek çok arka plandan gelen feminist bir arada. Hak temelli bir bakış açısını ve tabii patriyarkanın özel sömürü biçimlerini görünür kılmak istiyoruz. Dolayısıyla biz sözümüzü kurarken var olan eşitsizlik ve önyargıların bir yansıması olan dışlayıcı mantığa karşı çıkıyoruz. Kendini model olarak dayatan aile temelli hak ve imtiyaz dağıtılmasına karşı çıkıyoruz.

Depremin ardından can kaybını azaltmak üzere bölgeye günlerce gitmeyen kurumlar ve tek adam rejimi, baskıcı politikalar konusunda hızla harekete geçti; OHAL ilanı, uzaktan eğitim kararı vs… Pandemi ve bir önceki OHAL-KHK hukuku döneminde, kadınların hem maruz kaldıkları şiddetin nasıl katlandığını hem de ev içi emek, hasta, çocuk, yaşlı bakımı gibi yüklerinin nasıl arttığını yakıcı biçimde görmüştük; istatistiklere yansıdı da bunlar. Fakat istatistiklere yansımayan; yaşamı sürdürme mücadelesi, sürekli hesap kitap yapma, suçlanma gibi son derece yıkıcı konular da var. Tüm bu nedenlerle Türkiye’nin OHAL sicilini biliyoruz, “Aynı bedeli bir kez daha ödemeyeceğiz” demek bizim için önemliydi. Doğrudan toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle ilgili değilmiş gibi gözüken yurtlar, barınma gibi konuların da kadınları, LGBTİ+’ları ne kadar şiddete açık hâle getirdiğini, sıkıştırdığını vurgulamak önemliydi.

Hangi kurum ve kuruluşlar ile hareket ediyorsunuz?

Yasemin: Alanda aktif olan kadın örgütleri, sivil toplum kuruluşları, belediyeler, siyasi partiler ile iletişim halinde hareket ediyoruz.

İktidarın baskılarına inat dayanışmayı büyüteceğiz

Son olarak eklemek istedikleriniz neler?

Yasemin: Son olarak şunu söyleyeyim: Deprem anından günümüze devletin ihmallerinin ve afeti tek merkezden yürütme ısrarının yarattığı pek çok felakete, devlet kurumlarının krizin çeşitli aşamalarındaki yetersizliğine tanık olduk. Her şeyi tepeden ve tek elden yönetebileceğini iddia eden bu hiyerarşik yönetim şekli aynı zamanda patriyarkaya içkin bir yapı. Yatay ilişkilerle kurulan dayanışmanın gücünü hiçe saymasının yanı sıra sorunlara gerçekçi çözümler üretme konusunda beceriksiz ve kriz anlarında inisiyatif alıp hareket edebilecek yerel birimleri de işlevsiz kılıyor.

Deprem bölgesinde devletin gözlerini kapattığı pek çok noktaya, kurulan dayanışma ağları sayesinde ilk destekler ulaştı. Bu sürecin kendisinin, kurduğumuz dayanışma ağlarının, afet zamanı gibi olağanüstü durumlarda kazandığı öneme dair çok şey ifade ettiğini düşünüyorum.

İktidar da bir yandan bölgeye erişimi imkânsızlaştırmaya, gönderilen yardımlara el koymaya, sarf edilen emeği ve çabayı kendine mal etmeye çalışıyor. Geçtiğimiz günlerde Maraş/Pazarcık’taki kriz koordinasyon masasına el konulması ve merkezden köylere kadar pek çok yere yardım ulaştıran, kadınların ihtiyaçlarını karşılamak üzere bir kadın çadırı da bulunan hayati önemdeki bir yerin faaliyetlerinin devlet tarafından durdurulması bunun en somut örneği. İktidarın tüm baskılarına inat biz dayanışmayı büyütmeye devam edeceğiz.

Fotoğraflar: Afet için Feminist Dayanışma Grubu

Paylaş:

Benzer İçerikler

Depremden bu yana dört ay geçti. Kadınların sesi hâlâ duyulmuyor. “Boş ormanlık bir yere gideceksin. Çocuk sesi de olmayacak. Kadınlar için diyorum sadece. Gözünü kapatacaksın, uzanacaksın çimlere. Düşünme kapasitemi yeniden ancak böyle kazanabilirim” diyen Selvi, kadınlara tercüman oluyor.
Kahramanmaraş’ın Merkez ve Pazarcık ilçelerinde kadınlarla konuşuyoruz. Tuvalet ve banyo sorunları hâlâ çözülmemiş. Aşevlerinin çoğu bölgeyi terk ederken yemek yapma, çamaşır yıkama zorunluluğu kadınların bellerini iyice büküyor. Kapanan fabrika ve atölyeler nedeniyle işsizlik de gelir düşüklüğü de had safhada…
Feministler olarak gittiğimiz Adıyaman’da dayanışma faaliyeti yürütürken gördüğüm şuydu: Devlet de enkaz altında kalmıştı. Patriyarka ise arşa çıkmıştı. İhtiyaçların temini için sıra bekleyen, çocukları için çırpınan, çadırlara yemek taşıyan, köy evlerinde 30-40 kişiyi doyurmaya çalışan hep kadınlardı.
Malatya’da çadır yaşamı ve en temel ihtiyaçlara dahi erişememek, kadınların yükünü epey artırmış durumda. Çadırlarda temizlik, yemek ve bakım işleri hep kadınların üzerinde. Nefes alamıyorlar. En acil talepleri ise konteyner.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!